10 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

10 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Eylâl Son Postahın tefrikası: 35 SON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Şafak sökerken, biz iki kayık içinde sallanıyorduk. Etraf | * Sers Si Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu aydınlanınca sahilden ancak yarım mil açıldığımızı gördük Köye vardığımız zaman yerli balık. balik avcilarından ziyade benziyorlardı. Ve zannedersem hak balıkçılıktan ziyade korsanlıkla şan ipsiz, sapsız heriflerdi. O balıkçı köyünde hiç bek- lemediğimiz bir hâdise ile daha karşı- Âsi Hintli neferlerden ikisini biz- den evvel o k bulduk ve anın nasıl utlarına eyliyeci rk'mş t resmi ıç n 'np'ar' ği u- zerine neferler İngıl z zabitlerinin Ü- zerine utılmışlar ve bir lâhzada hepsi- ni ya öldürmüşler, yahut da yarala - mışlar, Bu işi gördükten sonra âsi ne- ferler şehre dağılmışlar; evleri, dük- kânları yağmaya koyulmuşlar. Kan gövdeyi götürmeğe başlamış. Bir müd- det sonra limandaki hâlis İngiliz asker- lerile, harp gemilerinden karaya çıka- rılan silâhendazlar âsiler üzerine yürü Müşler, Aı—llı'rm büyük bir kısr Bir kıcm ise silâh h Rinden mu-| Bir hn izahatı m-ılml!—n uukun u- sler nıiu» u. Demek ki am liklerin Heçi ı—u.y olurlarsa hemm k 1 kesilece - ğini anlattım. Onların yalnız başına hareket etmeleri elbet daha muvafık olurdu. Bu izahatım karşısında hemen yani- mızdan uzaklaştılar. Acaba talih bu iki Hindliye de yaver oldu mu? Kaçabildi- ler mi? Yoksa yakayı ele mi verdiler?., bilir... Her balde kendilerini bir daha görmek nasib olmadı. Ben © aralık bunlari düşünecek hal- de değildim; balıkçı tığım iki yerli yelkenli k: le harıl £ zarlık etmekle meşgul-. düm. Bu iki ka yerli gemiciler tara- n idare e yalı bal, r.auır-! an sonra beni «Malaka» boğa he | n şimal| a bi 1km1la— rargir oldu. Herifler se; tini peşin alm ister mez istedikleri parayı kendi- lerine verdim ve hemen yola çıîf Gece karanlığı filân bize vızge du!.. Serbest serbest idik!. Ah! Dostla- rım! Evet, evet! Sevincimizi sizler de haklı ve mazur görüyorsunuz, değil mi? Ancak şayed hattıüstüvada (Mala-; ka) boğazı ile (Samatra) adasının bir-; birine yakın iki nokta olduğunu zan- nediyorsanız yanılıyorsunuz. Zahmet; edin de haritalara Bir göz atın. Göreceksiniz ki Iki çürük tekhe ile (Malaka) dan (Somatra) ya nmuw— teşebbüs etmek için insanın bizler hapishane kaçkinı olması icab ederdi. Yoksa bu iş öyle kolay ke rılacak maceralardan değildi...... ÖLÜMÜ VEYA DİRİMİ GETİRENE (10.000) İNGİLİZ LİRASI Şafak bizi, bu iki yerli tekneye sar- dalya gibi istif editmiş bir halde bul- du. Etraf birar aydınlandığı zaman ga-. hilden âancak yarım mül kadar açılmış Bacaklarını kızgın güneşe göstermek için pantalonunun paçaarını sıvamıştı olduğumuzu gördüm. Yerliler kendile- rini sıkıştırmaklığımıza rağmen hiç is- tiflerini bozmuyorlar, rahat rahat kü- rek çekiyorlardı. Bir Malezyalıya acele iş gördürmek hemen hemen imkânsızdır; deveye hen- dek atlatmak İstemekle müsavidir. Bu ırk her nedense alel'umum işden, hele acele işden nelret eder. Bir kere «Ma- » boğazını geçmiş olsaydık ondan ötesi nisbeten kolay olacaktı. Bin bir h- emenk adacığı arasında izimizi kay- betmek işden Hh— de dokuz adam: Küçük, i. iyıf im, Bu dokuz kişi şekil ve rile birbirine benzememek- k ve ahlâk ba y .JXı»rİJI'CL «Rostok» lu yani hemşerim minde birisi vardı. Harb i- n bu zat «Singapur»- ve en ehemmiyetli ihracat üessesesinin sahibi olduğu ik bir İngiliz seyrisefain un © Mesele şu| -..Tabif en şişko-| d şirketi olan —meşhur ve maruf «Mavi Baca» vapur kınııpmvuuun da Singa- pur aceni «Diehn» melen:e Singapurun en şöhretli ve yüksek şahsiyetlerinden bi- risi olarak yaşamış, ismi şehrin âyan ve erkâni arasında sayılmıştı. Hülâsa ticari ve içtimal mevkii çok yüksek bir adamdı ve İngilizler tarafından idare edilen pek çok klüblerin âzasındandı. Harb patlak verdiği zaman İngilizler «Diehn» gibi kimseleri hemen üsera kampına göndermemek nezaketini gös- termişler, yalnız onları göz hapsine al. makla iktifa etmişler. Ancak «Diehn» tab'an mağrur ve dik sözlü olduğundan kendisbri sevmiyen birçok İngilizler varmış Ve harb tabif bu hissi nefret ha| Tine getirmiş. Resmi İngiliz makamları «Diehn» in kalbli ve zararsız bir a- olduğunu ve Hindlilerle Çinliler tarafından sevgi ve saygı gördüğünü biliyarlardı. <Diehn» in tamamile gözden düşme- sine bilvasıta «Emden» sebeb olmuş. (Arkası var) Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma Komisyonurndan : 1 — Gümrük Muhafaza atlı eratı için 1256 Çift Çizmenin 21/9/937 Salı günü saat 15 de kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Tasımlanan tutarı 10676 Hiradır. 3 — Şartname ve evsaf komisyondadır. Görülebilir. 4 — İsteklilerin İlk teminat olarak 801 Hralık,vezne makbuzu veya Banka mek- tupları ve kanunl vesikalariyle birlikte 6 gün Eksiltme saatinden bir saat evve- line kadar teklif mektuplarını Galatada Eski ithalât Gümrüğü binasındaki Ko- mutanlık satınalma Komisyonuna vermeleri. x5902> Ağız bütün mikroblara daima açık bir kapıdır unutmayınız kl: Bakımsızlıktan çürüyen dişlerin dif- teri, bademcik, kızamık, enfloenza, ve hatta zatürrieye yol eçtıkları, iltihab yapan diş etlerile köklerinse mide bumması, apandisit, nevrasleni, sıtma ve romatizma yaptığı Tennen anlaşıl- naştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler ümümi wücud sağlığının en birinci ı şartı olmuştur. Binnonnleyh dişlerinizi hergün kabil olduğu kadar fazla - lâ- ı akal 3 defa - «Radyolin» diş macu- ' nile fırçalıyarak sıhhatinizi garanti edebilirsiniz. ve etmelisiniz. Bu su- retle mikrobları imha ederek dişleri- nizi korumuş olursunuz. Radyolin Diş Macunu Bütün tfehlikelere karşı sıhhatinizi korur. Sayfa 9 ——— — Kan dökmek arzusu Çeviren: Nurullah 'Ataç — Öldürmek, tercihan kadın öldürmek, Fabrikatör Lachand'ın arabasını sav- dığımı görünce Andr& Moresu: — Müşaade buyurursanız size birkaç adım refakat edeyim, ben de gece gezin- tisini pek severim. Dedi. Lachand kabüle mecbur - oldu. Fakat teklif onu biraz sıkmıştı. Moreau- yu daha yeni tanımıştı, kim — olduğunu iylce bilmiyordu. İkisini de sofrasına da- vet etmiş olan bayan, Moreau'yu pek de anlaşılmaz bir cümle ile takdim etmişti. Konuşmaları bir takım suallerle baş- ladı. Dalma Yhtiyatlı olan Lachand açil- miyor, teker hecelik kelimclerle, ekse- riya evet veya hayırla cevab veriyordu. Bunun üzerine Moresu, 0 akşam sofra- sında buluştukları aileden bahse, onları tasvire başladı. Onlamı son dereceye va- ran bir vüzuhla tasvir etmesine rağımen onun sözlerinin uyandırdığı hayal ile hakikatteki modelleri arasında benzerlik pek müphem kakyordu. Fakat garibdir Ki hakikate tamamile sadık kalmaması, maceralarımı anlattığı şahıslara, hayatta- ki modellerinden daha ziyade bir canlı- lik bahşediyordu. Birdenbire bir tahta perde önüne gel- diler: bunun arkasında, daha yeni yıkıl- mış bir evin enkazı vardı. Moreau yolda- şının koluna girerek: — Evlerin ölümü ne kadar hazin olu- yor! dedi. Bir düşünün, artık yıkılmış, bir harabe olmuş bu tahtaların, bu taş- Jarın arasında insanın hayatının ne ka- dar hâdiseleri cereyan etmiştir!... Bu malzeme kim bilir ne feryadlar, ne inil» tiler, ne buseler duydu... Feryadlar da, buseler de kaybolup gider ve bir gün gelir, onların sığındıkları evlerden işle böyle eser kalmaz!... Artık yalnız süküt, sonsuz bir sessizlik... Lachand, Moreau'nun sözlerini yarı dinliyor, bir taraftan da parasını binaya yatırsa ne kadar kazanabileceğini düşü- nüyordu. Çünkü zengin adamlar, boşluğu daima para işleri ile kapatmanın çare- sini bulurlar. Fakat Moreau, coşmuş, devam ediyordu: — Bu bina altı katlı idi, dedi, benim zavallı Germaine'im bu evin altıncı ka- tında yaşadı ve orada kendini öldürdü... — Germaine mi? — Evet, Germaine Palier, elbette duy- muşsunuzdur... Bu evin altıncı katından kendini aşağı attı, şimdi pencereden bile eser yok... Doğrasunu istersenirz —onu, kendini öldürmeğe biraz da ben sevket. Hulyalı hulyalı, gözlerini kaldırmış, artık yerinde yeller esen altıncı katın hayalini arar gibi idi. Lachand, bu acib mahlüka endişeli sendişeli bakıyordu. Adamın deli olduğu hiç te belli değildi. 'Tekrar yürümeğe koyuldukları zaman Moreau: — Ne yapayım? dedi, o kadıncağızlar- la muarefemiz ilerledikçe oocları kendi- lerini öldürmeğe sevketmekten kendimi alamıyorum... Bundan, onlarla beraber ben de muazzeb oluyorum, onlar kadar ben de ıstırab çekiyorum amma - onlar bir kere ölümün yolunu tuttu mu, dur- durmak bir daha elimde değil. Bilâkis, bir an evvel bu işi bitirmelerine çalışı- yorum. Bittabi bu sözler aramızda kal- malı, kimseye anlatmağa kalkmayın... Zavallı Germaine! O, dördüncü oldu... — Dördüncüsü mü? İntihara sevketti- Böiniz kadınların dördüncüsü mü?... Siz nsan değil, canavarsınız... mezelâ şimdi önümüzden geçen şu kadın.., Morecau bü söze memnun olmuştu: — Değil mi? dedi. Fabrikatör: «Bu garib adam da kima dir? Bana bunları ne demeğe anlatıyor?s diye düşünüyordu. Lachand yalnız işlerli ile, parasını hergün biraz daha artırmak gçarelerini düşünmekle uğraşır, zamani adamlarının huylarını tetkike vakit bu- lamazdı. Ne roman okurdu, ne de gaze- telerdeki cinayet haberlerini. Dünyada en çok sinirlendiği insanlar da gece ya- rısı alaya kalkışan kimselerdi. Hızlı hızlı yürüyüp o adamın yanından .ayrılmağa karar verdi. Fakat birdenbire kaldırımın ortasında durmağa mecbur oldu. Moreau onun koluna girmiş, fısıldar gibi bir ses- le anlatıyordu: — İntihara sevketmek çok tatlı amma bizzat öldürmek daha tatlı... Amma bü taki istidadımı henüz pek kullan- madım; şimdiye kadar bir tek kadın öl- dürdüm, işte o0 kadar. Fakat onun güzel cesedi ile başbaşa geçirdiğim — saatlerin lezzetini bir türlü unutamıyacağım, dün- yada daha zevkli bir şey var dc inanmayın... Titriyor, ağlıyor, fakat a ni zamanda sdet sarhoşluk h yordum. Bir lâhza düşünün: bir adam ki birçok biliyor; v arab çektirmek, öldü mek ' olan bir adam... Hasılı bir cellâd amma alkışlanan bir cellâd... — Doğrusu sizin hislerinizden bir şey ırh_vam: yum. mayacak ne var ki? Bu his bıııım, her evvel insiyaklara, sevkitabillere ehemmiyet verdiğimi gös- termez mi? Evet, insiyak, bir yay gibi gerilip ölüme doğru atılan insiyak... Ta- bıalımdrkı göddeti, kan dökmek arzusu- şimdiye kadar zapta çalışmıştımı, ten- kidden korkuyordum. Fakat artık erdi- ğim muvaffakiyet derecesi beni, içimde duyduğum arzulara kendimi bırakmama müsaade ediyor. Büsbütün şaşıran Lachand: — Yani boyuna öldürmek mi istiyare sunuz? O sırada bir kadım bir kapı önünde ©- tomobilinden İndi ve etrafa hafif bir lâ- yanta kokusu yayıp evinden içeri girdi. Morcat ağır ağır: — Evet, öldürmek, dedi; tercihan kas dın öldürmek... Meselâ şimdi önümüz- den geçen şu kadım... Onu ikimiz de ha. yal meyal gördük, yarın bir yerde ras- gelsek ya hatırlarız, ya hatırlamayız, de ğil mi? Fakat herhalde ona bir daha ras- gelmeyiz. Fakat bir gün, kendi de far- kına varmadan, ben ona hir daha rasgel- memiş olduğum halde, benim öldürdü- ğüm kadınlardan biri de o olabilir. Durmuş, demla kadının - girdiği evi dikkatle tetkik ediyordu. Alnında bis İHakım kırışıklar peyda olmuştu. O kadar derin bir dikkat ki ıstırabı andırıyordu. Gözleri de, henüz hepsi karanlık olan pencerelerde idi; onların hangisinde ışık görülecek diye ateşle bekliyondu. Niha- yet pencerelerin birinde ışık göründü. Moreau'nun yüzünde bir tebessüm be- lirdi. Fabrikatörün koluna girdi ve gü- Jerek: — Ne yapalım? dedi, biz romancıların kalbimizde hep böyle bir canavar yatar. Yarınki nushamızda: Kocayan Kurt Yazan: Salâhattin Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: