19 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

19 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, letleştirmek, ? Sayfa ü SÖN POSTA Birinciteşrin 19 | CONT FNÇN e ” LA K li Ha gün ı Resimli Makale: WW Vücudümüzü ihmal etmiyelim 3E Sözen Ks d Doktorluğu Kurak Devletleştirmek ? Duası Yazan: Muhittin Birgen E. Tala İ l ürkiyede halkın sıhhat ihtiyaç- larını bakkile tatmin edebile- ek bir nizam ve bir teşkilât bulunmadı- ği muhakkaktır. Muhtelif zaruret ve se- beblerden ileri gelen bu vaziyetten halk, çök haklı olarak bir takım şikâyetlerde bulunuyor. Fakir bir memlekette bu iş- lerin daima şikâyet edilecek tarafları bu- lunabilir ve ne kadar ıslahat yapılsa ge- ne de bir takım şikâyet sebebleri kalaca- B mubakkaktır. Bu, başlı başına bir me- seledir; fakat, görüyorum kâi, bu mesele için hiç te beklenilmiyecek tarzda hal şekilleri teklif ediliyor. Meselâ, son gün- lerde bu meseleyi kısaca ve toptan hal- letmek istiyen bir muharrir, «bütün bu şıkâyetlerden anlaşılan şudur ki doktor- luğu devletleştirmekten başka çare yok- tur> diye işi kesip atıveriyordu! * Doktorluğu devletleştirmek fikri, o bü- yük bir edevletleştirmek» fikrinin öyle bir parçasdır ki iş oraya kadar geldi mi, artık, öte tarafta her şeyin devletleştiril- mesi de tabii görünür: Avukatları dev- ticareti — devletleştirmek, bakkalı, komisyoncuyu devletleştirmek, nakliyeyi devletleştirmek, ziraati devlet- leştirmek, hulâsa bayatımızda — iktısadi faaliyet halinde her ne varsa hepsini bi> rer birer devletleştirmek. Bu, bence, kor- kunç bir fikir uçarumudur; memleketin fikirlerinin bu uçuruma düşmemesini çok isterim, Bu tarzda bir devletleştirme, insanları kukla telâkki eden bir nizamın kendisi- ne sistem olarak kabul ettiği bir usuldür. Komünistlere göre, bu usul dünyayı kür- taracak olan yegâne yoldur. Fakat, biz- lere göre, bu sistemde muhakkak olan şey, onun dünyada pek çok kanlar döktü- ğü ve pek çok sefaletlere sebeb olduğu- dur. Sistemin bugüne kadar müsbet olan tarafı budur; acaba, bütün bu kanlı mü- eadelelerden sonra, sistem halk kütlele- rine vâdettiği refah ve saadeti temin ede- biliyor mu? Şimdiye kadar bu suale müs- bet bir cevab vermeği mümkün kılmış bir dünya cenneti görmedik; bundan son- ra göreceğimizi de hiç zannetmiyoruz. Şu halde, Türkiyede halkın sıhhat ve şi- fa ihtiyaçlarını daha iyi tatmin etmek için, doktorluğu devletleştirme fikrine biz sade muhalif değil, belki de şiddetle aleyhtarız. İnsanlarda teşebbüs - fikrini öldüren, hayatı baştanbaşa bir bürokrasi makinesi haline getiren ve bütün zekü- Jarı kurutup insan rolündeki bütün bu ilerleme şevklerini çürüten bu abus çeh- reli ve çatık kaşlı sistem, bilhassa ileriye doğru mütemadi hamleler yapmak mec- buriyetinde bulunan bir memleket için en fena bir sistemdir. Busun için bu fik- ri, üzerinde durmaya bile lüzum görme- den hemen onu kafamızdan kovmalıyız. * Fakat, memleketin şimdiye kadar bil- diği ve inandığı şeyleri altüst edöcek bü nevi müfrit fikirleri kafamızdan kovar- ken, ayni zamanda, sıhhiye teşkilâtımıza sıhhat ve şifa ihtiyaçlârını daha iyi tat- min edecek olan demokrotik bi işeaf vermeği de düşünmek — mecburiyetinde- yiz. Meselâ mhhat kooperatifleri, içtimal | sigortalar henüz memleketimizde nümu- | neleri olmıyan şeylerdir. Bu nümureleri | yaratmak lâzımdır. Bir taraftan bu nü- muneleri yaratırken diğer taraftan da şehirlerde ve ik şehirlerde polikli- nikleri bugünkünden daha esaslı bir in- tizama bağlamak, bunların adedlerini gçoğaltmak, devlet ve belediye hastanele- rinin mikdarlarını artırmak, ve bunların kapılarını fakir ve hattâ orta halli halka bütün genişliği ile açmak, sonra da dok torlarm umum? seviyeli üikseltmek, ilâçların hamından veya mamülünden a- hman gümrükleri kaldırmak, — eczacılığı €cha sıkı bir nizam altına koymak gibi ittihazı elzem türlü türlü tedbirleri dü- şünmeliyiz Hele bir kere Türkiye, de- mokratik memleketlere mahsus olan bu nevi işleri yapıp bitirsin de ondan sonra görelim, Eğer o zaman d< hayalımızı 1s- lah edilmemiş bulursak, insanları kukla haline getiren bu müfrit devletleştirme lehinde aö: söylemeği tecrübe edebiliriz. Demokratik memleketlerde muvaffaki- yetle tatbik edilmiş ve fevkalâde iyi ne- ticeler alınmış olan usulleri, Türkiye he- nüz tecrübe etmiş değildir ve yahut bu tecrübenin henüz ilk kademelerinde bu- lunuyor. Bu kademelerde yükselrmeğe İnsan çalıştığı sahada kullandığı vasıtayı korur. Tabla- tin yıpratıcı tesirlerine karşı muhafaza altına alır, kırılıp — & vücudümüzdür. Halbuki elimizde- bulunan her hangi dökülmesine, paslanıp işe yaramaz hale gelmemesine çalışır. — bir maddi vasıtayı korumamıza mukabil kendi vücudümü- Çünkü kazancını ancak elinde bulunan o vasıta sayesinde — zü ekseriyetle ihmal ederiz, unutmıyalım ki ecelden evvel gelen ölüme sebep olan ekseriya bir ihmaldir. temin edecektir. İtalgan boksörü Carnera iflâs etti (T HERGÜN BIR FIKRA İsmini öğreninceye kad 1840 ve 1870 seneleri arasında Fran- sada büyük bir şöhreti olan muharrir Jül Janen bir kış günü, bir kahvede sobanın başına oturmuş; sigarasıns içi- Yyor ve gazeteşini okuyormuş. Biraz ö- tede bir masada oturan bir - İngiliz, garsöonü çağırmış: — Garsan sobanın başına oturmuş sigarasını içip gazetesini okuyan mös- yönün adı nedir? — Bilmiyorum. İngiliz ayağa kalkmış, kasaya git- miş; karadara da sormuş: — Sobanın başında oturmuş, siga- Tabiatin bize bahşettiği en büyük çalışma vasıtası ken- ?| Gece tnvaletile şapka haftadır dinmek bilmedi. Artık «rahmet> liğini kaybetti de <kasvetra «nikbet», «nühuset> oldu. Ben mahalle mektebine giderken, ho* camız, yazın sıcak ve sıkıntılı günlerinde bizleri önüne katar, Mısırın Elmukattâr mamı hatırlatan, yerden bitme bir tept” nin üzerine tırmandırır, ilâhilerle, âmiğ* oof! Artık illâllah!. Mübarek, bif [ gönlümde nikbinlik namma ne ki varsik hiıdmuldlünlnyüolduğmuhiıd"'ı yorum. Yağmur nebatata can verir derler.. İSt lâm diyarlarındaki çeşmelerin hemefi hepsinin üzerinde: «Her şey sudan ça bulur..» un arapçası yazılıdır. i Bir haftadır durmamacasına gökleli — baoşanan suyun, tabiati ne hale koydu * © ğunu görmüş olsalar, o iddiaları ileri süe ğ renlerin yüzleri kızarırdı Her gün, sevdiği bir hastanın sıhbaf j haberini uman endişeli bir dost gibi, gaf — zete namına telefonda rasathane ile gü * rüşen meslekdaşın ağzının içine bakıyd* — rum: Beklediğim, bu tahmet (!) günle * rinin sonu geldiğine dâair bir müjdedife — Ne gezer? Ekseriya aksi çıkmakla me$* — hur fenni hesapların bile bu Iişte yazıt mıyacağı tuttu. Bü, ruha elem ve melâl verici su bolt — luğu karşısında, demin dediğim gibi, 44 | tı. yedi yaşlarında bir mektebi sibyali 1 talebesi iken yağmur duasına çıktıkları * | mız hatırıma geldi. Acaba, çoluğu çocü” — ğu toplayıp, bir de «kurak duası» na çıkt — sam nasıl clur? Yağmur diliyen çocuk ağızları, eski * den: Son gelen İngiliz gazetelerine ba - t 'Teknede hamur, kılacak olursa, gece tuvaletile, şapka Yollarda çamur, CZ yı tevkif edilmiş ve iflâs ettiğine da -| | Tasını içip gazetesini okuyan mösyö- | | giymek, ve balolarda şap Ver Allahım, 'ver, ir bir istida doldurduk Bei ıaıı;ılı.ıeıır nmmmm moda ol - Bir hazlı yağmur! / best bırakılmıştır. Resmimiz boksörü || — —- Bilmiyorum. maktadır. Londranın tanınmış en şik | — p, d ederlerdi. Şimdi bunun ye” — | gazeteciler arasında görlermekledir. || - İgiliz kahoenin sehibini çağırtmış:| İkadınları, bu modaya önayak olmaktar Kd e c a M . — Sobanın başında oturmuş, sige-| lar. Yukarıdaki resimler bu bayan- Tülmiyor ocak, 'boks şampiyonu di Fakal ” evveti | | T içip, gazetesini okuyen mösyö, | lardan ikisini bir ziyafette göstermek. Doikda köy dncdk; Max Baer'e ve bilâhare Joe Louis'e ye| | "0t di nedir? t CA Ver Allahım, ver, 4 ea — iyorum, buraya ilk defa ge- ç İ nildikten sonra eski şöhretini kaybet -| | tiyor. Aşk ilı kalb ÇA Ş i şk ile kalb arasında Dire Tağihaelie SI miştir. İtalyan boksörü bilâhare diğer | | — İngiliz Jül Janen'e doğru yürümüş: çi Va &| B v büştRdi ü zi dala| |.. — Sotiüe büpade öürümz Har Mevcut münasebet Fakat neye yarar? Nusreddin Hocamifi —| muştur. ğ ra içip, gazete okuyan Mmösyö isminiz Doktor Miktorer ismindeki bir a -| Üediği gibi, eğer çocukların duası kö a e A nedir? dam her milletin aşk kelimelerini top- | MAtaydı, talebeye kırık numara ."lrî Asabi bir şair kızınca — Jül Janen. Jamış ve neticede şöyle garib bir cüm- | 14 Sinıfla birakan muallimlerden bir 4 © p 1 Ğ5 — Öyleyse Mösyö Jül Janen redin- | |e bulmuştur: sağ * | neler yap gotunuz tutuşmuş yanıyor. — Seni kalbten seviyorum. Ma| Son zamanlarda ümitsiz kalan ve ayni| | | Fakat İngilisin redingotun tutuştu. Medent her millet sevgisini (kalb) | zamanda bir şaff olan bir boyacı, kendi| | Öt7U görüp hader verdiği zamana ka- | | kelimesile Made ediyormuş. Bunun ü- . /—G.Ğ_ €| tikrince gayet güzel bir şür yazmış ve | | yanıbe Y müddet geçmiş, J1 Janen'in | zerine doktora bir merak sarmış, bu - &İ İ YORAĞA D gezliğe yöĞKDk. T .nquo_ıı da yarı yarıya yanmış, — |İyun fizik bir sebebi olup olmadığını a- a kat boyacı şair günlerce beklediği halde şilrinin çıkmadığını görünce, matbaa ci- varına gelerek, beraberinde getirdiği tuğlaları pencereden içeriye fırlatmış ve başmuharrirle tahrir müdürünün başını yarmıştır. Neticede asabi şair hapishaneyi, gaze- tociler de hastanyel boylamışlar. LenaeseeeaEaLecEDAERARAEASERESETEE aa erni çalışalım. Memleket için sarsıntısız bir inkişaf, sakin ve mütemadi bir ilerleme, seri, fakat tedricdi bir yükselme temenni edenler, gözlerinin önüne neticesi şüp- heli olan tecrübelerin aldatıcı nümune- lerini alacak yerde, bugünkü muazzam Avrupa medeniyetini yaratmış olan de- mokrasi teşkilâtmim binbir tecrübeden geçmiş ve en geniş manasile mahsul ver- miş örneklerini alırlarsa elbet daha iyi ederler! Muhittin Birgen İSTER İNAN Bir muharrir arkadaşımız anlattı: «Halk için neşriyat yaptıklarını iddla eden iki mecmua- ya hikâye yazıyordum. Bunlardan biri, hafkın sosyal mevzuları tuttuğunu söy- ledi. Ona göre hikâyeler hazırlıyordum. Öteki ferdi psiko- dojiyi merkezi siklet yapmayı halkın okuması için şart sanıyordu. Ona göre de yazı hazırlıyordum. Bir gün iki yazıyı bir arkadaşımla gönderdim. Arkadaşım hikâyeleri yerlerini değiştirerek verm İSTER işti. İNAN İSTER İNANMA! t a Eollt kadınların Yaptığı bir nümayiş Cenubi Afrikada Yohanesburg civa- rında Kaffir şehrinde bir bira fabrika- sı tesis edilmişti. Geçen hafta 500 den fazla yerli kadın toplanarak fabrikanın önünden resmi geçit yapar gibi geçlik- ten sonra doğru belediye dairesine git- miştir. Ve belediye reis ve âzalarına büyük bir gürültü e şehirde bira fab- rikasına değil süthaneye ihtiyaçları bu- lunduğunu bağıra çağıra anlatmışlar - İdır. Bu kadınların hepsi de evli idi. Bunun üzerine balkona çıkan bele- diye reisi, yerli kadınlara hak vererek Kaffir'in ihtiyacı nisbetinde süt teda- rikine çalışıp bunu temin eder etmez süthane açacağını vâdetmekle nüma - yişçileri dağıtabilmiştir. Kadınlar ko - cgalarının her birine günde üç litre süt verilmesini istemektedirler, T ISTER İ |mecmuasında şöylece izah etmiştir: NANMA! rTaştırmışlır. Neticede aşkın — kalb ile münasebeti olduğunu meydana çıkar - muştır. Doktor bu keşfini de bir tıb Yolcu salonu ihale edilmedi İstanbul liman İşletme idaresi ıaı?'l fından gümrükler binası ile Liman İf” Jetmesi arasındaki sahada yenideni YAP — tırılacak olan Galata yolcu salonu m'. atı münakasası neticelendirilememişti” Münakasaya giren müteahhidler ş*:;;î «ÂAşk filyaki ruhi bir meseledir. Am- ma, bunun maddi olan kalb ile dehşet- li alâkası vardır. Çünkü kalb hayatın başlangıcıdır. Ve hayatın sonudur. Ni- hayet hayatın kendisidir. Kalbsiz in - san yaşayamaz. Sevgi de ancak yaşa - yan insanlarda olabilir. Şu halde kalb- şiz sevgi olamaz. Bundan başka kalb ne kadar sağlam olursa sevgi de o nis- betle kuvvetli ve fazla olur. İşte insan- ların sevgiyi kalb olarak temsil etme -| — Son bir ay içinde İstanhül limant $f7 — Jerinin hikmeti budür.» fain harekâtı şudur: Çanakkaleden S Doktorun bu sözleri üzerine bir çok |»rürk olmak üzere 125 vapur ve tüf — maddi düşünen insanlar kalb ile sev -| 4; olarak da 268 vapur geçmiştir. — ginin bir alâkası olamıyacağını isbata i | i | sek fiat istemişlerdir. Liman işleti inşaatın pazarlık suretile müteahbit” verilmesini kararlaştırmıştır. l’n”""r ç 2 teşrinisanide yapılacaktır. Wönmw $ A kalkışmışlarsa da bugüne kadar dok - 108 torün, fikrini. bayvitle çerhedicek bir 5 z 106 vepım ve GANETE ai edi Hü da 205 vapur geçmiştir. <| eT İN SÜ NU E S Gerek Çanakkale ve gerek Kartifi — niz boğazından geçen vapurların 2,002,027 dir. * Ş Büyükderede yeni bir tahlisi)* İki mecmuadan da aldığım cevap: istasyonu yapıldı — Halk bunu anlamaz oldu. M Ayat yazıları aldım. Sosyal mevzülü hikâyeyi #osyal mev- )L l y A Mügürlüğ'li zu istiyene götürdüm: mhkunnhnıhnkww «— Monger, dedi, enfes!» Öbür yazıyı da psikolojik hikâye istiyene götürdüm. ö d tahlisiye takımları alât ve — Hah şöyle dedi, halk bunu anlar! ve 13 p Kuf Halktan bahseden'er, halkı temsil iddiasında bulunanlar || deposu vücuda getirmiştir. Gemi hep böyledir.> tarma şirketinin !İV'*' ve nöbet alan vapurları için

Bu sayıdan diğer sayfalar: