Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
aP EEĞE —— “ * —— — A” eeef el Te e aRR L SöR n GA e LA AM A araaga —açann ——— — * « » SAĞ 16 ———M_—:____ — Kararınız ne- dir? Mühendis İîıe.. san%n itiraf ettiği su îud işlemediği sabit bi U, sanırım. Öyle * katil ki ömrün - nç Pir kere bile eli- ne biçak almadığı - rîı Yemin edebili - — Cinayeti işle- » A Sonra İstan - yeç Söndüm, di - Sa Halbuki mavi Sözlüklü adamı giz- | geçidde sıkıştır. - SiMiz için bunun lipe Olmadığını bi *Oruz. — Gözlük - ayı'sak meselesi de laraflan ekatil be - tari> derken — öbür mîîf_ta_n cinayet de- dır. Tini ortadan kal aâı ğ)ir mücrimi » a olarak gö - ;'Liıymum' lılılîıes:eaglfaı - yol?zatrf“y a lüzum * Mühendis İh - riv Polis müdü - #ine giderek v MREla uhln g imri avi Bözlüklü kr duğu saatle bizim m İz damı gizli geçidde takip etti- Saati tesbit ederek karşılaştırı - anda ceksiniz ki iki hâdise ayni za- Tista) Vuku bulmuşlardır. Bir adamın hıl.ıla . Palastan kaçtıktan sonra Istan—_ ei Merek polis müdüriyetine gitmesi aıbasg.a'_'î hesapla iki saat lâzımdır. önıukl. ı_ki hâdise - arasında bunun tir. He bf“ kadar dahi vakit geçmemiş- nın kulasa mühendis İhsaniın itirafları- Meti 9nunen ve mantıkan hiç bir kıy- aa tadığına kaniim. isğer delumumi muavini: S P de buü fikirdeyim! dedi. dîn'îo hiz Unîrkomisel' Ösman can sıkıntısı - ile Urdandı: kaîbol"le Allah belâsını versin... Fa- U Yalan yere itirafa sebeb ne? Bi- kurtarmak mı? Peki ama kimi? katil... âan Sadullah atıldı: Ve: -Hay.ır hayır gene acele bir hüküm Ya îîlyeı.m_ Osman Bey görüyorsunuz Tar| * kadar acele edersek o kadar za- yalal çl_k_ıy()ruz_ Mühendis İhsanın bu_ & D itirafta bulunmasının sebebini Biz, &haldç çok geçmeden anliyaca- Tisini Gİ—ZSa Rîdv * B beklu NU anlamak için hakikaten ço_k mübemek itab etmedi. İçeri giren bir _aduaıîlr Rıdvan Sadullahı kapıda 'bır T gir'n beklediğîni bildirdi. Kadın içe- ';k*kikme istememişti, kendisile bir Rldar.ya]mz görüşmek istiyordu. — üzerjl;'dn Sadullah ayağa kalktı. Işşretı I ©ben de kendisini takib ettim. |Sarıda kalabahk ve yarı karanlık Oridoyr n 2A Mmiş | Un bir köşesinde siyahlar giyin- | kalâ’nî,lğzünıü de siyah tülle örtmüş t_ıiı' bePa ekliyordu. Rıdvan Sadullah ile Rıdşr ona doğru yürüdük. < van Sadullah: eni istemişsiniz! dedi. Ka Ca * Biç din bana doğrü başını çevirdi. | “an;’în,sadunahın yalnız gelmeyişine hu sıkılmış gibi bir hareket yaptı. Bu- 8ören dostüm: Sö;ivcevfl_d_F ehminin yanında P_âiîlâ hiz aecf—'gmız her şeyi söyliyebilirsi- Yin:l edi. Kendisinden saklı hiçbir şe- Yoktur, 1 uu sözler kadında lâzımgelen itima- tek Yandırmış olmalı ki seri bir el ha- etile yüzündeki siyah tülü kaldırdı. adldv.m Sadullahın kılı bile kıpırda- İçin lkamş ben hayretle bağırmamak daki kend“ni güç zaptettim. Karşımız- Erenk adın maktul Hüsnü Beyin karısı, ahr Öy ve Kristal Palas facialarının Amanı -sarışın kadındı. İaıî n Nazan Hüsnü, Rıdvan Sadul- Bey! dedi. y.]; Biliyorum ve ziyaretinizi — bekli- lm efendim. Maçkadaki apartıma- n;n kapıcısı dün gece siyah elbiseli bir a) Mın geldiğini söylediği zaman der- dinr SİZ Oolduğunuzu anlamıştım. Emre- Müddelumumi mua vini — Ben de bu fikirdeyim, dedi. Kadın yaşlı gözler ve kısık, titrek bir sesle: i — Bizi kurtarınız! dedi. Bugüne ka- dar mukavemet ettim ama artık cesa- ret ve kuvvetimin tükendiğini hissedi- yorum. Size yalvarırım. — Rica ederim, bu benim vazifem... Hepimizin vazifesi... Sakin olun. Bizi kurtarın demekle kendinizden başka kimi kasdediyorsunuz. — Kendimi ve İhsanı... Bilhassa o- nüu.;. Sıra onda anlamıyor musunuz? Bu sefer o öldürülecek! — Neye siz değil de 0? — dünküm — BSöyleyiniz... Söyleyiniz... Çünkü mavi gözlüklü adam kıskanıyor, değil mi? — Evet. Nereden biliyorsunuz? Öy- le zannediyorum. — Mavi gözlüklü adam kim? Avrupanın bayat ve terkibi meçhul çocuk gıdaları yerine saf ve halis yve taze hububatlan istihsal olunan yüksek evsafa malik — VİTAMİN ve GIDASI çok olan HASAN Özlü Unlarını yodiriniz yYüksek evsafa malik Hasan Özlü Unları yavruların gürbüz tombul ve canlı Ve sıhhatli olmasınmı le- min eder. Beynelmilel sergilerde kaz ndiği allım mndalyalt_ır ve Z - nişanlarile ve birinır:îl_ıhle ıihraz ettiği diplomolarla cihanşümul şöhret kazamıştır. Yaluız_ ve mu- girren Hasan markasını isteyiniz. Bütün pakkaliye — ve eczanelerde bulunur. fer — Bilmiyorum... Oh çok korkuyo- rum, — Bilmediğiniz muhakkak mi? — Yemin ederim. — Kimseden şüphelenmiyor mu- sunuz? — Hayır! Bütün gayretime rağmen bu muammayı halledemedim. — Fakat sizi, sizleri çok iyi tanıyan bir adam! — Haklısınız, âdetâ içimizde yaşa- mış gibi. — İhsan Beyin tehlikede olduğuna nasıl hükmediyorsunuz? — Bu tehlike yeni bir şey değil! Zev- cimin öldürüldüğü gündenberi mev- cud. Hattâ diyebilirim ki Kevserin ölü- mü sırasız oldu. Ablam İhsanın yerine geçti. (Arkası var) Saafler birbirini takıp ediyor ve hâlâ sabahleyin taza bir kuvvetla kalkabilmek İçin bize lâzım olan sökin bir uykuya bir türlü kavuşamıyaruz. İşte burada VALIDOL imdadımiza yetişiri Öne bir kere tecrübe ediniz. Zororsz ve sinirleri teskin edici olan: bu İlâç uykusuzluğa karşi umulmaz bir devüdir. VALIDOL: damlo, tablet ve hap ıholırıdı her ecronede bulunur, Kolaylık-Şiklık Her şeydan övval kölaylığı araş an spor moreklısi Bayanlar, onlar in yapılmış olan bu sanlÜr—kü. tötları giyarek Şikliği da temin et- miş olurlar, Hututü İnceltlr. Vüs tudun tenssübünü düzelilr ve en şadid hareketlerde bile kat'iyyan kaymaz Fiyati : 7 VZ İradan İlibaran. Batış yeri yalnır i İarü İSTANBUL, Beyoğlu Tünel moydanı 12 No, lu. Mağazamız Tiyaret ediniz vaya 15 Nuçlu tarifemizi İstaeyiniz, Fiyatlarımızda böyük tenzilât, -— —- —— - NEOKALMINA GRİP - NEZLE - NEVRALJİ BAŞ ve DİŞ AĞRILARI - ARTRİTİZM Son ses ve Ben, onu tanıdığım zaman sesi kadar yüksek musiki kabiliyet ve san'atinin, ve yüksek musiki kabiliyet ve san'ati kadar sesinin harikulâdeliği yalnız İstanbula ve yalnız Türkiyeye münhasır kalmamış, hududları ve ufukları aşarak milyonlar- ca insanı kendi sesine bağlamıştı. Radyo- da sesi ve plâkta şarkıları kapış kapış ka- pışılıyordu. Ufak tefek bir adamdı. Ufukların hu- dudunu aşan ve taşan bu sesin sahibinin bu nahif ve narin adam olduğunu yekna- zarda hiç kimse kabul edemezdi. Bunda şaşılacak ne var: Hilkattanberi sesine bütün dünyayı bağlıyan bülbül de | küçücük bir kuş değil mi?... İsmail Neyyir, sesile ufukları aşarak kalbleri teshir etmişse, yüksek — musiki kabiliyetile ve harikulâde musiki san'at- kârlığile muhitinde bir şuriş ve inkılâb yapmışsa, bunda hiçbir vakit — «şöhret» denilen şeyi nazarı itibara almamıştı. O, en güzel şarkılarını etrafından takdir toplamak için değil, sırf san'at hazzinı tatmin için bestelemiş, en güzel şarkıla- rını da kezalik kendi kulağını ve ruhunu mahzuz etmek için terennüm etmişti. Şarkılarının güfteleri de bizzat kendi ka- leminin mahsulü idi. Bu ses ve bu musiki kabiliyeti, sırf Allahın kendisine bir atiye ve vediası idi. | Kendisini hiçbir vakit ilâhi sesile müş- rikleri yola getirmek için halk tarafından mansub ve mebus bir Davud peygamber addetmeği hatırından geçirmemişti. İsmail Neyyirim çok basit ve mütevazı bir hayatı vardı: Topkapı haricinde - bir katlı küçücük bir evde oturuyordu. Rad- yodan dolgun bir ücret ve plâklarından a- vuç dolusu para aldığı halde tabii haya- tını hiç bozmamış, hattâ bunu değiştir- meği düşünmemişti bile,.. Hayatının yegâne lüksü, radyodan ba- zı geç çıktığı geceler, evine erken varmak için otomobile binmesi idi, Onun evini ben gördüm. Aşağı yukarı şehir harici denecek kadar tenha bir yer- de, geniş bir bahçe ortasında, basit üç ©- dalı küçücük bir evdi. Önünde geniş bir asma çardağı vardı. Bir asma çardaği ki, yazın en sıcak günlerinde güneş geniş Ü- züm yapraklarının arasından kendisi için süzülebilecek ancak birkaç nokta bula- bilirdi. İsmail Neyyir, sabahları ispirto kaminatösünü alır, çardak altına yaptır- dığı sedirin başındaki küçük masaya ka- minatösünü koyarak kahvesini bizzat kendisi pişirir ve tabiatin hududsuz gü- zelliğini ketre katre messederek peniş fincanından kıvrıla kıvrıla buharı tüten kahvesini derin bir haz ve mesti içinde içerdi. Bü arada İsmail Neyyirin en büyük zevkini, asma çardağındaki çivilere — sa- bahları kendi elile kafeslerini asmış ol- duğu kanaryasile sakasının karşılıklı şak- lamaları teşkil ederdi. Çok zamanlar kü- çücük saka ile kafesteki tüneğinde sarı bir kehriba: parçası gibi tüneyen kanar- vaya bakar, onların dakikalarca imtidad eden seslerini düşünür de hilkatin bu kuşların bit mercimek kadar küçücük o- lan kalblerinden bir yarım mercimek parçasinın. geçemiyeceği kadar küçücük hançeresindenbu seslerin nasıl çıktığım “Son Posta,nın Hikâyeleri son nefes! Yazan: Salâhattin Enis İsmail Neyir sözlerini ikmal edemedi, birden başı sessiz hıçkırıklar içinde öndeki masanın mer merine düştü çok zamanlar derin bir aciz ve hayretle düşünürdü. İsmail Neyyirin zâfı içki iptilâsı idi. Birçok tanıdıkları, arkadaşları ve sev- dikleri ona içkiyi terketmek için nasihat vermişler ve hattâ bunda ısrar etmiş- lerdi. İsmail Neyyir, bu sözlerin doğru o du- ğunu inkâr etmiyor ve içkinin hergün hançeresini tahriş etmekte ve sesini her- gün biraz daha boözmakta olduğunu anlı- yor ve fakst bu tavsiyelere her defasın- da omuz siikiyordu. Onun kısa, sade bir mantıkı vardı: Şan, şeref, ikbal ve şöhret... İnsanla- rın gözlerini kamaştıran bütün bu güzel ve cazib şeylerin hepsi bir tarafa... İn- sanın dünyadaki vazifesi hergün ayak- larile çiğnenmekte olduğu şu kara top- rakta kendisine mev'ud olan çukuru dol- durmaktan ibarettir. Bazı zamanlar, onun sesini radyoda kaybettiğim gibi kendisini de göreme- dim. Bir gün bir dostum bana acı bir ha- ber verdi: İsmail Neyyir gırtlak kanseri olmustu. İlk evvel bu habere inanmadım. Arka- daşım bana temin etti; nihayet bir ak- di gidersem Taksimdeki sazlı bahçeler- den birisinde bulabileceğimi söylediler. Ben de öyle yaptım. Tekrar İstanbula dönerek Taksime kadar çıktım, Filhakika İsmail Neyyiri bahçeli gazinolardan biri- sinin kuytu bir köşesinde içki şişesile başbaşa gördüm, Bütün fasıl heyeti onun bestelediği şarkıları terennüm ediyerdu. O kendi âlemine dalmıştı. Yanına yak- laştıgğımın farkında olmamıştı. Yanakla- rında göz yaşlarının, henüz kurumamış izleri vardı. Beni görünce yerinden doğ- rulmak istedi. İşitilmiyecek kadar kısık bir sesle; — Sizi gördüğüme ne kadar memnun oldum, bilemezsiniz... dedi... Hastalığının vahim bir hançere kanse- ri olduğuna emin olmakla beraber ayni kısık sesile: — Nezleden çok muztaribim.., diye sö- züne devam etti. Kendisile bir miüddet konuştuk. Hal ve tavrında onun içki ile hayli olgun olduğunu anlamiıştım. Sesi- rin kısıklığına bir de içkinin verdiği pel- teklik inzimam etmişti. Gözleri büyvü- müş, nazarları sabitleşmişti. Biraz so;ıra bana: — Lütfen yazar mısınız?... diyerek ağır ağır şu satırları yazdırdı: «Aç, ey kara toprak Göğsünde benimçin Bir küşei nisyan Nağmemle cihanı Mesteylemişim ben Hep öyle diyorlar Gördüm ki bu şeyler Hep sadece rüya Hep sadece hulya *Yarab bana kuvvet Bir lâhza hayat ver Bir kere senin gür ve ilâhi nefesinle Bir haykırayım, inliyeyim ben Ancak o zaman Öldür beni şükran duyarım ben sana karşt Yalnız bana bir lâhza için hakkı nefes, hakkı taganni',. (Lütjfen sayfayı çeviriniz) şam evine gittim. İstanbula indiğini şim- ,