18 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Ka rışık bir yangın davası Bir gazinocu kendi haczettiği eşyayı ve gazinoyu yakmak suçu ile muhakeme ediliyor Kasten yangın çıkarmaktar — suçlu Süleyman isminde bir gazinocunun, dün Ağırceza mahkemesinde — duruşmasına başlanmıştır. Suçlu hakkındaki iddia şu- dur: Fatihte oturan Süleymanın Bayram isminde bir akrabası vardır. Bayram ile Süleyman yanyana bulunan iki gazinoyu ortak olarak işletmektedirler. Fakat, bi- iâhe herhangi bir meseleden dolayı ara- ları açılmış, birlikte çalışmaktan vaz geç- mişlerdir. Ancak, Bayramın Süleymana bir miktar borcu kaldığından, gazinosun- daki eşyaya Süleyman tarafından haciz koydurulmuştur. Halbuki, bir müddet sonra Bayramın Bazinosu içindeki haciz edilmiş eşya ile beraber yanmıştır. Yapılan tahkikat ne- ticesinde yangında kaşt olduğu anlaşıl - mış ve elde edilen deliller, yangının çı - kışındaki bütün ihtimaller Rayramın es- ki ortağı Süleymanın üstünde toplanmış- tır. Fakat, Süleyman bu işi niçin yapmış- Gece motöre yanaşıp bir sandal dolusu kavun çalmışlar l_hllçtı Tekirdağ iskelesinde bir gece Ali ve Mustafaya ait iki motörden bir sandal kavun çalmaktan suçlu İzzet, Os- man ve Ahmet isminde üç kişi adliyeye verilmişler ve tevkif olunmuşlardı. Suçluların, Sultanahmet 3 üncü sulh ceza mahkemesinde dün duruşmaları ya- pılmiş ve şahid olarak dinlenilen polis Şevket şunları anlatmıştır: — Hâdisenin olduğu gece saat birden, sabaha kadar bunları tarassut ettik. Ni- hayet her iş olup bittikten sonra, sabaha karşı, çaldıkları malı sahile çıkaracakları gBırada, üçünü de cürmü meşhut halinde yakaladık. Yapılan duruşma neticesinde, hırsız - ların suçu sabit olarak, İzzet 7 ay 15 gün, Osman 5 ay 25 gün, suç ortakları Ahmet te 1 ay 20 gün hapse mahküm edilmişler- dir. 24 saatteki kazalar Vatman Seyfinin idaresindeki 'Top- kapı - Sirkeci tramvayı Topkapıdan Ak saraya giderken şoför Mehmedin kul - Tandığı 2205 numaralı ötomobil birden- bire Taşmektep sokağından — çıkmış, tramvayla çarpışmıştır. — Ötomabille v hafif hasara uğramış, tahkika- ta başlanmıştır. * Şoför Usepin idaresindeki 1669 numaralı otomobil, Tarlabaşı Ma - car — caddesinde — oturan — Coniye çarparak muhtelif yerlerinden yarala - mıştır. Coni hastaneye kaldırılmış, şo- för yakalanmıştır. v 120 numaralı Şişli tramvayı Tak- sim bahçesi önünde durmacan Beypa- zarlı Osman atlamak istemis, düşerek mMüuhtelif yerlerinden Aağir surette yara- lJanmış, hastaneye kaldırılmıştır. * Şevketin idaresindeki 2670 nu - maralı yük arâbâsı 7 Syaşlarında Mih- rana çarparak yaralamış, Mihran has- taneye kaldırılmış, Şevket yaklanmış - tır. KÜm AAA vi Reünür a eğe geee tır?.. İşte, burası meçhuldür. Zira, içeride yanan eşya Süleyman tarafından haczet- tirilen eşyadır. Dün, Ağırceza mahkemesi bu karışık hâdisenin sebeplerini ortaya çıkartmıya çalışmıştır. Dün dinlenen şahidlerin ekserisi esas- h bir şey söyliyememişler, yalnız ko - miser muavini Feridun mahkemeyi ay - dınlatıcı mahiyette bazı malümat ver - miştir. — Ben, hâdisenin olduğu sabah tahki- kata el koyanlardandım. Yangında bir kast olup olmadığının anlaşılması için bir ehli vukuf teşkil edilmişti. Yapılan e - saslı tetkikattan sonra içeride yanan İs- kemlelerin demir kısımları bulunamadı. Diğer taraftan ortadaki enkaz ve küller, eşyanın yangından evvel dışarı çıkarıl - mıiş olduğunu gösteriyordu. Duruşma, diğer şahidlerin celbi için başka güne bırakılmıştır. an şahitlik yapan bir kadınla bir erkak tevkif edildi Melek ve Tarık isimlerinde iki kişi a» rasındaki sövme davasında, yalancı şe - hadette bulunmaktan suçlu Mustafa ve metresi Refet dün Sultanahmet 1 inci sulh ceza hâkimi tarafından tevkif edilmiş - lerdii Adliye müsteşarı İstanbula geldi Adliye müsteşarı Hasan Seyteddin, Zat işleri müdürü Muzaffer şehrimize gel - mişlerdir. tamamlanıyor Askeri müzedeki eserlerin bir hey' - et tarafından yapılmakta olan tasnif işi ne devam olunmaktadır. Mevcut eserler on dördüncü asırdan başlamak sureti -| le asır asır tasnif edilmektedir. Şimdi- ye kadar on dört ve on beşinci âsra ait eserlerin tasnifi ikmal edilmiştir. Fanilâ sanayicilerinin dünkü toplantısı Fanilâ sanaylinde kullanılan pamuk İp- Hikler için kabul edilen beş senelik gümrük muafiyeti 938 haziranında kalkacaktır. İd - hal şerbestisi ile fanilâlar hariçten girmeğe başladığından muafiyet kalkınca dahili sa- naylin korunması hakkında ne gibi tedbir - ler alınması Jâzım geldiğini İklsat Vekâleti milli sanayi birliğinden sormuştur. Bunun üzerine dün fanilâ sanayfcileri HÂDİSELER KARŞISINDA Hangisine inanayım ? — Haberin var mı İsmet? b — Haberim yok! — Öyleyse haberin olsun. — İstemem, olmasın! — Canım dinle, — Dinlemiyorum, dinlemiyeceğim! — Şu gazeteyi oku. — Okumam! — Resme bak. — Bakmam! — Gör bir kere canım. — Görmiyeceğim! — Şu sıra sıra dizilmiş güzel kızları insan görmek istemez mi? — İstemez. — Bunlar Taksim stadyomunda. — Bana ne? — Şarkı söyliyeceklermiş. — Yalan! — Hem iki... — Yalan bir bile değildir. — Dur lâfın arkasını kesme.. — Kesersem ne olurmuş.. — Kesme de dinle, iki yüz. — Küuyruklu yalan buna derler. — Dur kesme diyorum, tam iki yüz elli kişi imiş. — Yalan, yalan, yalan, olamaz. — Niye olmasın camım, iki yüz elli kişi |bir ağızdan şarkı söyliyecekler, — Olmaz, olamaz, iki yüz elli kişi de- ğil Şiki kişi, yarım kişi, yarımın yarısı kişi bile çıkamaz. — Bunları Beyoğlu Halkevi toplamış. — Toplıyamaz. — Toplamış, provalarını bile yapmış- lar.. — İnanmam! — İşte resimleri canım, şarkı da söylü- yorlar, — Yalnız ağızlarını açmışlardır. Re- sim onlar ağızlarını açtıkları zaman çık- mıştır. Belki de esniyorlardır. ç — Amma da yapıyorsun, bu ne inat- çılık. — Ben bilirim, inatçılık değil! — Şimdi demek sen iki yüz elli kişilik bir koronun şarkı sövliyeceklerine inan- maiyorsun ha? — Asla! — Ya duyarsan, dinlersen? — Gehne inanmam! — Şu inanmamanın sebebini merak e- diyorum. — Niye inanacağımı şaşırdım da onun ? — — Taksim stadyomunda bir ağızdan şarkı söyliyebilecek iki yüz elli kişinin bir araya toplanabileceğine mi inanayım, Miüli Sanayi Birliğinde toplanmışlar ve gö- dır. İstanbulda yirmiye yakın fubrika vardır. Bunlar senede iki milyona yakın fanilâ 1 - mal etmektedir. imtiyazlı şirketlerin hava kurumuna yardımları İstanbulda mevcut eleki-ik, tram - vay, tünel, havagazı gibi imtiyazlı şir- ketler Türk Hava Kurumu İstanbul şu- besii dir. Dolmabahçe havagazı şirketi sene- Hk taahhüdünün ilk taksitini Kuruma yatırmıştır. (GÖNÜL İSLERİ! Kabahat Kendinizindir Tamini, hattâ mahallesinin semtini yaz- mıya hakkım olmiyan bir gönç kız bana derd yanıyor, Söylediği hikâye yu: — Çok yakından konuştuğumuz bir al- Jenin oğlu İle nişanlanmıştık. Evlenecek- hazırlanmamızm nişanlının ginde vukua gelen bir ölüm evlenmemizi tehir etti. İki seneye yakm bir zaman halinde kuldık. Derken nişanlı. min halinde bir soğukluk — zezindim. İlk günlerde bu, bir hissikablelvuku — gibi idi, derken nişanlım bir dul kadın ile ta- nışmış. âşık olmuş. birlikte yaşamıya baş- lamış, Bir gön nişan yürüğ 6 yerdi. Doğrusunu söylemek Jözim gelirse, ben de nişanlımda ufak Sefek kusurlar bulmuştum. Fazla mütcessir olmadım. .’_ı. kat. biraz zaman geçince bilmiyerek, İs- temiyerek hayatımı mahvetmiş olduğumu l anladım. Uzun-süren nişanlılık hayatım- da nişanlımla epeyce serbest olarak get- miştim. Nişan bozulduktan sonra bir fı- sıltı halinde kulağıma geldi: Muhitim be- nim bir metres haline geldiğime kanast etmiş. Artık talibim yok, Vakıâ etrafım genç erkeklerle dolu, fakat hepel de ev- lenmek değil, düşmüş telâkki ettikleri bir yarım kızdan istifade etmek emelinde. halbuki yemin ederim :Aramızda bir tex büse bile teâti edilmedi. Teyzeciğim ben bu vaziyetten nasıl kurtulayım? * Bu genç kızın düştüğü vaziyetten ken- Gisi mes'uldür. Nişanın bir akid olduğunu bilmesi, her ne sebeble olursa olsun müd- detini uzatmaktan çekinmesi, hele ni- şanlısı ile gezip torarak kendisini afişe etmekten kaçınması lâzımdı. Şimdi hata- yı tamir edebilmek için müracaat edebi. Jeceği tek bir yol vardır. O da atlesinin mukabil bir propagandaya yirismesi, el altından bir koca şedarik etmesidir. TEYZİ e her yıl muayyen miktarda bir|leri müzesinde mevcut dört sa'ona ; teberrüde bulunmayı teahhüt etmişler-| veten bir beşinc: salon daha hazırlan - yoksa İstanbuldaki operet tiyatrosunun Tüşmüşlerdir. Konuşmalar bitmediğinden ö-| Şarkı söyliyebilecek bir tek kişi bile bu- nümüzdeki salı günü tekrar toplanacaklar - lunamaması yüzünden tatil edilmiş ol - masına mı? İsmet Hulüsi Süleymaniye Müzesinde yeni bir Salon açıldı Süleymaniyede Türk ve İslâm eser- miş ve iki gün evvel açumıştır. Bun' - dan evvelki dört satonda kıymettar va müzehhep el yazması mushaflar, padi- şahların el yazılarıle fermanlar, Sel - İçuk. İran, Halkas halıları; meşhur hat |tatların el yazıları vesair kıymetli âsar vardı. Bu beşinci salanda, iyi bir tas - nife tâbi tutulmuş olarak — valnız halı ve seccade toşhir edilmektedir. Büra ARADIK LARIMIZ Makalem var, gazete arıyorum Yazan : Salâhattin Enis Muharrir olma - nın, çok zor bir iş olduğunu hayli es- — ki bir maziye ald bir tecrübemle binnefis bilirim: Bugün çoktan tarihe karışmış olan bir gazetede bir gün beni yazı yazmağa ça- ğırmışlardı. Bu iş, o devre göre kıl üs - İ tünde perende atmaktan farksızdı. Siyasi | bahislere pek aklım ermediği cihetle zacağım şeyler, şehir ve memleketin ihti- yaç ve derdlerinden ibaret olacaktı. ©O gün bana matbaada tahsis edilen ma- saya oturdum, önümdeki kâğıdı düzel!- tim. Sonra yaradana sığınarak kalemi. e- lime aldım. İlk makalemin, okuyucu zümresi üs- tünde iyi bir tesir bırakması için bihak- kın güzel, orijinal ve kuvvetli olması, ayni zamanda da halkın ihtiyaçlarına da cevab vermesi lâzımdı. O vakitler böyle clektrikli tramvaylar yoktu. Halk, muayyen duraklarda at de- Biştirme yüzünden uzun beklemelerle çok bizar olurdu. İşte ben, buna tercüman olarak tram- vaylar yüzünden şehir halkının çektiği sıkıntılardan bâhis şiddetli bir makale yazdım. Bu, bir makale değil, bir avuç ateş, bir kürek lâvdı. Yazımı, bugünkü tâbirile yazı işleri müdürünün, © zamanki tâbirile heyeti tahririye müdürünün masasına bıraklık- tan sonra fesimi başıma geçirerek mat- baadan ayrıldım. Ertesi sabah uyandı- ğim zaman hemen bir tane gazete aldır- dım. Sayfaları asabi asabi çevirdim. Ga- zete çıkmış; fakat bizim yazı çıkmamıştı. «İhtimal kesreti münderecat dolayısile» diye düşündüm. Bir gün, iki gün, üç gün... Kendi ken- dime: «Yarabbi bu ne bitmez tükenmez kesreti münderecat?» diye söylendim ve nihayet dördüncü günü soluğu matbaada aldım. Biraz dargın bir sesle heyeti tah« ririye müdürüne: — Kesreti münderecattan dolayı mı be- nim yazım çıkmadı? Diye sordum. Müdür, nazik bir yüzle: — Hayır! diye cevab verdi. Çok sert bulduk ta onun için. — Peki - dedim - biraz daha yumuşak yazalım. İkinci makalem, İstanbul kasablarında |satılan etler mevzuu etrafında idi. İfade pirzola gibi tuzlu biberli, baharlı ve ke- kikli değildi. Bilâkis bu yazımda, adetâ tuzu yok denecek kadar az, suyu bol, ba- harsız ve bibersiz hafif bir et suyu ifa- desi vardı. Tahrir müdürüne götürerek: — İşte istediğiniz gibi bir yazı dedim. Hikmetinden sual olunmaz, bizim ma- kale, bu defa da ilk makalenin akibetine uğradı. Bir gün, iki gün intizar... Bu de- fa üçüncü gün matbaaya damladım. Benim bibersiz, baharsız değil, hattâ tuzsuz olan makalem bile gazetenin tab'ı. na hem baharlı, hem mayhoş gelmişti. , Ancak o vakit vaziyeti kavradım ve hemen yazı masasının başına — oturarak «kayın ağacı mi daha sağlamdır, yoksa dışbudak ma?> başlığı altında bir makale yazdım. Ertesi gün yazımın neşrini gördükten |maada öğleye doğru yazıhaneme bir a- -| dam geldi; akşam üstü mutlaka gazeteye daki halı ve seccadeler asırlara ve do -| YBfamaklığımı heyeli tahririye müdürü kunduğu yerlere göre tasnif olunmuş, üzerlerine yapıldığı yer ve zamanları. namına rica etti. Gazetede daha odadan içeri adımımı nı gösterir etiketler takılmıştır. Bu sa- alinaz at g idim ki-adamcağız yerin- lonu, dün ve evvelki gün bir çok me - raklılar ziyaret etmişlerdir. Kıymetli bir kitâbe Şehzadebaşında Fevziye caddesin - den Şehzade karakoluna çıkarken b0l tarafta bir çeşme, bu çeşmenin üze - İrinde de kıymetli bir kitâbe — vardır. Çeşme yıktırılmaktadır. Bu kıymetli kitâbeyi ihtiva eden taşın kırılmama- sı ve ziyaa uğramaması için Türk ve İslâm eserleri — müzesine kaldırılması tekarrür etmiştir. Tiran elçisi dün gitti den fırladı: — Monşer! dedi, hir yazı Yyazmış değil, bir şaheser ibda etmişsiniz. Ve sonra alelâcele ilâve etti; — Bu yazıların tekrarını rica için sizi dayete mecbur olduk, Ruhi haleti anladığım için ikinci ma- kalem şu mevzuu ihtiva etmekte idi: «Ayva neye tüylü, patlıcan niçin tüy- süzdür?» Bu yazımın matbaada husule getirdiği tesir, birinci yazımınkinden daha kuv- vetli idi, İlk makalerm şaheser telâkki e- di halde yazı işleri müdürü, sevinç Bir müddettenberi şehrimizde bu -| içinde, ikinci makalem için tavsif edecek lunan Tiran elçimiz Emin Âli dün va -| sıfat bulamıyordu. /zifesi başımna hareket etmiştir Salâhattin Enis Gazetem var, muharrir arıyorum Yazan : İsmet Hulüsi Benim bir gaze- tem var; «yalan - dır» gazeteme - bir muhartir lâzımdı. Bir ilân koydum: «Falan filân ga- zetesinin bir mu - harrire ihtiyacı vardır, — taliblerin müracaatları. Ertesi gün matbaaya gidiyordum. Fa- kat matbaanın köşesini döndüm ve orâ* da kaldım. Sokak o kadar kalabalıktı Kİ bir insan değil, bir kedi bile kendine ge“ çecek yol bulamazdı. Birdenbire ürktüm. — Acaba matbaayı mı bastılar? — Acaba makineci istrotip ocağına mı düştü? — Acaba, acaba! Ben böyle acabalarla kafamı — yorar* ken, bizim idare memurunu gördüm: — Bu ne hal yahu! — Hani gazeteye, bir muharrir istiyo- ruz! diye bir ilân koyduktu ya! İ E ne olmuş? — Sen bir istedin, Allah bin verdi. İdare memurunun ve mahalle bekçisi- Jfnin yardımile güç halle matbaaya girdim? — Şimdi ne yapacağız? İdare memuru: — Bakalım, dedi, birer birer içeri ala« lım, hangisini muvafık bulursanız. — Pekâlâ! İlk gelen yirmi iki yirmi üç yaşların da bir delikanlı idi: — Muharrir arıyormuşsunuz. — Evet! — Benden iyisini bulamazsınız.. — Siz neler yazabilirsiniz? — Âşıkane yazılar. — Fakat bu günlük gazete! — Daha iyi ya bayım.. Gazetenin sati- şı bir mizli, misli, beş misli, on be$ misli artar.. Fakat bunun için ilk yapıla- cak iş gazetenin adını <Aşk> olarak de- ğiştirmektedir. İşte benim yapacağım İŞ de bu. Ötesine karışmam, Tecrübe edin, artarsa kazancın yarısı benimdir. — Ya artmazsı. — Artmaz olur mu?! Bütün dünya âşık, ben fşıkım, siz âşıksınız. Kuşlar, kurd- lar da âşıktırlar ve onlarsaşk - ararlar. Aşk.. ve dolayısile Aşk isimli gazet. — Biz size haber veririz! Dedim, atladı. Bir ikincisi girdi. Yi Bu genç bir bayandı. Marlene' Dietrichvari bakıyordu. Martha Eggerth tarzında ko- nuşuyordu, Camilla Horne - gibi yordu. Brigitte Helme vücudlü idi, gülü- Göz süzdü, dudak büktü: — Bir muharrir istemişsiniz! Dedi. — Evet! — Ben geldim. — Buyurun oturun, siz ne yazarsınız? — Ben mi? — Tabii siz! — Ben yazmak, okumak bilmem ki... Şaşırımıştım. Güldü: — Ne geri düşünceli insanlarsınız.. Ga- zetede yazıya ne lüzum var; benim muh- telif pozlarda çekilmiş resimlerimi — ko- yarsınız. Gazete dolar. — Yü gazeteyi kim alır? — Kim mi alır? Almıyan kalmaz.. Bü- tün dünya gazetelerinden daha fazla gâ” zete satmak isterseniz bundan iyi çare yoktur. Adresini istedim: — Ben size haber gönderirim, dahâ iyisi bizzat kendim gelir, haber veririm. Dedim. Tekrar göz süzdü, dudak bük- tü, el öptürdü ve çıkıp gitti. Sıra üçüncüde idi. Kapı ardına kadar açıldı. Benim iki boyumda biri içeri gir-, di — Muharrir arıyorsun ha! — Evet efendim. — İşte, ben geldim. — Buyurun, rica ederim şöyle buyu- run, o sandalya biraz sakatçadır da.. — Ha bak bilmiş olasın, ben ne çürük tahtaya basarım, ne de çürük sandalyayâa otururum. Hele birisinin aklından böyle bir şeyler geğtiğini sezsem, alimallah beynini patlatırım. — Malüm efendim. — Ben muharrir olacağım.. — Hay hay emredersiniz. — Muharrir demek mücadeleci de“ mektir. Mücadeleci demek sporcu demek- (Devama 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: