16 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

16 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

we — € Sayfa KONUŞMA: Mekteplerde mükâfat usulünü ihya etmeliyiz? | Yazan: Nurullah Ataç her yıl «tevzii mükâfat» olur, çalışkan talebeye cicili bicili kitablar — verilirdi. Bunlar iyi şeyler miydi? Okunur muy- du? Pek bilmiyorum. Utana utana itiraf edeyim ki ben, hiç bir zaman, çalışkan, iyi bir talebe olmadım. Bildiğim, iyi nu- mara aldığım dersler olurdu; fakat la- lebelik hayatımda ancak iki mükâfat al- dim: birinin neye dair olduğunu bile ha- tırlamıyorum; öteki Jean Alcard'ın şiir- leri idi, çok şükür ki elime geçtiğinden kısa bir müddet sonra kayboldu, zanne- derim ki yandı. Öyle olmasaydı yırtma- Ha mecbur olurdum; halbuki kitab yırt- mağı pek iyi saymam. Benim aldığım iki mükâfattan birinin hatırlanmıyacak kadar alelâde bir kitab, ötekinin de Jean Aicard'ın şiirleri olma- gından anlıyorum ki © zamanlar talebe- ye dağıtılan kitablar pek iyi şeyler de- #ildi Bunun içindir ki mektebde gayret- “ Ni bir talebe olmadığıma bugün teessüf etmekle beraber çok mükâüfat alamadı- ğım için hiç bir kırgınlık duymuyorum. Avrupa'nın bazı memleketlerinde ber yıl mükâfat dağıtmak âdeti hâlâ devam ediyor: bizde çoktandır. kalktı. Terbiye bakımından bazı mahzurları varmış: ta- lebeyi, vazifesini yapmasını mukabil maddi bir şey beklemeğe alıştıtıyor, mü- Kâfat alanların alamıyanlara karşı bö- bürlenmesine, alamıyanların da üzülme- sine, ötekilere hased, hattâ busüumet bes- lemesine sebeb oluyormuş. Bu düşünce- ler çok döğrü, çok haklı olabilir. Fakat talebenin çalışkanı, tembeli yine ayırd ediliyor: çalşan sınıf geçiyor, iyi numa- ra alıyor, kocasının, mekteb müdürünün teveccüh, hattâ hürmetini kazanıyor. Ça- lışmıyan, yahut çalıştığı halde anlama kudreti pek parlak olmıyan bu gibi hal- lerden mahrum kalıyor. Bunlar — tabi! şeylerdir ve önüne geçilmesine imkân yoktur. Talebe arasında böbürlenmeğe, hasede, incinmeğe sebeb olabtlir diye her çocuğa iyi numara vermek, hepsini sınıf Feçirtmek kimsenin aklına gelmez. O hal- de bütün kabahat mükâfat diye verilen Kitablarda mı? Biz bugün medeni âlemin en az kitab okuyan milletlerinden biriyiz. Her gü- nün bir saatini olsun okumağa sarfetmek ihtiyacını duyanımız bilmem kaç tane Çı- kar? Bu hale bir nihayet verilmek iste- niyor: okuma etrafında az çok propagan- da yapılıyor. Fakat bu kâfi değildir: ço- cuklarda, belki kendilerine de farkettir. meden, yani bu işi kendilerine bir eğlen- ce ettirerek, okuma itiyadını teşkile ça- lşmalıyız. Küçük yaşta kitab Ihtiyacını edinmemiş olanlar, yaşlandıktan sonra onu pek zor edinirler. Son zamanlarda Fransız muharrirleri- nin birçoğu da memleketlerinde az kitab okunmasından şikâyete başladı. İçlerin- den biri geçenlerde, ilk mektebi bitiren her çocuğa bir mikdar kitab verilmesini, bunların onun için bir kütüphane nüvesi Tngiliz elbise modeleilerinin yaptığı teşkil edeceğini söylüyordu. Bu fikri'bız |bir tuvalete göre, genç kızlar 1970 se- de memleketimiz için müdafaa edebili- nesinde resmini gördüğünüz — şekilde riz: eski mükâfat usulünü tekrar can!sn-!g—.yı'neceklerdı:. Bakalım bu iddiaları dıralım. Onda bazı değişiklikler yapılı- (doğru çıkacak mı? — * Bizim çocukluğumuzda mıuehleniıı bilir. Sene sonunda verilmesi şart değli ya! Dersini iyi öğrenmiş, her zamankin- den fazla bir gayret göstermiş talebeye hecası hemen bir kitab verebilir. Hem de Kitabı bol bol vermeli: hem kimşenin hatırı kalmaz, hem de her çocuğun evine kitab girmiş olur. Böyle mükâfat alan çocukların, çok değil, onda birinde oku- ma ihtiyacı, okuma tiryakiliği hâsıl olur- sa daba ne isteriz? 1970 senesinin Modası nasıl olacak? ea a| ONUL İSLERİNE Bir genç kız Karşısındakine sinin sebebini kendisini görmeden, kendisi ile konuşmadan nası! anlıya- yım. Bu küdret ancak kâhinlerde Nasıl inanır? bulunur. - Biz ise şimdi — kehanetin Genç bir okuyucum, Bay R. A, anin- — *ari olduğu “““; değiliz. tıyor: * z aa » ir genç kızı uzün zamatıdanberi , BiT €rkeğin bir genç kıza besledi 0 söyledi Ev sahibi bir tablo gösterdi: — Bu tablo Rafac- lindir. u — Emin misin? — Tabil eminim; yapan ressam, doğru sözlü bir gençtir. Sö- züne inanırım. O söyledi. * Dalgınlık — Gene dalgınlığın üstünde. — Evet! — Bana on İira borç versene, — Dalgınlığım üze- timde, ne dediğini lamama imkân yok! Yaşlı olduğu halde, gençler gibi giyin- miş bayan bir fotoğrafçıya girdi: — Benim bir resmimi çıkaracaksınız.. Fakat resimde genç görünmek isterim. Fotoğrafçı sordu: — Elinize bir çember mi vereyim, ya- but ta bir eyuncak ata mı binersiniz? vaaR Etek kısalınca Kadın yağmurlu günde kısa bir etek Biymiş, sokağa çıkıyordu. Kocası yolunu kesti: — Bu kısa eteği neye giydin. — Yağmur yağdığı için. — Etekleri kısa olduğu için çamurlan- —Miyorda onun için mi? — Hayır. yağmuru yiyince ıslanacak, daha kısalacak, ben de #bajur yanpaca. ğım. aa Bir gün evvel Bursada otele gittiler: — Bu gece burada kalacağız, yarın U- ludağa çıkacağız, odanız var mı? Dediler, otelci cevab veedi: — Beşinci katta bir oda var. Yüzlerini buruşturdular: — Beşinci kata kadar da çıkmak kolay mı? a Kimi kandırıyorsun? Yeni zergin antika slmak için antika- cıya gitti. Antikacı bir vazo gösterdi: — Tam iki bin seneliktir. Yeni zengin kızdı: — Sen kim| kandırıyorsun, dedi, daha benüz 1937 senesindeyiz. Ne düşünüyorsun? Doktor birbirine bitişik kardeşleri mu- ayene etmişti. Bitişi sordı doktor? Doktor düşündü: — Ne düşünüyorsunuz doktor? sayene ücreti ne kadar vereceğiz — Sizi bır kişi mi sayacağım, yoksa (| iki kişi mi onu düşünüyorum. gaem O kardeşlerden biri | . — «Seni seviyorum» dediğim zaman galan söylemiştim. — Zararı yok.. Sana getirdiğim yüzüğün taşı da, yalancı taştı. — Bu partiye ne vakit başladılar? — Çok olmadı, iki sene evvel ben gazinoyu satın aldığım zaman daha yeni baştıyorlardı. — Efendim sizin küçüğü göndermiz- ler. — Şimdilik meşgulüm; — dosyasına koyunuz, bilâhare tetkik ederim. l / Doktor — Üç tane deli kaçmış, şim- di ne yapacağız? Gardiyan — Siz üzülmeyin doktor, deliden çok ne var ki, ben şimdi gi- der, üç tame bulur, getiririm. (e Tuhaf şey — Bizim babalaf mız, analarımız meği — parmaklari yerlerdi. | — Tuhaf çey bit | onların da ağızlaril yediklerini — zann€| derdim. * Av dersi Avcı, tavşan a nasıl gitmek | geldiğini öğrendi: — Av çantanıza $ hana yaprakiar, düt durmanız lâzımdır? — Neye? ? —O zaman tWi şanlar peştnizden K şarlar. T | Güzel fıkralar | Vakit yeçirmek Karısı bir hafta için Yalovaya gitmiş! 'Yalnız kalan erkeğe sordum: — Nasıl vakit geçiriyorsun? — Kalayını buldum, dedi, yemekle mi yavaş yişyorum, İki saat sürüyor. | bif hazım zamanı da uzuyor.. Vakit geçmiş oluyor. A aar Kaçan kim? Hoppa bir genç kadın anlattı: — Beni hir genç lokanlaya daver mişti. Beraber yedik, içtik. Bir ara masanın a!tına doğru baktı: «Bayan, di di, çorabınız. kaçmış.» Eğildim ben Gt baktım. Sordular. — Sahiden kaçmış mıydı? |) — Evet, fakat çorabım değil, vaşımi) kaldırıp baktığım zaman genç erkel ; yerinde yeller esiyordu. t d Tasarruf Kadın söyledi: — Bu kış ta geçen kış yaptırdığım biseleri giyip tasarruf edeceğim. Kocası sevindi: — İşte böyle olmalısın! — Elbiselerden tasarruf ettiğim ya biraz daha eklersen bir kürk man! alabileceğim. 'i ) a İ Teşekkür Tramvay birdenbire durdu, genç erkeğin kucağına düştü; özür diledi: — Atfedersiniz bay. 4 Genç erkek ayağa kalktı: — Estağlurullah, bilâkis ben size şekküre borçluyum! Bizim bay Uşak anlattı: — Sigarayı bırakmak ilk zaman!8f” beni çok sarsmıştı; fakat sonradan & tım, | — Doktorlar mı menetti, ne hasta vardı? — Doktorlar menetti ama çok $4T hasta değilim, hasta olan da, sigar?t” menedilen de bizim baydır. . CCKRE GÜ | j D Bişüyordam, ztf el VÜF ga di el ef hislerin temizliğini isbat etmesi bah- lattım. İyi karşıladı. Fakat şimdi ken- disini düşünceli görüyorum, mutlaka benden sakladığı bir gır var, Acaba ne- dir? Beni vakit geçirmiye ciıkmış - bir serseri sanması ihtimal dah . indedir, diyorum. Hislerimin temizliğini ken- disine nasıl temin edeyim?» * Genç öokuyucum galiba bende biraz kehanet bulunduğunu farzetmiş - ola- cak: Gönç kazın düşünceli görünme- sine gelince, iki yol vardır. Dilinizin bütün küvvetini döker, belâgat ve fe- sahatinizi ortaya kor, aylarca yıllarca söylersiniz, tesiri görülmez. Cüz'i mu- hakemeye sahib bir genç kız lâfziyata değil, filüyata bakar. Büna mukahi! ayni genç kıza tek cümle ile belediye d&iresinden geçmeyi teklif ediniz: Sö- zünüz en büyük sened hükmüne ge- çer, Zira altında nikâh —memurunun da imzası vardır. TEYZE ( Olmaz mıydı? Tiyatro mubarriri bir pıyes yazmıştı. Piyesin ismi: «Kristof Kalombun Ame- rikayı keşfi idi.. Rejisör pıyesi okudu: Tiyatro müuharriri rejisürün ağzına ba- kıyordu.. Rejisör bir an düşündü, mu- barrire döndü: Dişçi — Bir briç yapsak ne der- a BRe — «On dakikada zengin olmanın V — — siniz. — Niçin Amerikayı keşli değiniz; mee — ,N he Ve 4 Müşteği — Ben pokeri tercih ede- — selâ, Afrika ormanları keşfi deseydiniz. — Var bayım, ceza kanunile ç rim, daha cazib bir isim olmaz mıydı. satıyoruz,

Bu sayıdan diğer sayfalar: