29 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

29 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Yö? Beğ SON POSTA “ Son Posta , nın edebi tefrikası : 16 Belki de tesadüftür... Bermütad her akşam bize uğruyor, fakat Ankaradaki « gibi Gönül ile başbaşa verip uzun uzun * konuşmuyor; konuşmuyor çünkü Gö- “nül fırsat vermiyor... . sin. © Dikkat ediyorum, Mazlum bana kar-| etti... şı da soğuk. Bu sevdadan vazgeçmesini Vazan: SELAMİ İZZET se”, dedim ya, hâleti ruhiyemi tahlil edemiyeceğim.., Gönülün ağzı kulaklarına varıyor: — Razı olacağınıza emindim. Ama ni- Vakti yok ki ver-) şanımız da bu davanın sonunda kıy'la- cak, bunu ben rica ettim, Baki de kabul Azinemin sevinç heyecanı geçmişti, ima ettim ya, bu içine işlemiş, bana | çarpnıtısı durmuştu. Kalktı, kızını öp- da düşman oldu, Bunu anliyorum â-|tü, öptü, öptü... ma ne yapayım?. Elimden ne gelir?... “Ancak bundan böyle ağzımı açıp tek o şey “ilem ve hiç 'bir şeyi ima et- mem. Yapacağım ve yapabileceğim bundan ibarettir. Gece yemekte Gönül anneme döndü. © Göz bebekleri yıldızlar gibi ışıldıyordu, dudaklarında müphem, esrarlı bir gür Tümseme kıvrımlandı... Bir şey söyliyecek zannettik. Söyle- medi. Söylemeyince annem sordu: — Ne bakıyorsun? — Hiç. — Hiç deme, bir şey söyliyecektin, vazgeçtin. * — Hayır... © — Sustular. Yemek bitti, yemiş geldi. © Gönü! yemiş tabağına elini attı ve dam- dan düşer gibi anneme sordu; — Anne Baki Sözeri nasti buluyorsu- nuz? Annem hiç düşünmeden cevab ver- di; N — Çok beğeniyorum, çok takdir edi- “ yorum, istikbali müemmen ve parlakl, “bir genç. Bunu sana bir kere daha söy- , lemiştim, Hayriye de benim fikrim- de... — Fikrinizi değiştirmediğinize mem- hun oldum. — Niye değiştireyim; değiştirmeme © sebeb yok ki. © — Tabii yok. Yalnız bilmediğiniz bir y var. Bu hafta sahte hazine bonola- Ti davasında müdafaasını yapacak. Bu “ mühim ve büyük bir davadır. Bütün o matbuat müddelumuminin iddianame. sinden sonra Bakinin müdafaasını bek- » liyor. Baki bundan sonra daha çok ta - © nımacak, şöhretin kanadlarile uçacak, yükselecek... © Annem güldü: — Bu ne coşkunluk?, — Elbette coşarım, çünkü hakkım vat. © Biraz evvel dudaklarında beliren “ mübhem, esrarlı gülümseyiş gene kıv- oyırolandı: — Benimle evlenmek istiyor, ben de © «annemle görüşünüz» dedim. Fena mı “ettim? © Annem bunu bekliyor muydu, bekle- « miyor muydu? Bilmiyorum, ama şöyle “bir sarsıldı. İrkildi, doğruldu, sonra © çöktü. Dudakları ağlıyacakmış gibi tit- » Tedi, gözlerinin içi güldü... Sevindi ve bu sevinçle derhal dudakları, gırtlağı » kurudu. Heyecandan sarardı, bir yu- dum su içti: — Bilâkis iyi etmişsin, dedi, kocan- la iftihar edebilirsin ve iftihar ettiğin © kadar da mes' Teyzem put k O ne söylüye- ceğini şaşırmıştı. Herhalde böyle bir © İzdivacı ne tasarlamıştı, ne de aklından “geçirmişti. Her halde Mazlumun Gönü. Jü sevdiğini de biliyordu ve onun için “Gönül bir gün gelini olacaktı. Hattâ o- unla aksi gitmesi, müstakbel kaynana 'bâleti ruhiyesinin başlangıcıydı. ii Ben kendi hâleti ruhiyemi tahlil e- © demiyeceğim, Bunu hem biliyor, hem ” bilmiyordum, Bir türlü Gönülün Baki — İle evlenmeğe razı olacağını havsalama » sığdıramamıştım, halbuki bu Gönülün yaptığı en makul bir hareketti... Öyley- lamrrenesamnansanasanamrsamsasasan, enensaranansasanamamızan » bastı. Şimdi yüreği hızlı hızlı vuruyordu. Bütün vücudünde, tarifsiz ve şimdiye ka» dar duymadığı bir sevinç ve haz dolaş- maktaydı. Yanakları bile sevinçten kı. zarmış bir halde seke seke evine doğru yollandı. Yarınki nushamızia: Cönüller birleşince.. İYazan Melâhat Sezener — Söyle, — Seni cidden tebrik ederim... Bunu söyledim ama, ne söylediğimin pek farkında olmadan söyledim. Ak- lımda o anda sade Mazlum vardı, Mazlum o anda neredeydi! Ne yâpı- yordu? Her halde bu olup bitenlerden haberi yoktu, Gönülün evlenmek üze. re olduğunu aklından bile geçirmiyor- du... Belki de hayalinde Gönülü'can- landırarak, ona bir fırsatını bulup söy- liyeceği şeyleri hazırlıyordu: Aşkınm rüyası ile mes'uddu. Zavallı Mazlumi!... Berna Tamerle görüştüm. Teyzem sam'mi bir kaç ahbabını da- vet etmişti; ben çay masasını hazırlı- yordum, içeri Berna girdi. Halini pek beğenmedim, hem dalgın, hem meyus- lu. Teyzem gelir gelmez: — Oh, maşallah, seni pek iyi gör- düm Berna! diye karşıladı. Oturduk. Havadan sudan, konuştuk; konuştuk diyorum ama yalnız teyzem söyledi, Berna tek tük cevablar weriyor- du, Halbuki o öyle hoşsohbettir ki, < manasız mevzuu kanadlandırır, hava. landırır, enteresan, münakaşaya değer bir mahiyete sokar. Kapı birkaç kere üstüste çalındı. Tey- zem misafirlerini karşılamak üzere kal- kıp çıktı. Yalnız kalınca Berna sordu: -—— Annenle ablan nerede ise gelirler değil mi? — Annem gelmiyecek, malüm ya o kolay kolay çıkamaz, — Gönül nerede? — Gönül terziye gitti, her halde pek erken gelebileceğini zannetmiyorum, O da terziden kolay kolay çıkamaz... Bi- raz geç gelir sanırım, Göğüs geçirdi. — Ama nasıl olsa gelir ya?. — Muhakkak gelir! Sustu. Ablama dair sanki başka söz kalmamış gibi ben lâfı değiştirdim... Misafirler de odaya girdiler. — Şöyle buyurunuz.. — Bu tarafa otur canım. — Dur bakayım, masanın üstündeki örtünün işlemesi ne güzel. Onlar tâ öbür uçta konuşuyorlar... Berna kalktı: (Arkası var) Bir Doktorun Günlük Notlarından açların | Hıfzıssıhhası —2— Başı sobunlama üç şekilde olur. 1 — Dünkü nüsbumızda söylediğimiz gi-| bi. 2 — Panama dekoksiyonu ile, 3 — Yumurta sarısı ile. Panama dekoksiyonu bir Hire suya sek- 8en-100 gram katılarak elde edilen mah- lâl ile baş yıkamılır. Yumurta sarısı işe sıcak sn içinde İki yumurta sarısını iyloş çalkâlamal ve bir ince tülbendden süzüldükten sonra sa- bun gibi kullanmalıdır. Sonra bolca #u- dan geçirilmelidir. (Sebore( vukuunda saçları temizlemek için bikarbonat dö süt veya amonyak mahlülü tavsiye olü- nur. Bu suretle saçtaki yağlar sabunlağ- tarılmış olur. Seboretik saçlarda yani kepekli ve yağlı saçlarda yedi bardak suya bir yemek ka- gığı amonyak, bir yemek kaşığı giserin Ye yarım kahve şaşığı bikarbonat dö süt Mâve ederek başı yıkamalı. Bundan s0n- ra bolca âdi süden geçirmeli, çalkalan- mayı da sirkeli su'ile yapmalıdır. ©) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapımız. Bıkıntı samanınızda bu notlar bir dektor ribi imdadınıza yetişebilir. © sn Sİ TARİHİ TEFRİKASI | —se— şim İl kai İSON POSTA SON POSTA)| | | : ! | Rasim Özgen Gelen habere göre İran şahı Menu- bası Firuzu öldürmüş olan Efrâsyabtan intikam almak gayesile Midya devleti üzerine ordular sevketmişti. Bu ordu- lar İranın garbı ile şimalindeki Midya başlamıştı, rışık vaziyette Zâlin idaminın komşu derebeylikleri arasında da harb zuhu- runu intac edeceğini.. Kâbulistanın tek başına Samın emri altında bulunan Za- bulistan ile Sicistan eyâletlerinin ordu- larına karşı koyamıyacağın. İranlâ Md ya arasında devam eden harbin netice- sine kadar Zâlin idamını tehir etmesini derebeyine tavsiye ettiler: — İran mağlüb olursa Midya ordula- rı İranı istilâ eder, Sam da bu darbe- nin altında ezilir.. Kâbulistana karşı ha. rekete geçmiye imkân bulamaz, O za- man Zâlin idamının memleket için felâ- ketli bir netite doğurmasından korkul- maz. Acele etmemek.. hâdiselerin in- kişafını beklemek pek hayırlıdır. Dediler. Derebeyi, bu makul mütalealar ö- nünde kinini yenmiye, Zâlin idamını ileriye terketmiye mecbur oldu. Şehirde, İranla Midyanın ârasında- ki harb Zâlle Rüdabenin aşkını çabu- cak unutturdu. Herkes, harbin kenüi memleketlerine de, sirayet etmesinden İ korkuyordu. Bu yüzden, bütün dere- beyliği dahilinde ihtiyati hazırlıklar, müdafaa tertibatı ittihaz ediliyordu. * Rüdabe cehennem hayatı yaşıyordu. Dairesinden dışarı çıkmıyor. hattâ iray bahçesine bile inmiyordu. Sevgili- sinin idam edildiğini işitecek diye her gün bin bir ıztırab içinde kıvranıyor. du. Zâle gelince.. o, yüksek küledeki taş odada, hariçte heler cereyan ettiğinden bihaber, günlerin gecelerin geçtiğini düşünmeden yaşıyordu. Kule yüksekti, Zâlin odası en üstte idi. Odasının kapısı günün muayyer Za- manlarında üç defa açılıyor. kendisi gibi iri yarı olan gardiyan geliyor. su, yiyecek getiriyor. bir söz söylemeden çıkıyor.. kapının sürmesini vurduktan sonra çekilip gidiyordu. Zâl.. odasından bâşka bir yere çıkma» dığı için beşeri ihtiyaçlarını da orada bulunan bir toprak kab vasıtasile ber. taraf ediyor.. kabı, odanın yanyana bu- lunan iki penceresinden aşağıya dökü- yordu. Bu iki pencerenin mevcudiyeti, Zâl 'karanlıkta yaşamaktan kurtardığı gibi önünde düren hülyalara dalmasına da yarıyordu. Zâl. tevkif olunduğu gecenin sabahı pencereleri gördüğü zaman buradan fi- midlerle pencerelere koşmuştu. Pence- reler, kendisinin sığabileceği kadar ge- niş birer yerdi. Üzerinde demir par. i maklık gibi bir şey de yoktu. İnsan, hiç İbir müşkülâta uğramadan oradan geçe- bilirdi; fakat nereye? Zâl. pencerelerden iğilip aşağıya baktığı zaman, gözlerinin önünde açı- lan uçurumda göğleri karardı. Bu uçu- rum, külenin temelinden daha aşağıya derinleşiyor. dibi görünmüyordu. U- çurumun öteki tarafı sarp bir kayalık- tı, Bu kayalık çetin bir ârıza silsilesi halinde ufka doğru uzanıp gidiyordu. Zâl. pencereden kaçmanın imkânsız- Tığını anlayınca derin bir yese kapıldı. Öyle iken pencerenin mevcüdiyetinden memnun oldu. Buradan, güneşi, ayı, ne sevindi, Günler geçtikçe delikanlı daha rahat bir yaşay” taşların ne serdiği ipek kaftanının üstünde yatıyor.. gardiyanın getirdiği bulgur bulamacı yiyordu. o, Zâl, bir gün gardiyanı elde etmeyi düşündü. Yanında parası. seyahat et- çehr, evvelce İranı istilâ etmiş ve ba- arazisine girmiş, şiddetle muharebeler Kâbulistanın ileri gelen ricali, bu ka. rar edebileceğini düşünmüş. büyük ü - yıldızları, semayı ve yeri görebileceği- kavuştu. Bir hafta kadar altın uzattı; Zâl hapsedildiği kulede berbat bir halde yaşıyordu. Kendisine hizmet eden gardiyanı elde etmeği düşündü tiği yerlerden salın aldığı mücevheratı | olmazsa ölünceye kadar hapiste tuta- vardı. Gardiyan geldiği vakit, ona, bir) caktı; fakat buna da imkân yoktu; çün- kü Sam, beş ay zarfında, oğlunu serbest — Arkadaş! Berbad bir halde yaşadı-| bırakması için yedi defa tehdidname ğımı görüyorsun. Gelirdiğin yemekler-| göndermişti. O, yalniz Zâlin maiyeti- deri hoşlanmıyorum. Hattâ doymuyo-| rin memleketlerine gitmelerine müsââ- leri gelir! Bana, yatacak, üstümü deği- gin ederim. Dedi. rum, Ne olur? Bana istediğim yiyecek.|de etmişti. Derebeyi.. Midya ordularının bozul* şecek şeyler temin et! Emin ol, seni zen. | duğunu.. Efrâsyabın İran şahının önün” de boyun iğdiğini anlayınca Samın teh- didlerinden korkmıya başladı. Adamla Gardiyan., parıl parıl yanan sarı altı-| rından bazıları, memleketi bir harb fe- nı görünce manyatizmalaşmış gibi du-|lâketinden kurtarmak için Zâlin tahli- rakladı. Bir müddet düşündü. Kendi|yesini tavsiye ediyorlardı. kendine: Derebeyi.. Zâli serbest bırakmak, de“ — Bu zengin adam söylediğini ya-İrebeyliği hududundan harice atmakla par, Onu memnun etmek için vaziyet |meselenin hallolunmıyacağını kestirdi- de müsaid.. derebeyi ile öteki adamlar | ği için bu tavsiyelere kıymet vermiyop- bu adamı düşünecek halde değil.. hepsi | du. harb bazırlıkları ile. İrandan, Midya- dan gelen haberlerle meşgul. bana, mahbusa ne yaptığımı, ne ettiğimi s0- ran yok. Kulenin alt katında muhafız- lar var ama benim ne getirip ne götür. düğümü merak edip te tetkik etmezler. Lüzum gelirse bu adamın parasile on- Jara ara sıra şarab ziyafetleri çekerim. İstediğim gibi serbest serbest hareket ederim. Dedi ve elini uzatıp altını aldı. Zâl. bugünden sonra rahat, yiyecek bolluğu içinde yaşamıya başladı. Gar- diyana her gün sarfedeceği paranın bir kaç mislini veriyor.. eşya, erzak gibi şeyleri getirtiyordu. Bir mangal da ge- tirimişti, Ekseriya, vakit geçirmek için mangalın başma oturuyor. yemekleri- ni, kendisi pişiriyordu. Bir ay, böylece geçti. Bu zaman zar- fında Zâl gardiyanla içli dışlı dost ol- du, Ondan dünya haberlerini alıyordu. İran ordularının Midya içinde ilerledi- ğini, Midyalıların mağlübiyetten mağ. Jübiyete sürüklendiklerini işittikçe hem seviniyor.. hem de bu harblerde bulu- namadığına üzülüyordu. Zâlin en büyük zevki hülyaları idi. Rüdabe gözlerinin önünden âyrılmı- yordu. Onunla geçirdiği saatlerden ö- rülmüş hatıralar, her an, safha safha beyninin içinde yan'p sönüyordu. Ah, bu hapisten kurtulsa.. bir defa serbest kalsa! Sevgilisini elde etmek için her çareye başvuracaktı. Zâl.. ara sıra mükâlemesini derebeyi ile karısının ve kızının nelerle meşgul olduklarını anlıyacak vadilere saptırı- yordu. Gardiyan, ona, istediği malüma- tı veremiyordu. Onun bütün bildikleri, derebeyinin bugünlerde Zabulistana civar yerlerde müdafaa tertibatı İle uğ- raşmakta olduğu. sarayın büyük bir sessizlik içinde bulunduğu. hiç bir ka- dının saray bahçesine bile çıkmadığı idi, * Aylar geçti. Zâlin hapiste bulunması beş ayı buldu. İran orduları Midyalıları bozmuşlar.. büyük muzafferiyetler kazanmışlardı. Efrâsyab, ülkesindeki düşman ordula. rının bir an evvel çekilip gitmeleri için zararlı bir sulha muvafakat etmişti. İ- rana büyük bir arazi kısmı terkediyor.. Ceyhun nehrini hudud kabul ediyordu. Sam, İran ordularının başında Mid- yağa bulunduğu için oğlunun felâketi ile alâkadar olamıyordu. Yalnız, Zâlin malyetinin gönderdiği haber üzerine Kübulistan derebeyine bir tehdidname göndermiş. oğlunu idam ettiği takdir- de, Midyadan avdetinde Kâbulistanı al- tüst edeceğini.. sarayını, kendisine ve bütün ailesine mezar yapacağını bildir- mişti, Derebeyi, Zâlin yaptıklarını bir tür- Tü hazmedemiyor.. onu serbest birak- mak şerefine dokunuyordu. O, bir müd- det, İran ordusunun bozulmasına ümid bağladı, Zâli öldürtmek için İranın mağ Tüb olmasını bekledi. Bu ümidi boşa çı- kınca, Zâlden intikam almak için baş- kâ çöreler düşünmeye başladı. Kabil olsaydı, İranlı derebeyinin oğlunu, hiç (Arkası var) VIZ BALMUMUNUN el İM BANYOSU Yİ EZİN VERİR. > Fransanın Midi havalisinde ye- tiştirilen bazı çiçeklerin merke- zinden İstihsal edilen saf ve şeb- nem gibi taze erimemiş balmu- mu ile yüzünüzü banyo ettikte en sert bir cildi bile bir gece zar- fında oyumuşatmağa (kâfidir. Parfömlerin istihsal edildiği bu havalinin kadınları, ilk defa © Yarak taze ve yağlı bu cevherin beyazlatıcı, yumuşatıcı hassası- nı keşif ve bunun yerini tutacak başka bir maddenin mevcud ol. madığını beyan etmişlerdir. Bu cevheri kullananların yeni ve gerçleşmiş cildlerini bu havaliyi ziyaret edenler tarafından tak- dir nazarlarile seyredilmekte. dir. «Sir a Septins tabir edilen ve lâtif ve kullanışlı bir formül haline getirilen bu cevheri, gece yatmazdan evvel cildinize tat- bik ettikte, siz uyurken cildiniz- de husule gelen çirkin tabakayı eritir ve gayri mer'i bir tarzda kısım kısım dökülür. Ve onunla berâber siyah noktalar ve açık mesameler dö zail olur. İhtiyar- lık çizgileri silinir ve altındaki yeni cildiniz tazeliği ve yumu- şaklığı ile meydana çıkar. Yüzü- nüzün açık ve beyaz cildin güzel- liği ile nâhoş bir tezad teşkil et- memesi için «Sir a Septin boynunuza, amuzlarınıza, kol ve ellerinizde de kullanmanız lâzımdır. Yalnız Paris Aseptin lâböratuvarları bu calibi dikkat ve şayanı hayret «Sir Aseptin» £ istimal hakkına maliktirler. Şa balde eczahanenizden veya par- İfümörünüzden «Sir Aseptin» | müsirren isteyiniz,

Bu sayıdan diğer sayfalar: