22 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

22 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kır — Birkaç gün evvel Çekmece - Bakırköy yolunda bir kamyon kazası olmuş ve hâ- dise yolculardan Alinin ölümü, diğerle- — Tinin de ağır surette yaralanmasiyle ne- — ticelenmişti. — Kamyonun şoförü Koço dün adliyeye — gevkedilmiştir. — Suçlu şoför hâdisede hiçbir kabahati — olmadığını iddla etmekte ve hâdiseyi /— göyle anlatmaktadır: — Lüleburgazdan Bakırköyüne - geli- — yorduk, kamyonda müşteri olarak bir su- — bay vardı. Bir de, şoför muavini İspiro.. — Büyük Çekmeceyi geçtikten sonra, yolda — birkaç kıptiye rasladık. Kendilerini kam- yona almam için, rica ettiler. Ben de ka- — bul ettim, bu suretle Bakırköyüne doğru ilerlemeğe başladık. Tam telsiz istasyo- nuna yaklaştığımız sırada, karşıdan iki — atlı bir arabanın üzerimize doğru gelmek. “te olduğunu gördük. Aramızda 5-6 met- re kadar bir mesafe kalmıştı ki, birden- bire hayvanlar ürktü. Araba sola, üstü- “müze doğru geliyordu. Çarpışmamak — için direksiyonu biraz daha sağa kırdım. — İşte, tam bu anda arka tekerleklerin hen- — değe girmesiyle, kamyon sağ tarala dev- — Tildi. Ben en ufak bir teâbirsizlik yapma- — dım, hâdisede suçum yoktur. f Müddelumumiliğin talebi üzerine şo- — för Koçonun tevkifine karar verilmiştir. — Şile sandıkemini mahküm oldu j Şile sandıkemini Mehmed Tüfekçinin ihtilâs suçundan, Ağırcezada devam eden duruşması dün nihayetlenmiştir. Meh- med, Şileden İstanbul posta idaresine — gönderilen üç bin liranın, bin lirasını 8- larak, yerine ayni eb'atta bir çizgili kâ- — ğid koymaktan maznun bulunuyordu. 1 sene müddetle hapsine, o kadar müd- det te ümme hizmetlerinden mahrumi- yetine karar verildi. - Battaniyeyi çalmamış, almış! Sultanahmed birinci sulh ceza hâkimi Reşid, davacıya sordu: — Anlat bakalım, nasıl oldu hâdise?.. — Davacı Mehmed, hâdiseyi şöyle anlattı: |— —— Ben, kamyonetimle İstanbul . Edir- — N€ arasında nakliyat yapanım. Dün, E- /|-dirneden yeni gelmiştim. Demirkapıda - kamyoneti bıraktım, biraz ilerdeki bir ahçı dükkânına gittim.. Fakat döndüğüm /| Zaman, kamyonun içerisindeki battaniye- — Min yerinde yeller estiğini gördüm.. Bu — mrada şoför muavini İsak, bir. adamın — kolundaki battaniye ile uzaklaşmakta ol- — duğünu söyledi, hırsızı polis vasıtasiyle /— yakalattık. — Suçlu Hasan ise, davacının — sözlerine - cevaben: — Ben, battaniyeyi çalmak maksadile almadım.. Kamyonun yanında yerde bul- ”) — Komşumdan gelen Mektup biç *Komşunuz, imzasile mektup ya - zan bir genç, henüz 21 yaşında oldu - — Bünu söyledikten sonra, şimdiye ka - /— dar bir kaç açk macerası geçirdiğini itiraf ediyor. Yazdığına göre, bu ma » ceralardan sonra, genç kızlara itlma- -Gi kalmamış. Ve ondan sonra da hiç bir tesadüfe kalbini kaptırmamış Fa- kat tanıştığı bir genç kız, onun körpe kalbinde kök salan itimatsızlığı ku - — Tutmüş. Ve sevişmişler.. Kızın ailesi — Azdivaçlarına Tıza göstermemiş, Şim- — di, seviştiği kızla eskisi gibi görüşe - miyorlarmış. Kızla her gün, karşıla - şıyorlar, hattâ mektuplaşıyorlarmış. Yalnız kızın bazı hareketlerini, deli - — kanlı kendisine nisbet şeklinde tefsir ediyor, ve fena halde hırslanıyormuş. Şimdi bana: p — Ne yapayım? dedikten sonra ilâ- — ve ediyor: . — Sakın bana da, sizden çare danı- — gan diğer dertlilere söylediğiniz gibi: — «Bir başkasile konuş, onu unutursun!. — demeyin! « Kızın, kendisine verilen mektupları y kazasını yapan şoför tevkif edildi dum. Besbelli, sahibinin işine yarama- guş ki, kaldırıma atmış, şunu alayım da ziyan olmasın, dedim, demiştir. Yapılan duruşma neticesinde, suçlu Hasanın 1 ay müddetle hapsine karar ve- rilerek, tevkifhaneye göndetilmiştir. Kim kimi yaralamış, belli değil! Müddeiumumilik dün karışık bir yara- lama hâdisetsinin tahkikatına el koymuş- tur, Suçlular Hasan ve Ali isminde, Ha- Bçte Tekirdağ iskelesinde çalışan iki ar- kadaşlar. Cemal ve Hamdi ismindeki es- kidenberi ihtilâfh oldukları iki kişiyi yaralamaktan maznundurlar. Fakat, kim, kimi yaralamış?. İşte, hâdisenin bu tara- fi şimdilik meçhuldür. Dün ilk tahkikatı yapan müddeiumumi muavinlerinden Or. han Köni her ikir suçluyu da, 2 inci sor- Ru hâkimliğine göndermiştir. Fakat, hâ- disenin kesbi kat'iyet etmesi için, bazı şahidlerin dinlenilmesine lüzum vardır. Hasan ve Ali, şimdilik gayri mevkuf ola- rak isticvab olunmaktadırlar. Liselerde ve ortemekteplerde yeniden talebe kaydıra başlanıyor Orta mekteb ve liselerin kayıd müd- deti evvelki gün nihayete ermişti. Fakat Maarif Vekâletinden yeni gelen emirde hiçbir çocuğun mektebsiz bırakılmaması prensip itiberile kabul edilmiş olduğun- dan talebelerin tamamen mekteblerine yerleşinciye kadar kayıd işlerine devam edilmesi bildirilmiştir. Kayıd ve kabul işlerine yeniden başlanmıştır. İstanbul ilkmekteblerinin kayıd ve na- kil işlerine iki gündenberi başlanılmış- tır. Her mektebe bir semt verilmiştir. Mekteb nakline teşebbüs edenler semt- lerini değiştirdiklerine dair polisçe mu» saddak bir tezkere göstermedikçe bir mektebden alınıp diğerine verilmemek- tedir. Kayıd müddeti tuari:;ievvelin Bo- nunda nihayete erince her mekteb ken- disine gelen çocuklardan sınıflarını teş- kil edecektir. Fazla gelen talebe - için mektebin şube ve sınıf açma vaziyeti müsaid değilse bu talebeler en yakın mekteblere nakledilecektir. Bu sene ilk mekteblere fazla talebe tehacümü olaca- t tahmin edildiğinden maarif müdürlü- Bü mekteblerin bir çoğuna yeni sıralar dağıtmaktadır. Davet İstanbulspor klübü başkanlığından: Yeni faaliyet senesine girerken çalış- ma progğramımız etrafında görüşmek ü- zere klübün Çarşıkapı caddesinde yeni len çaya 25 eylül 987 cumartesi günü saat 16 da bütün faal sporcu arkadaşların ge- meleri rica olunur. —— —— A - GÖNÜL İŞLERİXE alışından, ve kendisinde bulunan bir Yesmi. delikanlının muhtelif taleple - rine rağmen vermeyişinden belli ki, a- radaki rabıta henüz kırılmış değildir. Fakat anlaşılmaktadır ki, genç kız, ailesinin muarız bulunduğu bir mü - nasebeti istediği kadar ilerive vardır - maktan çekinmektedir. Delikanlıya gelince, 21 vaşında bu- lunduğunu, ve henüz askerliğini yap- madığını söylüyor. - Demek ki, kızın ailesini, bu münasebete müşru bir ne- tice vermekten çekindiren sebep, de- likanlının henüz hayatını yapmamış bulunmasıdır. Şu halde, bendeni çare danışan gen- ©e düşen iş, kızını istediği ailenin iti. madını yıkan sebepleri ortadan kal - dırmaktır, Eğer kız, sevgisinde hakıkaten sa - daha iyi bir vaziyet yapacağı, ve as- kerliğini bitireceği zamana kadar ©- nu bekler, Değilse, delikanlıya düşen, genç kızlara karşı pok genç yaşında besle - diği itimatsızlığı uyandıran macerala- rının defterine bir isim daha yazıp geçmektir! TEYZE HÂDİSELER KARŞISINDA Sarı tehlike Arkadaşım koluma girdi: — Sarı tehlike gün geçtikçe bir kat daha büyüyor. — Evet! Dedim; devam etti: — Bir muharrir bunun yazmış.. — Ne diyur? — «Sarı tehlike yürüyor, geçtiği yerle- ri sarartıp soldurarak...» diyor. — Hakkı var. — Bu tehlike bütün dünya için mev- eut mu acaba? — Tabii! — Muharcir yazısında, tehlikenin şark- ta başgösterdiğini ileri sürmüş. — Yanlış, bilâkis garpta başgösterdi, şarka doğru akın yaptı. — BSen de tehlikenin bütün dünyayı tehdit ettiğine inanıyor musun? — Tİnanıyorum. İnanılmıyacak şey mi? Gözümle görüyorum. — Gözünle mi görüyorsun? — Tabil gözümle görüyorum, ya sen? — Gazetölerde rastgeliyorum. — Biraz gözünü aç, sarı tehlikenin te- sirlerini etrafında görürsün! — Etrafımda mı, demek tehlike bizim memleket için de varit öyle mi? — Ne demezsin; tehlike bizim memle- kette öyle müstevli bir şekil aldı ki ö - nüne geçmek imkânı artık kalmadı. — Ya, demek öyle.. — Öyle ya!.. — Bir şey var; ya benim aklım erme- için bir yazı taşındığı binasında şereflerine tertib edi- , di, yahut sen anlatamıyorsun! — Ben anlatmasına anlatıyorum, fakat senin aklın ermiyorsa ona bir diyeceğim yok! — Japonyanın Çin üzerine yürümesi bi. zim memlekete ne zarar verebilir ki sarı tehlikenin bize de zararı dokunduğuna kanisin! — Ay, sen Japon Çin meselesinden mi bahsediyordun? — Evet! — Bahsettiğin muharririn «sarı tehli- ke> yazısı da bu mu idi? — Evet, yâa sen ne zannettindi? Yanımızdan geçen kadınları göster - dim. Şık giyinmişlerdi, Yüzleri renk renkti, gözleri renk rTenkti, elbiseleri renk renkti. Fakat hepsinin saçları sa - man sarısına boyanmıştı: — Kadınların saçlarına dikkat ettin mi? — Sarıya.boyanmış. — Ben de seni, bu sarı tehlikeden bah- sediyorsun; diye dinlemiştim. İsmet Hulüsi Tokatta yangın Tokat (Hususi) — Behzad camii kar şıfındı blı: yangın çıkmış, 3 kahve, 2 dükkân, bir ev kâmilen yanmıştır. Va- Hi Faiz Ergun Sivastan itfaiye istemiş, fakat daha Sivas itfaiyesi — gelmeden Tokat belediye itfaiyesinin “ve askerin gayretile söndürülmüştür. — Yangın 3 buçuk saat sürmüştür. Kızılcahamamda iki kamyon Ççarpıştı Kızılcahamam (Hususi) — Ankara- 'd,an (_.?erede” gitmekte olan Mengen- |li şoför Muharremin idaresindeki dört ile Ankaraya yolcu taşıyan Mengenli Galibin idare ettiği 18 numaralı oto - büs Kızılcahamama on dakika mesafe- de Gerede - Kızılcahamam şosesi üze- rinde yekdiğerlerile çarpışmışlardır. O- tobüsün arka tarafında ellerini dışarı - ya sarkıtarak uyumakta olan Mengen- Ki Satılmışın sol eli bileğinden kırılma- sından başka diğer yolcular arasında Nümune * hastanesine Her iki şoför tevkif edilmiş, lu tarafından el konmuştur. İneboluda bir deniz kazası elma yüklü yelkenli bir kayık, rüzgârın birdenbire inmesi dolayısile tahammü! tonluk 51 numaralı kereste kamyonui İzmir güreşlerinin umumi blânçosu İ Türk milli güreş takımı İzmir stadında İzmir, 21 (Hususi Muhabirimizden) — Balkan güreş müsabakaları, siyasi, iktı- sadi ve kültürel bağlarla birbirine çok yakın olan Üç millet sporcularının tesa- nüdlerini ifade eden engin manasile, tam bir kucaklaşma şeklinde tezahür etmiş- tir. Neticede güreşçilerimiz, Yugoslav ve Yunan sporcularile çelin karşılaşma- larında bariz bir tefevvuk göstermişler ve galebeyi hak etmişlerdir. Oyunların blânçosunu şöyle çıkarabi- liriz: 56 kilo: İlk karşılaşmada Kenanla Bi- ris (Yunan) müsavi bir şekilde güreşti- ler. Birçok defalar enternasyonal - olan, müteaddid beynelmilel müsabakalara ve olimpiyadlara iştirak eden bu genç ve usta Yunan güreşçisi, rakibine sayı he- sabile galib gelmiştir. İkinci gün Kenan Molyak (Yugoslav) la karşılaşmış ve sa- yı hesabile galib gelmiştir. Üçüncü gün Yunanlı Yugoslavı da sayı hesabile mağ- lüb ederek kendi kilosunda Balkan şam- piyonu olmuştur. 61 kilo: İlk gün Filip (Yunan) - Anto- noviçle karşılaşmış, Yugoslavyalı güreş- çi sayı hesabile galib gelmişlir. Yaşar (Türk) her iki güreşçiyi de tuşla ve ko- laylıkla mağlüb ederek Balkan şampi- yonu olmuştur. 66 kilo: İlk karşılaşmada Polihroniyos (Yunan) Pankras (Yugoslav) a tuşla ga- lib gelmiş; Yusuf Aslan her ikisini de tuşla yenerek kilosunun Balkan şampi- yoanu olmuştur. . 72 kilo: İlk gün Fişer Yugoslav Anka- ralı Hüseyine sayı hesabile mağlüb ©ol- muştur. İkinci gün Fişer Yunanlıya Bga- Hb gelmiştir. Son gün de Hüseyin, Yu- nanlı Markoyu 14 dakikada tuşla mağ: lüb etmiştir. 179 kilo: Mersinli Ahmed Kis Yugoslar vı sayı hesabile mağlüb ettikten sonrâ Kampagis (Yunan) 1 13 dakikada tek kol salto ile tuşa düşürmüş ve Balkan şam- piyonu olmuştur. Bu müsabakada Mer- sinlinin kuyvetli bir rakibi olduğunu is bat eden Yugoslav, cidden iyi bir mukâ. vemet göstermiştir. BT külo: Güreş ekibimizin en kuvvetli elemanı olan Mustafa Balkân güreş mü sabakalarında ancak dört dakika güreşe rek kendi kilosunun şampiyonu olmüş: tur. İlk karşılaşmada Grekakisi (Yunan) tuşla yenen Mustafa, ikinci gün bir da- kika, 6 saniyede çift salto ile Metznel (Yugoslav) 1 da tuşla yenmiştir. İzmli halkı bilhassa Mustafayı çok alkışlamış tir. , Ağırda: Çoban 'Mehmed için Çardia (Yunan) fazla üzüntü çektiren bir rakib olmamıştır. Güreş aporunun âşıkı olan Çardis sırf Yunan güreşçilerini — teşvil için hâlâ ayrılmadığı minderde Çobanla adetâ bir kucaklaşma yapmış ve bir ko- lunu kaptırdığı için tuşla yenilmiştir. Çoban son güreşini yaptığı Vesiç (Yu goslav) 1 müşkülâtla tuşa getirerek yen miştir. Bu usta Yugoslav güreşçisi, bel: ki de gelecek sene için Çobanın karşısın- da ciddi bir rakib olarak yetişecektir. Yunanlılarla Yugoslavlar arasında mü- savi puvan almalarından dolayı tahaddüs yeden ihtilâf her iki ekibi ikinci addetmek suretile halledilmiştir. Pazar günü İstanbulda Şeref stadında İstanbul, Atina, Belgrad ve Zağreb şe hirleri güreşçileri arasında temsili mü- Bunları biliyor musunuz? Kalem, tarak ve anahtarın tarihi Kalem ucu bir sakatlık vuaku — bulmamış, mecruh| — Romalılar ince bakır ve pirinç tabaka- diğer bir otobüse bindirilerek Ankara| larından kesilerek yuvarlak bir şekle so- sevkedilmiştir. | kulan bakır ve pirinç uçlar kullanırlar- sabakalar yapılacaktır. Taları bütün Avrupaya yayıldı. Orta çağ- larda da, tarak kullanmak lüka bir iş sa- Bugün ise, tarak imalinde en bol kul- tahkikata|dı. Milâdın 500 üncü senesinde tüy ka-|lanılanr malzeme kaza müddeiumumisi Cevdet Kızıloğ-İJemler moda oldu. 18 inci asrın sonlar- Si n Anahtar z na doğru, Münihte, litografın mucidi Se-| Eski Mısırlılar, kapılarını tahta sürgü- nefelder, bir saatin zembereğinden uçlar | lerle kapatırlardı. Romalılarla, Yunanlı- keserek, litoğrafında kullandığı kalem İnebolu (Hususi) — Şehrimize gel-|saplarına takmayı düşündü ve bunü tat- imek üzere Yastepe köyünden çıkan| bik etti. Tarak Mısırlılar, Asyalılarla Hindliler ara- edemiyerek kasabaya yakın Kızılkara|sında tahta ve kemikten taraklar pek kinde devrilmiş, içinde — bulunan|makbuldü. Yunan ve Roma tarakları, in- | ve anahtarlar üzerine süsler hâkkedildi. allı kişiden ikisi boğulmuş, dördü dejce keresleden, fildişinden ve bazan da,|İşlendi. 18 inci asrın sonlarına doğrudur traftan görülerek imdatlarına koşul -| madenden yapılırdı. Arablar, tarağı süs| ki, anahtarlar bugünkü kullandığımış makamında kullanırlardı ki bu üdet, son- |şekilde yapılmaya başlandı. lar, hem kapının içinden hem de dışın- dan kullanılabilen demir ve pirinçten kilidler yaptılar. Orta çağlarda ise teks rar tahta sürgülere dönülür gibi oldu ama, yavaş yavaş madenden kilidler de revaç buldu. Gothie devresinde de kilid

Bu sayıdan diğer sayfalar: