14 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

14 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

? Sayfa | a SON POSTA Birinciteşrin 14 —- Si & 7 9 Hergün Resimli Makale: 3€ Şüphe hem fayda verir, hem zarar 8 (| Gözün Kısası Bulıı_an ve müvazene Serbest delilerden: ;:erg_ı!en'_e;m/mdakı Herkesten üstün ent :ayıa ar Yazan: Muhittin Birgen E. Tala üğünlerde gazetelerde bu vergi- ahvede, tavla oynıyanları seyre- ler dolayısile yeni Şaylalar aydedilmeğe başlandı. Yeni hükümetin bu vergileri az veya çok nisbette hafif- letmek istediği söyleniyor; Son Postanın Ankara muhabiri de bu fikirde de « ğildir. Onun malümatına göre tasavvurda böyle bir şey yoktur; olsa olsa yüzde on nisbetinde bir hafifletilme meselesinden bahsedilebilir; belki bu, mümkündür, mütaleasında bulunuyor. Kazanç ve buh- ran vergisi verenler namına - kendi na- mıma değil! - temenni ederim ki, bizim gazetenin muhabiri bu yüzde on mesele- sinde hiç aldanmamış ve üst tarafı için Şüphe insanı hakikate götüren bir ışıktır. Onun ziyası bize bilmediğimiz şeyleri öğretir, görmediğimiz şeyleri göşterir. Fakat şüphe itidali açrp ta insanı hiç terketmiyen bir itiyad halini alırsa zehir olur. Bünyemizi mütemadiyen kemirme- de biraz olsun aldanmış bulunsun! Dönen şayialar doğru mudur, değil mi- dir? Yahut bunlar ne dereceye kadar doğ- rudur veya değildir, bunları bilmiyo - rum. Fakat, mademki bu meseleden, u- zunca bir fasıladan sonra, bugün gene bahsediliyor, şu halde ben de, ötedenberi müdafaa ettiğim bir fikri burada bir ke- re daha tekrar edip, tadil lehinde bir pro- “paganda yapmak istemekten kendimi a- larmadım. * Bir kere bu vergilerin hemen kaldırıl- maları hiç hatıra gelmemelidir. Dünya - mın bu kadar gergin bir devrinde bütçe- mizi sapasağlam tutmak ve ayni zaman- da milli müdafaa ihtiyaçlarımızı her se- ne biraz daha zengin bir kese ile karşı « Jamak mecburiyetindeyiz. Bu zarureti hü- kümetin çok iyi takdir edeceği malüm olmakla beraber, onunla birlikte memle- ket mükelleflerinin de hakikati böylece kabul —edeceklerinde şüphe — yoktur. Eğer mutlaka buna Jlüzum — varsa bir zamanlar müvazene ve buh- Fan isimleri altında —konulmuş ©- lan bu vergilerin bugün isimlerini değiştirip dünya tehlikesi veya milli mü- dafaa vergileri gibi bir isim altında top- hyabiliriz. Fakat, şu dakikada bu vergi- lerden devletin vaz geçmesi hem müm - kün olmaz, hem de caiz değildir. Öteden- beri de ben zaten bu fikri müdafaa et - tim. O güne nisbetle bugün, milli müda- faa işi ehemmiyetinden kaybetmiş değil, belki de ve maalesef, kazanmıştır, Buna rağmen, ben eski fikrimde sabi- tim: Buhran ve müvazene vergilerini, kü- çük maaşlı ve küçük kazançlı zayıf me- murlar ve ameleler lehinde mutlaka ta- dil etmek Iâzımdır. Bu tadil neticesinde bütçenin kaybedeceği şey bir taraftan büyük olmıyacak ve öte taraftan da, baş- ka bir şekilde, tekrar bütçeye dönecektir. Ben o kanaatteyim ki, küçük aylık ve kü- Çük ücret üzerinden alman vergileri mu- ayyen bir nisbette kısmen kaldırmak ve kısimen de tadil etmek suretile yapılacak olan bir hafifletme ameliyesi neticesin - de bütçe, senede iki milyon lira" kaybe- decek bile olsa, iktısadi hayatımız pek çok kazanacaktır. Çünkü bu nevi insan- ların ellerine geçecek para fazlası ne bankaya yatacak; ne de menkul veya gayrimenkul kıymetlere inkilâp edecek- tir; ele gectiğinin ertesi gün piyasaya çı- kacaktır. Piyasaya her çıkan paranım, her hareketinde devlete bir şey getireceğini ise ötedenberi çok izah ettim. * Küçükleri ve zayıfları himaye etmek için, onlara nisbetle daha iyi mevkide bulunanları bu bahiste ihmal etmekte beis olmadığını, bu gibilerden af diliye - tek, buraya kaydetmeğe de lüzum gö - rüyorum. Başka memleketler, bizim bir aralık içine düşmüş olduğumuz zaruret- Jerle, bu nev; vergiler koydukları zaman asgari ihtiyaç haddini bizdeki nisbetlere hazaran çok yüksek tutmuşlardı. Biz bu haddi çok dar tuttuğumuz için şimdi onu “raz genişletebiliriz. Du bakımdan da şunları düşünmek mu- Vvafık olacağını zannediyorum: Eğer, ha- kikaten bu vergileri baştan başa tetkik e- dip bazı yükleri hafifletmek üzere, umu- mundan yüzde on nisbetinde bir eksilt- me ameliyesi yapmak düşünülüyorsa, bru takdirde asıl hafifliği, küçük maaşların, küçük ücret ve kazançların üstüne tev- cih etmek #ayet iyi bir usul olur. Ulsnum fizerinden yüzde on tutacak bir haliflet- me ameliyesi, küçükler üzerinde kısmen yüzde yüzü, kısmen de daha aşağı nis - betleri alabilir. Buna bir başka bakım - dan da ihtiyaç vardır; çünkü, bu nevi yergilerin bir kısmı, husust müceseseler- || ye başlar. ( söz ARASI Şoförlerin işine çok Yarayacak bir keşif Otomobillerde, frenlerin tutup tut- madığını anlamak için, yeni bir âlet keşfedilmiştir. Bu âlet, frenler sağlam olduğu müd detçe, kırmızı, bozuk olunca da, yeşil ışık neşretmek suretile şoförü ikaz et mektedir. Profesör Pikard 30000 metreye yükselecek Balonla ilk defa Stranfosfer tabaka- sınâ çıkan profesör Pikord, şimdi de 30.000 metre yüksekliğe çıkacak yeni bir balonun plânlarını hazırlamış bu « lunmaktadır. Profesör, muhakkak su- rette yükseleceğine — inandığı 30.000 metre irtifada, hararetin sıfırdan 55 de recede aşağı bulunduğunu ve güneşin mavi renkli bir tepsi gibi göründüğü - nü söylemektedir. Bu irtifada gökyüzü de ay ışığı bulunmıyan gecelerde oldü- ğu gibi karanlık içinde görünecekmiş. Profesör, balanunu ve içine girece - ği küreyi hazırlayabilmek için üç mil - franga muhtaçtır. de, gizli yollardan, kısmen de patronla müstahdeni arasında paylaşılmakta ve za- ten maliyenin kasalarına girmemektedir. Hülâsa, bu iş yeni kabinenin en hayır- h işlerinden birini teşkil edebilecek de - recede mühim bir içtimat ve Iktısadi me- seledir. Öyle bir mesele ki maliyeyi de u- zün boylu mütcessir etmeksizin, kolay- hikla halledilebilir. Ümit ve temenni edelim ki bugünkü şaylalar bu istikamete doğru inkişaf e - decek bir hareketin ilk işaretlerini teşkil etsin! Muhittin Birgen e— Bir arkadaş anlattı: edildiği gün bu levhalacın hepsi birden di. Dahası var, müsterisi olduğum bir ESTER «Akşamları Balıkpazarından geçerken sağlı sollu dükkân- | ların bir çoğunda (Halis Kayseri pastırması) ibaresini taşı- yan bir hayil levha görürdüm, Kayseride asri bir mezbaha yapılıncıya kadar pastırma imaline fasıla verildiğinin ilân Mrı;y_hıüpklwwu——mmımı, her geyden çüphe eden de her zaman ıztırab çekmiye mah- kümdüur, İnsan biraz araştırmalı, tecrübeden geçirdiği şey- madıkça hayat mümkün değildir. HERGÜN BİR FIKRA Tenkit Bin küsur sayfalık bir roman ya - Zan Tomancı, romanından bir nüsha ÖMNWUMM— mişti. Romanı gönderdikten bir haf- ta sonra yolda Nurullahı gördü: — Üstad, dedi, romanımı aldınız de- gil mi? x — Aldım. — Natıl buldunuz? — Fena değil, yalnız tenkit edece- Şim bir nokta var.. — Aman üstadım bir an evvel söy- leyin, bundan sonra yazacağım ro - mamlarda onu da nazarı dikkate ala- yım. — Romanın üst kapağile alt kavağı arasındaki mesafe lüzumundan fazla uzun! Eldivenlerde yeni Amerikada eldiven fabrikalarından biri, müşterilerinin koşın, karda, so - Bukta ufaklık para çıkarmak hususun- da çektikleri eziyetleri düşünerek pi - yasaya sürdüğü eldivenlerde birer u- fak para cebi yapmıştır. Bunlar bir zip Hle açılıp kapanmaktadır. Ön kaplan bir dişi aslanı yediler Lil'de bir sirkte aynı kafeste bulu- nan terbiye edilmiş on kaplanla bir di- şi aslan arasında bir boğuşma olmuş- tur. Sabahleyin hayvanlara - yiyecek vermeğe giden hayvan mürebbisi, dişi aslanı parçalanmış ve karnı ile göğsü yenmiş bir hâlde bulmuştur. ludurlar. Bu da yeni icad bir Amerikhan garabeti Ü | Amerikada Atlantie City'de yapı - lan bu büyük daktilo makinesini kul- lanmak için parmak değil, kol kuvveti bile yetmemektedir. Bununla yazı yazabilmek ancak a- yakla mümkün olabilmektedir. Kutupta bulunan Sovyet âlimleri karılarile konuştular Bu kışı şimal kutbunda geçirmeğe kayar vermiş olan altı Sovyet âliminin karıları, geçen hafta ilk defa olarak ko calarile telsiz telefon vasıtasile konuş- muşlardır. Her çiftin konuşması birer çeyrek saat sürmüştür. Bu şekilde ko- nuşabilmeleri bir Rus mühendisinin tel siz telefonda keşfettiği yeni bir âlet sa yesinde mümkün olabilmiştir. Şimdi - den sonra da ayda bir defa bu mükâ - lemeler tekrar edilecektir. Bir Lelımdm 75 santim boyunda çocuk doğurdu Lehistanın Pozen kasabasında ge - çen hafta 7,5 kilo ağırlığında ve 75 san tim boyunda bir çocuk doğmuştur. Ço- cuğun sıhhati ve bütün — vücudu pek muntazamdır. Anası da tam bir sıhhat halinde bulunmaktadır. Gazeteler bu cesamette çocuk doğmasının — beşizler kadar ender bulunduğunu, maamafih, böyle fevkalâde büyüklükte doğan çoa- cukların, bir dev kadar — büyümesine tesadüf edilmediğini yazmaktadırlar. Bu dev yavrusu gibi çocuğun ana ve babası çiftçidirler ve ikisi de kısa boy- - —— —— İSTER İNAN IİSTER İNANMA! | Dükkâncıya: Sakın ortadan kayboluver- dükkâna girmiştim. İNAN İSTER | ha bir gün evvel dükkânında bir gram İstanbul pastırması satmadığını yeminle temin eden bu adam o vakte kadar söy- lediklerini tamamen unutarak: — Ne mürasebet efendim, bende bir gram bile Kayseri pastırması yoktur, dedi. Hepsi İstanbul malı! İNANMA! Kıy: pastırması olmasın, dedim. Da- der: — Bu oyunu benden üstün oynıyan yoktur! Bir tarihte, Beyoğlunda Topal Artin adında bir herif vardı; akşamları İsponek'e gelirdi. Tavlada bu adam için eyenilmez!» denirdi. Huda âlem; günün birinde karşısına geçtim.. Tam on bir parti.. Artin zarları yere attığı gibi dan savuştu. Bir daha da kahveye adı atmadı. Sonradan haber aldım: Kat dan, bütün kış hasta yatmış. ©O aralık, kendisine bir parti oyun tek- lif edilirse, derhal itizar eder: yet saikasile ileri geri lâf ediyorlar, en Tere de biraz emniyet etmelidir. Zira emniyet ve itimad ol- | 44 elimc minba'din zar almamağa yemin ettim!!.. * Sokaklar, bir seyisin yedeğinde cins bir at geçtiğini görür, Herkes bu hayvana hayran hayran bakarken, o, dudak bü » ker.. — Nafile! Çalımı yerinde amma, sağrı- &1 düşük. Bu at, yarım kan bile değildir; elimi keserim. Ve akabinde ilâve eder: — Ak, at, bende idi.. Sattım. Körolası ihtiyaç! Birikmiş vergiler için beni sıkış- tırmamış olsalardı, hiç elden çıkarır mı idim? Meşrutiyette, bahriye nazırı Ce - mal Paşa o kadar üzerime düştü, düri yüz altına kadar çıktı. Araya koyduğu adamlar vasıtasile ne vaatlerde bulundu. Gene de satmadım, satmadım. Gel gele- Hm, zaman, güzelim atı yedi yüz kâğıda bana verdiriverdi. — Vah, vah! Kime sattımız? Şunu bir görseydik! Diye sormayınız, vereceği cevap şudur: — Satan satmış, alan almış.. Kimin ol- duğunu söylemeğe ne lüzum var? Boşu boşuna meraklanacağım. İyisi mi bahsi burada keselim. * l Arkadaşlarından ikisi konuşurlar: — Şu elbiseyi altmış liraya yaptırdım. Nasıl? Kumaşımı, biçimini beğeniyor mu- sun? Hemen lâfa karışır: — Bana sorarsan, kulak asma! der, Ar- tık o eski kumaşlar hiç bir yerde yok. Sa- de ben, geçenlerde nasılsa bir yerde bir elbiselik hâlis İngiliz kumaşı kalmış. Metresini yedi buçuk liradan, $deta zar- la aldım. Götürdüğüm terzi an lira teklif etti, vermedim.. — Şunu bir giy de görelim! ! 'Teklifinde bulunmaymımız. Bu muhave- reyi unutturuncıya kadar semtinize uğ - ramaz. * Her şeyde herkesten üstün olmayı me- rak haline getirmiş bu zavallıya dokun- mayınız. Varsın, nice serbest delilerin ba- rındığı bu acayip ve karışık sosyete (: Tisinde oncağız da kendi zararsız mani - sile hallensin! E. Talu Dün hava tamamen yağmurlu geçti Kandilli rasat istasyonunun verdiği mulümatu göre dün hava sabahtan geca, yarısına kadar yağ murlu olarak geç- miştir. Rüzgâr gece saat 21 e kadar cenup- fan azami 1 metre sür'atle esmiş, bu sür'at 21 den son- ra 7 metreye yükselmiştir. Hava tazyiki 755 olarak kaydedilmiş * tir. En fazla sıcaklık 16 ya, en az da 12,5 â İdüşmüştür. Rutubet derecesi de azaml yüksekliğe çıkmıştır. Evvelki akşamdan dün saat 14 de kâ* dar yağan yağmur miktarı 19 milimetre- dir. 4 den sonra gece saat 21 e kadar kaydedilen yağmur miktarı da 12 mili * metredir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: