14 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

14 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— MİZAH | Kâşif amca Adada kiralık ev arıyor Çoluk çocuk etrafımı aldılar: | — Artık bu sene, dediler, muhakkek İ? sayfiyeye gitmeliyiz. Bu teklif bana pek hoş görünmedi. O-| şif amca olduğuma doğrusu içim yandı. | vaç beş senedenberi oturduğum evimi br- | 'Akıp başkâ yere gitmiye ne lüzum vardı miç Çocuklar, dedim, sayfiye diyorsu -| ÜZ ama bizim evimiz sa farklı | t? | n*'" 1 kır ortasında de, imizda bostan var. D Atna, öbür ama, Bir ya- z kenarı değil l gürül çeşme yanımızda gi Yor. Vazgeçin bu se Sturalım, P bir ağızdan: ünü buruş -| Büyük kız: | nefes tğenimin gözleri yaşar — Küşif amca hasistir, d Vereceğim geldi. re şimdi m, ben size Top -| kahkahayı kopardı — Topkapı dışında da sayfi — Neye olması ı,,î';:“ evvelden sözleşmişler gibi hepsi olarak: — Büyükada! ler, _:ıl;ma benim gençliğimde moda otan: Ş ldlar sahilinde bekliyorum> ©F zamanki yerimde bekliyorum. âr'_"' Fad et Şadiyem başın için» ,,mâ:'n geldi. Büyükada bana da biraz| Va -P“" geldi: 'ekâlâ, dedim, istediğiniz gibi olsun. Biz y Si Büyükadaya gider, münasib Üte arar bulurum. bir “Sİ sabah erkenden köprü t aldım, vapura girdim. bü indim, | atlon çok kalabalıktı. Şöyle bir yer Bıkıştım. Yanımda benimle ayni ı'h?kat süsünden benim yarı yaşım- nnğ:’" çıkmak istemediği belli bir | tuyordu. Nedense telâşlı idi. İki | Ha bakınıyordu. Bir aralık da bana İ İke hhmkş'dimn. dedim, bir şey mi sora - — m o ACağım, bu vapur Halki gider. . ';'—bu halkı götürür, ş p_m’;:; Prenkipo da gider? Bi aap,P” dediği her halde, bir dostu, bi olacaktı. Ne acayip kadındı, e n ; Same CAkipo kimse onu-da götür Ne, dedi g — y dim, parasını verdikten sonra, 9& anlamadı. op lamadın mı? Anlata Sen anlamadı, 'n ç mi anlamadım, anlat öyleyse, Tenki, a k r ma < yım.. bi kipo isimli e 'a gitmek için yanlışlıkla Ada e ileı binmiş. | 4 “üdükler öttü. Vapur kalktı. Kı- | göri nalı, Burgaz, Heybeli, derken Büyüka -| daya vardık. Hemen Büyükadaya ayağı- mı atar atmaz, kırkını çok geçmiş bir Kâ- Neler vardı, neler, sanki dünyanın güzel kızlarını, kadımlarını toplamışlar, hepsini yarı çıplak soymuş, Büyüka rdı. Bu yaştan sonra günaha girmiyeyim diye pek uzun uzadıya bak- en birak madım, Sahild dirdim, biraz dolaştım. Evlere göz gez- «Kiralıktır rdüm, Altında da: «ÂA Lauer> Diye ayrı bir yazı vardı. ralık evi gezmek için bu A Latn adami bulup ona söylemek icab ediyor - du. Evde insan vardı.. Herçebadâbad ka- pıyı çaldım, Hizmetçi kılıklı bir kız ka- pıyi açtı: — Bay A Laueri nerede bulurum? Dedim. Yüzüme baktı: — Kim dediniz? Levbasını gi mli — Ne hileyim ben de kaş okudum. — BHangi kapının üzerinde? n evin kapısının üzerinde ola - ya, sizin kapınızda. — O kiralık demektir. Meğer kiralığın frenkçesini de altına yazmışlarmış. — Öyleyse kızım bu evi ben kiraya tutmak istesem kimle konuşurum. — Bizim bayanı çağırayım. — Bayan bayan! Diye bağırdı. İçerden bol paçalı lâci - verd bir pantalon giymiş, arkasına ge - mici fanilâsı gibi bir fanilâ geçirmiş biri ö ü: — Affedersiniz; dedim, bu evin bayanı siz misiniz? — Benim efendim, bir şey mi soracak- tınız? - Evet, kapının üzerindeki kiralık ya- zısını okudum da.. Ben de burada mü - nasib bir ev arıyordum. — Çok memnun kalırseniz. — Bizdeki konforu hiç bir yerde bulamazsınız.. — Alffedersiniz bayan, yanlış gelmi - şim.. — Neye eflendim. — Ben kiralık ev arıyordum. Konfor denilen şeyden kiralıyacak değildim.. Hem öyle şeyler kullanmam. Lâciverd pamtalanlu, gemici gömlekli kadın birdenbire kızıverdi: — Bizimle alay etmiye mi geldiniz? Hizmetçiye döndü: — Kapa kapıyı! Kapı yüzüme kapandı. Tuhaf şey ben kimseyle alay etmeyi düşünmemişlim. Ev bir değil ya, başka eve bakarım, diye dü ündüm. Biraz daha yürüdüm. İlkinden daha güzel bir evde de gene «kiralık, | * levhası vardı. Gene kapıyı çaldım. Kapı açıldı. Bu Adada da ne tuhaf giyiniyorlardı. Kapı açılınca bir âlay kadın, erkek gördüm. Hemen hepsi yarı çıplaktılar. Bakmak ayıb olmasın diye başımı tarafa çe- alık ev arıyordum. . Bir erkek sordu: — Sezen için mi? — Hayır kendim için, bana Kâşif am- ca derler. (Devamı 12 inci sayfada) Her halde ki AAA AAA I MAAAAAARAZ Haberler Tayyarelerle güvercinler arasındaki yarış Garib Londra, (L'intran) — Hem tayyareci, | hem de azılı bir güvercin meraklısı olan Avam Kamarası Üüyelerinden Robert |Perkins tayyare İle sayfiyesine bir gü- vercinden daha evvel gidebilecceğini iddia etmiş, bahse de girişmişti. Muhatabları buna razı olunca Robert Perkins en iyi rayının balkonundan koyvermiş, kendi- si de hemen otomobile atlıyarak tayyare meydanına koşmuş ve husust tayyaresi- ne binerek yöla koyulmuş Bay Ro- bert Perkins tayyare ile yinin say nına, oradan da otomobil Vestminster dakika evvel kümesine girmiş bul- muş, bu suretle de bahsini kaybetmiştir. * Nevyork belediye âzası nasıl kandırılır ? ork (L'intran) Nevy nşaatı koml sine müteallik bir teklifi tedkik edecek- ti. Bu proje şehrin çok fakir bir semti o- lan şark mahallelerini alâkadar ediyor- du. Bu semtin delegesi komisyonun hu zuruna o mahalleler halkından 12 yaşla- rında bir çocukla gelmişti. Bu, çıkmaz sokaklarda binlerce nümunesi — görülen tipten yüzü kızıl lekelerle dolu bir biça- Te idi, fakat kendisine tevdi edilen kemmelen başardı. İşte söy | ler: — Şark mahallelerinin çocukları 23 ün- cü ve 54 üncü sokaklar arasında dört ta- ne güzel havuza muhtaçtır nuz ki evlerimizin önünden akan & derece pistir ki bir köpek bile içinde yı kanmak istemez. Çocuk bu noktada sustu, sonra etrafına bakındı: diğ o a sonra havuzların İi müteallik kredi — ittifakla kabul ına edik mişti. * Londrada günün dedikod'usu Londra, (L'intran) — Perşembe gece- si verilen büyük bir balodan sonra bi yük gazetelerin kibar âlemine memur muharrirleri arasında Markiz Lordan- derry'nin yeni bir çorab çeşidini moda ba- Tine getirdiği haberi dolaştı. Üzerinde a- rabesk desenler bulunan geyet ince bir ipek çorab bahis mevzuudur, deniliyordu. Tabil hiç kimse Markizin bacağını ya- kından muayene edememişti. Bunun için çorabın üzerindeki arabesk işlemelerin ne cing oldukları bilinmiyordu. Bugün tavzih neşri icab etti ve bununla da âdise daha eğlenceli bir şekil almış 0l- du. Filhakika anladık ka markiz uzun se- neler evvel evlendiği zaman balayını çirmek üzere Çine gittiği vakit orada İve ayak üzerine mürekkeble işleme dö- İken san'atkârların meharetlerine hayran olmuş ve kendi bacağına da bir resmini işletmek hevesine — kapıl Markiz ancak balayı seyahatine mür n bu hevesin iz. ri kalın çorab altında saklıyordu. İlk de fa bu baloda ince çorab giymiş, çorabı altından da dövme yılan resmi arabesk işaretler gibi görünmüştür. yılar Biliyorsu-| * ek başka şeyim yok, dedi. | — EDE için Lâle devrindeki bütün lâleler Yazanı - Şin Nedimin en şuh gazelinin veya şarkısı- pın biç değilse bir mısraında derin bir ir demiştim. Bu, onda, mad- di ve manevi bir maraziyetin neticesidir. Devrinin — Şuara — Tezkerecileri — bile hakkında — cilleti vühime» ye musap — olduğu bükmünü — verirken bu <illeti vâhime» nin düpedüz bu- günkü tıb ve marazf ruhiyat tabirile bir Növrose tezahürü olduğunu kat'iyetle kabul edebiliriz. Esasen yıllarca Damad İbrahim Paşanın saz ve içki âlemlerinde sabahlıyan, Sâdâbâdın ve Kandilli bah - çesinin tarhları arasında billür bilekle - rin sunduğu bâdelerle mestolan şaire başka bir âkıbet beklenebilir mi idi? tanbulda bir yıldan fazla bir zaman için için hazırlanan ihtilâlin korkusu da | Nedimi son zamanlarda harab eden iş - |kencelerden birisi olmuştu. Yani demek orum ki <Beşiklaşa yakın bir hane-i viranımız vardır» diyen Lâle Devri şairi |Patrona ihtilâlinin dumanını - birbirini |kovalıyan sazlı ve rakıslı, içkili ve vus- letli aylar içinde bile gizliden gizliye, u- suz bir koku, bir buhur kokusu gibi onun elik, sefahat dolu bir hayatın yaşlı yedeki tahribatı Nedimi cinnete ir bedbahtlığa hiç şüphesiz ki a - İdım adım sürükk 1 İnında zahiri bir ne maraziyetin akisleridir. elim şairi İşte bahar gelmiş ve 'e içinde beliren, bu Bülbüllerin ister seni ey genca - dehen gel Gel zitliğini ammayalım gülşene sen gel Pâmal-i şita olmadan iklim-i çemen gel Ver hükmünlü ey sere-revan köbhne baharın. Şu beyte de bakın: “|Henüz neş'esini görmeden humar çeker Nedim-i dilşüde-i bikararı benden sor. Ya hele şu mısra Felek dedikleri napayidarı benden sor. Hâsılı Nedim, daima saadeti, aş yatın büyük ebedi sırrını arıyan ve bu« lamıyan ruhtur. En çıl, â- dakikala - lidir. Bu- bir kendine çekiliş, bir kendi k dini seviş, bir kelimede tam bir N& yok mu? Belki buna « me» diyebiliriz. Ve belki bunun için Nes bir kısım şiirlerinde maddi, şehevi ürperişlerin, hattâ homo-s&seualitö'ye va- açık bir itirafı bile yok mu? Tabif,| abi bütün zevklerinde aradığı O- or: Yok bu şehr İçre senin vasfettiğin dilber Nedim Bir perlsüret görünmüş Bbir Hayal olmuş Bana, Bazan da içinde aradığını bulurum sa- nayor. Bu, bir ânm sevin bir sevinç: Hac yollarında meş'ale-i kârban gibi Erbab-ı aşk içinde nümayansın ey gönül, | İşte bu derdle bazan bayağılaştığı bile oluyor. Fakat itirafında gösterdiği cesa- |reti büyüktür. Jern - Jengwe - Rousseau - yun Confesstons'nunda olduğu gibi: |Nevcivanlık âlemin tâ kim getürsün yâdına Dâhi pek plr olmadan bir nevcihan — Vâzun sana, Fakat ıztırab ve göz yaşlarının esiri ol- duğunu bilir. Onlarla beslenir. Hele has- ret deminde en parlak şarabın gönlün - akan kan olduğunu da inliyerek itiraf eder: [ı(iıuı miklâ melâmet tarabı girye Nediml HMunabe-i dildir mey-i nâb-ı dem-i hasret, Fakat işi gene kalenderliğe vurmuş - tur, Sevmem dese de inanmayın, severim dese de ...Bu hercalliğini, ruhunun - bu gülden güle kelebek gibi uçuşunu kendi | de zaten gizlemiyor ki... |Ben şalrim o kamet-i mevzunu doğrusu |Sevmem desem de belki yalan söylerim xana. İtiraflarında ne cesur demiştim. Nasıl Semeyim? Kendini hiç bir cephede gizle- miyor, Öyle ki aşklarında bazan küstah | enecek kadar açık saçık! Evet, gizlemek Hattâ sevdiği, uzun saçlı (6 en olmasa da! Nedimin bu gayri ahlâki cephesi, bugün nefretle karşılansa da (yaşadığı devrin hacı ve hocalarının Baharda Nedimin hayali — * # £& Zavallı Nedim! O kadar büyük olmasa idin belki bazı mısraların utancından kızarır, hiç birisi pem- be ve beyaz açmazlardı. Heyhat ki senin içindeki ıztırab, ruhi sefalet ve tereddine bugün bizi yalnız acındırıyor. Halid Fahri Ozansoy Li | her türlü rezaleti işleyip gene ellerinde tesbihle dolaştıkları düşünülürse) riya - kârlığa tenezzül etmeden hakikati olduğua gibi ortaya koyması noktasından — belki İbüyük bir samimiyetin delilidir. Onun Hiçindir ki: Bir nezaketle açıp fes küşesinden perçemin İSüyle göstermiş Ki kim gördüyse hayran oldu hep Şive-i güftarı hemşiren mi öğrelti sana Her sözün şirin-zebanın câmma can — oldu hep Deyişinde bile bir incelik buluyoruz. Maamafih Nedimin mısralarındaki şuh- luk bizi aldatmasın. Çünkü asıl Nedim üç açık saçık beyitten sonra Tuhunun acısını gene ortaya vuruyor: Saba ki dest ura ol rülfe müxk-i nâb kokar Açarsa ükde-i pirahenin gülab kokar Acap ne bezmde şebzindedar-ı sohbet idin Henüöz nerkis-i mestinde buy-u hâb kekar Nikab ile göremezken biz anı vaheyfa Rakip o gerden-i simini binikab kokar. İşte bu beyitler dahi, biraz derin dü- | şününce, |geçen d. yaraları ile inledi Nedim mes'ud ini hisse €. a! Bilâkiş Nedim her "İ|zaman bedbaht. Her neş'esi, her sevgisi arkasından hicran, göz yaşları döküyor. Neden? Çünkü kendi kararsız ruhu sev - gililerini de kararsız etmiştir. Bu derdle her tarafta kaybolan aşkını arar, Göz yaşları hep onu aramaktadır: Ol hoşhiram-ı işve acab hangi südedir Beyl-i sirişk-i didem anı cüstücudadır. Bazan cinaslara da müracaat eder: Eyyam-ı heremde tutalım genç bulunmuş AÂdem 6 saman meyliyeyim genç bulun - maz (*) Nedim sarhoştur öyle mi? Evet sarhoş. Fakat aşk elinde inlediği, çırpındığı için: Bir dem tegafül etmez isek bir dem eyleriz İzhar-ı aşkı yüre hem etmez, bem eyleriz Sen bikaber bayalin ile küşelerde biz 'Tâ süph olunca her gece iş-ü dem eyleriz. Fakat isyanları, yeisleri arkasından gene kalbinde ümid güneşleri doğar. Çünkü kudretine emindir, nasıl olsa ge- ne bir gönül fethedecek, bir visale ere- eektir. Her bahar ona önce bu hisleri ge- tirir, muvakkat olsa da: Naz olur. dembeste çeşm-i nim-habından senin Şerm eder reng-i tebessüm Bl-i nübındam senin Açılır elbet nesim-i nevbahar essün de gör |Bend-i dit mühkem değil bend-i nikabın « dan senin. Dem oluyar, kendi de bu gönül kafesi- nin köşesinde inlediğine, esir kaldığına kızıyor: Bunca demdir ki gülün eyledi bülbülden dür Dad elinden bu şikest olâu günc-i kalesin Maamafih beklemekten ne zaman u - sanmıştır ki?.. İşte o zaman pişkin zevk- |perest görünüyor. Ümid kapısını kapa - maz, dalma açık bırakır. Belki ökseye sonunda tutulur o0 kuş diye... Amma bir gün, bir gece, bir saat için bile olsa .. De- mi ki bayramlar, seyranlar vardır, el- bette bir tesadüf... Kim bilir! Pek umar teşrifini iydin ikinel gün Nedim Gündürün olmazsa akşam olsa da mânl değil. (Devamı 13 üncü sayf&da) (*) Birinci mısrada genç türkçe delikanlı, ikinci mısradaki genç Farsi define danasına

Bu sayıdan diğer sayfalar: