28 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

28 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tevkıfhanede de hırsızlık gea yapan sabıkalı üç aya mahküm oldu Bir müddet evvel !uı-ıızhk ıuçundau alacağım vardı.. Vermeyince, böyle yap- tevkifhaneye gönderilen Niyazi orada|tım.. Yoksa, hırsızlık kasdiyle değil... Zi da itiyadından vazgeçmiyerek, yeni bir |ra, bu huydan çoktan vazgeçmiştim.. Eş- hırsızlıktan dolayı Sultanahmed birinci | yası arasından yorganını seçmemin se- sulh cezada duruşması yapılmıştır. bebi de, yatak yorgan gibi şeyler tevkif. Tevkifhanede bile rahat durmiyan Ni- |hanede çok makbule geçer.. yazi ayni koğuşta yatan Ahmed adlı bir arkadaşınım yorganını çalarak, başka bir Fakat, duruşma sonunda Niyazinin id- diası sabit olamadığından, hâkim Reşid koğuşta yatan Hacı Hüseyine 50 kuruşa | suçluyu 3 ay müddetle hapse mahküm satmıştır. Yorganının ortadan sır — oldu- | etmiştir. ğunu gören Ahmedin gardiyanlara şikâ- yet etmesile iş meydana çıkmıştır. Tev- kifhanede bir türlü huyundan vazgeçe- miyen suçlu, mahkemede hâdiseyi başka şekilde tevile çalışmış ve demiştir ki: Komünistlik suç!ularının muhakemesi Komünistlik suçundan maznun — bulu- nan Ali Ferruh, Mehmed, Mustafa, Ali, — Ben bu yorganı alarak bir başkası- | Hıristo, Reşad, Ahmed, İhsan v. s. nin na sattım, doğrudur.. Doğrudur amma, | duruşmalarına kapalı ceisede dün de de- Bu adamdan benim 50 kuruş | vam olunmuştur. İzmitte üç kişinin ölümü ile biten facia Kurban giden genç kııınöl_ü_Eî teessürle karşılandı İzmitte bir facia olduğunu, bir ana kızla, genç bir amelenin de bu faciaya kurban gittiklerini yazmıştık. İzmit mu- habirimiz bu hâdise hakkında şu tafsi- Kâtı vermektedir: Muhasibi mes'ullük yapan Kemal isim- H iyi huylu bir zat 2 sene evvel ölmüş- tür. Kemalin Nazmiye isimli bir karısı ve en büyüğü 15 yaşında olmak üzere 3 kız çocuğu vardır. Büyük kız Behicedir, Pek zeki esmer güzeli, bir yavrucuktur. Nazmiye güzel sesi olan ve güzel de ud çalan bir kadındır. Behice annesinin ha- Tinden dalma şikâyetçidir. Nazmiye bir senedir, Kadir isminde, genç bir amele ile alâkadardır ve pek gok olan ev ve arsalarını satarak pek sev- diği bu adama yedirmektedir. İstanbuk da tahsil etmekte olan Behice bu defa tatilden gelince, Kadirin evlerine sık tık geldiğini görmüş ve annesine: — Bu adamla nasıl evlenirsin. Sana ımünasib değill Biz kabul etmeyiz. Kar- deşlerimle beraber gideriz. Demiş ve bu yüzden anne kız kavga etmişlerdir. Behice facianın ertesi günü İstanbula mektebe gidecekmiş. Hazırlıklar yapmış. Bu arada annesine rica etmiş, yalvarmış: — Anne, demiş. Kadir sana nasıl koca olur ve ben ona nasıl baba, derim. Bu sevdadan vazgeç.. Tekrar kavgaya başlamışlar. Bu kavga üzerine, İstanbulda bulunan ve trenden inen, doğruca bu eve gelen Kadir raslamış. Behice: git, sen bizim için lekesin, demiş, Kadirle, kız evvelâ bir sandalya kav- gasına tutuşmuşlar. Hırsını alamıyan Kadir tabancasını çekerek kıza ateş ot- miş. Şakağından yaralanan Behice tek | kat üzerine olan evin sokak kapısı arka- sına düşmüş. Kızın annesi Nazmiye Ka- dirin üzerine atılmış. Kadir kadını da 3 yerinden yaralayarak cansız bırakmış. İki zavallı küçük, evde kiracı olan ve korkusundan ne yapacağını şaşırmış genç bir taze ile kendilerini pencereden sokağa atmışlar. Kadir evvelâ kaçmak istemiş ve kışla önüne kadar giderek tek- rar geri, eve dönmüş, Bu arada silâh ses- lerini duyan ve kendisini tutmak iştiyen- leri ölümle korkutmuş, eve girmiş, Tek- tar çıkarken, tabanca düşmüş ve lâhza ile ateş alarak beynini patlatmış ve onu da cansız yere sermiş. Vak'a feci ve pek hazindir. Arkadaşla- rı Behicenin bu müthiş faciaya kurban oluşuna, bu bahtsız yavruya ağlıyorlar. İnegöl panayırı İnegöl (Hususi) — Her sene colduğu gibi bu sene de kazamızda 1 teşrinlevvelde açıin- cak panayır için hazırlıklar yapılmışlır. Bu sene panayırın geçen senelere nisbetle daha hararetli olacağı tahmin edilmektedir. Çün- küÜ daha şimdiden alâkadarlar tarafından panayır mahalli olan sahada yer alınmıştır. Panayır bir hafta sürecektir. Panayırın üçüncü günü de Yenidoğan spor klübü menfaatine tertip edilen güreş yapıla- caktır. Bu güreşe memleketçe tanınınış peh- Uvanlar Iştirak edecektir. Konulan Ikramılye — Sen, bu eve nâsıl geliyorsun, Haydi ler de yüksektir. Sevişerek.. Ayrılmak.. Meselesi İzmirden postaya atılmış bir mektupta uıı&ıı faclasının tafsllâtını okudum. Di- yor ki: — Oü yil evvel evlendik, sevişerek ya - şadık. Baadetimizde yalnız bir exsik nok- ta var: Çocuğumuz olmadı. Kocam ken. disini muayene ettirmişti. Arızasız çıktı, sıra bana gelmişti. Doktorlar benim çocuk .yapmak kabiliyetinden mahrum olduğu- Mu söylediler. Ve o günden itibaren de e- vimizde bir matem havasi esmiyc başladı. Kocamın beni elân sevdiğini biliyorum. Fakat zürriyetsiz kalmaktan hoşlanmadı- fina da eminim. Bir kaç gündenberi dili- nin altında bir şeyler gevelediğini sezi - yorum: Ayrılalım, diyecektir. Biliyorum, »e yapayım? * Ben bu okuyucuma ber çeyden — evvel Goktorların verdikleri hükmü isttnaf et - mesini tavsiye edeceğim. Kendisini — bir defa daha, daha mütehassıslarına göstere GÖNÜL İSLERİÇZ, melidir. Bu gibi bir vak'ada küçük bir ameliyat ile vaziyetin değiştiği vâkidir. Bu yapıldıktan sonra eğer iyi bir netlce alnamazsa, annesi, bebası olmiyan bir gocuğu evlâtlik olarak almak ve kaltinin gocuk aşkını bu yavruya vermek düşü - nülebilir. Çocuk aşkını veren sadece ayni kandan olması değildir. Muhit, itiya:, züçük yaş- tan itibaren birlikte yaşamak, ayrı ayrı tesir yapan Amillerdendir. Ben dnha ge- M bir geriç kızın derdini dinle « 0 dünyaya geldiği gün annesi ölmüş- tü. Yavruya bakmayı çocuksur olan halasi deruhte etti. Baba bir müddet keder için- de yaşamıştı, aradan dört beş yü geçince evlendi, bir başka çocuk sahibi oldu ve kızını görmeden tam on beş yıl Ankarada yaşadı. Bugün kız teyzesine anne, cnişte- gine baba demektedir. Babasını hatırına getirdiği bile yoktur. Fakat bü bahiste kadının olduğu ka- dar erkeğin de söz hakkı vardır. İlk todbirl tecrübe ettikten sonra —bu fikri münakaşa mevzuu yapınız. TEYZE HÂDİSELER KARŞISINDA Çivilere dair fakir İstanbul gazetelerini oku- — hunbı.lh.lu da bizim gibi fakirizm biliyorlar demek. — Nereden anladın? — Bir İstanbul gazetesinde okudum. Orada çivili kaldırımlar varmış. Ve halk bunların üzerinden yürürmüş. * İhtiyar kadın beni çağırdı:' — Evlâdım baksana.. — Ne var nine? Çivili kaldırımları gösterdi: — Buradan hangi büyük adam geçe - cek ki yerlere böyle altın çiviler vur - dular? * Karakolda bir genci istlevap ediyor - lardı: — Sen güpegündüz. Köprü üstünde in için yatıyorums diye nârâ atmış- — Nârâ atmadım bay komiser, sevgi » limi görmüştüm. Ona söyledim. Fakat şu var ki: Sevgilim Köprünün Haliç tarafında idi. Ben ise öbür tazaf- ta idim. Aramızda çivili kaldırım olma- dığı için yanma gidemedim. Olduğum yerden söyledim. * Kabadayının biri Köprüde karşıma çık- ti — Sana bir tane vurursam anlarsın! Çivili kaldırımın haricinde yaya kal- dırımından aşağı İndim.. — Yanıma gelebilirsen varmamazlık | etme! * Saçlarını oksijenle sarartmış dört ka- dım yürüyorlardı. Dostum kolumu dürt- tü: — Başlarını görüyar musun? dedi. — Görüyorum. Ne olacak? — Tramvay yoluna inseler bütün oto- mobiller sür'atlerini azaltırlar. — Onları seyretmek için mi? — Hayır çivili kaldırıma geldik diye! * Sarhoş çivili kaldırıma yatmıştı. Polis gördü: — Orada ne yapıyorsun? — Çivi çiviyi söker dediler de. Hani biz de akşamdan kalmayız! * Çivili kaldırımın yanındı kavga edi - yorlardı, biri — Fazla ileri gidiyorsun, dedi, şimdi yerden çiviyi söker; karnına saplarım. * — Çivili kaldırımda neden polis bek - ler? — Her halde çivileri çaldırmamak için olsa gerek!.. * — İki kıt'a beyninde en kısa yol han- — Hattı münkesir. — Bunu nerede gördün? — Karaköydeki birinci çivili geçitte! * Ben bu yazımı yazıyordum, arkadaş - lardan biri masamın önünde dolaşıyordu: — Birader, kâfi, dedim, burası çivili kaldırım değil! İsmet Hulüsi İstanbulda bütün Fabrikalar sun'i İpek isliyorlarmış İpekli mensucatın standardizasyo - nu için ipekli mensucat fabrikalarında tetkikler yapan İktısat Vekâleti müfet- tişi, İstanbulda bulunan 12 fabrikadan hiç birinde saf ipek işlenmemekte ol- duğunu görmüştür. İpekli mensucat bir çok şartlara tâbi olduğundan, fabrika- ların floş ve sun'i ipek işledikleri an - laşılmaktadır. Eskişehirde ekmek fatları — tetkik ediliyor Bökişehir (Husust) — Burada ekmek fi - atları pahah görülmüş, alâkadar makamlar bu hususta tetkikat yapmaya başlamışlar - dır. Eğer bü tetkikat neticesinde fırıncıların ihtikâr yaptıkları anlaşılırsa haklarında ta- Kibat yapılacaktır. Fındık fiatları düştü Ordu (Hususi) — Bir haftadanberi fındık YHatları 22 kuruştar 17 kurusa düşmüşt Fiatlarım düşmesi fındık sahiplerini rabi &ir etmiştir. ÂAT BAHiİSLERİ Okalıptus ağacının çeşitleri ve yetiştirilmesi M SA MM—*M hkoşlanır bir ağaç olmakla Ökaliptüsün memleketimizde yetişebileceği şehirlerden biri: Antalyadan bir görünüş Geçenki bir yazımda ökaliptüs (— Bu- calyptus) ağacının memleketimizde de "i kadar yetiştirilmesi arifesinde umuzu müjdelemiş ve onun pek çok n faydalarından bir nebze bahsetmiş- tim. Bugün de ökaliptüsün nasıl yerler- don hoşlandığı, çeşitlerini ve yetiştiril » mesini kısaca anlatmıya çalışacağım: Ökaliptüz, evvelce de kaydettiğim gi- bi aslen sıcak bir yurdun ağacıdır. Fakat pek çok olan çeşitlleri arasında, nakıs receye kadar dayanabilenleri de iklim çevresi bir bayli geniş- en aşağı ıöd!ler kadardır. Oımı belli kusuru, henüz körpe bir çağda sertçe rüzgârlardan bile mütcessir lkı-!'.w olmasıdır. Yoksa en batak, yerlerde bile yetişecek kadar gönülsüz, kibirsiz bir a- Baçtır. Şimdiye kadar en çok yayılan öka - liptüs (Bucalyptus) çeşitlerini — şöylece gözden geçirelim: 1 — (EBucalyptus Globulus) — denilen nevi ötekilerine bakarak daha kuvvetli büyümesi ve bataklıkları tez kurutması ile tanınmıştır. Bizim sahile yakın alçak yerlerimiz için elverişli olabilir. 2 — (Eu. Amygdalina) kumlu ve taşlı toprakları sever bir çeşittir. Kerestesinin sertliği ve esansının çokluğu ile tanın - mıştır. 3 — (EBu. Oblica) dağların yüksek yer- lerinde ve kuvvetsiz topraklarda da ye - tişebilir bir nevidir. Kerestesi düzgün damarlı olduğundan dilmelerde mak »- buldür. 4 — (EBu. Marginata) çeşidi de keres - tesi bakımından kıymetlidir. Marangoz- Tukta bilhassa bunu ararlar. 5 — (Bu. Resinifera) Toprak beğen - mekte pek gönülsüz olan bu çeşit gayet dayanıklıdır. Kurağa da rutubete de ay- ni derecede katlanır. 4-5 senelik ağaçla- rın 7-8 metre boy atlığı — görülmüştür. Memleketimiz için şayanı tavsiyedir. 6 — (EBu Rostrata) dere boylarından hoşlanır. Hendek ve yol kenarlarını da sever. 7 — (EBu. Viminalis) odunu ağır ve sert olduğu için rüzgârlı yerlere iyi ge - lir, Bu da sulak yerleri ister. 8 — (Fü Oxidentalis) çoşidi bilhassa Cezayirde yayılmıştır. Deniz kenarını pek sevmez. Kuraklığa ve cenup rüzgür - larına dayamnır. 9 — (Bu. Pauciflora) soğuğa dayanıklı. ğı ile tanınmıştır. Pirene dağlarında na - kıs II derece soğuk altında bile yetiş « mektedir. Bizim için şayanı dikkat bir nevidir. 10 — (Ku. Coriacca) dahi soğuğa da - yanan çeşitlerdendir. Bunu da memleke- timizde denemek hiç te fena olmaz. Daha (Eu. Cordata, Bu. Coccifera) ve daha bilmem kaç türlü ökaliptüs varsa da, bunların yerine göre çeşitlerini seç - mek nihayet devletin İlim müesseseleri- ne düşer bir iş olduğundan biz bunda da- ha fazla dürmıyarak yetiştirilmesine ge- celim: Ha TR . A Yirmiden fazla olan bu çeşitlerden biri seçildikten sonra, emniyetli bir tohum. cudan tohumu getirtilir. Yalnız tohu « mun on yaşından aşağı olmıyan kart &« ğaçlardan alınmış olması ve iki senelik- ten daha bayat bulunmaması şarttır. Ak« si takdirde çimleneceklerinden daima şüphe edilebilir. Koyu kahve renginde olan ve soğan tohumuna benziyen öka- liptüs tohumları mart - nisan aylarında, üçte bir kum, üçle bir funda veya çü « rüntü, üçte bir de bahçe toprağile dol « durulmuş bir kasaya ekilmek gereklir, Ü- zerlerine kömür tozu serpmeyi unutma - malıdır. 10-12 günde meydana çıkan çim- ler, arasıra hafifçe sulanmalı ve kat'iy - yen güneşe ve rüzgâra karşı tutulma - malıdır. İlk zam manlarda pek nazik olan /bu ye- ni ökaliptüs yavrularını ihtimamla sak « lamak lâzımdır. Bir sene sonra bu kasa- dan alınarak ayrı ayrı birer saksıya di- kilirler. Kışın bu saksıları lodosa bakan kenarlara, yahut ta limonluklara (sera - lara) almalıdır. Bir seneyi de böylece geçiren ökaliptüsleri artık üçüncü yılın başında asıl yerlerine dikebilirsiniz. (Ta- bil fidanlar bir fidanlıktan alımmış olur- sa bu zahmetlere hacet kalmaz). Bunun- Ja beraber sertelmeyen, benüz lâyıkile gelişmiyenleri bir yıl daha beklemek za- ruridir. Ökaliptüs fidanları sık ta, seyrek te di- kilebilir. Eğer bir bataklığı kurutacak - larsa veya bir koru yapılacaksa 2-3 met- re aralık karardır. Yol kenarlarına ta - bit biraz daha seyrek dikilir. Her halde dikerken çukurlarını iyi toprakla harç « lamak, bir kısım gübre koymak, yanıba- şına küçücük bir herek dikmek te âdet sayılmalıdır. Bir defa yerine yerleşip tu- tundu mu koca bir orman ağacı olması için sadece 5-6 yıl beklemek kâfidir. Tarımman CEVAPLARIMIZ: Bay Riza Çitçil: Tanelerinden Kintyağı çızarılan (Gener - cez) In tohumunu İstanbulda bulmak ka « büdir. İsterseniz size yakm olan Sinoptan da getirtebilirsiniz. Orada da ektiklerini işit * tim. Bintane buğdayının yeni bir adı: Bu yılki zahiresini satmıya gelen Karaca- bey tarımmanlarımdan — Yusuf İle oturmuş dertleşiyorduk. Sözümüz oradan buradan dolaşıp yeni yılın tohünilüğüna — gelince « Kuzum dedi, bizim orada iâfı pek edilen ir Mente buğdayı var. Yerlerimize iyi gele- ceğini söylüyorlar, ben de Özenip durayo - ram, bunun iyi bir tohumluğunu nereder bulabiliriz?, Önce durakladım. Pakat sonra- dan hatırladım ki, bizim mshut (Mentana - Bintane) buğdayı Bursa çevresine de, Men- te adı ile yayılmıştır. Okuyucularım — celki hatırlarlar: Geçenlerde, bize İtalyadan ge- len Mentana buğdayının Türkiyede yetişen benzerine resinen Bintane zdmım — verilmiş olduğunu söylemiş ve yeni huğday, Musolini buğdayı Tezeren buğdayı, İtalyan buldayı, Cumhuriyet buğdayı gibi isimleri bırakma « muz! temenni etmiştim. Benim — temennime Mat, şimdi de Mente adı İle karşılaşıyoruz. 'Tekrar söylüyorum ki ayni bufdayın pek çok isimlerie yayılması hiç iyi bir şey değildir. Kendi adınıt belliyelim. 'Tohumlağumnun tevzi merkert, bunu islâh De mükellef Adapazarı tohun islâh istasyo- nudur. Başka yerlerden de hulunabllirse de saf bir Bintane totumluğu sin mahelli 2i « rast muallimleri vasıtasile oraya baş * urül- masinı sağlık veririm. Tarımm. ti dün d Ü — h tü a a4 LÖĞEMüL ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: