26 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Paramızın kıymetini | düşürmek istiyenlerin , izleri bulundu (Baş tarafı 1inci sayfada) hakkındaki tahkikata ehemmiyetle do- vam etmektedirler. Şimdiye kadar yapı- lan tahkikatla, bu şayiaların borsaya pi- yazadan, piyasaya da Beyoğlundaki iki büyük kıraathaneden akis ve intikal ettiği tesbit edilmiştir. Bunlar arasında bilhassa Tepebaşı civarındaki bir iki kı- raathanenin ismi zikredilmektedir. Anlaşıldığına göre uydurdukları — ha- berler piyasaya yayılınca bu haberleri uyduranlar hemen piyasaya çıkmışlar, piyasadan Ünitürk ve Anadolu tahvilleri. ni toplamaya başlamışlardır. Fazla taleb karşısında bu tahviller de yükselmeğe başlamıştır. Bu tahvilleri toplıyanlar, bir müddet sonra da ellerindeki tahvilleri ah dıklarına nazaran daha yüksek fiatlarla tekrar satmışlar, bu suretle de teneffü temin etmişlerdir. Gene bu kabil bazı kimseler, hariçte de sarraflardan altın alarak altın fiatla- rını da yükseltmişler, gene bu altınları da aldıklarından yüksek fiatlarla satarak istifade yollarını bulmuşlardır. Şimdi, borsada spekülüsyon yapmak için böyle asılsız şayialarla tahvilleri yükselten ve bunları alıp salarak istifa- bir | de edenlerin kimler olduğu araştırılmak- tadır. Diğer taraftan, şayianın çıktığı gün sarraflardan fazla mikdarda allın a- hp satarak istifade edenler de tosbit e- dilmektledir. Yarın bu hususta müsbot bir neticeye varılacağı anlaşılmaktadır. Bu cihetler tesbit edildikten sonra buna mücaseret edenler kanuni ahkâm daire- sinde cezalandırılacaklardır. Maliye Vekili diyor ki Dün bir muharririmiz Maliye Vekili Fuad Ağralıyı görerek bu mesele hak- kında yeni bir şey olup olmadığını sor- muştur. Fuad Ağralı demiştir ki: — Tahkikat devam ediyor, Ortada hig hir şey yok iken sırf borsa apekülâsyonu yapmak istiyenlerin manevraları tama- mile durdurulmuştur. Vaziyet esasen normaldi ve normaldir. &, Dil bayramını kutlularken (Baş tarafı 1 inci sayfada) Eski bir dil ve kalem alışkanlığının izi olduğuna şüphe etmediğim bu bayat ke- limeler on iki sayfanın binlerce satır- lık yazısı arasında o kadar iğreti kalmış- tı ki o gün birçok tanıdıklar bana bu Ç(tenbihi beledi) den bahsettiler. Unutmayalım ki bugün gülünç buldu. ğumuz bu kelimeler yakın vakitlere ka. dar fikir ve kalem üstadı geçinenler için en tabil bir belâgat nümunesi idi. 'Türk dili, konuşma ve yazma dili ya- kın zamanların üslübeuluk tanıdığı böy- le terkibleri gülünç bulacak kadar sade- Teşti, Dil inkılâbı zaten fikri, belâgate hâ. kim kılmak için üslübu sadeleştirmeğe çalışan kalemlere cesaret verdi ve dil in- Kılâbı her dilin bünyesindeki tahammüle nisbetle sür'atle İlerlemeye başladı. Bu münasebetle vaktile vükelâ — meclisinde geçen bir Üslüb macerasını hatırladım. Babiâlide meclis toplanmış, sadrazam Yemende patlak veren isyanlara esaslı bir çare bulmak üzere Yemende bulun- muş tecrübeli kumandanlardan birine hazırlattığı ıslahat lâyihasını okutmuş. Tam askerce yazılmış, vuzuh ve sade- liğin örneği olan lâyiha ciddi bir tetkik mahsulü olduğu için pek beğenilmiş. Yalnız ifadesindeki sadelik Babıâli üslü- niden kaleme alınan lâyiha tekrar mec- lise gelmiş, okunmuş, heyet lüyihadaki belâgate hayran kalmışlar, fakat aslın- daki esaslı fikirlerden bir çoğunun edebi san'at hesabına feda edildiğini do anla- yınca: 'azık, demişler, bu da olmadı. İkisi de hifzedilsin. Ve Yemen isyanı devam etmiş! 'Türk kalem sahibleri bugün bayram | etmekte haklıdırlar. Bürhan Cahid Akdeniz anlaşması Hakkında İtalyanlarla Müzakereler Roma 25 (Husust) — İtalyanın iş - tirakini temin etmek üÜzere Akdeniz an laşmasında yapılacak tadilâtm müza - kerelerinde İtalyayı temsil edecek olan deniz mütehassısları bugün Parise ha- reket etmişlerdir, Müzakereleç pazartesi günü başlı - yacaktır, Bir kamyon Kazası İzmir, 25 (Hususi) — Kızılçullu yo- hunda bir virajı dönerken 53 numaralı buna uymadığı için lâyiha usulü daire-|kamyon 3 metrelik bir hendeğe yuvar- sinde yazılmak üzere âmedci beye hava- |landı. Kamyonda bulunanlardan üç ki- le edilmiş. Enderun edebiyatının san'at İşi yaralandı. Yaralılar hastaneye kal - bildiği bütün istiareler ve kafiyelerle yo- | dırıldılar. 'Tamam, bu seccade işime yarıya-| yuldu. firdim. Bu seccadenin arkasında, kori- dora açılan bir kapı vardı. Teyzem bu. kapıyı kapayıp örtmüştü. Dışarı çıkacak, kulağımı kapıya da- Yazan: SELÂMİ İZZET Ablamın beğendiğim ianan, caktı, oradan konuştuklarını dinliyebi-| berrak, vazih sesini işittim: — Bir şey söylesene Mazlum, — Ne söyliyeyim Gönül?.. — Anlat, mes'ud musun? —Neden mes'ud otmıyayım?. Her yıyacak, dinliyecektim. Her halde ne|hâlde nişanlandığınız gün siz de tabil konuştuklarını duyacaktırm. Usulcacık odadan çıktım ve yemek »- mes'ud olmuşsunuzdur?.. Bu suale doğrudan doğruya cevab Gasına gidermiş gibi yaptım. Çıktığımı| YErmeği münasib görmedi, yersiz bul- kimse farketmedi, yalnız teyzem gör- du, bunun için dedi ki: dü, Bereket versin Bernaya harare'li — Şu dünya tuhaftır... Hayatımızın hararetli bir şeyler anlatıyor, sözünü|bu safhaya gireceğine ihtimal vermez- kesemedi, kesemeyince de bana he is-|dim... Demek Sevimle evleniyorsun? tediğimi, ne aradığımı sormad:. Koridora çıktım, sola saptım. Kapının — Bunda şaşılacak bir şey yok, — Beklenilmiyen her şeye şaşılır, önüne geldim. Yüreğim atıyordu. Âr- Bunu yalnız ben değil, hiç kimse, bizi tık Mazlumla ablamdan bir kapı ile ay- rılıyordum. Koridor kapkaranlıktı... Biri geçe- cek bile olsa beni göremezdi. Hem gör- seler bile bir yalan uydurabilirdim... Her şeyi göze almıştım. Kulağımı kapıya dayadım. Ses yok, Henüz bir şey konuşmuyor- dar... Muhakkak Gönül hâlâ gülümsü- yor, Mazlumu söyliyecoği söze evvel- den alıştırıyordu... Neden sonra sesi du-. tanıyanların hiç biri beklemiyordu. — Seheb yok. — Var; hem de mühim bir sebeb var, »>BON:BOSTA — . ... bir. genç Eskişehir oku - yucularımız- dan Mehmet ka » rakterinin tahlili « ni istiyorr Hayale ve ma « ceraya fazla yer vermiştir. Üzüntü. Fe, sıkıntıya kar « p zayıf olan ta « hammülüne mu « kabil gülüp eğlenmeği, hati | kadın mev- zularile uğraşmağı sever, K. ndini gös « termekten, şöhretten hâzzede . Her ar « kadaşile gelişi güzel geçinmez. yım? zekâsından — isti - fade etmesini bi - lir. Âmirleri nez - linde açıkgöz ve uyanık hisli tanılır. İşinin müsaadeşi nis. betinde muvaffak olabilir. — PAARİ Mal ve para kıymetini bilmek gerektir Siverek okuyu « cularımızdan S, A- kımcı sorüyor: — Zengin ola « cak mıyım? Para — kazan « mak için bazan hovarda — meşrep gözükmek ve etra- fını memnun ede- cek, ve yedirip i « çirmesini bilecek hallerde bulunmak icap eder, Yalnız bir taraflı menfaat düşünce- lerine mal ve para kıymeti bilmek te ilâ- ve edilince bundan ötesi mevzü intiha - bına ve tesadüflere bağlı kalır., Son Posta J:ııürıf tahlili kuponu AREİ 5 vA Tobstü 0 N DİKKAT Fotograf tahlili için bu kuponlardan 5 adedinin gönderilmesi şarttır. — Değişmiş olabilirim!.. — Hayır, senin değişmene de imkân yoktur... Senin gibi bir adam kolay ko- lay hislerini değiştiremez... Evleniyor- san çaresizlikten evleniyorsun. Daha! doğrusu ümidsizlik seni Sevimin kolla- rına attı... Bunu da pekâlâ anlıyorum, sen şimdi istediğini aöyle... —— Canımın istediğini yapmakta ser- best değil miyim? — Elbette serbestsin. — Şu halde?.. — İzin verirsen fikrimi söyliyeyim. — Buyurunuz. — Bu yaptığın hiç doğru ve dürüst rum... Uğradığın inkisarı hayale, tüğün ümidsizliğe kardeşimi pıyorsun. *Onun sâfiyetinden istifade| ederek kendini avutuyorsun.., Sevimin toyluğunu iştismar ederek, hayatını tanzimde serbest olduğunu isbata kal- kıyorsun... Tekrar ediyorum, sana ya- Gönül samimi imiş gibi konuşuyor- du. Sözleri mantıki idi. Duyduğum a- eıya rağmen, onun doğruyu söylediği- ni teslim ettim... Birden Mazlumun sesi yükseldi. Sert — Bu sebebin ne olduğunu sorabilir| ve haşin bir sesle mukabele etti: miyim? — Sevimi sevmiyorsun. Mazlum, gicikli bir gülüşle: — Nereden biliyorsunuz? dedi, — Haydi Mazlum, haydi; benden giz- liyemezsin... Sevimi sevmediğini, se- — Farzedelim ki haklısın... Gönül sözünü kesti: — Farzedelim değil, muhakkak hak- lıyım... Mazlum aynı şiddetle devam etti: — Farzedelim ki haklısın... Fakat, vemiyeceğini pekâlâ biliyorum. Boşu-|bana söz söyliyecek, bu husustaki hata- na inkâra kalkışma, mı yüzüme vuracak olan her halde sen Tarih kongresinin son günü (Baş tarafı 1 inci sayfada) ler, Henüz sulanmış çakıllı yollardan, ye- Şil çemenler ve çiçek tarhları arasından Beçerek beyaz mermer merdivenleri çık- tiler, Burada büyük bir kaynaşma var: Ay- dınlık, çevik, dinç ve şuurlu bir kaynaş- Ma... Salonun dört tarafındaki dört şömine- nin Üstlerinde yüzlerce kristal menşur- lerin renk ve ışık oyunlarını görüyoruz. Ortadaki kocaman avize, zarif sütun- lar arasında işlemeli tavanlarda yanan elektrikler salonun yarı karanlığını si- İiyar, Bir tane bile boş yer yok. Kongrede bulunmak üzere garbdan gelenler ön safta otururken yurdun en sessiz köşe- sinden koşan tarihçilerle saylavlar, mu- harrirler, münevverler de kapılara kadar burayı dolduruyorlar. Beş gündenberi burası hep böyledir, On dört sene evveline kadar dejenere bir hanedanın manasız ve behimi ihtiras- larına, riya ve belâhetine sahne olan bu yerlerde bir ilim dünyası konuşuyor. — Hayatta mu-| - Bizi 0 kadar kötü anlatmışlar, hiç de- vaffak olacak ma -| gilse o kadar anlamamışlar ki kongrenin * Bulunduğu işte|hakikatlerle hergününde yeniden yeniye aydınlanan karşılaştık: evvel Ön Asyada büyük imparatorluk kurdular, Şerefli bir tarih yarattılar. San'at eserleri meydana koydular. Biraz okumuş olan her Türk bunların kıymet- lerini ve Orta Asyadan gelen öz Türkler olduğunu bilir, Fakat garbda öyle âlim- lor varmış ki Selçukilerin Türk deği, İ- ranlı olduklarını iddia ediyorlarmış. Sel- çukilerin müstakil bir karakter sahibi san'at yaratmadıklarımı, sadece zaten imevecud başka bir san'atı devam ettirdik- lerini ileri sürüyorlarmış! n Dün biri Türk diğeri ecnebi olan iki â- lim kurultayda bu abdalca iddialara ta- rihi şahid göstererek cevab verdiler, Ha- kikati söylediler, Birisi Selçuk san'atına temas etti ve «Selçuk mimarisi orijinal ve bariz bir karakter sahibidir. dedi. Di- Beri Selçuk iskeletleri üzerinde yaptığı antropolojik tetkiklere dayanarak dedi ki: — BSelçuktler, Bizanslıların yazdıkları ve bazı garb tarihçilerinin bildiği gibi Türkten başka bir soydan değillerdir. Bir Macar profesörünün tezi pek ori- jinaldi: — Türk Osmanlı Imparatorluğunu ya- ratan (Osman Gazi) nin asıl adı (Ata- man) dır. Bizanslılar Üçüncü halife Os- manın adını asıl telâffuzile yazdıkları halde Osman Gazinin adını (Ataman) veya (Otman) diye yazarlar. Esasen Os- man Gazinin babası, amcaları, kardeşleri, kabilesindeki büyükler ve oğlu hep öz 'Türk ismi almışlardır. Böyle bir aile için- de bir tek arabca ismin bulunmasına ih- timal verilemez. Bu olsa olsa daha son- raları, Türk isminin telâffüz müşabehe- değilsin Gönül... Bu sana düşmez; çün- kü bu yaptığımı bana sen yaptırdın, müsebbibi sensin... Başka çare yok- tu... — Bu çare değil, bunu bir çare telâk- ki etmiyorum... — Telâkkinde serbestsin. Ancak şu- Nu ilâve edeyim ki, Sevimi aldatmıyo- rum, Onu cidden severim, takdir ve hürmet ederim. Sevim sâde, doğru, özü sözü bir, uysal, iyi yürekli bir kızdır. Zekidir. Beni mes'ud edecektir, ben de onu mes'ud edeceğim, Eğer böyle bir kanaatim olmasaydı seni temin ederim evlenmezdim, onunla evlenmeğe kalk- mazdım, - düş-| Gönül, tuttuğu acı nokta üstünde 1s- maske ya-İyar etti: — Onu sevmiyorsun? Mazlum — kısa bir tereddüd - geçirdi, sonra usulca: — Ona derin bir şefkatim var, dedi.., O da bunu anladı da bana varmağa ra- zı oldu. Gönülün dişleri gıcırdadı: — Aza kanaat ediyor demek... — Şefkat çok şeydir Gönül, Aile sa- adetinin temelidir. Şefkatsiz aşk ol- maz. — Ama aşksız şefkat olur. — Kelime üstünde oynuyorsun... — Hayır, her zamanki gibi doğruyu söylüyorum... — Siz ne söylerseniz söyleyiniz, ne mutlu bana... ” — Filvaki öyle, ne mutlu sana, Se- vim bu asrın değil, geçen asrın kızı, (Arkası var) tinden istifade odilerek ve islâmlık gaye beyaz ve muhteşem kapilarından girdi- | rotile (Osman) yapılmıştır. * Bazı garb âlimleri demişler ki: — Osmanlı imparatorluğu kurulurkesg Türkler halk ve arazi idaresile sair teş- kilâtı Bizanslılardan almışlardır. Bir Türk profesörü Başvekâlet ve di« ğer arşivlerdeki tetkiklerini bildirdi ve cevab verdi: — Osmanlı Türklerinin teşkilâlı taman mile Türk usullerine ve âdetlerine göre yapılmıştır. O sırada Anadolu beylikle- rindeki teşkilât benzerliği bunu isbat & der. Onlar da Selçuk imparatorluğunuz birer parçası olmaları ve Selçukilerim Orta Asyadan gelmeleri itibarile anr kaynaktan almışlardır. Kokmüş, rezil olmuş bir Bizans teşkilâ taını taklid eden yeni bir devlet nasıl dağ rulabilir? O taşkilât ki koca Bizansın yı kılmasına sebeb olmuştur. * Bugünkü toplantı ruznamesi kemiyet çe hafif, fakat keyfiyetçe kuvvetliydi. Ft salâhiyetli bir Alman profesörü olat Hartman kongreye yeni Türkiyeyi an lattı; onun ruhunu tahlil etti. Sayın Profesör Afet mükemmel bi tez verdi. Osmanlı imparatorluğunun ha yatını keskin hatlar ve sert gölgelerli gözlerimizde canlandırdı. Bir devletin u zun ömürlü olması, hele daima varolma sı için neler lâzım olduğunu mükemmt bir surette anlattı. İlmin keskin nişten Osmanlı imparatorluğunun muazzam ka davrası üstünde işledi ve (hasta adam) 16 hastalıklarını derin bir vukufla ortayi attı. Ecnebi davetliler köngrenin önden bit kaç sırasını doldurmuşlardı. Herkesti muhteşem ve mükemmel bir ilim ziya: fetinin sona ermesinden doğan bir heye can vardı. Her memleket namına söz söy: liyen garblı Alimler samimi his ve görüş lerini anlattılar. Büyük bir kısmı türkçâ söylediler, Türkçenin beynelmilel adaniı larm ağızlarından onlatın ve temsil ek tikleri büyük kütlelerin duygularına tefı cüman olması kurultay azalarına ı.V'fi bir heyecan veriyordu. Sanki onların ses- lerile, garbın birer büyük milleti konu; şuyordu. 5 — Türk tarihi o kadar engin ki daha ilk adımlarda ona hayranız. Türk Tarilhi Kurumu sayesinde şimdiye kadar Avrık pada karanlıkta kalan mesceleler aydım lanıyor. — Atatürkün insaniyetin müşterek ta* rih ve kültürüne ne kadar yardımlar yap" tığını, Türk âlimlerinin ne kadar çok ça* lıştıklarını haber vereceğiz. Yaşasın Ataj türkün Türkiyesi! — Türk milletinin yeniden yükselişini gören biz Macarlar büyük sevinç ve gü- rur duyuyoruz! — Burada o0 meşhur şark misafirpers verliğini gördük. 1 Dediler. Ş . İkinci Türk Tarih Kurultayı parlak ne- ticelerle kapandı: Türk tarihi ve milleti hakkındaki bir çok yanlışlar düzeltildi. Garbda umumiyetle harbei olarak ta- nınmış olan Türkün, ne kadar teşkilâtçı, imkılâbeı, âlim, araştırıcı ve iyi ev sahibi olduğu gösterildi. Garblılardan ayrı bir ırk sanılan Tür« kün onlar gibl brakisefal olduğu ilmi bit surette teyid olundu. Türk Tarih Kurumunun beş sene gibi kısa bir zamanda ilim dünyasına ettiği hizmetler ve 'Türk âlimlerinin kudretleri tanıtıldı. 'Türk milletinin pek eski ve büyük bir, medeniyet sahibi olduğu bir defa daha Mm et büyük âlimlerince de isbat a Gelen eenebi âlimelrin mühim bir kıs- mi Türk irk, tarih ve kültürile alâkadaf mevzular hakkında tez verdiler. — İsbat, olundu ki Türk tarihi evrensel ve zen” gindir. Bu da, Türkün tarihi olmadığını. söyliyenlere ilim dünyasının attığı yar man bir şamardır. Garbın en ileri memleketleri bile ken- dilerini başkalarına tanıtmak için pro- paganda vekâletleri kuruyorlar, Türk Tarih Kurumu bu kongreyi açmakla ilim dünyasına yeni Türkiyeyi tanıttı. Büyük kütlelere de tanıtabilmek için en kestir- me yollardan biri budur, Nihayet, ikinci Türk tarih kongresk insanlığın ilim dünyasında büyük bif, ileri adımdır. Çekoslovak Profesörü Ripkanın güf sesi pek haklı olarak hâlâ kulaklarımda gınlıyor: — Yaşasın Türk Tarih Kongresi, halefi ve selefi!... Kadircan Kaflı

Bu sayıdan diğer sayfalar: