27 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

27 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu resimler, bir insan sabrının ve bir İare zekâsının orijinal birer misaldir. ondrada fotoğraf amatörlerinden bir İngiliz evinin metruk kilerinde sik sik Bördüğü bu küçük fareyi ele geçirmeğe VE bü esnada da resmini çekmeğe karar Vermiş. Bir fare kapanma bir parça pöy- Deniz ve denizcilik nir koyarak, küçük farenin göründüğü deliğin önüne bırakmış. Kendisi de ö - nünde ufak bir delik bulunan bir sandı « ğın içinde, fotograf -makinesile bekle - meğe başlamış, Uzun bir intizardan sonra nihayet fa- re delikte görünmüştü Evvelâ şüphe ve endişe ile etrafa bak- mış, derken gözü peynire ilişmiş, ağır ağır dışarı çıkmış. Fakat endişesi ba- kidir. Küçük burnunu kaldırarak peynir kokusundan başka bir koku, tehlike ko- kusu duymağa çalışmış, hiç bir tehlike görmeyince kapana doğru yaklaşmıştı Sahilden idare edilen harb o . e .. ve gemilerinin son örneği İtalyanların San Marko gemisi, yarının deniz harblerinde personelsiz harb gemileri kullamlabileceği iddiasını tekrar ortaya çıkardı B. Hitlerin İtalyayı ziyareti münasebe- Yapılan gösterilerin en büyüğünü Napoli deniz manevraları teşkil etmiş- * Napolide bütün İtalyan donanması Mmuş, muhtelif deniz manevraları — topçu atışları yapılmış ve bu manev- alar muazzam bir deniz geçid resmi ile na ermiştir. Bu büyük deniz gösterişi- Din bilhassa iki safhası dikkat mazarla- İni çekmeğe değer. Bir tanesi birçok tı gemisinin bir anda suyun üze- ine Çıkarak Hitleri top ile selâmlaması- Sir. Bu hareket tamamile bir gösteri ks- #âklerini haiz olup uzun çalışmalar neti- e tatbik edilmiştir. Bununla bere- niz mensubları, hârb fenni bak m, bu manevraya büyük bir ki: MEİ vermemektedirler, Onlar, değil dok- İane, iki tane denizaltının bile bir we dalmasına lüzum olmadığı fikrin- Radyo komuta gemisi Nöpolideki manevralar iştirak eden Marko radyo komuta gemisi deniz- daha çok ilgilendirmiştir. Çünkü ha, 2i içinde bir tek tayfa olmaksızın ba dar İt etmiş ve manevra sahasına ka- 5 kendi kendini sevketmiştir. San Mar- Napoli sahillerine konan bir elektrik undan idare edilmekte idi Ge- * Yalnız manevra sahasına gitmekle Muş, filonun bütün gemilerinin bi, haç, “TU sahilden idare ediliyor Yü toplarile yapılan atışlara hedef- en dini görmüştür. Atışları mütea- San, #hi tekrar limana avdet etmiştir. an Marko uzun seneler içinde hazır- Yük UP; İtalyan deniz sanayiinin İçi > Rümuünelerinden biri olarak Hit- Bu, Uzuruna çıkarılmıştır. Bük kara, deniz ve hava orduları, harblerine daha çetin program- devleyi, lanmaktadırlar. Büyük deniz leri, Yarış zamanında yapılan ta- Mümkün olduğu kadar harb ka- 2 Yetiy, gelecek harblerde muvaffa! erğj, yade olacağına adetâ iman etmiş- leri Pi Mişlerdi. Tadyo komuta gemilerine ver- Olan ç © Radyo komuta gemisine malik mi mlm gerek personelim kola; ekse sanayi tecrübeleri- Yapılması hususunda en San Maorkonun uzartan görünüşü iyi bir vasıtaya malik olmuş addedile- bilir, Gerçi San Marko gemisi bu maksağla yapılan gendilerin ilki değildir. Sahilden edilen ilk gemiyi İngilizler yap- mışlar; pek ez bir zamân sonra da Ame- rika, Alman ve Japonlar böyle birer gö- mi inşa etmişlerdir. Lâkin San Marko kendisinden evvel yapılan teknelerden çok mükemmel vasıfları haizdir. İşte dünya denizcilerini ilgilendiren de onun bu vasıflarıdır. Geminin vasıfları Bu vasıfların en başında sür'at gelir. Sahilden idare edilen bu geminin sür'ati, diğerlerinden çok fazla olarak, 18 mildi Bazılarına bu kadar sür'at az gibi görü- nür, Çünkü istikbal harbleri için harr- lanan büyük zırhlılar 18 milden çok faz- la sür'atle muharebe edeceklerdir. Bi- naönaleyh bu fikirde olanlar, haklı ola- rak, radyo komuta gemisinden daha f57- Ja sür'at istiyebilirler, Fakat böyle bir mütaleaya sapanlar pek eski olmıyan senelere bir defa bak- malıdırlar. San Markodan evvelki raâyo komuta gemileri olsun, eski tahta bedef- ler olsun 18 milden çok aşağı bir sür'atle çekilmekte idiler. İtalyanlar aldıkları bu neticeden çok memnun olmuşlar ve gemi ovsafının, gelecekte, daha ziyadö' tekâ- mül edebileceğine kanaat hâsıl etmiş- Jerdir. San Markoyu eşlerinden ayıran güzel vasıflarından biri de gemide muhtelif sis âletlerinin o bulunmasıdır. Bu Aâlet- ler de, geminin kendisi gibi, sahilden tel- sizle idare edilmektedir. Böylelikle ge- mi, atış esnasında, sis yapacak ve sanki düşman imiş gibi filo gemilerini öyalı- yacaktır. Denizciler hakiki barb duru- munda, sisin büyük bir yer alacağını ve fakat sis perdesinin arkasında bulunan bir düşmana tayyarelerin yardımı ile a- tış edebileceğini söylemektedirler, De- mek oluyor ki San Marko İtalyan gemi- cilerini böyle bir muharebeye hazırlıya- bilecektir. Bu radyo komuta gemisinde, Üçüncü âlarak ts, güzel bir işaret sistemi görü- yoruz. Gemi gene sahilden idare edilmek suretile filo gemilerine istenilen erir. leri vermektedir. Meselâ falan falan ge- mi atışa başlayınız diye ikaz yapabil- mektedir veyahud da gemilere kaç isa- bet temin ettiklerini bildirmektedir. Hülâsa bu gemi denizde telsiz telgraf tatbikatının bir harikasıdır. Radyo komuta gemileri istikbal harblerinde kullanılacak mı? Sulh zamanında birçok faydalar veren bu gemiyi barbde de kullanmak elbette arzu edilir. Sahilden idare edilen bir fi- lo yapmak bile, büyük harbden sonra, denizcileri çok düşündürmüştür. Böyle bir filonun yapılmasına muvaffak olu- nursa hem personelden istifade edilmiş olur ve hem de filolar, şahsi heyecandan uzak olarak harbetmiş olurlar. Buna rağmen radyo komuta gemisi- nin istikbal harblerinde kullanılmasına engel olacak büyük sebebler vardır, Ba- şarılması pek zor olan bu ergellere çare bulunmadıkça San Marko gibi gemiler sadece hedef gemisi olarak kalır. Sebeblerin en büyüğü geminin pek az sür'atte olmasıdır. Bugün Fransa, İtalya, İngiltere vesair büyük deniz devletleri. nin zırklıları saatte 30, ve hattâ 35 mil kat'etmektedirler. Radyo komuta gemisi bu zırhlılara yetişecek karaktere gelme- dikçe muharebeye giremez. Çünkü o, bu az sür'atile, eline geçen her fırsatı kaçı- rır. Geminin şür'atini arttırmak ise, de- niz inşaiyecilerinin pek uzun çalışmadan sonra, elde edeceği bir meseledir. Bundan başka, radyo komuta gemisi, düşmanın mermi isabetlerine karşı mah- fuz bir gemi değildir. Sulh talimlerinde kendisine karşı barutsuz ve vermid atıl- dığı için topçu atışlarının nihayetine ka- dar, vazifesini görebilir. Lâkin muhare- (Devamı 10 uncu sayfuda) İşte şimdi peyniri dişleri arasına alıp çekecektir. Bu saniyede «tırak!» diye bir ses işitilecek ve küçük İare kapana kısı - lacaktır, diye bekliyorsunuz. Fakat ha- yır.. Küçük fare, zekidir, Kapanın ne ol- duğunu biliyor, peyniri © suretle çekip lıyor ki, kapanda en ufak bir hareket Tarihten sayfalar: görülmüyor. Ve rahat rahat, taze ve leğ« zetli peyniri yeyip kuyruğunu kaldırıyor, geldiği yere çekilip gidiyor. Fare tutul mamıştır ama, tutulsaydı kapan sahibi g4 lan fotoğrafçı tutulmamasına sevindiği kadar sevinmezdi. : Kral Rampsinit'in hazinesi... * * * Hırsızlar her zamanki gibi serbestçe hazineye girdiler. Fakat önde giden birdenbire tuzağa düştü. Kurtulamıyacağını anladı. Kardeşini çağırdı: «Ben buradan kurtulamam, yakaladıkları zaman seni de ele geçireceklerdir. İyisi mi sen benim başımı kesip götür, kimse tanımasın!» dedi. Yazan: Kadircan Kaflı «Tarihcilerin babasıs meşhur «Hero- dot», iki bin beş yüz sene evvelki dünya- nın büyük bir kısmını dolaşmış, oralar- da görüp işittiklerini, muayyen şahislara ve mevzulara bağlı kalmıyarak, yazmış- tır. Büyük bir zevkle okunur. Arâda bir çok ince ve eğlenceli hikâyeler, fıkralar ve nükteler de vardır. Bu hikâyelerden bir tanesini pek meraklı ve eğlenceli bulduk. Yazıyoruz, * Fir'avun Prote öldü, Yerine Rampsinit geçti, Bu âdam parayı çok severdi. Hazi- nesini büyütmekte kendinden evvelkile- re üstün olmayı gaye edinmişti. Bu W- Burda hiçbir fedakârlık ve zulümden çe- kinmiyordu. Böylelikle gerçekten çok büyük ve eşsiz bir servet topladı: Yığın yığın elmaslar, pırlantalar, yakutlar, zümrüdler, inciler ve pek çok altını vardı, Hazinenin zenginliği her tarafta ko- nuşuluyordu. Oradan bir avuç çalmak bile büyük bir bahtiyarlık sayılıyordu. Fırsat bulunsa bu hırsızlığı yapacak ©- lanlar pek çoktu. Kral bunu bildiği içiti hazinesini saklamak üzere çok sağlam bir bina yaptırmıştı. Bu bina taşlandı. Bir duvarı da sarayın dış tarafına bakı- yordu. Binayı yapan mimarın da hazinede gö- zü kalmıştı. Onu elde etmek için bir çare düşündü. Dışarı tarafa bakan duvarın taşlarından birini öyle bir şekilde yerleş- tirdi ki onu bir adam kolayca çıkarabilir, delikten içeri girebilirdi. Bina bitti ve kral hazinelerini oraya koydu. Kapıyı mühürledi. Artık rahat- lamıştı. Ötede mimar seviniyordu. Fakat o si- rada ağır hastalandı. Öleceğini anladı. Karısına ve iki oğluna büyük sıfrı an- lattı: — Gözlerimi derin bir rahatlıkla kapı- yorum. Çünkü size büyük bir servet br- rakmiş bulunuyorum, değdi. Çok geçmeden baba öldü. İki kardeş babalarını gömdükten birkaç gün sonra geceleyin saraya gittiler, Duvarı gözden geçirdiler. Taşı tapıdılar, yerinden çi- kardılar ve içeri girdiler, Oradan taşıya- bildikleri kadar para ve mücevher aldı- lar. Taşı gene eski yerine koyduktan son- ra evlerine döndüler. Kral arasira hazinesini ziyaret ederek onu seyretmek ve orada oturmaktan bü- yük bir haz duyardı. Bir gün gene gitti. Kapıdaki mühürlere baktı. Bıraktığı gi- bi duruyordu. Açtı ve içeri girdi. Para- larla dolu ojan çanakların karşısında gözleri birdenbire büyüdü. Yaklaşarık tekrar baktı. Tuhaf şey. Paralar epeyce eksilmişti, Etrafına, tavana göz attı. Her taraf eskisi gibi ve sapsağlamdı. Zaten kapıdan başka yerden oraya girilmesine Bu hırsızlığı acaba kim yapmıştı? Ki- mi yakalıyabilirdi? İkinci ve üçüncü defa paraların daha çok eksildiğini gördü. Bir türlü çözülmi- yen bir düğüm vardı, Fakat buraya biri- sinin veya birkaç kişinin girdiğine, pa- raları çaldığına da şübhe yoktu. Çanakların etrafına tuzaklar yaptırdı, Hırsızlar her zamanki gibi serbestçe gi diler. Fakat önde giden birdenbire tuza» Za dü; Kurtulamıyacağını anladı, Kardeşini çağırdı: — Ben buradan kurtulamam, Yakalas dıkları zaman seni de ele geçirecekler- dir. İyisi sen şimdi benim başımı kesip; götür, kimse tanımasın! Zaten başka çare yoktu. İkinci kardeş elinde kesik bir başla eve döndü. Annex si hemen gidip kardeşinin ölüsünü getirs mesini istedi, Fakat sabah oluyordu. Gi demedi, Kral sabahleyin gene hazineye gitti, Orada başsız bir ölü buldu Mühürler sağlam ve her taraf kapalı olduğu halde bu adam buraya nereden gelmiş veya gen trilmişti? Kral hayretten hayrete düşü yordu. Hemen emir verdi: — Bu başsız ölüyü şehrin kapısına g“ sın, Yanına nöbetçiler koyun, Kim gelip te orada ağlayıp inlerse onu yakalayıp getirin! Annesi sağ kalan oğlundan diğerinin ölüsünü herhalde istiyordu, Çünkü eski Mısırlılar insanların bir gün gelip te dis rileceklerine inanırlar; ölüleri tahnit e derler, onların vücudlerinin bir arada ve tam olarak gömülmesine çök ehemmuyefi verirlerdi, Oğluna; — Eğer dediğimi yapmazsan krala gi- derek seni haber vereceğim! Diyordu. Delikanlı bir türlü annesini kandıramıyordu. Kendisini de bile bile; ele vermek budalalık olurdu. Bunun için, bir kürnazlık düşündü: , Birkaç tulumu şarabla doldurdu; eşeke lere yükledi, önüne katarak şehrin kas pısına doğru gitti. Nöbetcilere yaklaştığı zaman onlara hissettirmeksizin tulumlan rın ağızlarındaki sicimleri kesti, Şarab« ler dökülmeye başladı. Delikanlı deli gis bi bir tulumdan diğerine, bir eşekten ön tekine koşuyordu. Askerler ellerinde birer kabla koştum lar. Hem delikanlı ile alay ediyorlar, hem de doldurup doldurup içiyorlardı. Delikanlı, eşeklere sövüp sayıyordu. Nihayet birkaç tulumu kurtardı. Ondan sonra sakinleşti. Eşeklerini yol kenarına çekerek yeniden yüklemeğe çalışıyordu. Ayni zamanda askerlere gülümsüyor, â- laylarile kendisini avuttuklarını * söylüs yordu, onlara bir tulum da kendiliğinden şarab verdi, içmeğe başladılar: — Sen de kal, beraber içelim, eğlence lim! Dediler, Delikanlı onlara bir tulum daha verdi, Beraberce gevezelikler yaptı, Askerler çok geçmeden sarhoş oldular, Eller; ayaklar sarkıyor, gözler süzülüs yordu. Nihayet sızıp kaldılar, O zamana Kadar kâranlık basmıştı. Des likanlı askerlerin arasından çıktı. Kar» deşinin ölüsünü, asıl bulunduğu yerden #ndirdi, Eşeklerden birine yükledi. Sön- Ta gerek askerlerle ve gerek kralla alay etmekten de kendini alamadı. Birer bik | (Devamı 10 uncu sayfada) 3

Bu sayıdan diğer sayfalar: