29 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» TEessamdı.. İnkılâbdan sonra bazı açıkgözler ken- dilerine saray gibi evler aldılar.. İvan Saviç'e gelince, o böyle bir açıkgözlülük gösteremedi. Bolşaya Puşkarskaya cad- desindeki eski evinde oturmakta devam Ştti.. - İvan Saviç'in oturmakta olduğu buü ev de, hani ne evdi!.. İsminden mâda eve benzer hiçbir yanı yoktu. Evin muhtelif odalârında da antika antika bir tekim ki- racılar vardı: Anisya nine, bir;, Fekla ni- ne, iki; Hıyar Paşka üç... Bu mendebur- larım ismini saymak bile insana tiksin- ti veriyor. Resim ve dekorasyon işlerile uğraşan İvan Saviç gibi bir adamın böyle bir evde oturması cidden çekilir bir şey değildi. Evin içi müdhiş dardı. Hani adım atâcak yer yoktu. Geçenlerde Anisya nine dik- katsizlikle İvani Saviç'in tablolari üzerine basmış, birkaç tanesinin çerçevesini kır- mıştı. İhtimal ki bu ve buna benzer hare- ketler yüzünden İvaç Saviç fukaralıktan kurtulamıyordu, İvan Saviç evli bir adamdı.. Matrena Vasilyevna isminde bulunmaz Hind ku- maşı gibi matah bir karısı vardı. Bu öyle bir kadındı ki, fenerle aransa bütün Rus- ya içinde bir eşini bulmak mümkün de- gildi. Hattâ büyük bir istisna ile böylesi bulunsa bile hiç acımadan kör destere ile ensesinden kesmek caizdi.. İvan Saviç karısını Motya diye çağırır- dı.. hâsılı kelâm Motya, Matrena, Motre- nişça yaman bir kadındı. Bir bilseniz bu kadın kocasına neler, neler yapmazdı.. kocası bu cadaloz karının yüzünden öl- mek fırsatını bile bulamadı. Evet, evet buna hiç şaşmayınız-. Bu kadın müdhiş bir kadındı.. kocasını, köpek gibi bir ısır- madığı kalırdı.. kim bilir, belki ısirirdi da bizim haberimiz olmazdı.. Allah bilir.. nerde bir kavga, nerde bir dövüş olursa Matrena Vasilyevna müuhakkak orada ©- lurdu. Bütün bunlara rağmen İvan Saviçle Matrena on beş senecenberi karı koca olarak yaşıyorlardı. Fakat bu on beş se- ne içinde hemen hemen hergün kavga e- der, dövüşürlerdi.. fakat, Allah için söy- lemeli, şimdiye kadar henüz birbivlerini hiç öldürmemişlerdi.. maamefih Matre- na Vasilyevna kocasının bazı kabiliyet- lerini takdir etmiyor değildi. Hakikaten de İvan Saviç istidadlı bir adamdı. Bir defasında öyle bir tablo resmetmişti ki, kimse bir şey anlıyamamıştı.. bir kelime ile İvan Saviç nev'i şahsına münhasır bir sonra da gayretli bir adamdı.. fakat gel gelelim hiç talihi yoktu. Bir türlü para kazanamıyor, bir türlü fuka- ralıktan kurtulamıyordu.. | İvan Saviç bu fakir haline bakmadan günün birinde hastalanıverdi.. hastalı- gindan önce de müdhiş bir zayıflık ve der mansiızlık duymağa başladı.. fakat onda- ki bu zayıflık, bu dermansızlık - bildiği- miz zayıflık değildi.. çünkü İvan Saviç pekâlâ elini ayağını kımıldatabiliyordu.. qSon Posta» niın edebi romanı: ÇINARALTI Zavallı Zehir Ali boynunu büktü: — Sabahtan geldiler efendim, dedi. dasan dayı daha önceden size haber verecekti. Bırakmadılar. Bey gelsin, bi- zi burada bulsun, dediler. Hasan dayı beni gizli yolladı. — Kaç kişi? Zehir Ali gelenlerin sayısını aklın- dan yapar gibi düşünerek cevab verdi: — Beş kişi efendim. Gelenlerin kim olduklarını anlamış- tım. Feridunuün mektubunda bahsetti- ği eski dostlardı. Ayağa kajkan Bayrakdaroğlu bir kahkaha attı: — Çok güzel, dedi. Misafirler size baskın yapmışlar. Çiftliğe döndüğünüz vakit şaşırıp kalmanız için de haber verilmemesini istemişler. Bana kalsa ben de onlara bir oyun yapar, bu gece çiftliğe dönmem. Bayrakdaroğlünun bu fikri bana da- ha Feridunun mektubunu aldığım za- man gelmişti. Ne garib tesadüf, onlar geldiği zaman çiftlikte bulunmadım. Jale kocasının fikrine iştirak etti: * mıınmnmıv' Son Posta'nın hıkayesı T Karı değil, baş fakat ondaki zayıflık daha ziyade ruhi ve manevi idi.. Ondaki bu ruhi zâf muhtelif — şekillerda kendini açığa vuru- yordu., rüyasında, sa- raylar, çiçekler, bir takım gemiler gör- meğe başlamıştı.. ha- teketlerindeki — inti- zam kaybolmuş, ba- zan sessiz, bazan ür- kek, bazan da sinirli bir hal almağa baş- lamıştı. Meselâ, Anis- ya ninenin fil gibi yürüyüşüne içerliyor, Hıyar Paşkanın her Allahın günü Bala- layka çalışına kızı- yordu.. Sizin anlıyacağınız İvan Saviç tam bir sükünet istiyordu. Bir başka tâbirle, öl- meğe niyet ettiği için kendisini daha şimdiden öteki dünyanın sessiz hayatına alıştırmağa çalışıyordu.. Esasen İvaç Saviç'in öleceğine delâlet eden başka alâmetler de belirmeğe başla- mıştı: Adamcağızda tuzluya, tuzlu ye- meklere büyük bir istek uyannuştı. Hiç durmadan tuzlu balık yemek istiyordu. Böyle işte. İvan Saviç salı günü has- talanmıştı. Çarşamba günü da tuzlu balık istemeğe başladı. Perşembe günü ise ka- rısı ona çullandı: — Sen ne diye yatağa yattın?, diye çıkışmağa başladı. Yalancıktan hastalan- madığını bana nasıl isbat edebilirsin?. Belki çalışmak istemediğin için yatağa yattın?. Karı, sağdan soldan herife yükleniyor- du. Adamcağız da hiç ağzını açmadan mahzun mahzun ona bakıyor ve aklın- dan da şunları geçiriyordu: «İstediği ka- dar dilile hücum etsin!, Bana vız gelir.. nasıl olsa yakında öleceğim..» İvan Saviç geceleri ateş gibi yanıyor, kendisini yatağın Bit köşesinden diğer köşesine atıp duruyordu. Gündüzleri ise takatten kesilmiş bir halde yatıyor ve binbir çeşid hayal kuüruyordu. Zaman zaman kendi kendine: — Nasıl olsa yarın öbür gün öleceğim, diyordu. Bari ölümümden evvel dünya gözile şu ahreti bir görebilsem de ne çe- şid bir şey oldufunu öğrenebilsem!. Şim- diye kadar ömrümde böyle bir şey gör- medim. İvaç Saviçin kuruntu yapabileceği, bel- ki ancak bir iki gün kalmıştı ki şoyle bir hâdise vukua geldi. Bir gün karısı Matrena yatağına yaklaşarak ona: — Nasıl, ölüyor musun?. diye sordu. İvan Saviç de: — Evet, ölüyorum, dedi, Âdeta benim Vasilyevna Bürhan Cahid af — Doğrusu sürprize karşı mel bir sürpriz olur. Ben karar veremiyordum. Bayrakdaroğlu Zehir Aliye sordu: — Misafirler erkek mi? Onun bu suali sorması biraz saygisız- lıktı. Fakat ben de merak ediyor ve yalnız Jalenin yanında sormaktan çe- kiniyordum. Zehir Ali cevab verdi: — Üçü kadın, ikisi erkek efendim. Bayrakdaroğlu yanıma yaklaşıp tek- lifsizce elini omuzuma koydu: — Bize söz düşmez ama Ömer beye- fendi, dedi. , Bu hahersiz misafirleri bır gece ol- sun üzmek iyi olacak! Gel bu akşam bizde kal sen de yarın erken onlara yataklarında baskın verirsin! Jâle kocasının belki de ilk defa be - mükem- ğgendiği bu fikrini alkışlamak için elle- | rini çırparken: — Bravo, diye haykırdı. Ben de bu fikirdeyim. Gelenlerin kim olduklarını anladık- tan sonra mesele yoktu zaten., tered- düdümü gören Bayrakdaroğlu ilâve etti: —-—<z — —w — n <— Ben sana izin vermiyorum, benden izin almadıkça evlenemezsin!. değillermiş gibi ayaklarımda bir hafiflik hissediyorum.. Karısı ise: — Bu söylediklerine inanmıyorum, di- ye cevab verdi. Ben şimdi bir doktor çağı- racağım.. onun da kanaatini öğrenece- ğim.. bundan sonra da senin ölüp ölme- men hakkında bir karar veririz.. Karı dediğini yaptı. Mıntaka belediye | doktorunu çağırdı, Mıntaka doktoru İvan Saviç'i muayene ettikten sonra Matrena- ya yavaşca: — Vaziyet fena dedi. Hastalığı çok a- ğir. İki - üç güne varmadan ölüp gide- cek. Doktor bunları söyledikten sonra çı- kıp gitti. Doktor gider gitmez Matrena kocasına yaklaşarak: — Demek, dedi, sen hakikaten ölecek- sin?. Fakat yağma yok.. ben sana izin ver- miyorum. Benden izin almadıkca ölme- ne imkân yoktur. Hele benden izinsiz bir öl de, bak ben sana ne yaparım!, Sen bir | serseriden başka bir şey değilsin!. Yata- Ba yatınca her şeyi yapabilirim zannedi- yorsun!, Ölmek suretile benden kurtula- cağını umuyorsan, aldanıyorsun!. Ölme- ne kat'iyen izin vermiyorum.. cebindeki paraya bakmadan bir de ölmeğe kalkı- yorsun!, Ölmek için parayı nerden bul- dun?. Cevab ver!., Süt dökmüş kedi gibi öyle önüne ne bakıyorsun?. Ölünün, gö- mülmeden evvel yıkandığını bilmiyor musun?.. Adamı bedava yıkamazlar ki,, ilk önce bunun için para lâzım.. Bu sözleri işiten iyi kalbli Anisya nine kendini tutamadı: — Evlâdım, dedi, bu meseleden ötürü hiç üzülme.. İvan Saviç'i ben yıkarım.. bunun için de beş para almam. Bir ölüyü yıkamak kadar sevablı bir iş yoktur. Ben sevab işlemesini seven bir kadınım.. Matrena Vasilyevna, Anisya ninenın bu sözlerine fena halde içerledi: — Yal.. Demek onu sen yıkıyacaksın — Vallahi çok hoş bir karşılık ola- |cak. Hanımın dediği gibi sürprize sür- piriz. İtiraf edeyim ki ben gitmek niyetin- de değildim. Yalnız misafirlerimin ne haşarı, ne ele avuca sığmaz mahlüklar olduğunu bildiğim için bir münasebet- -sizlik yapmalarından çekiniyordum. Bir gece için bunu göze aldıktan sonra gitmemek için başka bir sebeb yoktu. Jâlenin kararımı bekliyen gözlerin- de öyle kuvvetli bir ısrar vardı ki da- ha fazla mukavemet edemedim: Bay- rakdar oğluna döndüm: — Fikrinizi kabul ediyorum, dedim. Bizim Hasan dayıya bir mektub yaza- yım. Karı, koca verdiğim karardan o kadar memnun oldular ki şimdi ikisi birden akşama kadar yapılacak gezintiler için program hazırlamağa başladılar, Ben büyük bir defter kâğıdına Ha - san dayının rahatca okuyacağı şekilde iki satırlık bir mektub yazdım. Misa - firlere benim nereye gittiğimi bilme- diğini, belki de haberdizce İstanbula döndüğümü söylemesini tenbıh ettim. Bunu ayrıca Zehir Aliye de söylerken misafirleri iyi ağırlamalarını da ilâve ettim. Önu daha yola çıikarırken Bay- rakdaroğlu da verdikleri kararı bana bildirdi:. — Gölün karşı kıyısında mağaralar ha?, Ya mezar?. Me- zarı kime kazdıraca- Bız?. Bünun parasını kim verecek? Sonra araba?, Araba para- sını kimden alaca- ğız?. Hayır, hayır!; Onun ölmesine ben kat'iyen tarafdar de- gilim! Herifin işi ne?. Evvelâ para birik- tirsin, sonra Ölsün... Bana bak İvan Sa- viç; ilkönce mezar pa- rasını falan temin et; ondan sonra da is- tersen iki defa öl. Buna kimsenin bir diyeceği yok!, Anlı- yor musun?. Bu sözleri işitince İvan Saviç bile ki- reç gibi oldu: — Nasıl nasıl, dedi, anlıyamadım?. Ö- lüp ölmemek benim elimde değil ki ölü- mümü şu kadar gün geciktireyim de giİ- deyim para kazanayım!. İşitiyor musun Matrena?, Ben parasız olarak öleceğim. Ne yapacaksın bakalım?. Matrena Vasilyevna kükredi: — Ya, öyle mi?! dedi, Ölmene izin ver- miyorum işte!. Haddin varsa öl bakalım!. Ölmeden önce para kazanman - şarttır. Akşama paralar gelmeli!, Git lâğımcılık yap, toprak taşı, taş kır, ne yaparsan yap para kazan!. Ha_vdi'marş!. Karısmın bu öfkesi karşısında İvan Sa- viç yumuşadı: — Peki, dedi, giderim. Kazanmağa ça- lışiırım.. ne yapalım, başa gelen çekilir.. İvan Saviç akşama kadar yatağında, yarı ölü bir halde, hareketsiz olarak yaât- tı. Zaman zaman nefes bile alamadı.. fa- kat akşama doğrüu inleye inleye ayağa kalktı. Karyolasından aşağı indi. Birkaç defa aksırdı.. çıktı. İvan Saviç'in manzarası cidden kor- kunçtu: Fena halde zayıflamış, burnu da uzamıştı.. elleri titriyor, ayakları tutmu- yordu. Âdeta güçlükle ayakta düurabili- yordu.. İvan Saviç evin avlüsüna çıkınca ka- pıcı ile karşılaştı. Kapıcı onu görünce, şaşırmış bir halde: — Geçmiş olsun İvan Saviç, dedi. İvan Saviç mahzun gözlerle kapıtıya baktı. Sonra içini çekerek: - — Bana bak İgnat, dedi. Sen bana bi- raz para versene!, Benim bu parayı sana iade etmeme imkân yok, Çünkü yarın ö- leceğim.. fakat diğer taraftan, ne olursa olsun bu parayı tedarik etmeğe de mec- burum. Çünkü zalim karım bu parayı mutlaka akşama kâdar getirmemi istiyor. Bana bak İgnat, bir ölünün yıkanması kaç'para ile olur?, İgnat yavaş bir sesle: — Sen deli mısm nesın" dedi. Haydi var, Bizans zamanmdan kalma. Size orasını göstermedik, İsterseniz gide - lim. İçimde öyle bir hafiflik, rahatlıkı var ki nereye olsa gideceğim. Biraz ilerdeki tahta iskeleye bağlı duran sandala binerken Jale: — Ben kürek çekeceğim, dedi. Sakın korkmayın! — Neden hanımefendi, dedim Kork- mayı aklımıza getirmek için mi haber veriyorsunuz? Bayrakdaroğlu artık neı 'esini bul - muştu. — Anlıyorsunuz ya, dedi. Yani ken- dine güvenmememizi hatırlatmak isti- yor. Kadınların en zayıf tarafları işte.. kendilerine güvenleri yoktur ki başka- larına emniyet versinler. Jâle bu oldukça ağır şakaya cevab verecek yerde içinden gelen coşkunluk- la güftesiz bir şarkı söyliyerek kürek- lere sarıldı. Bir gemi şaloöpesine benziyen sandal gölün durgun suyunu halkalandırdı. Jâle açığa doğru kürek çekiyor, — Yüzme bilir misiniz? Jâlenin gülerek sorduğu bu suale ayni tebessümle cevab verdim: — Canımı küurtaracak kadar. Bayrakdaroğlu dümeni sola kırıp biraz daha kıyıya gitmemizi temin derken takıldı: | j ı r MTITTITITITIT T Üİ — * € -— — * Na çeviren : |ceklerdir. Ve ilmin böyle hakmuerî _ gerindi. Giyindi ve sokağa H. Alaz — aI —— yavrum, git buradan. Yüzüne bakmıyâ — bile korkuyorum., x ! Kapıcının bu sözleri üzerine İvan Savif — çekilip gitmek mecburiyetinde kaldı.. 6” — | kağa çıktı. Büyük caddeye kadar gide bildi. Orada bir taşın üzerine oturdu.. IÜ' zını açarak bütün gücile: — Vatandaşlar, ölüyorum!. Diye bağırmak istedi. Fakat bu 5 ağzından pek yavaş çıktı. O sırada oradan geçmekte ola biri İvaç Saviçin haline acıdı. Kuca| n birkaç para attı. Birkaç kişi daha ayni D reketi tekrar etti. İvaç Saviç geceleyin evine döndü. tü başı kar içinde idi. Terlemişti. EVİN” gelir gelmez derhal yatağına yattı. Avucunda paralar vardı. Karısı bu paraları saymak istedi. F İvan Saviç bunları göstermedi: a — Pis ellerini bana sürme!, diye baB” —— dı. İvan Saviç ertesi günü gene ya çıktı.. birkaç defa aksırdı. yindi, gene sokağa çıktı. Geceleyin geç vakit evine döndü. 5 cunda gene para vardı. Paralarını ":“ ve yattı. Üçüncü günü ayni hal tekerrür etti. ni İvan Saviç gene yatağından çıkh- ne birkaç defa aksırdı. Gene gerindi. ne giyindi. Ve sokağa çıktı. Ve bü böyle, dördüncü, beşinci, cı, yedinci.. ilâh... günler de devam ©" Bu suretle İvan Saviç ölmedi.. ölem”” — Matrena ona ölmeğe izin vermedi. ğ İşte Matrena kocasını bu derece kor” kutmuştu.. kocası, karısından izin M dıkca ölmek cesaretini göster ğ Bü hikâyemi okuyacak olan miB!” doktorlarından bazıları ihtimal ki ı—ıı ! l nüz keşfetmediğini, Matrena'nın bu hiçbir alâkası olmadığını söy dir. Bu gibi hâkikatleri ilim belki b ten henüz öğrenmemiş olabilir.. van Saviç'in büugün dahi yaşadığı P ğ' kıadır. Şimdi İvan Saviç her akşam w caddenin köşesine oturarak yavaş sesle gelenden geçenden para tedir. IW | Peki, bu hâdiseyi nasıl izah e ;d 3 Benim kanaatimce bunu ilmi ve kımdan da izah etmek Imkânı İvarı Saviç sokağa çıkmak ve id aS rümek süretile ihtimal ki he ve terlemiştir. İçindeki hastalığı terle beraber ftebahhur etmiş, muş olabilir.. Maamafih bu işin nasıl olduğu belli değil. - —— ,ğfî A YARINKİ NÜSHAMIZDA: x - Yağ palas! Çeviren: Faik |gelince havuza atsalar, geRE Anlaşıldı1 siz yüzme biliy ııı?â; 1 | Hanim derseniz marti gibidir, iğ&.# düşmüş kadar korkarım, onun. olur ne olmaz kıyıdan gıdehm— Bizans zamanından kalm gölün tam karşı sahiline düşüyor rada iskele olmadığı için önce J raya atladı ve iple sandalı bif M küne bağladı. Ağır vücudlu oğlunun elinden tutarak yardım ettik. Mağaralar hakikaten çok rici.. göl kıyısında, hemen larin da yarı yatıya içine metre kadar genişlikte bir :M riliyor. Taş kemerin bir Y bb' M adamın geçebileceği kadar i var. Sular bitince yol bütüN Mg nin genişliğini alıyor. O kaw dişarının sıcağından sonra M içi buz dolabı gibi. K Bayrakdaroğlu: yi ıı!'tıı Li — Yazık, dedi. Meş'ale alm M" İ Cebımden çıkardıgırn Zifiri karanlıkta bir b kalan bu biçare aydınlıkta rimizi görebildik. Jâle: — Biz kibrit kutusunu p aw'kd —.'İ Dirk pana — e- İdedi. Ben idare edeyim: , , aşı we af L

Bu sayıdan diğer sayfalar: