Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
— Bung DT ) Di | hi * B Ü ; ıl | y BK İvi % ü : ll San L b "lişı —’wa — — b — ”” Havadan gelen mektub Bu işi yaparken birinci cinayet sah- esmdt':kı elektriği ve odanın kapısını bırakmayı da ihmal etmiyorum, adım imdada koşacakları evvelâ o ya sürüklemektir. Eski eşya amba- a tam vaktinde girmiş bulunuyo- -— Tüm. Biraz sonra koridorda ayak sesle- î;î koşuşmalar duyuluyor ve gelenler aarladıgun kapana düşerek uşak Ah- in odasına yollanıyorlar. Ben de işi- bitirerek kollarımı sallıya sallıya u- laşıyorum, Üddeijumumi? muavini sordu: ' Ü b — Katil plânında niçin kadın ve er- k olmak üzere iki muhayyel tip ya- - Tatiyor? — Çünkü bu suretle facia kahra- tnanla'l'uım. haricden geldiklerine zabı- daha fazla ikna edeceğini umu- '. h" Kadın Kenan beyi aşağı celbede- hah Ve arkadaşı da öldürecek. Erkek Çeden, kadın geldiği yerden dönüp eıde*î!ekler R"“' Lütfen hikâyenize devam ediniz, dvan Sadullah bey. Benim anladığıma göre mesele an ibaret, SYA Farazıyenız çok güzel... Fakat !&r Soyhyeyım bilmem ki... Nihayet “;Zl?eden ibaret... Bunün tamamen de söylenebilir. — Ne gibi? ıuthatıller ev halkından mâdud bu- alarına rağmen iki kişi de olabilir- İli Öyle ya madem ki iki çeşid ayak Iı'ıaâ'.luevrcı.ıd... Niçin bu işi iki kişi yap- !nllr Yahud niçin biz bunu böyle SA Ststilin n ev halkından biri olduğu- Endzatlâlmızı ikna edebildim mi beye- a Buna şübhe yok. blrmi Bir aile içinde o aile halkından öldürecek tiynette bir tek adam Unmaa iki kişi bulunmasından da- t'zh şayanı kabuldür. — Zayıf bir delil... Katilleri biri erkek, biri kadın iki İarzedersek ve bunlar - iki kişiyi d"u'“’l'üye mecbur kalırlarsa adam Ğmak gibi fazla kuvvet sarfına ve hep Soğukkanlılığa mütevakkıf bir işi ka halde kadın der'uhde etmez. Bir gögtîım bir adam boğmak kudretini ı“?n Tmesi de tabii bir hâdise addedi- ama tabii bir muhitte ve tabii içinde bulunuyoruz, Rıdvan bey. Pekâlâ efendim, ben zaten söyle- thn i bir faraziye olarak ortaya at- T.hhğuhakkak böyledir, demedim. ta devam edelim, hakikati an- B”gleoe n ı%d“k 80 girerken müddeilumumi muavi- !'tl Bit m"*'ZIIVemJı.in doğruluğunu kabul Ği,ı- Simiz takdirde size göre katil kim- ıı;î;umdıhk meçhul... Öyle bir facia Ğqn 'i aşmış bulunuyoruz ki eşhasın- 'hde biri bu işde kahraman olabilir. bir deli... Facia sırasında buh- iği muhakkak... Üstelik 41 könuşa konuşa yukarı salo- L"' âmlyakkabı giyiyor. İkinci facia de Eördüğümüz ayak izleri de . Doktor esrarengiz bir a- klrd isini şübheden kurtarmak ihım eşlerini itham etmekten dahi lm Yör, Bundnn başka bahçedeki h“dyo de onun ayak izlerine pek t Sübhı O da manyağın bi- AhIIli!dl boğmakta kullanılan WİEH odasından alınmış, Facia ıı*lcı;, ede bulunduğu meçhul... tn kullanılan tabanca da galiba Iıy eaî;hi Ve nihayet hâlâ bir b olup olmadığını an- %ğımlz hayalet de var... Bu ai- MAüa karşı haklı bir kin besleme, Y Belen bir adamtın hayaleti... UZ Ya efendiler, şübhe al- Iyan kimse kalmıyor... Van Sadunah sözünü tekmilliye- Pisi birden şiddetle açıldı Bik Polis memuru ş«sofada gezinirken mektu bun üçüncü kattan ikinci kata düştüğünü gördüm. dedi. ve eşikte Subhi göründü. Çehresi sa-| rarmış, gözleri korku ile büyümüştü. Soğukkanlılığını muhafazaya gayret e- derek acı acı gülümsedi: — Galiba bana, itirafı cürümden | başka yapılacak iş kalmıyor, beyler, de- di. Tabancam kaybolmuş. Halbuki da- ha bu sabah silip temizlemiştim, Serkomiser şübhe ile sordu: — İEmin misiniz, iyi aradınız mı? — Aynalı dolabın gözüne koyduğu- mu gayet iyi biliyorum, Bundan başka sepetteki bütün elektrik telleri de ka- yib. — Bu sabah tabancamzı silip temiz- lerken yanınızda kimse var mı idi? — Yalnız valide vardı, başka kimse yoktu. — Sonra tabancanızı nereye kaldır- dınız? CO ZOTCA APCÜU<M XC. -T MUP<. — Dediğim gibi, aynalı dolaba... Serkomiser: — Pekâlâ, verdiğiniz malümata te- şekkür ederiz, Subhi bey, dedi, Odanı- za dönünüz! Delikanlı dışarı çıkınca kapının önün- de nöbet bekliyen polis memuru içeri girdi. Elinde bir mektub tutuyordu: Serkomiser sordu: — Ne var, o elindeki ne? — Bir mektub efendim. — Kim verdi? — Hiç kimse vermedi! — Hiç kimse vermedi ne demek? — Hiç kimse vermedi efendim, ha- vadan geldi. — ÂAlay mı ediyorsun, be adam! — Estağfurullah efendim. Müsaade buyurun, arzedeyim. Sofada geziniyor- dum, Birden bu mektubun üçüncü kat- Ullll TİLMEFLANLAJİ:A: Son Postanın zabıta hikâyesi (Baştarafı 8 inci sayfada) Lamber bu tahminlere gülümsedi, A- vukat da: — İsbatsız tahminin kıymeti olmaz... dedi. — Kim demiş isbatsız diye... Sabre- diniz biraz. Yola çıkmadan birkaç gün önce lorda biri telefon etmişti. Kütüb- hanenin kapısı aralıktı. Önünden geçen uşak onun telefonda «Hani biliyorsun ya... Bataklığın yakınındaki çifte kili- seler... Seninle yirmi sene evvel gi- derdik... Salı günü oraya gideceğim.» dediğini duydu. Bu sefer Lamber söze atıldı: — Olur şey değilsiniz, Filip. Lord sağ olsaydı her halde sizi hususi hiz- metine alırdı. Peki, bütün bunlardan çıkacak netice ne?.. — Netice şu: O gün biri her hangi bir şey için lorda telefon etmişti. Gideceği yeri ve günü tesadüfen öğrendi. Bu, kendisine bir fikir ilham etti. Salıya kadar geçen günler içinde bu fikir üze- rinde bir plân tasarladı. Lord bu yıl otuz üçüne gireceğine göre yirmi yıl evvel tam liseye hazırlık çağında idi. Ve Şarnsley'deki hususi mektebe gidiyordu. Ben orada tedkik- ler yaptım. Lordun telefonda «Çifte ki- liseler» dediği şeyin, mektebin iki mil açığındaki iki büyük kaya olduğunu öğrendim, Eğer kuzeninizle birlikte mektebe gittinizse bunu siz de bilirsi- niz Lamber. Lamber: — Şübhesiz, dedi, biliyorum. Sade ben değil, o mektebe giden yüzlerce ta- lebe de o kayalara verdiğimiz adı bilir. Yalnız anlamadığım bir şey var. Kaya- ların lordun ölümile münasebeti ne? tan ikinci kata düştüğünü gördüm. Her halde birisi yukarıdan atmış olacak. (Arkası var) TASHİH: Evyelki günkü tefrikamızda mânayı değiştirebilecek bir tertib yanlışlığı olmuştur. Tefrikanın ikinci sütununda mev- zuubahs yanlışlığı muhtevi olan kısmı doğru olarak tekrarliyoruz! Serkomiser bağırdı: — Hah, işte üçüncü kurşun! Ridvan Sadullah: — Acele etme Osman bey, bu üçüncü kur- şun değil, birinci kurşundur! dedi. — Birinci kurşun mu, anlamıyorum. Burada avukat söze karıştı: — Sabırsızlanmayınız Lambert! FI- i lip'in anlattıklarını sonuna kadar dins — liyelim. Görülüyor ki meselenin içyü- zü tahmin ettiğimden çok daha kötü..« Filip yeniden anlatmıya başladı: : — Resimden ben de biraz anlarım; — Kayaların yakınına gidince lordun bü' yeceğini kolayca kestirdim ve oraya gittim, Çalıların arasında ne bulsam beğenirsiniz? Yırtılmış bir resmin par- çalarını... Kâğıd, lordun resim blokun- daki kâğıdın tıbkısı idi. : Şarnsleyde resim yaptığı anlaşılmasın diye çizdiği tablo bloktan çıkarılıp yirse tılmışt. Kayalık civarı vahşi denecek kadar ıssızdır. Lordu burada bastıran kötü , niyetine en — müsaid — ze- mini bulmuş oldu. Bence Lord South- rop herkesin, hattâ polisin zannettiği gibi Lakingtonda kendini denize atarak değil, Şarnsley'de resim yaptığı sırada ortadan kayboldu. O günden sonra onun dam, lorda telefon eden o meçhul a« damdır. Lamber geniş bir nefes aldı ve sor« du: — Bize anlatacağınız şeylerin hepsi bu kadar mı Filip? Bunlardan...... Filip: — Hayır Lamber, dedi, dahası var, Bu karışık muammanın çözülmedik teki düğümü kalıyordu: Acaba meçhul a- dam lordu yok ettikten sonra niçin ©O üç otelde kalmıştı? Herkeste Laking« tona giden ve orada kendini denize ata«- nın hakikaten Lord Southrop olduğu kanaatini uyandırmak için... Lord, dai« ma yalnız yaşardı. Tanıyan parmakla gösterilecek kadar azdı. Onu görenler yüzünden çok dalgın hallerinin ve kim« seye benzemiyen göz alıcı giyinişinin tesiri altında kalırlardı. Cani bütün bunları biliyordu. Zaten plânının esası, lordun kıyafet ve halini taklid etmeks ten ibaretti. Nitekim bunda muvaffak oldu. Gerek Lakingtonda; gerek öbün iki otelde onun yüzünü kat'i surette tarif edecek kimse bulunamadı. Her« kes yalnız hallerini ve giyinişini hatırite — yordu. B Avukat ellerini oğuşturarak: “— Ben, dedi, ilk düşüncemden yüz« doğru Filip... Öyle değil mi Lamber? * Lamber: Vy — Ben hiç de böyle düşünmüyorum, — bütün bunlar birer faraziyeden ibarets — tir. ) Filip devam etti: h arazide bir cesed nereye gizlenebilirdi? l, O yakınlarda uzun zamandır terkedil« miş bir taş ocağı var. İçi büyük bir ha« dim, Dibi çok derindi. Bir şey görün- — müyordu. Etrafı araştırdım. Kırık bir — cam parçası buldum. Dün akşam bu ca« mı işden anlıyan birine gösterdik. Bu« nun bir monokl olduğunu söyledi. Hent de pek kuvvetli bir miyop içinmiş, Pos- — lis monokl kullananların çok olmadığı« — |nı, hele bu derece zayıf gözlünün ko«, layca meydana çıkarilabileceğini mu-ı hakkak sayıyor. Lamber ayağa kalktı, acele acele pen- cereye yürüdü: — Oda çık sıcak... Biraz pencereyi açayım. ' Avukat daha evvel davrandı: İ — Durunuz Lamber ben açayım,; Hem oda o kadar sıcak değil, Galiba siz rahatsızsınız, | — Hayır bir şeyim yok. İ Ayvukat pencerenin önünde durdu ve polis hafiyesine: : — Devam ediniz Filip, dedi. Bu karıx şık muammayı sonuna kadar d.mleme- liyiz. Filip cebinden bir kâğıd çıkardı: ! — Birkaç saat önce şefimden şu telgrafı aldım: «Bataklık araştırıldı. Arkadan başına vurularak öldürülmüş bir cesed bulundu. Üstünden elbiseleri alınmış, ayakları zincirle bir bisiklete bağlanmış. Bisiklet daha yepyeni bir halde olduğu için kime aid oldugum.ı bulmak güç olmıyacaktır.» < Damek oluyor ki cani, kolayca gızlı- yebilmek için kayalara otomobil yeri- — ne bisikletle gitmiş, Kurbanını sakladı«. — etmiş. Ama acele ile gözünden düşen monokl'unu kırık kovanin dibinde gö- remeden sıvışmış. Şimdi... i #i n A T A Ç A A L manzarayı hangi taraftan çizmek istie — Demek, onun — | otomobilinde şu bu otele uğrıyan a- — de yüz döndüm., Bütün tahminleriniz — — Asıl bunları dinlemelisiniz, Çıplak B taklık halinde. «Olsa olsa buraya» de« — — ğı yerden bütün izleri maharetle yolğ ——