29 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

29 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Birinciteşrin . SON POSTA Sayfa 7 Denizcilik Bahisleri: Japon gemiciliği doğdu, Nasıl in * * * Bugün dünyanın en seri, en temiz Japonyanın güneşli sancağını dar şerefli bir mevki işgal limeyi düstur - ittihaz Yazan: A. Cemale DŞ Yeni Japon ge Bundan evvel bir müsahabemde site Ja- pon harp bahriyesinden iştim.Bu- gün de Japon ticaret bahriyesini anlata- yım. Dünyanım en yeni ticaret gemici Bi Japon ticareti bahriyesidir ayebîka Tabif ehemmiyetli bahriyeleri kastediyo- fuz. Yoksa umumi harbden sonra teşek- kül eden Letonya, Finlândiya, Lehistan, Litvanya ve sair gibi bir çok devletler #ardır ki bunların tek tük ticaret gem'e lerini gözönüne alacak olursak Japon Ti- taret gemiciliği için sen yenisidir» demek Münasebet almaz. ç Tıpkı Japon harb filoları gibi Japan ti- caret gemileri de akılları durduran bir Sür'at ve intizamla mütemadiyen ârttı. 1869 yılında Japon sancağını taşıyan ticaret gemilerinin mecmu — mikdarı K18000) tonilâtodan ibaretti. Ori sene son- Ta bu mikdar (63000) e çıktı, bir on sene daha geçince (197000) oldu. (1888) yılın- a bu mikrdar (640000) e vardı; (1908) de (1,150,000), (1918) de (2,325,266) ve (1928) H 'de tamam (4.199,815) tonilâtoya balığ du. Bu kadar inkişaf, böyle dev adımlarla bu derece ilerleyiş, şayod dikkat ve ba- siretle hareket edilmemiş olsaydı, mem- leketin iktısadi inkişafı için faydalı de - Bü, belki muzır olurdu. Lâkin Japonlar ber şeyde olduğu gibi, deniz nakliyalı İş- lerinde de, büyük bir kabiliyet ve şuur Bösterdiler. İşi ihtiyat ve kiyasetle idara Sttiler, Japan her şeydan evvel Avrupayı taklid eder, lâkin bu taklidi şuurlu bir suret'e Yapar, Ve işin alâyişinden, gösterişinden tiyade faydasına, ameli taraflarına ehem- Miyet verir, Bu itibarla bugün Japonya- Bin kırmızılı beyazlı taşıyan her Pösta vapuru ve yahut yük şilebi Avru- Padaki ve yahut ki uenu'vlc- ları ve ih nazarı dikkate alına - Fak ona göre tertibat alınmış, mükemmel Ve modern teknelerdir. İlk Japon vapurları İstimle işliyen ilk Japon vapurunu sa- tin alanlar (Daimio) sülâlesine mensub Prenslerdi, Lâkin, bir zamanlar Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi, Japanya- da da, asalet ve esnaflık birbirile .unı_fı Kabil olmıyan iki d cereyan gibi le.i'_ıkxl edildiğinden «Daimio» prensleri İnima ikinci plânda ve perde arkasında kaldı - lar, İşi de !kinci ellerle idare etmek mec- buriyetini hissettiler. Lâkin ilk vapurlar Mübayaa edilip te işlemeğe başladıktan biraz sonra hükümeti merkeziye Ve ge rekse prensler bu deniz nakil vasıtaları- hın memleket hesabına ne büyük fay - Balar temin edebileceğini anlamakta ge- Çikmediler. Demek oluyor ki asri Japon gemicilik temelini kuran dik kuvvet Japon hükü - Meti olmuştur. Japonya kabinesi muhte- lf harplerin istilzam ettiği nakliyatın temini için Nippon ticaret gmül.erffıı ço- Baltmıya başladıktan sonradır ki bir ta- kım hususi seyrisefain şirketleri de işe başladılar ve gittikçe büyüdüler. Hiç şüp- he yok ki bu müesseseler hükümetten a- ktami yardım gördüler. ” Denizlerin efendisi olmak için Adalı bir millet olan Japon denizlere yalnız harp gemilerile hâkim — olmanın Mmümkün olamıyacağını pek çabuk kav - tadı. Zaten bir milletin harp gemileri, 0 | 1 taşıyan gemil eden Japon etmişlerdir: « | yok ki bugünün nasıl kişaf etti? 'cuz posta ve yük vapurları, y lerdir. Az zamanda bu kü- denizcileri kendilerine şu ke- Temizlik, ucuzluk ve intizam.n ddin Saracoğlu milerinden biri milletin ticaret filolarınım kalkanından başka bir şey değildirler. Japon milleti bu hakikati anlamakta gecikmedi. Bugün bütün dünyada tanınmış koca- man birer deniz müessesesi olan meşhur «Nippon Yüsen Kalşa» ile «Osaka Şösen Kaişa» işte 0 filizlenme devresinde ku- rulmuş olan şirketlerdir. Bunlardan «Osaka Soşen» şirketi Ja - pon limanları ve Japon iç de- nizi şehirleri arasında — seferler ya- pan — gemiler işletir. «Nippon Yusen Kaişa» ya gelince meşhur <«Mitsu Bişi» şirketile daha bir çok firmaların iştira- kile kurulmuş olan bu müessese bugün yalnız Japonyanın değil, belki bütün dünyanın en muazzam deniz nakliyat şir- ketidir. Ve bilhassa gemilerinin temizlik ve lüks tertibatı ile şöhret almıştır. Meşhur bir İngiliz gazetecisi Aksayi Şarkta bir Japon vapurile yaptığı bir se- yahatten bahsederken Japon gemileri - ni İngiliz gemilerinden «dahat rahat ve İngiliz gemileri kadar temiz> bulduğunu itiraf ediyor ki Japon ticareti bahriyesi- nin şeref ve haysiyeti için cidden imre - nilecek bir şahadettir. Japonyada yukarıda isimlerini saydığı- mız bu ikı mühim deniz mücssesesinden başka sayısız küçük seyrisefain şirket- leri de vardır. Ve bunlar bugün başlı ba- şına iş görmektense bir araya gelip bü - yük bir müessese haline gelmek temayü- lünü göstermektedirler. Bu firmalardan bir kaçı bütün dünya limanlarına uğrı - yan şilep, yani yük vapuru gezdiren mü- esseselerdir. Zaten Japonya, Japonya ile Asya limanları arasında işliyen 'bu yük wapurlarının bir çoğunu bizzat kendi ti- careti hesabına kullanmaktadır. Geriye kalanlar ise bir ecnebi limanından, diğer bir ecnebi limanına hamuüle taşıyarak ge- ir, |çinen evlerdir. Bugün manifatura piya - sasında Japön masnuatı rekabet kabul et- miyecek deretede ne kadar ucuzsa, nav- lun işlerinde de Japon armatörleri 0 de rece uysal ve gözü tok davranıyorlar. Ve diğer milletler gemiciliğine pek müessir bir surette rekabet ediyorlar. Temizlik, ucuzluk ve intizam gibi lç büyük hasleti nefsinde cemetmiş olan Ja- pon gemiciliğinin gün geçtikçe inkişaf et- mesine ve bütün dünya limanlarında bu milletin güneşli bandırasının sik sık gö- rülmesine şaşmamak icap eder. Hükümet Japon armatörlerinin bu hdfr kısa bir müddet zarfında bu kadar sür'atle in- kişaf etmelerinde, şahsi kabiliyetleri ne derece fazla olursa olsun, Jıpon'yıının ya- şıyabilmesi için denizlere _l_ıikıın olması icap ettiğini Japon resmi hükümeti __ınlı. yıp ta bu armatörlere knlz_vlıklıı_' göster- meseydi ve yardım eu-neıı_vdl..hıı; şüphe k: Japon denizciliği meyda- mrâ?e:îı'içe çoğalan Japon milletinin ihtiyacı olan pirinç : hubı;bıtı memle; mmileri taşıyor. Japon sanayi ::'::İâ(smlrşnîn müuhtaç bulunduğu ip- Udat maddeleri 'yurda gene Japon gemi- leri getiriyor. Binaenaleyh başta Japon hükümeti bulunmak üzere bütün Japon- lar millt ticaret gemilerinden donanma - larına verdikleri ehemmiyeti ve kıyme- irgemezler. c ;:ıp:rîş: hükümeti (1885) yılında ku- rulan (Nippon Yüsen) şirketinin hisse (Devamı 14 üncü sayfada' “Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, İskemlenin ucuna ilişen doktor suallerine devam ediyor, fakat benim hareketlerimi de gözden kaçırmıyarak biraz kımıldasam korku ile yerinden sıçrıyordu Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) -T7 Doktor, hâlâ sor gularına devam e « diyordu: — Nasılsaın evlâ - dım, daha iyisin? Fo rah ol, sıkılmada müna var mı? Şim- di söyle bakayım, neler hissedeorsun? Şu dünya karanlık, öbür dünyaya gide- yim deorsun? Cevab verdim: — Öbür dünyaya gilmeye — niyetim yok. Bir kere sefer yapayım dedim, ya. rL yoldan döndüm ondan sonra vazgeç tim. — Yani intihar et mek istedin? — Evet, — Nasıl yaptın bu işi? A_Düşünmnğo başladım. İntihar teşeb- büsümü nasıl yapmış olabilirdim?. Çün kü bütün söylediklerim.. tamamile uy- durma idi. Kendimi, tabanca ile bıçak- la vurdum diyemezdim. Zira doktor yâ: «— Yara yeri nerede?» diye sorsa ne cevab verirdim. Doktor tekrarladı: — Söyle evlâdım.. ne ile intihar et- tin? Nihayet aklıma geldi: — Veyonal ile., dedim, Doktor yüzüme hayretle baktı: — Veronal aldın 1dı? — He! — Peki nasıl kurtuldun? — Alman hastanesinde yı Ğ — Peki neden efkârlanorsun? Para- sızlıktan mı, yoksa sevdadan mı? Al- dırma evlâdım. Giden gelmez. Öbür dünya buradan iyi derlerse, sakın İ- nanma ve bir daha böyle şeyleri yap- ma e mi? — Peki. — Bütün bunlar parasızlıktan gele- er. Hem senin ente'lektüel! olduğun gözüköor. Bütün bunlar, okumuş ol- manın kabahati. Bizim mahallede bir balikcı var. Palamut yakalaor ve günde üç papel çıkaraor. Keşki ben de doktor olacağıma balıkcı olsaydım. Papel ka- zanırdım, papel. Şimdi söyle bakayım evlâdım. Başka neler hissedeorsun? — Geceleri rahatsızlık duyuyorüm. — Rüya göroorsun? Artık alışmıştım. 'Deliliğe iyice a- dapte olmuştum. Serbest serbest ce- vablar vermeğe başladım: —- Sadece bir takım hayaletler Bgözü- mün önüne geliyor. Habre kafam işli- yor, — Ne gibi bayaletler gözünün önüne geleor? — Japonlarla uğraşıyorum. Musolini oluyorum, Hitleri mevkiinden atıp ye- rine kendim geçiyorum... — Anlaşıldı. Gündüz okuduklarınla gece uğraşoorsun.. evlâdım senin isti- rahate ihtiyacın var. Sürmenaj olmuş- sun, Başkaca nasılsın? Canın ağlamak filân isteor? Sorduğu süallere göre cevablar ha - zırlıyarak veriyordum: — Evet, bazan sebebsiz yere bana ağ- lamak geliyor. Doktor başını salladı: — Melânkoli depresif. Başka, canın bazan gülmek isteor? — İnsan gülmez olur mu? — Hayır öyle değil. arada sırada, kahkaha atorsun? — Tabil kahkaha atıyorum. Doktor amma da suâl soruyorsun hal., — Öyle değil canım, sebeb yokken ktiz şeklinde kahkaha geleor sana? —e — Canım deli kahkahası denilen nö- bete tutuleorsun? Muharrir tımarhaneye sevkedilirken bir sahne Doktorun bu sözleri üzerine tekrar yerimden fırladım: — Ne, doktor sen bana deli mi diyor- sun? — Yok canım yok, neye sana deli diyecekmişim. Bin defa pardon. Otur canım, otur... Sevgili okuyucularım, şunu itiraf e- deyim ki daktorun gırtlağına ilk sarıl- dığım dakikadan itibaren buraya gel- memin asıl sebebini unutmuş gibiy- dim. Yani buraya deli rolü oynamak i- çin geldiğim aklımdan çıkmıştı. Ken- dimi hâdisatiın cereyanına burakmış, nehire düşmüş bir çöp parçası gibi a- kıntıya kaptırmıştım. Doktor, iskemlesinin ucuna ilişmiş, göz kulak kesilmiş, benim her hareke- timi kontrol ediyordu. Biraz yerimden kımıldasam, o da kımıldıyor; kalkacak olsam, o da kalkıyar; otursam, o da otu- ruyordu. Bunun tamamile farkına var- dığım için inadıma bir sürü lüzumsuz hareketler yapıyor, başımı sağa sola çeviriyor, yerimden kımıldanıyor gibi yapıyor, gözlerimi sür'atli sür'atli açı- yor, kapıyordum.. Doktor adamakıllı korkmuştu. Ara- da sırada arkamda duran gardiyanla göz işaretleri yapıyordu. Doktorun beni deli zannettiği mu- hakkaktı. Bunu anladığım dakikadan itibaren anlatamıyacağım tuhaf bir his- sin tahtı tesirinde kalmıştım. Beni deli zannettikleri için hem kızı- | yor, hem de büyük bir gurur hissedi. yordum, Kızıyordum, çünkü mahsus bile yap- mış olsam başkasının beni deli zannet- mesi bana çok kötü geliyordu.. zaten öyle değil midir; kendi İZİ, ço cuğumuzu döveriz, azarlarız, fakat yap- tığımızı nbinde birini bir yabancı yap- sa, dehşetli kızar, hiç sevmesek bile o- nu müdafaa ederiz. Güuruür duyüyordum. Zira doktorun kanaatinden sonra kendimi diğer hem- cinslerimden farklı hissediyordum. Zi- ra doktorun benim hakkımdaki kanaa, tinden sonra hiç olmazsa şu hastane- nin içinde istediğim harekâtı serbestce yapabilirdim. Şu odanın camlarını kı- rabilir, odadaki masayı devirebilir. sandalyeleri parçalıyabilirdim. Bana hiçbir şey yapmazlardı. Nitekim biraz evvel de doktorun gırtlağına sarılmış- tım. Eğer bu hareketi dışarıda her han- gi başka bir adam yapsa mükemme! bir dayak yer ve kapı dışarı edilirdi. Üste- lik çürmü meşhud mahkemesini de boylardı. Doktorla konuşurken bu fikirler ka- famın içinde resmigeçid yapıyordu. Doktor suallerine devam ediyordu, " — Bugün bana yaptığınız gibi başka adamların da gırtlağına sarılmak iste Oorsunuz? — Evet.. (Arkan var) Eminönü meydanı Ve bir temenni Niyadi Aksoy isimli bir. okuyucumuz son günlerde İstanbul cumileri ve diğer âbideleri üzerindeki alâkaya karşı yazdı- ği bir mektupta diyor ki: n — Bilhassa Eminönündeki — binaların yıktırılarak Yenlcamlin ortaya çıkarıl - mak istenişine çok sevindim. Yalnız bü mesele üzerinde bir fikrim var: Bu mey- dan açıldıktan sonra ortaya Atatürk'ün bir heykelinin konması ve meydana da «Cumhuriyet Köprü meydanı» ismi veril- mesi kabil değll midir? * Suşehirlilerin — teşekkürü Okuyucularımızdan Refet oğlu Hay « dar yazıyor: e— Gazetenizin 17 W Teş. D37 tarihli nüshasında Suşehrinin vilâyet olacağına dair havadisi memnuniyetle okuduk. Her eihetten vilâyet olmağa lüyik olan bu mamur ve mahsuldar kazanın vilâyet şek Hine geçirilmesi cidden bütün kaza hal - kını memnun etmekle kalmıyacak ayni zümanda civar köy ve kasaba ticaret a - damlarını da memnun kılacaktır. Güzel kazamızın vilâyet haline sokulacağına uğ raşan devlet adamlarile bu güzel haberi bize müjdeleyen gazetenize Buşehri na « mina teşekkür ederim » * Adapazarında kibritler noksar ve bozuk Adapazarı okuyucularımızdan H. Te - miz, Adapazarında satılan” — kdbritlerden Şikâyet ediyar: $ Bir kutüuda 50 kibrit bulanması lâ- zım gelirken, ya 43, yahut da 48 kibrit çı- kıyor. Bunların 10 tanesinin de fosfonü Bozuktur ve bir işe yaramaz. Bu bozukluk ve noksanlık nereden geliyor, bilmiyoruz amrma, herhalde kfbrit inhisarının nuzarı dikkatini celbetmemiz lâzım gelir * Okuyucularımızın sorgularına cevablarımız Okuyucularımızdan Abdurrahmana: — Mevzuubahs ettiğiniz belediye ya « sağı sadece Asşmaalti. ve Bahkpararına münhasır değildir, bütün İstanbula şü - mildir. Binaenaleyh Köprünün — Inşasını beklemek bir fayda temin etmez. Talât Alçın'a: — Bu mesele üzerinde tahkikat yap « tırmaktayız. Neticeyi göne bu sütunlarda bildireceğiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: