16 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

16 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa Hergün Yine Üniversitede Dönenler meselesi Yazan: Muhittin Birgen niversitede Gdönenler — meselesi hakkında yazdığım yazılar üze - Tine alâkadar gençlerden bazı mektuplar aldım. Bunlar, yazdıklarımdan şikâyet e- diyorlar. Bunun için fikirlerimi biraz da- ha izah etmeyi lüzumlu buldum: Üniversitede bu sene 4808 genç imti- bana girmiş ve bunlardan 2879 u geçe- 064 ü sinıfta kalmış. Dönenler, gi- n adedile nisbet edi'diği zaman mlerin nisbeti yüzde 73,3 ü ve dönen- Bu, çok nor- rek zen ge lerin adec bir 21)7 yi buluye eticedir. Ancak, bu nisbetler, - göre tahlil edildiği zaman, Hukuk Fakültesinin bilhassa ikinci sene- Binin dönen nisbeti, evvelce söylemiş ol- duğum gibi, büyüyor ve şikâyet te bi yadan çıkıyor. Bu işlerde haksızlık ve) bakhlılık, k, usüle ve ma riayet edilip edilmediği noktasından tetkik edi- lebilirdi; ben de bu ta: tetkiklerde dönen rilmiş olan malümatın hakikate uymadı- fpm gördüm ve bu husustaki fikrimi göyledim. Bunun haricindek; — iddiaları, hocaların ööndürmekten zevk aldıkları, yahut diledikleri gibi bareket ettikleri, Üniversiteyi ıslah arzusile müfrit tedbi Jer alındığı hakkındaki sözleri benim tetkik etmeme imkân yoktur: çünkü bun- ların uzaktan tesbiti imkânları yoktur. Bundan başka, imtihanlara giren tale- belerin haksız yere geçmeleri ve gene haksız yere dönmeleri gibi hâdiseler dai- ma olabilir. Bunlar, bir lâboratuvar tah- LH kadar tam sıhhatle yapılamıyan bir imtihan esnasında, muhtelif sebeblerin tesiri altında, ictinabı imkânı bulunm- yut haksızlıklardır. Fakat, bir üniversi' hocasının bir genci, keyfi öyle istedi için döndürmek cihetine gidebileceğini forzedemem. Bunun için, tetkikleri Keticesinde maalesef şikâyetçi — gençler lehine usul ve nizam bakımından yazı yazmıya imkân bulamadım. Yafnız, şu noktayı kaydetmek lâzım geliyor ki esi- siye imtihanını, bu dersin profesörü Bay Ali Fuadın yalnız başına yapmış ve bu âfına hareket et- miş olduğu noktasında alâkadarlar ısrar ediyorlar. Bu noktayı tesbit edecek an- cak Üniversite idaresidir. Eğer böyle ni« zama muhalif bir hareket varsa o zaman yanlış hesabı Bağdaddan dahi geri çe- virmek ve tcabında bu imtihanı yeniden Yepmak kabildir. En çok dönenlerin esasiye hukuku dersinden olduğunu gördüğüm için me- rak ederek bu dersin kitabına da baktım. İçtimal ilimler üzerinde hayli emek ve gerek liselerde ve gerek Üniversitede hayli ders vermiş bir ilim meraklısı sıfa- tile ve Bay Ali Fuadı hiç tanımadığımı ilâve ederek söylemeliyim ki bu zatır vermiş olduğu dersler, kitap üzerinde, hiç te fena değildir. Kitap bir erudislon eseri değil, fakat herkesin okuyup anlı- yabileceği bir üniversite ders kitabıdır. Muayyen bir görüş ve düşünüş sistemi ile, baştan aşağı tam bir ahenk ve insi- cam içinde, temiz ve yeni bir ilim dilile verilmiş olan derslerden mürekkeb olan bu eser, bizim Üniversitemizin mahsul vermeğe hazırlanmakta olduğunu göste- rir bir kiymettedir. * Bu müşahedeler ve mülâhazalardan sonra, mağaur oldukları kanaatinde bu- hinan gençlerle münakaşa yaparken gu- Du gördüm ki bunların esaz şikâyetleri, usul ve nizamdan ziyade, hocalarınım is- tiyerek veya istemiyerek yaptıkları hata- lardan ziyade, Hukuk — Pakül'esindeki Üssü mizan denilen ölçünün «yedır nu- mara ile tesbit edilmiş bulunmasıdır. On- lara göre, Üniversitenin diğer fakültele- rinde altı olan bu nisbetin, Hukuk Fa- Tültesinde yedi olması bir haksızlıktır. ; değilse, Üniversiteyi bir hamlede eri- şemiyeceği dereceye kadar yükseltmek iztiyen bir ifratin eseridir. Halbuk: Üni- versiteye göre de bu mesele, bugün icad edilmiş bir şey olmayıp Hukuk Fakülte- sinde pek eski zamanlardanberi — tatbık edilegelen bir esastır. «Evvelce çok fazla değildi de şimdi mi fazla oldu?» diyorlar. Evvelce fasla olmayışının sebebi, imti- hanların gevşekliği idi. Şimd: fazla ol- masının sebebi de imtihanların sıkı tu- tulmasıdır. Bunu böyle anlamak lâzım gelir. Bu noktada karar vermek hakkı, usul ve nizamın ve bu esasları kuran maarif ta Resimli Makale: Hayatlarında hiçhir zaman memnun görünmiyen insanlar vardır, hiçbir şeyi beğenmezler, hoş görmezler. Hler şeyde kusur ararlar, Kaşiarı çatık, dudakları her vakit istihfaf ile büküktür. Bu gibi adamlar hayatta bir taraftan döstsuz kal- mıya, öte turaftan da bedbaht olmaya mahkümdurlar SON POSTA € Hırçın olmayınız,bedbaht olursunuz $E tefek kusurlara da Dünyada kemâl derecesinde varmak asla mümkün değil- dir. En iyi dostta, en muvaffak eserde, en güzel işde bile ek- sik bir nokta mutlaka vardır ve bulunacaktır. Maharet he- yeti umumiyenin çüzelliğini veya fenalığını görmekte, ufak mazur görerek bakmaktadır. Hırçın ol- mayınız, bedbaht ciursunuz., ( SOZ ARASINDA Almanyada Seyyar Posta kutuları Almanyada seyyar posta kutuları ları mütemadiyen yol yürüyerek, Tast- geldikleri kimselerin mektuplarımı ka- bul etmektedirler. müessesemizindir. Ben bu noktada kat'i bir fikir söyliyecek mevkide değilim. An- cak şu mülâhazaları kaydedebilirim: Üniversitelerde üssü mizan yüksek tu- tulabilir ve hattâ yüksek te tutulmahdır. Bunun sebebi, oraya giren gençlerin mü- kemmel bir adam olmak üÜzere gelmiş olduklarının farzedilmesidir. İlk, orta ve lise derecesindeki mekteblere çocuklar, babalarının ve analarının sevki ile gider- ler ve orada yalnız bir takım ilim istidad- larının Inkışafına ehemmiyet verilir. Ü- niversitede iş öyle değildir. Oraya genç- ler, kendi arzularile ve hakiki ilim yap- mak üzere giderler, Bundan başka üni- versiteden çıkacak gençler, hayatımızda yüksek roller oyniyacak — insanlardır; y»nlardan kemal istemek te hakkımızdır. Rununla beraber üssün yedi veya altı olması. nihayet bir takdir - işidir ve bu da Üniversite ile Maarif Vekâleti arasında halledilecek bir mesel> olur. * Bütün bunlara rağmen üniversitemiz mükemmel midir? Noksanları yok mu- dur? Gençliğin şikâyette haklı olan ta- rafları hiç mi yoktur? Yapmakta olduğum bazi tetkikler var, Yakında bu bahse de geleceğim ve mem- leketin bu en mühim meselesinden daha etraflı bir surette bahsedeceğim. Muhittin Birgen Fabcikalar Fendi bi: sınlar, her yıl meydana getirdikleri ma İSTER İSTER İNAN Bir meslekdaş memleketimizde yapılan çorablarır yerii mallar hesalana bir yüz karası olduğuna kanaat getirmiş: aları içinde birer örne< sergisi aç- lin bir yı! öncekine | HERGÜN BİR FIKRA | Bilemiyecek miydim ? Wı biri bir gün sokakta bir —Çocuk, dedi, sana şeker alayım, o cam gibi şeyi bana ver, Çocuk açıkgöze baktı: — Şeker istemem amma, eşek gibi anırırsan sana bunu veririm. Açıkgöz şeker almaktan da kurtul- muştu. Hemen oracıkta anırdı: Çocuk güldü: — Sen eşekliğinle bunun pırlanta olduğunu bildir de, ben eşek olma - 'dığım halde bilemiyecek miydim? Samuel İnsull şimdi Londrada Bir buçuk lira haftalıkla iş haya - tına atılan ve 40 milyon İngiliz liralık bir çok kumpanyaların reisliğini ya - pan, nihayet vaki swiistimallerden do- 1 bir çok memleketlere kaçan, so - nunda da Amerikaya getirilip, heye - canlı bir muhakemeden — sonra beraet eden, İstanbı da pek Samuel İnsull şimdi Londrada bulun - maktadır. İnsull birkaç hususi ahbabından mâ- da kimsenin ziyaretini kabul etmemek- tedir. Bu tanıdıklarından biri gazete - cilere şöyle demiştir: — İnsull, bir çok iş adamlarının mü- temadi ziyaretlerinden, ve tatizlerin - den kurtulmak için ismini değiştirme- | ,oktular. yi düşünmektedir. Ve ihtimal ki bura- da âmme işlerine hizmet edecek bir ta- kım şirketler kurmak niyetindedir. Dünyanın en akıllı yarış hayvanı Geçenlerde Paris civarında Lonsanda ya pılan at yarışlarında Korider tsminde bir kısrak en büyük mükâfat olan 1,100,000 frangı kazanan âki rekoru birden kırmış- tr.Korider sahibine hem galibiyet, hem de para kazanmak hususlarında iki re- temin etmiş oluyor. Bu fevkalâde mukavim ve seri kısrak 1934 denberi gir- diği on bir at yarışında birinci gelmiş, sahibi de bu yarışlardan 5,000,000 frank- tan ziyade para kazanmışlır. Korider çok gayrete değer bir kısrak - tır. Şimdiyr kadar girdiği yarışların hep- sinde zekâşı sayesinde galip gelmiştir. Her defasında rakiplerini ya bir baş ve yahut bir boyun fazlasile yenmiştir. Çök seri ve muntazam koşmakla beraber son tulsunlar, diyor. İNAN iyi tanıdığı | ISTER İNANMA! nazaran ne derece üstün olduğunu göstermiye mecbur tu- Fikir fena öeğil, yalnız tatbiki kabil olduğuna bız inanmı- yoruz, fakat ey ekuyucu sen: İSTER İNANMA! Posta pulu, para, Dikiş makinesi ve Telefonun tarihi Fransa kralı 14 üncü Lüi zamanında * İpula benziyen bir vasıta kullanılırdı. Ve loyez, Paris dahilinde bir nevi posta te- sisatı kurmuş, ve mektup kutuları as - tırmıştı. İngilterede ilk önce 1840 da posta pu - lunu andıran pullar çıktı. Fakat hakikf posta pulları 18 inci asrın icadıdır. 19 un- eu asırda da, bunu, diğer Avrupa millet- leri ve Amerika taklitte gecikmedi. * En eski para, Lydiada bulunmuştur. Milâdm 6 ncı asrında, Lydia kralı Croe- sus safi altın ve gümüşten sikkeler baz- tırmıştı. * 1790 da, Thomas Saint isminde bir İn- giliz ayakkabı tabanlarını dikmek üze- te bir dikiş makinesinin imtiyazını aldı. Singer, wilson, Gibbs, 19 uncu asırdan, ibaren bu makineleri bugünkü haline * Amerikah Page, 1837 de ihtizaz eden demir diyaframlardan mürekkep bir te- lefon icad etti. 1845 de Fransız Boutleul telefonu biraz daha tekemmül ettirdi. 1861 de Reis ilk işliyehilen telefonu kur- du ise de, 1861 de İngiliz Yeats, ilk defa oarak bu vasıta ile kolayca konuşmayı temin etti. 1867 de Bostonlu Bel de tele- fonun irstiyazını aldı. Bundan iki sene sonra da hır İngiliz mikrofonu icat etti. İlk telefon hattı 1877 de Bostonda çe- kldi. 1881 de bütün Amerika, 1878 de Londra, 1877 de Berlin ve 1879 da da Pa- ris tetefova kavuştu. dakikada hiç beklenilmediği bir #ırada müthiş bir savlet ile behemehal ya ka - fasmı ve yahüt ta boynunu rakibinin ö- nüne geçirmekte ve bu suretle yarışı ka- zanmaktadır. Efendisini milyoner yapan bu Kısrak bir Pransıza aittir. Buna «dün- yanın en akıllı yarış hayvanı» ismi ta - kılmıştır. Sözün Kısası Yine o bahis: Edebiyat kazandırır mı? E. Talu enginin malı züğürdün çene- sini yorarmış.. Z Bu sefor, istimaf olarak, çenelerimizi yoran züğürdün kazancıdır. —- Bundan birkaç gün evvel, Naci Sadul> lah, Son Postada, Babrâlideki fikir ve ya- edebiyat kabzımallarının nezdinde pilmiş bir anket neşretti. Neticesi şu 'TTürk mütefekkiri beyninin mahsulleri- ne fiat bulamıyor, eserlerini kabzımallar bedavadan urup eksiğine kapatıyorlar ve Türk mütefekkiri ömrü müddetince za- ruret çekiyor. Bunun üzerine, gene bu sütunlarda be- nim bir yazım çıktı. Babıâli caddesindeki fikir spekülâsyonunu teşrihi eden bir yazı. Galiba bu yazıların her ikisi de az çok dikkatle okunmuş. Alâkadarlar, bu bahis Özerinde bırazıcık durup — düşünmüşler. Memleketin bu yarası bazılarını hakkile müteessir kılmış. Lâkin, arada, gerek Na« cinin ve gerek benim kanısat ve mütalea- larımıza işlirak etmiyenler de olmuş. Bu cümleden, Malatya erkek lisesinin mü- dürü olduğunu söyliyen şair Vasfi Ma- hir, gene bu gazetede neşrettirdiğ. bir mektubda, hulâsaten: «<Edebiyat, mem- leketimizde erbabına para kazandırmaz değil. Kazandırır amma, şimdiye kadar hakkile edib denecek, bizda kimse yetiş- medi'» diyor; ve Hüseyin Rahmiyi ö nek göstererek, üstadın senelerce pekâlâ kalemile geçindiğini iddia ediyor. Vasfi Mahiri ben tanırım, fakat o beri tanımaz, Zira o yenilerdendir; ben ise eskiyim ve bugünkü gidiş iktizası olarak yenilerin eskileri tanımaması, eskilere kıymet vermemesi meşruttur. Halbuki biz, eskiler, edebiyat ufkunda her doğan yeni yıldızın iltimalarını, inkişafını müş- fik bir alâka ile takib etmeyi, neslimizle hitam bulan en güzel bir an'ane sayarı Bu an'ane muktezasınca, Mahiri, altı arkadaşı ile Meş'ale» mecmuâsını çıkarırken sezmiş, okumuş, gittikçe kuvvetlenen ilk adım- Tarını sevgi ile takib etmiştim. Derken, kendisini göz önünden kay- bettim. Aradan seneler geçti.. İşte bugün haber alıyorum ki Malatya lisesi müdürmüş. Bu kısacık hikâyel hal, mühterem şai- rin iddialarını çürütmeğe ve benimle, benim gibi düşünenlerin kanaatlerimizi teyide kâfidir. Öyle ya? Vasfı Mahir ayı rında bir şair, bugün ilhamının mahsul- lerine bu muhitte rağbet ve revaç temin edebilmiş olsaydı, kellesi koltuğunda Malatyaya gider de, - zaman icabı en teh- Hikeli bir meslek olan - mokteb müdür- lüğü etmiye lüzum görür mü idi? Bundan başka, sayım ozanın gene iddia ettiği gibi bu memleket şimdiye kadar hakkile edip vasfıma lâyık insan 'yetiş'ir- memiş değildir. Edebiyat tarihimizde Recaizadelerin, Sami Paşazade zallerin, Ahmet Mitatların, Halit Zi Jarın, Abdülhak Hâmitlerin. Süleyman Naziflerin, Cenab Şahabeddinlerin, Ah- met Rasimlerin bırakmış oldukları edebi şöhret gıranitten de, tunçtan da doha sağlamdır. Böyle iken bu adlarını saydığım hakiki üstadların hiç biri kalemile geçineme * miştir. Muhterem Vasfi Mahir henüğ kundakta ve belki de doğmamış iken ek- serisinin muhitinde bulunduğum bu kâ- lem ve fikir erbabınım, eserlerinden ka- zandıkları para hep bir araya toplanacak olsa bugünkü günde şöyle böyle bir zis yafet çekmeğe dahi yetmez. Hüseyiü Rahmiye gelince, bütün ömrünü bekür, tek başına ve mütevazlane geçirmiş olst bu üstada, Büyük Millet Moclisi bir yef vermemiş olsaydı, nasil feci bir ihtiyar” lığa mahküm olacağını Allah bilirdi. Edebiyatın, memleketimizde, erbabı * na bayatını kazandırmaktan çok uzak olduğunu, daha dün toprağa verdiğimi? tarihçi Ahmet Refik, zaruret içerisind? kıvrana kıvrana-vuku bulan ölümile bi kere daha isbat etti. Bu hakikatler karşısında, zavalır fikif ve edebiyat fedajl, ta'netmek BÜ” nahtır. Alişhtan ki, devlet kapıları 44 gok imdadımıza yetişiyor, kimimize Mâ * latyada bir mektep müdürlüğü, kimimiz*? bilmem nerede bir muallimlik temin edi" yor da, pir aşkına harcadığımız dimağ kalorisini oralardan alıyoruz. Tanrı, devlete, millete zeval vermesit' A de Se «

Bu sayıdan diğer sayfalar: