23 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

23 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 BSayfa —e Son Posta'nın tef ilcası : 22 TTTT TT TK N " SON FOSTA Yazan: Ziya Şakir Bir gece Abdülhamid uyumak üzere başını yastığa koyduğu zaman kulağının altında katı bir şey hissetti ve yatağından heyecanla fırladı — Şehzadem! Derdini söylemiyen, Germanını bulamaz. Bana irşad vuku buldu. Sen, bir aşka mübtelâsın. Lâkin bunu, bana doğruca anlatmalısın ki, ben de buna bir çare bulayım. Demiş. Aşkın tesirile muhakemesini kaybetmiş olan Abdülhamid, şeyhin bu sözlerini, onun manevi kuvvetine atfetmiş: Şeyhim! Görüyorum ki, sizlere her malüm. Fakat mademki, bizzat iti- mgeliyor. Şu halde derdimi m., ye söze başlıyarak macerasını doğ- şeyhe nakletmiş. Şeyh, gayet dü- şünceli hareket etmiş. Yakın bir za - manda tahta çıkması muhtemel olan Abdülhamidin bu sırrını derhal kalbi- ne gömerek: — Hiç merak etmeyin. Ben, hüddam küvvetile bu işi hallederim. Sizi dilda- denizle birleştiririm. Ancak, artık gön- li ferah tutup, bana emin olarak sabretmelisiniz. Size teminat veriyo- rum ki, yakında muradınıza ereceksi- niz. Demiş. İşte Abdülhamid, bu telkin itmin ile birdenbire değişivermiş. Fakat garibi şurasıdır ki, Abdül- n gönlü, bir müddet sonra o gözde- sinden de geçmiş ve o sırada harem da- iresinde bir dedikodu çıktığı için bu ka 1 çirağ etmiş. Kadın serbest kalır kalmaz, Abdül- hamidin dairesine gelmek istemiş. Fa- kat, amcasının korkusundan, Abdülha- Di; Tüc ve Abdülhamidin seraskeri Redif Paşa vaki değildi. Onu ancak yatak odasına bitişik bir küçük odada, emektar kal- falarından ikisi soyar giydirirlerdi. Şimdi şu vuziyet gösteriyordu ki; Ab- dülhamidi öfkelendiren mesele, ona en ziyade riayet ettiği kaideyi unuttura- cak kadar mühimdi. Bu hâdisenin aslına gelince; Abdül- hamid, soyunup dökünüp yatağına gir- mişti. Fakat, yastığı her nasılsa fena ko- nülmüş olduğu için rahat edememişti. Kalkmış, yastığını rahat edebileceği bir surette yerleştirmek istemişti. O sıra- da, yastığının kenarında, eline katı bir şey ilişmişti. Derhal fırlamış; küçük bir onu dairesine kabule cesaret ede- || bununla beraber hariçte, onun- sık buluşmuş, böylece kalbinde- | i aşkın ateşini teskin etmiş. Bir müd- | det sonra da, artık bıkıp usanmış. zaman, git zaman, Abdülhamid | padişah olur olmaz; Abdülhamidin bu | eski maşukası sarayda bir mevki almak için derhal Beşiktaş sarayına gelmiş, | bir odaya yerleşmişti. $ Mahmud bana bu hikâyeyi | Yi zarman, bu kadinı derhal ta-| m. Hattâ; ilk cülüs günlerinin lıkları arasında, sessiz — sadasız | sokulan bu genç ve güzel kadın | a dönüp dolaşan dedikoduları | tırlamıştım. | di, gene o günlere rücu edelim. | Asıl anlatmak istediğim hâdiseye gele- lim. Bir gece Ahdülhamid geç vakte ka- dar mabeyn dairesinde çalıştıktan son- ra, yalıp uyumak için, harem ta- rafır iş; hususi dalresine çekil- mişti. dan yarım saat kadar zaman ya geçmiş, ya geçmemişti. Birdenbire, ; ei hümayunun kapıları açılmış; bir r başlamıştı. Nöbetci kalfalar, o- an odaya koşuyorlar; dairei hüma- | yuna girip çıkmak salâhi lan kalfaları birer birer uy: Ülhamidin huzuruna götürüyorlar- da h: £ ll geziniyor; çağırttığı hazinedar ustaları, eski kalfaları, hattâ genç vıl raylıları böylece huzuruna kabul edi- yordu. Halbuki Abdülhamidin, gecelik | kıyafeti ile kimseye görünmüş olması yaşlar, ateş gibi yanan vücudu tarafından massedilmişti. * Naci, o akşam saatinde, bu küçük kar- deşinin mezarının başından nasıl ayrıl - mıştı? Bunu bilmiyordu. Oradan Naci- nin, ayrılar sadece vücudu idi; fakat kal- bi ve hatırası, ayni toprağın altında kal. mıaştı. Yarınki nüshamızdı: Hülyalı bakışlar Çeviren: Faik Bercemen Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- dır: İstatıbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sarım). Alemdarda: (Ab- dülkadir). Beyamdda: (Cemil). Samat- yada: (Rıdvan), Bminönünde: (Mehmed Kâzım). Eyübde: (Arif Beşir). Fenerde: (Vitali). — Şehremininde: (Nâzım). Şeh- zadebaşında: — (Asaf). Karügümrükte; (Suad). Küçükpazarda: (Necati Ahmed). Bakırköyünde: (İstepan), Beyoğlu eihetindekiler: İstiklâi caddesinde: (Dellâ Suda). Tepe- başında: (Kinyoli). Karaköyde: (Hüseyin Hüsnü), İstiklâl caddesinde: (Limonel- yan), Pangaltıda: (Nargileciyan). Beşik- taşta :(AH Ruza), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İskelebaşı). Barıyerde: (0s- man). Kadıköyünde: (Baadet, Osman Hulüs). Büyükadada; — (Şinasi Rıza). Beybelide: (Tanaş). Ses - Işık Kitap Evi , Örin Tise mektep Kitaplarının Satış Merkezidir. EKTA L Basur memelerinin ANTN[RUS ile tedavisi makasla yastığının kenarını açmış.. meydana çıkan şeyden, hayretler için- de kalmıştı. Abdülhamidi, bu kadar telâşa sevke- den şey neydi?, Bir bomba mı? Hayır. * Başka bir infilâk maddesi mi? Hayır. Bir anda sokup öldürecek korkunç bir akreb Mi? Hayır, hayır, ve hayır, Yeni hükümdarı, bu kadar telâş ve evhama sokan şey, içiçe bükülmüş, Müselles şeklinde bir kâğıd parçası idi. Yani, bir muska. Abdülhamid; Balıklı şeyhinin kera- met ve kudretini bizzat gördükten sonTa, artık hüddama, sihire ve büyü- ye o kadar iman etmişti ki... Yastığının içinden bu muskayı çıka- rır çıkarmaz, derhal bir akreb tutmuş gibi fırlatmış atmış, kapıdaki nöbetci kalfaları çağırttmış, muskayı onlara aç- tırmış, uzün bir şerit gibi açılan abadi kâğıdın üzerinde, karma karışık ve ma- masız kelimeler arasında bir kaç” yerde, safranla yazılmış olan Abdülhamid is. mini görür götmez, rengi safrandan zi- yade sararmış: — Bunu buraya kim koymuş?, Ça- buk, odama girip çıkanları çağırın ba- na. Diye, bağırmağa başlamıştı. (Arkası var) Zonguldak icra memurluğundan: Kozluda Maçkalı Yüsuf oğullarından Sü- leyman ve ayni mahallede Madenel Fikri ya- ,mm memurlarından Seraceddin Bula - n tahtı tasarrufunda bulunan — Kozluda Çurşı içinde Mektep sokağında vaki ve eh- lra kıymet takdir olunan sağ tarafı Aristi - na kizı Yuvanisden metrük ve Saimeye tef- fiz edilen hane mabahçe s0) tarafı sahibi se netten metrük ve Balmeye teffiz edllen ha ne ve dükkün arkası Sandıkçı oğlu verese- leri ve önü umuml yol ile mahdat 93 metre 7 santimetre murabbtndaki arsa izalel şu- yudan dolayı parayâ Çevrilmesine karar ve- rümiş olduğundan birinci arttırma 25/11/937 perşembe günü saat 14 - 16 ya kadar açık arttırma lera edilecektir. Muhammen kiy- meti yüzde 75 şini bulmadığı takdirde att- tırma 18/12/937 pazartesi günü saat 14 - 16 yâ kadar dalrede lera edilecektir. Ve en çok Jarttıranın üzerinde kalacaktır. 2004 No. lu |kanunun 126 ıncı maddesine tevfikan hak - İları tapu — stcillerile sabit olmeyan ipotekli alacaklılarla diğer alâkadarların ve irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususlle falz ve masrafa dalr olam iddialarını İân tarihinden itibaren 20 gün içinde — evraki | müsbitelerile birlikte dalremize bildirmele- |ri lâzımdıra Aksi takdirde hakları topu &l - Telterile sabit — olmayanlar satış tutarının paylaşmasından hatiç kalırlar, Müterakim | , yergi dellâliye vesalr harçlar alıcıya — aittir. | Daha farla malümat almak isteyenler tak- | diri kıymet raporunu görüp anlamaları | - Jân olunur. — (1089) İç ve dış basur memelerinde, basur memelerinin her türlü iltihaplarında, cerahatlenmiş fistüllerde, kanayan basur me- melerinin tedavisinde daima muvaffakiyetle şilfayı temin eder. Şark İspençiyari. Lâboratuvarı, Istanbul PROFİLÂKSİN Belsoğukluğu ve Frengiden korur. ninda mukim Fatma Kıvrak ve Bursada İş | — Hvukuf tarafından bir metre murabbama 4 | . Şereeetdüeedaeleniiiüi Son Postanın tefrikası: 78 MHI"/A ü Çin denizinin Kaptan Bum Denizlerin Makyaveli — - Bufl kaptanı yeniden maceralı bir haf atılmış,tuzak gemilerinin kumandanlığına tayin edili İmparator — maceralarımı — bütün teferrüatile dinlemek arzu ettiler ve ben vak'aları anlattıkca kahkahalarla gülüp benimle alâkadar oldular. Sonra «Meklenburg» dükasından tutunuz da başmabeynciye kadar bütün saray er- kânı birbiri peşine şerefime ziyafetler verdiler, O sıralarda karşılaştığım büyük şah- siyetlerden birisi meşhur İrlanda lideri Sir «Roger Casement» oldu. Hayatımın sonuna kadar simasmı unutamıyacağım bu zata «Berlin» de «Espianode» ote » linde takdim edilmiş ve birlikte bir vis- ki ve soda içmiştik. Kendisinin deniz- altı gemilerimizden birisile yakında İrlandaya geçmek üzere bulunduğunu biliyordum. Kendisi çok zeki ve mef- küresine şiddetle merbut bir adamdı. İngilterenin belki de en büyük düşma- nı olduğu her halinden anlaşılıyordu. Kendisile günlük politika meselele- rini müteaddid defalar münakaşa et- tik. Kendisi İngilterenin bu harbden mu- zaffer çıkacağından emindi. Hattâ Bir- leşik Amerikanın itilâf devletleri sa- fiında mevki alarak muharebeye iştirak edeceğini bile bu zat peyâmirane bir kehanetle haber verdi. Bütün bunlara rağmen kendisi İrlandanın istiklâli da- vası için didinmekten hâli kalmıyor- du. Sir «Roger» nin ilhamı üzerine 1916 yılı başlangıcında İrlandaya «Libau> vapurile silâh ve mühimmat gönderdik. Bu silâhlarla İrlandada bir isyan ve kıyam hazırlanacaktı. Kendisi de bir denizaltı gemimizle İrlandaya müte- veccihen yola çıktı. Meğer zavallı adam eceline koşuyormuş. Filvaki bir müddet sonra İngilizler taralından yakalana- rak idam edildiğini haber aldık. (Berlin) deki işim bi ten sonra keyfiyeti «Kiel» e bildi ve mezu- t rekli macera- asında çekmiş olduğum mih ğ mahrürmi- kamlar beni bir sanatoryoma göndere- rek nezaret ve müşahede altına aldırdı- lar. Halbuki benim gibi İri yarı ve yü- Zünden sıhhat fışkıran bir adamın sa- natoryomda işi vardı.. Vaziyetimi gülünç bulduğumdan sanatoryomdan tabanları kaldırarak «Hamburg>» a gel- dim. Vazife almak, bir an evvel denize açılmak kaygusile yanıp tutuşuyordum. Zaten ben binlerce mil mesafeyi vata- nıma kavuşup Alman düşmanlarile dö- Vvüşmek için çiğnememiş miydim? 1915 birincikânununda denizaltı ge- milerine depo vazifesi gören <Mars» se- finesine verildim. Bu gemide tahtelba- hir mürettebatı yetiştiriliyordu. «Mars» da sekiz gün kadar kalmıştım ki imparatorun kardeşi Prens «Hanri Döpros» beni çağırttı ve maceralarımı tâ başından sonuna kadar yeniden an- latmaklığım emredildi. Prens Hanri İngilizler tarafından e- sir edilmemle başlayıp «Singapur» zin- danından firarımdan, anavatana dön- mek için yaptığım seyahatlerle netice- 'ıîenen uzun sergüzeştimi kemali dikkat- |le not etti. Malüm olduğu üzere Alman ynanmasının, hattâ Amiral Fon «Tir- pitze den bile yüksek bir şefi olan Prens nihayet dedi ki: — Sizi buraya davet etmemden ve maceralarınızı dikkat ve ehemmiyetle 'tetkikle gözden geçirmemden maksadım 'wcdır biliyor musunuz? — Nereden bileyim, Altes?... — O halde söyliyeyim Lauterbah!... Size mühim bir vazife tevdi etmek ta- savvurundayım. — Emredersiniz Altes, — Yalnız biraz tehlikeli bir vazife, — Ne yapalım Altes? Harb patladık- tan sonra zaten ben şimdiye kadar âl- mış olduğum vazifelerin bir tehlikesi- zini görmedim ki... Anlaşılan nasibim benim hep tehlikeli işlerle uğraşmak. Prens bu cevabıma kahkahalarla güldükten sonra ağır ağır: | — Lauterbah, dedi, size tevdi ede- ceğim vazife “tehlikeli olduğu kadar jmüşküldür. de. Büyük bir denizcilik kabiliyeti, sür'at, intikal ve âni H lar vermek cür'eti isteyen bir işdii €i tuzak gemilerimize kumandas'Ü etmek istiyorum, ne dersiniz? — İltifatımıza teşekkürler ediğ fen tevdi ettiğiniz bu çetin işi de © den geldiği kadar başarmıya ma itimad buyurmanızı beyandaf | ka ne diyebilirim Altes? ! Ve bu suretle Çin denizinin Şi bira muhibbi kaptanı yeniden h bir hayata atılmış oldu. Doğ söylemek icab ederse <Mars» de denizaltılara efrad yetiştirmek de hoşuma gitmemişti. Bana M lan şey denizlerin açık havası, % macera ve bir hayli de tehlike idik nız maceralarıma bu sefer o bildiğim ve her köşesini, her bi yakından tanıdığım Aksayişark si değil, Şimal veya Baltık dP!'.U!cÜJ; olacaktı. A Şimdiye kadar İngiliz tuzak rinden pek çok bahsedildi. Biliii bir şey varsa o da tuzak gemilefu. defa Alman bahriyesinin kullanIt duğu ve ilk Alman tuzak gemi abdüâcizin kumanda etmiş bulı! e dur. Yani «tuzak gemiciliği» nin ben oldum. Harbin ilk safhasında n]s'.'uml;' lâf devletleri ve bilhassa İng:li:’d altı gemileri Baltıkta Alman tictP| pek büyük zararlar ika etmişle! İ naenaleyh uzaktan bakılınca Si b ticaret gemisine benziyen lâkifi B kati halde adamakıllı müsellâh bir' gemis! olan «tuzak gemisis işte timizi mütemadiyen baltalıyan bi © man denizaltı gemilerile uğraşm# ihtiyacın yaratmış olduğu bir (Arkası © Bir Doktorun Günlük gekarteri Notlarından — () Meskenlerimizi Isıtmak meselesi ea Evvelâ artık tarihe karışan şömiü' bir Iki kelime söylüyelim. Şömine' cud iken şüphesiz çok iyi bir sıtası idiler. Yalnız kat'iyen €80 değilaller. Yanan mahrukattaf eden hararetin mühim bir kısmı P çıkar, kaybolurdu. Şörlneler aynı ramanda salonlariF g, vazını tecdid için çok iyi bir vi Şimdi bunlar artık yoktur. Bizim memleketimizde el'an çof gir olan fena bir teshim vasılaSi O da mangallardır. Mong kömürü yakmaktayın. Fakat DA 4 hiçbir vakit ve hiçbir suretle sıhlifi | gun değildir. Evvelâ mangallari | kömürün çıkardığı zehirli | Bundan ne kadar kazalar nın-l;. | pimiz biliriz. Kömür iylce yandi | ra da bulunduğu odanın havstli etmekte devam eder. Yanmak İf (Ç nn müvelidülhumuzasını emef hirli gaz çıkarır, Mangallar d€ rareti sabit tutmaz. Evvelâ w*;“, Ka he lur, gitgide aleşin şiddeti azak raret azalır. Ve böylece bir iki de odanın hararetinde bize 2Tüf büyük derece farkları mg% galların — çıkardığı yangın DW' yanma tehlikeleri de ayrıca j mahzur teşkil eder. MT d Bu iptidal teshin vasıtasını 07 . dırmak İçin herkes azmetmelid Memleketimizde — bol — madel 1 mevcud iken ucuz sobalar * lerek evlerimizde pekâlâ madef yakabiliriz. Ve buna ılumll”'; Burada fakirlik meselesi mevzUÜ ge lşi Jamaz, Maden kömürünün KUT y f kömürün — kilamı arasında vardır, Pakat bu fark odün rüceğt hinedir. j Bir ton, yani bin kilo madef ' 15-20 liraya tedarik edebilirs' aymı mikdar mangal kömürü n 40 lNlradan eksik değildir. WMM dun kömürünün kuvvel ısıtıma küdreti maden kömi çok azdır. Binaenaleyh herki göre demirden veyahud Hİf * dan birer soba tedarik eli onunla isıtmağa çalışmasi i muvafıktır. .““

Bu sayıdan diğer sayfalar: