13 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

13 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türkiyenin nönünde hava şehri kuruluyor İnönünde yeni bir hayat başlıyor, yeni kurulan binalar İnönü — havacılık kampı (Hususi suret. te gazetemize yazılı. yor) — Türk Hava Kurumunun — Türk. kuşu şubelerinde A Brövesi almış olan gençlere yüksek yele ken uçuşu öğretmek için İnönü sırtların- da kurduğu kampı muhakkak görünüz: Çünkü eğer sizin ya- şınız geçmişse küçü- ğünüz veya oğlunuz, İnönüne —muhakkak gidecektir. İnönünde yeni bir hayat vardır: Çalış » 'malar — ,konuşmalar, gayeler, hep bir hu- susiyet taşıyor. Türk istiklâlinin garanti « Terinden biri olmak değerini taşıyan bu kuruluşu bütün Türk gençliği — yakından bilmelidir. * * İnönü hava kam « pındaki talebe sayısı bu sene 150 dir. Bu sayı, kampın ilk dev- resi olan geçen yıl 60 idi. Gelecek sene Ayni artış nisbetini muhafaza ederek ni- hayet 250 veya 300 olacağını tahmin ede- Bu mikyasla İnönünün gelecek seneki mevcudunu hesap ettiğinizi duyan eğer 'Türkkuşunun salâhiyetli bir memuru ise, tahmininizdeki yanlışı derhal - düzelte- cektir: «— Fakat şu yapılmakta olan binaları görmüyor musunuz? Bunlar buraya top- Tanacak olan yüzler değil, binler için ku- Tulmuştur.» Her yeni hayat gibi, İnönünün boş ve sessiz meydanları da bir hava kampı ha- line getirilmek kararı verildiği zaman burada geniş inşaata lüzum görülmüş- tür. Cümhuriyetin memlekette yerine koymak istediği bütün tedbirlerin arka- gında bir inşa projesi görürsünüz, Çün- kü hiçbir işimizi çadıria veya baraka ile görmek istemiyoruz. Bu prensipin — ya- bancı gözlerde takdir uyandıran nice mi- salleri vardır, Pancar ekimi üzerinde etüd yapmıya gelen Alman profesörler, şeker fabrika- larımızın yanı başındaki güzel binaları Rörünce: «Siz, fabrikalarınızla beraber güzel şehirler de kurmuşsunuz. Bir taşla iki kuş...» demişlerdi. Eskişehir tayyare Mmektebi ve oradaki havacılık tesisatı ile İnönünde inşalar, biribirine komşudur. Memleketin tam ortasında komşu iki yerde Türk havacılığının iki —merkezi elele vermiş oluyor: İnönünde kurulmakta —R— — olan binalar —— )— GON “ Bir peri Masalımı? ,, İsml ve adresi bende saklı bir erkek o- kuyucumdan şöyle bir mektup aldım: «Gönül işleri sütunundaki yayılarınızı fakib eden okuyucularınızdanım, — Meşga- lem bir mücssesededir, fakat oldukça sa- lâhiyetim var. İslersem çekilir, serbest iş de yapabilirim. Büyükadadan postaya ve- rildiğini yazdığınız P. N. imzalı mektup sahibi genç kızın şikâyeti nazarı dikkati. mi celbetti; hem namuslu, hem yüksek tahsil görmüş, ayn! zamanda da güzel. Bu, bana peri masallarını hatırlatan cazib, senelerdenberi hayalimde yaşat- makta olduğum hayat arkadaşını bulmuş ve ona malik olmuş kadar derin bir haz verdi. — Acaba diyorum, bir serab mı? Bunun tahkiki emin olunuz ki gene pe- Ti masallarına benziyen fevkalmemul bir hâdise olacaktır. yarın burada binlerce gencin toplanacağını anlatıyor Fhönü Kampında uçuşa hazırlanan bir grup şimdilik altı tanedir, Bunların içinde çok büyükleri var. Yani buradaki altı bina bir kasaba kadar geniş olacak. Bu binalar İnönüne şarktan girdiğiniz zaman şu şekilde sıralanmıştır: Tamir- hane ve depo, yemekhane ve dershanc, kız talebe koğuşu, bürolar, erkek talebe koğuşu.. Buralar asırlardanboari çimento ve be- ton yüzünü ilk defa görüyor. Binalatın hepsi betondur. Etraflarına güzel bah- çeler yapılacaktır. Ağaç burada 'çok ko- lay yetişiyor, çüukü su boldur. Binaların yapılışı İnönünüler için bir kazânç kaynağı olmuş. İnşaata — dolgun ücretle amelelik yapmak onların hiç um- madıkları bir iş. Bir ustaya sordum: «— Siz burada bü kadar güzel binalar yaptıktan sonra nahiye merkezinde bu- na benzerlerini kuracak mısımız?» «— Tabil yapacağız.. Hele bir otel yap- mak şart oldu artık.. * Usta haklıdır. Burası, hele gelecek se- neden sonra birçok ziyaretçi topliyacak hususiyette bır hava şehri olacak. Ço- tuklarının uçmasını görmiye gelen ana- lar, babalar, talebelerini seyre gelen öğ- retmenler, yeni Türkiyeyi anlamak İsti- yenlerden yüzde yüz cümhuriyetin eseri olan kanadlanmış Türk neslini tetkik et. mek istiyen yabancılar ve nihayet yazın, yorgun asabını” dinlendirmek, yeryüzü- ne yer üstünden bakmak istiyenler İnö- nünü dolduracaklardır. İnönünün bir hava şehri yapılmasına şimdiden karar veril: gibidi ÜL İSLERİ Adresimin sisce mahfuz ve perllerin de her şeyi görmek hassasına malik oldukla- rına göre bu yazıları gazetede görmemesi Jmkân haricinde olan perinin ne düşün- düğünü anlamaklığıma müsaudelerini di- leyebilir. miyim?» * Okuyucumun dileğini yerine getiriyo- rum. Fakat şurasını da kaydedeyim: Bü- yükadada oturan P, N, bence tamamen meçhul bir dlmadır. Kendisinden bir mek- tup almıştım, aldığım gibi yaznuştım, sö ler! hakikati ifade ediyor mıydı, bir lâti- feden mi ibaretti? Bilemem. Hangisl doğ. ru, bunu neticeden anlıyacağız. * Konyadan gelen mektap Yukarı satırları kaydettikten sonra ge- ne bu meşele hakkında Konyadan da bir mektup aldım, oradaki okuyucum da ben- den adres İstemektledir. Yukarı satırlarım ©€na da bir cevab teşiil edecektir. SON POSTA KARSISINDA DA Nasreddin hocadan mektup| «Sağlığımda bir gün karım bana: — Etfendi, git te ormandan odun kes, getir! Dedi. Ben de baltayı sırtlayınca orma- nın yolunu tuttum. Yol kenarında bir a- ğacı gözüme kestirdim. Balta omuzumda ağaca tırmandım. İri dallardan — birine çıktım.. Üzerine çıktığım dalı kesmiye başladım. Yoldan geçen biri beni gördü.. — Hoca, dedi, o dalı kesme! Sordum: — Niye kesmiyeyim. — O dalı kesince sen de ağaçtan dü - şersin! Bü söze kulak asmadım. dalı kesmek- te devam ettim.. Dal kesilince adamın dediği de oldu. Dalla beraber ben de paldır küldür yere yuvarlandım. Vücu- dumun her tarafı acıdı, Acıdı amma, a- cıya rağmen gene yecimden kalktım, Ba- na: — O dal kesilince ağaçtan düşersin.. Diyen adamın gittiği tarafa yürüdüm. Nihayet çok uzakta adamı buldum. Ya - kasına yapıştım. — Ben, dedim, bana o dal kesilince a- ğaçtan düşersin demişlin ya! — E ne oldu? — Ağaçtan düştüm. Mademki ağaçtan düşeceğimi bildin, benim ne vakit öle - ceğimi de bilirsin ,onu da söy Nedense adam, ne vakit öleceğimi söy- | lemedi. Allem ettim, kallem ettim, bir türlü söyletemedim. VZ Buünu anlatmaktan maksadım şu idi: Bir gsene evvel sizin Son - Pös- tada bir yazı — çıkmıştı. — «Üskü - dar adliyesi günün birinde mu - hakkak — yanacaktır. — diyordunuz. Ge- ne dünkü Son Posta Üsküdar adli - yesinin yandığı havadis! vardı. Meğer siz de benim dalı kesince düşeceğimi bi- len adam gibi bilgili imişsiniz ki Üskü - dar adliyesinin yanacağını bilmişsiniz.. Şimdi bir sualim var: Öleceğim zamanı, ağaçtan düşeceğimi söyliyen adam söy - liyememişti. Bari &iz söyleyin, ben tek- rar dirilecek miyim? Söylemezseniz si - zin de o adamdan farkınız yok demek - tir.> Ka Hoca Nüsreddin * — Üsküdar adliyesi günün bitinde mü- hakkak yanacaktır. Diyen Son Postayla Nasreddin Hoca- ya: — Üzerine bastığın dalı kesme, düşer- sin! Diyen adam arasında bir fark oldu - ğunu iddia etmedi z içm Hocanın ö- bür dünyadan mektupla sorduğu suale cevap vermekte mazuruz. İMSET Ağatsö 13 C Übeydullah Efendi için.. 4 * * En beasit kımılda - nışları hazmetmiyen karanlık bir devir « | de, cesur, dürüst ve isyankâr — davranan, böyle — davrandığı için evvelâ pıranga, pıranga, sonra zin « dan zindan, daha son ra menfa menfa, ve nihayet diyar diyar sürünen Übeydullah WElend'.ı. | Şikagoda garson - Wluk. Nevyorkta kun« dura boyacılığı, San« fransiskoda keten helvi ği, Maltada taşçılık ve ahçılık yapan — Übeydullah Etendi... Nti | Edip, hatip, kon « feransçı, âlim, — şair, muallim, çöpçatan ve nihayet saylav — gibil bir düzüneye yakın şerefli ünvamı, nur » hu başında, temiz hü- viyetine, adının &0 - İnundaki «efendi> sıfatı kadar yaraşan bir taç gibi seksen sene taşıyan Übeydul « lah Efendi de öldü. Şimdi hafızalarımız, onun unutulmaz hatıralarile dolu: Suriyede bulunduğu zamanı hatırlıyo - ruz. Abdülhamide «övmüştü. Tabil jur - nal edilmiş. ve nasılsa, idari hiç bir mua- meleye tâbi tutulmadan, cinayet mah - kemesine verilmişti. Übeydullah Efendi inkâr ediyordu. Fa- kat şahitler vardı. Bazıları, Übeydullah Efendiyi yakmak istemedilerse de, -bir tanesinin her şeyi anlatmıya başladığını görünce, iş sarpa sardı. Fakat Übeydullah Efendi, mağlübiye- yeti, mahkümiyeti çarçabuk kabul edi - verecek insanlardan değildi. O tehlikeli anda düşünüp bulduğu bir tedbiri derhal tatbik etmekte tereddüt bile göstermedi: Oturduğu yerde avaz avaz gazel oku- mıya başladı. Hâkimler şaşırdılar, samiler şaşırdılar we bu höngâmede, ifade vermiye çabali- yan şahidin, Übeydullah Efendiye — çok | pahalıya patlıyacak 'olan sözlerini kim - se duyamadı, anlıyamadı. Übeydullah Efendiyi susturdular. Fa- kat o, süküttan istifadeyle söze yeltenen şahitle beraber tekrar ağzını açtı. Şahit iladeye, ve Übeydullah Efendi Bazele başladılar. Bu hal, muhtelif defalar tekerrür et- ti./Neticede, bu suretle şahidin dinlen - mesine mâni olduğu için, Übeydullah E- fendi, mahkemeden yakasını, on ay ha- pis cezasile kurtardı. Halbuki, gazelle susturulan şahit ta - mamen dinlenebilseydi, Übeydullah E - fendi, taptığı yurdunun beklediği, öz - lediği bu mes'ut günlerini göremeden rahmete kavuşturulmuş olacaklı. * Mütarekede, Übeydullah Efendi Malta- ya sürülenler arasındaydı. Günün birinde, İngilezler, kendisinin harp mes'i fî-cnm'ıe alâkası olmadığına karar vermişler, ve memlekete gönder - mişler. * Übeğdullah Efendi bakmış ki İstan ———T — —— gelecek sene buraya bir sürü hangarlar yapılacaktır. Bir tamir atölyesi ,plânör i leri, Eskişehirden uzak olm- yan İnönünü, Eskişehir ile birleştiren güzel yollardan sonra Eskişehirdek! ha- va tesisleri, burada yapılanlarla birle- şince koskoca bir hava şehri Mmeydana lektrik tesisatı yapılmıya başlanmıştı. Burada bütlün enerjiler bir arada birle- şiyor demektir: Evvelâ tabiatin enerjisi olan fasılasız rüzgür, insan gücünün en haşmetlisi olan uçmak ve iennin ener- jisi olan elektrik... inanınız ki en çok bu yaylâ Eecelerine yakışacaktır. İnönünde ya- kında gece uçaşları başlıyacak. Onun için yelken plânörlerinin havalandığı yüksek tepeye kadar elektrik tesisatı ya- pılacaktır. Bu tepeler yüzlerce kilamet- reden gözüktüğünden İnönü gecelerinin ışığı, buradan geçen trenlerden tutunuz- da, Eskişehirden, Bozt ten ve yü: lerce köyden gözükecek. Buralarda yeni bir hayat ve hareket ken, elektri- ğe olan hasreti gördü! sonra, gönül, Kütahya santralını 0 kadar çok arıyor ki.. Işıklı Türkiyenin bizim için ne bü- yük ideal olduğunu ve bize neler kazan- dıracağını, modern olan her yeni hâdise bize bir daha hatırlatıyor... * İnönünde 160 şar kişilik üç talebe ya- takhanesi yapılmaktadır. Bu bize şunu anlatıyor ki, yalnız bu seneki binalar, gelecek devrede burada 500 talebeyi bir- den toplıyacak.. Fakat bilmem ki, bu bir salon kadar rahat çadır aranmıyacak mi?, İnönünün her yerine çadır kurula- bileceğine göre, bu 500 rakamı, önümüz- deki devrenin asgart mikdarıdır. Orada- ki talebelerin hemen hepsine, teker te- ker sardum; O bu yurd için en çok ıztırap çekmiş, mütevazi, meçhul ve ayni za- || manda kaymetli kahramanlardandı, muhakkak ki bu yurd da şimdi onun ölüsü ardından ayni derecede ıztırap çekecektir. Übeydullah Efendi Maltada iken bul sıkmtılı bir yer. Maltadalar, Derhal İngilizlere baş vurup: ' — Aman, demiş, bir yanlışlık oldu« Ben bunlardan değilim, onlardanım. Si& beni oradan yanlışlıkla tahliye otmüişsi” niz. ' Yüzlerce insan, Maltadan nasıl kurtur lacağız diye yırtınırlarken Maltada hera kes bir gün, Übeydullah Efendinin ken< di ayağile çıkageldiğini hayretle gördüe ler. ' Übeydullah Efendi, şahsan esir yaşa * mayı, yurdunun esaretini göre göre ser« best kalmaya tertih etmişti! Bütün ahbaplari * Meşrutiyette onu, meclisi meb'usanda| buldular. Bir gün, muhalifler, kendisin6 bermutat şiddetle sâldırıyorlardı. Lütüf, Fikri ona: ; — Sen jurnalcısın! diye bağırıyordu! Übeydullah Efendi, o patırtıların, kas pak gürültülerinin velvelesi arasında Küf süye çıktı, sesini znrla duyurmak imkâ- nını bulür bulmaz: — Canım, dedi; telâşınız neden? Durü« nuz bakalım. Ben jurnalcı değilim mi di« yeceğim? Beni dinlemeden ne gürültü e“ diyorsunuz? Bu umulmadık sözler, ortalığı kahl a* haya boğdu. Ve Übeydullah Efendi bf sayede, kendisini dinletmek imkânın | kazandı. * Nihayet geldi, çöpçatanlık sandalye * sine oturdu. " Ve ne tuhaftır ki, ömrünü bekâr ge * çirmiş olan Übeydullah Efendi, uUZzüfl müddet, kendi kaçtığı derdi başkaları “ nın başına sarmakla yaşadı. Nihayet Millet Meclisimizde, lâyık 04 duğu mevkli buldu. ve zengin bir mü* inin toprağa düşmesi demektifi (, bu yurd için en çok ıztırap çekiii Mütevazı, meçhul ve aynı zamanda kIX * kahramanlardandı. Muhakkak ki bu yurd da şimdi onuff ölüsü ardından ayni derecede ızlırap kecektir, Naci Sadullar e— Kaç arakadaşınızı gelecek 169? buraya Böndereceksiniz? Völdler çok büyüktür. Yüzlere kadif çıkıyor. En temkinlileri on rakami rinde konuşmuktadırlar. İnönündeki binaları kuran mühendis, yaptığı işin büyüklüğünü ramıştır: Bir tek taşın eğri veya YÜ konmasına gönlü razı değil: ” «— Başka şeye benzer mi hiç? -“e":, leket benim torunlarımı bile affelm” diyor. Bir milletin bütün ferdleri tarafındt bu kadar benimsenen bir davanın vaffak olmamasına imkân var rördif* ** ıecrürx ralir Bay Makenzi bugün geliyof £ Karabük demir fabrikasmı YyâP olan İngiliz müessesesi mümessi i bugün şehrimize geleceklir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: