14 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

14 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA M Alaturkacıların bir toplantı yaplıklarını haber almıştım., Fâ- kat nerede toplandık- lJarını bilmiyorum. — Arayan mevlâsını da bulur, belâsını da!, Deyip — matbaadan çıktım. Gitmediğim yer, madığım kapı kalmadı. Nihayı ı Tamıyacağıma metmiş dönüyordum. İstanbul radyosunun önünden erken kulağıma şöyle bir ses geldi: «Haydide hoplada gel;> «Şalvarını toplada gel;> «Cebini yoklada gel..» Birdenbire sevindim. Herhalde oradı idiler. İçeri girdim, Yanılmamışım.. Bü- tün tanınmış, alaturkacılar bir araya gel- müş, hepsi ayrı makamdan bir şeyler söy- lüyorlardı. Hafız Yaşar beni görür görmez bir ge- zele başla: «Sâkiya meclise gel cismime gelsin canım!> — Geldik! Dedim ve bir köşeye çekildim. Onlar konuşmalarına devam ettiler. Ben de çekildiğim köşeden konuşulanları not et- din Kaynak söylüyordu: n günlerde bizim alatarka için söylenen sözler artık canımızı sıkmaya başladı. Güya alaturka içkisiz olmazmış. Yaşar — Olamaz ah olamaz. Sadeddin — Böyle söylemeyin, bizim aleyhimizde bulunanların ellerine silâh vermiş oluyoruz. Nezihe — Anneciğim anneciğim ben korkuyorum. Fiktiye — Neden korkuyorsun? Nezihe — Silâhtan! Safiye — Silâhtan da korkulur mu #miş! Korkudan kurtulmak istersen üÜüç defa birbiri arkasına «Yiğit Ömer> şar- kısını söyle, korkun zail olur. Belma — Bundan daha iyisi var: «At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin» şarkısı. İnsan bir kere söyledi mi uma- gıdan, evcudan değil, fareden bile kor- kusu kalmıyor. Sadeddin — Bayan şarkıcılar, şimdi bu lâkırdıları Bırakın da beni dinleyin! Hafız Börhan — İsterseniz,ben okuya- yım da beni dinleyin, benim sesim daha gürdür. Münir Nureddin — Gürses benim bay- lar, bir emriniz mi var? Hafız Bürhan — Herhalde sesin benim- kinden gür değildir. Münir Nureddin — Soyadımı söylediy- dim. Sadeddin Kaynak — Ama da çok lâf ediyorsunuz, İişi curcunaya döndürdünüz. Kanunf Artaki — Curcuna dediniz de aklıma geldi. Bir curcuna plâğı doldura- caktım. Hazır hepimiz burada iken şu işi de yapıverelim. Mes'ud Cemil — Muhterem dinleyici- ler, bir dakika da beni dinlemek lütfun- da bulunur musunuz? Udi Fahri — Mes'ud Cemil Anadolu Ajansı havadislerini -okuyacak gahba, kendisini dinliyelim. Mes'ud Cemil — Buraya biz bir iş için geldik. Halbuki hepimiz ayrı telden ça- hyoruz. 'Tek telli Âşık Cemal — Ben tek telden çalarım efendilerim, başka tel bilmem. Tanbur! Refik — Sahi aklıma geldi. Benim tanburun teli kopmuştu. Bir tel lâzım. Udi Fahri — Ben satayım, gayet iyi kirişlerim var. Sadeddin Kaynak — Kirişi, çirişi bir yana birakın da esasa gelelim. Bimen Şen — Esas nedir? Bu da yeni bir fasıl mı? Zeynelâbidin — Sakın, benim Cümbü: şe berzer bir çalgı icad edip adını koymuş olmasınlar? Safiye — Ne de anlamaz şeylermiş ca- nım, Sadeddin Kaynak esans istiyor, an- aS Yazan : İsmet Hulüsi &a lJar anlamıyorlar, Bay Sadeddin, benrm çantamda var alın! Sadfâdin Kaynak — Gene aklımı ka- rıştırdınız. Esas diye fasıl yok, çalgı da yok, esans da İslemiş değilim... Sadece sizin susmanızı istiyorum. Belma — Bir şey sorabilir miyim, Bay Sadeddin... Kaça kadar susacağız? Sadeddin Kaynak — Susacaksınız işte! Belma — Olmadı. Ben ancak sekize ka- | ilirim, Çünkü sekizde radyoda söyliyeceğim, O zaman da susarsam oğlu İsmall Hakkı — Efendim burasını kadınlar hamamına benzettiniz.. Niçin toplandığımızı bile daha doğru dü- | rüst anlıyamadık. Tanburf Salâhaddin — Sahi biz niçın toplanmıştık? Mes'ud Cemil — Bilmiyor musunuz? Salâhaddin — Ne münasebet daha öğ- Tenmedik. Mes'ud Cemil — Bu gidişle kolay ko- | lay da öğrenilmiyeceğe benziyor. Top- lanmamızır. sebebi şudur: Biz alaturkacı- | lara karşı bazı gazeteler harb açtlılar. Nebiloğlu — Topları, tüfekleri var mı? | Kemençezi Fahire — Onlârın topları, tüfekleri varsa bizim de mızrablarımız, | yaylarımız var, İ Udi Fahrı — Vallahi ben şakaya gel- | mem, yani kafam bir kızarsa udumu alır. Kanunl Artaki — Başlarına mı vurur- sun? Udi Fahri — Hayır, bir taksim yaparım Tanburi Refik — Doğrusu bu kadâtı da fazla, biz buraya derdleşmek, hakları- müzı korümak için toplanmıştık. Mes'ud — Ne yapacağımızı — şaşırdım. Şöyle bir konuşup karara bağlıyamıya- | cağım. Sadeddin — Bu böyle giderse üç gün üç gece burada konuşsak gene bir netice çıkmıyacak Mes'ud — Benim bir teklifine var, Bürhan — Teklif var, dur bakalım; belki bir düğüne filân çağıriyorlardır.. B arkadaşları toplar, gideriz. Hor halde gene birkaç kuruş çıkar. Mes'ud — Öylesine teklif değil, ala- turkacılar, bizim aleyhimizde bulunan gözelecilere karşı bir mücadele aşmalı- z. Bunun için biz de bir gazete çıka- ralıtm. — Çıkaralım. — Madem ki buna karar verdik. Gaze- teye şimdi hemen bir isim köyalım. Bimen — İsme ne lüzum var. Gazetenit birinci satırı gazetenin ismi olur. Sadeddin — Bu şarkı değil ki birimci satırı İsmi olsun. Safiye — Ben buldum. «Alalurkacıla- rın kendileri aleyhinde yazı yazanlarla mücadele etmek için çıkardıkları Bazete.> Mes'ud — Gazetenin ismi bu kadar u- zun olursa, gâzetede yazı yazacak yer kalmıyacak,. Belma — Ay gazeteye yazı mı yazıla- cak? Nebiloğlu — Ya ne olacak? Belma — Ben ne bileyim. Okunacak, tonra da paket sarılacak zannetmiştim. ? Fahri — Şimdi gazete çıkarmıya verdik. Ben tarihf bahisleri yaza- run, En evvel; «Pompeinin son günleri> gibi bir tarih ramanım var. Mes'ud — Adı ne? Fahri — Darültalimin son günleri. Hasan Ferid — «Kırk yıllık alaturkacı İZAH Alaturkacıların toplantısı |perdeden ahenge başlarız. Muharririn o olur mu alafranga - €» adlı bir - mizahi roman yazarım. Münir Nureddin — Smaokin ve frağın alaturka musiki üze- rine yaptığı tesirler adlı bir seri makale bkazırlamıştım. On- ları da gazeteye ko- yarız. Kemençeci — Fahri — «Şık kadın nasıl giyinmelidir?» baş - lıklı bir yazı serisi yazmayı da ben üze- $ — Perşembeleri, Townsend isminde — Gski bir arkadaşı, saat dört raddelerinde — gelir, Hudson'u ziyaret ederdi. Bugün ise, kapıyı çaldığı halde cevab alamadı. Pen- cereden baktı. Pakat gördüğü manrara- dan kani dondu. Feryadını, keskin bir si- Jâh gesi takib etti. 1 — Mister Hudson kendisini, son hat- talarda o kadar Iyi hissetmiyordu. Hele perşembe günü öğle yemeğine kadar ya- taktan kalkamadı. Uşağı o gün kendisi- ne en beğendiği ve hoşlandığı elbisesini giymek hususunda yardım etti. Saddedin Kaynak Bunların — hepsi iyi ama, hakkımızı müdafaa edecek ya - zıları kim yazacak? — Kim yazacak? — Kim yazacak? — Kim Hafız Bürhan — Yazılan müdarsaya aklım ermez., Nihayet biz yazıcı değiliz. Şarkıcıyız, çalgıcıyız.. Biz kendimizi ken- di vasıtalarımızla müdafaa edebiliriz? Artaki — Bu nasıl olur? Hafız Bürhan — Bizim aleyhimizde ya. zı yazan gazetelerin müuharrirlerinin ya- zı yazdıkları yerleri ö z. Beşimiz, onumuz bir arada oraya gideriz. En tiz sırada eli kalem tutar da aleyhimizde bir pey yazabilirse aşkolsun ona! Hafız Yaşar — Bence bu fikir hepsin- den iyi! Bu sırada birdenbire kapı açılır... İçe- ri biri girer.. Yerleri aramaya başlar: — Ayol çocuklar tam kapıyı açarken tek gözlüğümü yere düşi Fikriye Tek gözli olmayınca göremez misiniz Bay Muhlis Sabahaı Muhl başkalarının beni tek gözlüksüz görme- sine tahammül edemem, Fikriye — Neye? Muhlis Sabahaddin — Tek gözlüğüm olmazsa ben ben olur muyum ki.. Bir an- da kıymetimi kaybetmiş sayılırım. 3 — Townsend pencereye yüklenince açıldı ve hemen içeriye daldı. Gözlük- lerinin altından, artık buz kesilmiş cese- de baktı, ve: «Zavallı dostüme diye rıldandı, Buna sebeb ne Idi? 4 — Aradan bizaz geçtikten sonrü 'Townsend polis müfettişinin yazıhane- ginde bulunuyordu. Ve homurdanarak! «— Hâdise gözlerimin önünde cereyan İ etti Bay Müfettiş. Bunu ömrüm olduk- ga, unatamıyacağım.» dedi | ğ ö t En' 3 , ; SLER. K W G RAERRA S CERM A AAA Vedia Rıza — Benim gözlüğümü ister- seniz size vereyim, ama benimki tek göz- lük değil, kulaktan geçme çift gözlüktür. Muhlis Sabahaddin — Olmaz, besteli- yemem ecfendim, Besteliyemem, çift göz- lüklü bestekâr olmaz. Ben olmam. Safiye — (Yanındaki küçük Safiyeye) Küçüğüm şu senin ağzındaki oyuncak halkayı versene! Küçük Safiye — Vermem abla.. Onun- la ben oynuyorum. Safiye, halkayı küçük Safiyenin elin- den zorla alır, Muhlis Sabahaddine uza- tır: — İşte bayım tek gözlüğünüzü buldum. Mühlis Sabahaddin halkayı tek gözlük tarzında gözüne takar, Halkanın kırmı - zı kördelâsı yakasından aşağı sarkar: Muhlis Sabahaddin — Beni alaturkacı- ların toplantısına çağırmak yok my? Bimen — Biz sizi alafrangacılardan addetmiştik. Muhlis Sabahaddin — Ben alafranga- yım ama, hem alafrangacıyım, hem de alaturkacı. Alaturka bir kanto yaptım. Duysanız kulaklarınız ağzınıza — varır. Hele alafranga bir Uşşak peşrevim var. İnsan dinlerken mestoluverir, Şimdi size çahvereyim.. Hele hele «Kâtib Üsküda- ra giderken» tarzında bir operet beste- ledim.. Bütün dünya operalarında bu oynanıyor.. Bizde de Naşid ve kumpan- yası tarafından oynanacak tam manasile beynelmilel milli bir şaheser., * Muhlis Sabahaddin anlatmakta devam ediyordu. Etrafıma baktım, Herkes kaç- maş, bir o bir de ben kalmıştım. Sıra bank gelmişti. Ben de kapıdan - sıvışıverdim. Merdivenleri inerken Muhlis Sabahaddi- 5 — Müfettiş, Towusun ue birlikte eve döndü. Ev, caddeden epeyce geride, ve civar komşulardan da oldukça usak bir. mesafedeydi. Müfettiş, hiçbir. şeyi ihmal etmedi ve rovelverdeki parmak iz- lerinin maktule ald olduğunu anladı. © — Kurşunun açtığı delik de mülhara hak verdirecek bir şekildeydi. Müfettiş. gesedi sırtüstü çevirirken, Townsendı kederli bir sesle: e— ANahım, diyo söylendi, bir türlü anlıyamıyorum, Neden yapbtı bu isi?> sokağk döz nünce müfettişten kara haberi aldı. V& — 7 — aftnecüş, ifadeleri âlırken, şu mü- him noktayı tesbit etmişti. Townsend, içeri girip cesedin Üzerine eğilir. eğil- Mmer, uşağa seslenmişti. Sokağa çıkmış ol- duğu anlaşılan uşaktan hiçbir cevab gol- mediğini görünce o zaman bizzat ken- B — Hakikatte de uşak çıkmıştı. Bir müddet sonra, eve ziyadesile kederlenmiş gibi göründü. İfa” desinde:; eÖğleden sonra, bütün vaktiiti bahçede ağaçlara aşı yapmakla geçif” 4 disi dışarı çıkmış ve polise koşarak hâ- diğini ve ginle nin sesini duyuyordum, diseyi bildirmişti. söyledi. G canın da efen” — Hele bele baylar, alaturkada öyle distne ald olduğunu tasdik etti. bir inkılâb yapacağım ki; ud keman tar- YA | © — Müfettiş, bağ, evin arka tarafında ve birar uzakta olduğu için mişafir odasıl” | dan atılacak tabanca sesinin, bağa uluşamıyacağını tahkik etti. Derken Towfi” send'in aklına bir şey geldi, ve İşte 6 zaman müfeltişih, bu hâdisede atat adımın yeri taayyüh etti. Siz bunun ne olduğunu bilemezseniz, resimlere kere daha dikkat ediniz. Gene bulamazsanız 11 inci sayfaya bukmuz. zında çalınacak, kanun caz davulu vazi- fesini göcecek, kemençe bir ağız çalgısı olacak!... Ve saire... Ve zaire.., İsmet Hulüsü

Bu sayıdan diğer sayfalar: