24 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

24 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

____—_ 44 Eyiâl Son Postamın tefrikası: 49 Denizlerin Makyaveli g, Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Bır melez sevdiği erkek için bir Avrupalı kadın kadar fedakârdır. Ben de bir gece suvarede rastladığım iki eei ö melez genç kıza kalbimi açtım ve sırlarımı verdim Diye bağırmaz mı? Bu vaziyet karşısında daha fazla susmak, sabretmek «Lauterbah>a ya- kışmazdı. Ben de onun gözlerinin içine bakarak cevap verdim: — Arkadaş sen ne söylediğini bil - miyorsun. Şayet maksadın dövüş ise bunu açıkça söyle. Pekâlâ! Haydi bar kalım; ben hazırım işte! Bu cevabım herifin aklını başına ge- tirdi ve: — Biz de sizden korkmayız. Bunu iyice biliniz! dedi. — Camım dünyada hiç bir kimse, k.msev_ı_—n korkmaz. Böyle çocukça lâ- lüzum var? Biz bu otelin müşterileriyiz. Şurada kendi halimizde oturup aramızda konuşuyoruz, Bizi ra- hatsız etmekteki maksadınız nedir? Lâkırdıya İngiliz zabili de karıştı ve meydan okur bir tavırla: — BSizler, limandaki Alman ge - milerinden birine mensupsunuz. diye haykırdı. Herif burnundan soluyordu. Ben sükünetle cevap verdim: — Beni dinleyiniz! Şayet sırtınız ka- gıniyorsa bu vazifeyi memnuniyetle ifa ederim, Zira çoktanberi ben de kavga edecek bir kimse arıyordum. Ancak size şurasını hatırlatırım ki siz bura - da bitaraf bir memlekette bulunuyor- sunuz. Uslu uslu yerlerinize oturun da herkese hakkınızda fena şeyler dü - şündürmeyin. Herif bu haklı serzenişime cevap ver- meyince ben ilâve ettim: Hayatta benim en birinci temennim, çok fena olduğu kadar çok ta elim olan o gecenin ıztırabını hiç bir dostuma değil, hattâ hiç bir düşmanıma bile vermeme - sidir. i Onlara ne kadar müşkül şartlar İçinde kıvrandığımı sayıp döktüm den tamam an gün, on gece geçmişti ki| boyunca sefer yapan gemiler işletirler. talihim gene imdada yetişti. Yanılmıyorsam bu gece de vapurların- O gece «Somatra> nın <Royal Club»|dan birisi hareket etmek üzeredir. Bu ismini verdikleri en kibar klübünde| meseleyi iyice anlıyalım da sizin ve bir süvareye davetli bulunuyordum.| arkadaşlarınızın gizlice vapura girme- Umumi bir neş'e ve şetaret hüküm sü-/nizi temin edelim. Oh!, Biz de size re- rüyor, herkes can ve yürekten eğleni-|fakat etmek isterdik. Ne kadar heye- yor, içten gelen kahkaha etrafhı çınla-|canlı ve şairâne bir sergüzeşt olurdu tıyordu. değil mi?... Müstemleke işlerinde — İngilizlerle,| Bu genç kızları bana hakikaten Al- Holandalılar arasında $u fark vardır.|lah göndermişti. Ne fedakârlık, ne ki- İngilizler böyle bir ziyafet ve süvareye| barlık!... yalnız hemırklarını ve Avrupalıları davet ederler. Holandalılar ise yerlile-| ve-esossocunı Vaktile çok mes'ut ve o nisbette mü - reffeh bir adamdım. Bulutsuz bir hayal içinde yaş:yordum. Bir gün harbi umumi patladı. Her gün davullarla sinif sınıf askeri silâh altına çağırıyorlardı. Pek tabif idi ki, ben de bu davete icabet ederek ahzı asker şubesine gittim. Çanakkale, Galiçya; Makedonya. Tlk Iklimli Çanakkale sırtları, kar.ı çam or - manlarile örtülü Galiçya dağları... İnsanları ne harb öldürüyor, ne de aykım iklimterin hava değişiklikleri... İn- sanları en fazla hatıra öldürüyor. Ne çılgın maceralar, ne korkunç harb (Arkası var) Harpten sonra Yazan : Salâhaddin Enis Bir akşam saatinde kollarımda sekeratsız ve ihtilâçsız bir ölümle son nefesini verdi rinden doğrulmak istedi. Yarı beline ka- dar müşkülâtla kalkmasile yatağa: — Ah... Diyerek düşmesi bir oldu. Şimdi yüzü yastığına gömülü olduğu halde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yanına yaklaştım. Ve ellerimle onun saçlarını okşıyarak: — Semra... diye sordum... Hasta mıs sın yavrum?.. Bu sualim, anda şiddetli bir aksülâ « mel yaptı; bütün hayat küdretini topla- mağa uğraşarak dirsekleri üstünde doğ- ruldu; şiddetli bir sesle: — Bayır!.. diye cevap verdi.. Hasta değilim... Asla hasta değilim... Bunu demekle boynuma sarılması bir oldu. Harbin devamınca ömrüm baruf, ölüm ve kan kok nde geçmişli, Sulhu ve rin ileri gelenlerini, güzidelerini böyle içtimal — toplantılarda bulundururlar, eğlenceden onlara da bir pay çıkarır- r. O geceki süvarede bir hayli Somat- ralı melez vardı. Bunların arasında ba- ba tarafından Alman, ana cihetinden Yattım. Somatralı iki kız kardeş vardı ki kibar- Bunun üzerine İngiliz: lıklarile, güzelliklerile gözleri kamaş- — Şü halde affınızı rica ederim, de-|tırıyorlardı. Asil bir isim taşıyan bu i- di, ben sizden bahsedildiğini pek çok|ki bayan «Emden» in maceralarile be- defalar işittim. «Emden» esir ettiği ge-|Him başımdan geçenleri bir hayli din- miler mürettebatına daima hüsnü mu-|lemiş olacaklar ki bana pek çok ilt'fat amele etmiştir. Siz bizim vatandaşları-| ettiler; benimle pek alâkadar oldular, mıza karşı insanca davranmış bir a -| Bir melez sevdiği erkek için bir Av- damsınız... rupalı kadın kadar, belki daha ziyade Sonra tayfalarına dönerek araların-|fedakâr olabiliyor. Ben de biri henüz da alçak sesle konuştular ve biraz son-| yirmisine basmamış, diğeri de on sekiz ra da otelden çıkıp gittiler. Bu suretle| yaşlarında olan bu iki genç kıza kalbi- bir aralık kafa göz yarılması, Fele -İmi açtım, sırrımı onlara tevdi ettim. menk jandarmasının işe müdahalesi Bugün ne kadar cehdetsem, hafıza- ile neticelenecek görünen bir> vak'ılmı ne kadar zorlasam bu iki genç ba- çıkmak üzere iken şöhretim ve ismim | yanm isimlerini hatırlayıp size söyliye- zuhuruna ramak kalan kavganın önü-'miyeceğim. Daha doğrusu bu isimleri ne geçmiş ve hâdise hemen hemen dos-|ifşa etmek hovardalık raconuna uy- tane bir surette tesviye edilmişti. İn - mıyacağından bu husustaki merakınızı gilterenin bu kavgacı evlâtlar: gecenin 'tatmin edemiyeceğim aziz kari!... Tabii karanlığında kaybolur olmaz masada!beni mazur görür ve sükütuma hak ve- birlikte oturmakta olduğumuz frkıdış- rirsin değil mi? lar viski hd'z—.hleı"mi havaya kıı.ıdırul';k Şarkın bu iki nâzlı çiçeği, zarif en- şerefime .çtıler ve ıhuıçı—lm valsi- damları, şirin ve güzel simaları, mele- nin neş'eli güfte ve bestesi (Portakal) küke'tHakıdlrı ve bele gartan hicti a 3 ei ışları ve gi n hiçbir sa- otelinin ekseriya sessiz holünü çınlat- lonunda bulamıyacağınız, göremiyece- mıya başladı. Bire ğiniz kibar ve necib tavırları ile ben- Biz bu şarkıyı söyledik tekrar söyle-| ge derin bir tesir uyandırmışlardı. dik ve viski ile kafalarımız kızışınca Daha ilk bakışta ağır başlı, ciddi ol- gılihılnımıdmiıdlefihıhrhğın—d hükmettim. Bu gü - n luklarına güzel mah- rak söyledik. O sabah gün ağardığı za- Mlldarla gekbet atiilne zaibeklni vü - man ben hâlâ masa başında idim ve| ,, a Dütün belâgalimi topl gözlerimi kırpmamıştım. Gekl vü ST S rak onlara ne kadar müşkül şartlar i- İyı bira, candan ahbap ve neş'eli şa>-| * $ e Selekti d .İçinde kıvrandığımı sayıp döktüm. İn- i e S giliz casuslarının beni nasıl tarassud ir eti zaeğ; Böşa bir vel Ka ':ıd“m_ym eitiklerini, Java ya gitmek üzere bir bkrd olin kisil Gi iye binecek olursam İngiliz kruva- olduğu İA KU het pt rinin bunu nası! dakikasında ha- deh bira, samimi ahbaplar ve leziz ye- ç «jber almış olacaklarını ve nihayet bir mekler karşısında cehennem gibi sı kağek Gireiellü *l giktiki cak (Samatra) ildinünde bile hayat- - i ga tan yeniden zevk alıyor ve yaşamak rak beni nasıl kurşuna dizeceklerini bil bahtiyarlığının kalbini yeniden doldu-| tafsil anlattım. İki genç kız nefes almı- durduğumu hissediyor. ya bile cesaret edemeden beni can ku- laklarile dinliyorlardı. Bilhassa büyü- —-15- ğü benimle çok alâkadar oluyor, hikâ- yenin heyecanlı noktalarında renkten yrenge giriyor, âdeta hafakanlar geçiri- yordu. Nihayet daha fazla kendini zap- ta muktedir olamıyarak: — Burada, dedi, ailemin sadık dost- «Padang> a yorgun, bitkin bir halde,|ları var. Bu zevatın sizinle meşgul ola- lâkin sağ ve sâlim gelmemizin üzerin- | caklarından eminim. Kendileri' sahil — Hem ben limandaki Alman gemi- lerinin mürettebatından ve zabitanın- dan değilim.. — Şu halde herkesin aradığı adam- sınız... «Emden»in esir zabi! Başımla kendisinin yanılmadığını an- B D «JAVA» DAN KAÇIŞIMIZ VE Y» A GİZLİ EVRAK POSTACILIĞIMIZ Nöbelci Eczaneler İstiklâl — caddesinde: 'ıoııııuıruı. Tünelbaşında: — (Matkovyiç). Galatada: Ruh ve akıl Hıfzıssıhhasına neden Lüzum vardır? İnsan denilen mahlük yaşadığı müddet- ce tek kalamaz —Evyelâ aile, sonra dâa tini ancak muhitin ölçüsile duyar ve an- lar. Binaenaleyh norma) hir insan etrafından birçok şeyler alır. Onları kendisi muhâ- keme eder ve neticede bir karar vererek z anlarız. Bu sayede içtimal muhite uya- biliriz. Tabii meyillerimiz bu suretle in- zıssıhhasına bunun için lüzum vardır, Binirlerimiz, beynimiz kuvvetli olursa sahneleri... Bu arada ölüm, kac yüz ko - reler yanımdan sürünerek geçti. Hattâ bununla iktifa etmiyerek ateşten kızgın olan nefesile yüzüme, ciğerlerini doldu - ran meş'um havayı bütün vüs'at ve şü « mulile hohladı. Evet, insanları ne harb öldürüyor, ne de felâket... İnsanları en fazla hatıra öl- dürüyor. Harb dönüşünde İstanbula avdet ede - tek, evimin kapısını hudutsuz bir heye- canla çaldığım zaman yabancı bir sesle karşılaştım. Birden suratına tokat ye - miş bir insan gibi şaşırdım. Bu ses: — Semra Hanımı mı sorüyorsunuz?.. dedi. O, çoktan bu evden çıktı. Ve telehhüfle ilâve etti: — Zavallı kadın çok sıkıntı çekmiş, çok fena günler geçirmiş.. Nihayet bu evi satmak mecburiyetinde kalmış. Kısmet bizimmiş. Biz aldık. Arada sırada bize gelir. Yıllarca vatanından uzak olan, gürbet- zede vatanına karşı ne kadar acı bir hasret duyarsa o dakikada ben de kendimi ken- di evim in eşiğinde, o kadar garip ve kimsesiz buldum. Hattâ o kadar garip ve kimsesiz bul » dum ki, karımın nereye taşınmış olduğu- nu onlara sormak bile hatırıma gelmedi. Başım göğsüme eğik, kafam bir hercü merç içinde uzun bir yol yürüdükten son- Ta nihayet kendime geldim. Benim ken- di evimin bana mensup olmuıyan hizmet- çisinin: — Arada sırada geliyor... Sözleri, beni hayata irca etmişti. Gayri ihtiyari geri döndüm. Kendi evimden kendi karımın hâlen oturduğu yeri sor- mak mecburiyetinde kaldım. — Erenköyüne taşındı.. Cevabını aldım. Karımın oturduğu yeri bulmanın ver - miş olduğu heyecanla vapura, vapur - dan trene atladım. Uzun araştırmalardan sonra nihayet evi buldum. — Semra Hanım burada mı?.. Bana kapıyı açan ihtiyar kadın: — Burada... diye, cevap verdi... — Ben onun kocasıyım... dedim. Ken- disi nerede?., Mütelâşi, ve heyecanlı adımlarla mer- diveni çıkarak onun odasına girmemle yerimde mıllanmam bir oldu. Bütün he- yecanlarım birden' mahşeri bir hercü merç içinde karıştı: Semra, tanınmaz bir kemik külçesi ha- Hini, avurtları içeri çökmüş karyolada bir mumya gibi yatıyordu. Beni görünce ye- evimi ne derin bir humma ve iştiyak içinde bekliyordum. İşte sulh... Ve işte evim!.. Ne acı bir çmedi; Semra, bir akşam saatin- da sekiratsız ve ihtilâçsız bir ölümle son nefesini verdi. Tam dört senedir hasretini çektiğim e- vim ve o kadar özlediğim sulh bu mu idi Yarabbi?.. Bu şerait dahilinde artık bu köşkte &- turamazdım. Zaten kimsem de yoktu. O- nun için köşkü ve bütün eşyasını ucuz pahalı demiyerek elden çıkardım ve İs< tanbul tarafına geçtim. Haftalarca ve aya larca âvüre, meyus ve ümits'z dolaştım. Bu büyük #elâketin tesirile kendimi iç « kiye kaptırdım, Denize düşmüş mütekâ- sız bir kütük parçasından farkım yoktu. — Boş beyin ve boş gözlerle geziyordum. Ayaklarımı meyhaneye sevkeden ak - şam saatlerini tıpkı sulhu beklediğim ve tıpkı evimi özlediğim hasretle bekliyor » dum. Üç beş kadeh, bir iki dost... Zaten mütareke günlerinde içki perişan olmuş ve işgale uğramış bir vatanın harabesi karşısında tek melce idi. Hele benim gi- bi, vatanile yuvası ikisi birden inhidam etmiş bir felâketzede için biraz kendini unutmak, şifa ve tesellilerin en büyüğü idi. Hele edindiğim üç beş arkadağ arasında Yekta, en cana yakını: idi. İyi idi, hoş sohbetti. Kanımız birbirimize pek çar buk kaynaşmıştı. O meyhaneye biraz geç kalınca ben üzülürdüm, ben biraz vükti« mi geçirince onun beni iştiyakla bekle » diğini görürdüm. ğ likb gecelerimizden biri « iz de biraz fazlaca kaçır « mıştlık, Arlık kepenkler inmeğe başlamış. tı. Sokağa çıktığımız zaman hayli olmuşe tük. Yekta ısrar etti: — Bu akşam mümkün değil, seni bı « rakmam.. Bize gidelim... Hem giderken biraz deniz ve tren havası alarak açılırız, hem de bizde yatarsın... Yolda yanımıza birer şişe daha aldık. Vapurun yan tarafında hem çektik, hem de mezelerle karnımızı doyurduk. Ben Yektanın Erenköyünde oturduğu- nu biliyardum. Bu sayfiyenin bendeki son fena hatırası henüz tazeliğini kaybet- memişti. Binaenaleyh istasyonda trenden iner inmez ruhumdaki bir damarın bure kulduğunu duymuştum, Her ikimiz & « damakıllı olduğumuz için Yekta, köşke araba ile gitmekliğimizi ısrar etti. Bunu (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: