13 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

13 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir politikanın İflâsı Yazan: Muhittin Birgen atayın Türklüğünü inkâr elmek, Hatayda Alevi, Arab, Kürd, Er- meni, Çerkes ve daha kim bilir nelerden mürekkeb bir Arablık ve Suriyelilik vü- cüde getirmek esası Üzerine kurulan po- Jitika iflâs etti. Hem de bütün muamele- lerine hile ve fesad karıştırmış olduğu i- çin bu iflâs hileli bir Wlâs oldu. Müflis- ler, bügün, işlerin idaresinden uzaklaştır rılmışlar, bir tarafta duruyorlar. Hatay yeni bir idarenin hükimiyeli altına girl- 'or. p İyi niyetlerle yapılmış muamclelerdea doğan iflâslar mazur ve tabil görülür. Fa-| kat, araya hile ve fesad karışmış bülu- nursa bunun cezası da vardır. Hatay po- litikasında da ayni şeyi görüyoruz. Eğer, Hatayda iflâs eden Martel-Garo rejimi, iyi niyetlerle hareket etmiş olsaydı Tür- kiye tarafından gelen reaksiyon da bu kadar şiddetli olmaz ve Hatayda ne bir- çok kargaşalıklar çıkar, ne de bunun âkı- betinde Fransız siyaseti büyük bir darbe yemiş olurdu, Martel - Garo rejiminden en çok zarar gören Fransa siyaseti ve en çok istifade eden de Türkiye oldu. Sebebi basittir: Dünkü gazetelerde görüldüğü gibi, bir Türk askeri heyeti Hataya hare- ket etmiş bulunuyor. Bu askeri heyetin arkasından Hatayın âsüyiş ve emniyotini temin eden askeri teşkilâtta Türkiyenin de bir sahibi olması iktıza edecektir. Fransanın hiç istemediği şeylerden biri de bu idi. Martel - Garo siyaseti, Türki- yeyi bu gibi tedbirleri de düşünmeğe mecbur etti ve bu mecburiyet neticesin- de, Hataya belki Türk askeri de girecek- tir. Eğer Fransanın Hatay politikasını i- dare edenler, iflâstan evvel, hile ve fesa- da müracaat etmiş bulunmasalardı Tür- kiyenin azamfi tedbirlere döğru yürüme- sine mahal verilmiş bulunmazdı. Onlar, hile yolunu tuttular, biz de kat'i bir dil- Te konuşmıya mecbur olduk. Demek oluyör ki, hor yerde ve her işdel olduğu gibi, politikada da hile ye fezad fena bir şeydir; ekseriya bunları yapan- ların aleyhlerine döner. * Hatayda iflâs eden politikanın scbeb olduğu fenalıkları saymakla bitiremeyiz. Bunların en başında bugünkü Suriye vaziyeti vardır. Bu mesele çıktığı gün- denberi Martel siyasoti Suriyede efkârı bizim aleyhimize tahrik etmeği bir mari- fet sandı. Bir kısım Suriyeliler, Fransaya hizmet eden Ermeni, Kürd vesaire vesai- Teyi Arab ve Suriyeli saymıya, Hatayı Suriye parçası olarak tanımıya o kadar alıştlar ki bugün Hataydayi işleri dü- zeltmiye, tabil mecrasına koymıya müâ- tuf olan yeni tedbirler karşısında bu kı- sım Suriyeliler bir taraftan Fransaya, diğer taraftan da Türkiyeye hücum edi- yorlar, Fakat, Fransaya karşı yapılan hü- cuma herkes gönülden iştirak ettiği halde 'Türkiyeye yapılan hücumlar mahdud zümreler arasına münhasır kalıyor, De- mek oluyor ki bu noktada da Fransa biz- den fazla zarar gördü. Fakat, asıl mesele kimin fazla zarar gördüğünde değil, Su- riyede ruhları galata sevkeden bir hava uyanmış bulunmasındadır. Bu memle- kette uzun zaman zihinlerin yatışmasına mani olacak bu havayı doğuran da gene Martel-Garo siyasetidir. Bir haftadanbe- ri Şamda ve Berutta bir takım gazeteleri birbiri arkasından kapatmıya mecbur o- lan manda hükümeti Suriyede ve Be- rutta Hatay meselesini yanlış gören mu- hiti bizzat kendi ellerile yaratmış olma- saydı bugün müşkül bir mevkide k:î'mş’ olmazdı. Kaldı; fakat, biz, «Hak ettin. oh olsun!» demiyoruz. Çünkü fenalık, her, yerde fenalıktır. Bereket versin ki, iflâs eden politika- nn Suriyeye ektiği huzursuzluk, Türki- ye - Suriye münasebetleri bakımından daha kolay ve daha çabuk izale edilebilir; fakat, Fransa - Suriye münasebatı bun- dan çak müteessir olacaktır. Biz bu hel karşısında <Eden bulur> diye sevinmeğe de lüzum görmüyoruz. Çünkü hududia- Tımızın öte tarafında sükün ve huzurun hüküm sürdüğünü görmekle daha fazla memnur. oluruz. * İllâs eden politikanın bir faydası ola- bilir: Bir daha böyle hileli siyaset oyun- larına gitişmemeği emredecek kadar kuvvetli bir ders ve tecrübe teşkil etmek, Eğer Fransanın Suriye politikası bu ders- üarmet — — aü Resimli Mâkale: Dedikoduya mevzu teşkil etmek islemezsen dedikodu yapma., Yuvanın yıkılmasını istemiyorsan başkasının yuvasını yıkmıya teşebbüs etme. SÖZ ARASINDA Karısına dayak Atıp işkence Eden milgoner Resmini gördüğünüz kadın Amerikalı bir milyonerin karısıdır. Kocasının, ken- disine işkence yaptığımı, aşırı derecede kıskançlık göstererek, herkesin — içinde dövmeye kalktığını, jiletle alt dudağını kestiğini, vücudüne izler bırakacak de- recede yumruklar indirdiğini iddia e- derek boşanma davasında bulunmuş ve 30 bin lira tazminat istemiştir. — — ten, kâfi derecede istifade eder ve bundan böyle Hatayda Türk hakkının karşısına sun'i bir Arab hakkı çıkarıp bunun ar- kasında müstemlekecilik öyünu oyna- maktan vazgeçerse gene her İki tara* da kendisini katarıcda saymalıdır. Biz bun- dan gonra uğraşmaktan kurtulmuş olu- ruz, Fransa da yeni yeni sergüzeştlere gi- rişip yeni yeni mahcubiyetlere uğramak- tan kurtulur. Bugün Suriye matbuatında «Fransa, Türkiye dostluğu karşısında A- rablığın haklarını çiğnemekten çekinmi- yör!» diye yapılan hücumlara cevab ve- recek biz değiliz, Fransadır. Bu müşkülâ- tı ona biz çıkarmadık Martel-Garo poli- tikası hazırladı. Eğer bu politika ayni ruhla, fakat başka bir şekilde devam e] dip gidecek olursa bu müşkülâta bunla- rın daha ;büyükleri inzimam edecek ve bunların hepsine de gene Fransa cevab vermeğe mecbur olacaktır! Mühittin Birgen İSTER İ İstanbul tramvay girketi İstanbul belediyesi ile yaptığı bir anlaşma neticesinde tramvay geçen sokakların kâaldı- rımlarını tâmir etmiye karar verdi. Şurada burada görü- len mevzil düzeltmeleri istisna edecek İSTER AAAT f Hergün bir fıkra î | Başka yalan bulamıyorum Adamın biri gayet çirkin, ayni za- manda da parasız bir kadınla evlen- mişti, Kadın kocasının ötede beride" — Karım iyi yemek pişirmesini liyor. Dediğini işitmişti. Bir gün beraber otururlarken: — Bana bak, dedi. Sen ötede beride benim için, âyi yemek pişirir, bu yüz- den onunla evlendim; diyormuşsun, sen de bilirsin ki ben bir yumurta pi- şirmesini bile bilmem.. Erkek içini çekti: — Ne yapayım karıcığım, dedi, ba- mna niçin o kadınla evlendin? diyen. İ lere bundan başka bir yalan — bulup | söyüyemiyorum. L e e Bir tayyare meydanı Farelerin Hücumuna uğradı Karaçi'nin 200 kilometre — ötesinde | bulunan bir tayyare meydanında mu - | azzam bir fare salgını baş göstermiş - *“iz. Meydanı muhafaza ile vazifedar o- san memurlar, toprağın en ufak bir taz | yika bile dayanamadığını, ve hiç bir |tayyarenin emniyetle yere inemediği- |ni görünce hayretten donakalmışlar - dır. Uzun araştırmalardan sonra bin - lerce farenin toprak altında tüneller vücude getlirdikleri anlaşılmıştır. Bu muzır hayvanları öldürmek için zehir serpilmiş, öldürücü gazlar kul - lanılmış, ateşler yakılmış, tuzaklar ku- rulmuş, buna rağmen fareler gene bil- dikleri gibi cirid oynamakta devam et- mişlerdir. Memurlar, bunlarla başa çı- kamıyacaklarını anlayınca mücadele - lerinden vazgeçmişlerdir. : VU irerereresererecerAsArAArEKLELAALREYA. YoA Bir İtalyan prensi bir mağaza tezgühtarı kızla evleniyor Aslen Rus olan ve şimdi Nevyorkta parfömeri satan bir mağazada Xezg:lh-f tarlık yapan Madmazel Tatiana Comes, 'Toronlo Vis Konsolosu Ve İtalyanın en aristokrat ailelerinden birinin oğlu 0-| lan Prens Güldo Cotonna ile evlene - İcektir. Mussolini, bu izdivaç kararma muhalefet etmişse de, Kral Emanocel'in müdahalesi netice vermiştir. Beyaz Rus olan genç kız gayet u - zün boyludur. Kumraldır. Nevyorka İgelir gelmez de gayet meşhur bir ma - (Bğazada iş bulmakta güçlük çekmemiş- İ*.Lr. Genç kız, Prensi uzun zamandan- beri tanımaktadır. İSTER İ işine de Taksimden NAN, olursanız esaş tâmir İNAN, Uzun adamlar Arasında minimini Çember müsa” <-Aası Pariste uzun boylu, ve iri vücudlü adamlar arasında çember çevirme mü- sabakası yapılmıştır. Bu müsabakanın hususiyeti çemberin gayet küçük olma- sı ve müsabıkların da mütemadiyen e- ğilip kalkarak çemberi idare — etmek mecburiyetinde bulunmalarıdır. Mü - sabaka bu yüzden sonuna kadar kah - kahalarla geçmiştir. 13 günde bir film çeviren bir rejisör Holivudun senede 3 yüz bin lira ka- zanan rejisörü Darryi Zonuch her on üç günde bir film yapmakla şöhret bul- muştur. Bu zat şimdiye kadar 156 film çevirmiş ve hiçbirinde kaybetmemiştir. Bu zata göre, beyaz perde san'at « kârları azalmaktadır. Bilbassa - erkek artistler yok gibidir. Onun için de, be- yaz perdenin istikbalini temin- etmek lâzımdır. Bu da yeni artist bulmakla mümkündür. Bu yüzden, mekteb sıra- larında okuyan, istidadlı, güzel kızla - rı aramak bulmak icab etmektedir. Bir mirasın başına gelenler Paristen bildiriliyor: Erden havalisin- de rahiblik eden bir zat geçenlerde öl- müş ve varislerile hayır işlerine taksim edilmek üzere 400 liralık küçük bir ser- vet bırakmıştı. Gazetelerin anlattıkları- na göre bu servet muhtelif vergi safhala- rı geçirdikten sonra tamam 27,5 kuruşa inmiştir, Entran gazetesi hâdiseden bah- sederken: — Bizde vergi dairesi modern bir yam- yam halini aldı, demektedir. NANMA! Beyoğlu istikametine doğru başladı. İlk kazmanın vurulduğu tarihten bugüne kadar geçen zaman tamam 60 gündür. Bu müddet zarfında tâmir edilen saha ise 120 metreden ibarettir, Bu hesabda eğer yanlışlık yoksa günde 2 metrelik yer tâmir edilmiş demektir. İSTER İNANMA! Haziran 13 : Sözün Kısası Şapkamın Peşinden apkamın itibarı bence pek büyüktür, Onun, başımın üğ-. gün, onun yüzünden çektiklerimi bilirim, bir de Cenabı rabbi yezdan bilife Bu sebebden, şapkamdan biraz soğudun. Hattâ zamane delikanlıları gibi,"onu C€ zaen bir köşeye atıp, baş açık gezmeğti az kaldı; karar vere yazdım. Fakat otuZ bu kadar yıf fesin, kalpağın içerisindt mahpus kalmağa alışmış kafam büsbü* tün açık hava-ile, kızgın güneşle, sert rüzgârla bir türlü imtizaç edemiyor. Ü* nun için gene şapkama eski yerimi iadü ettim, çarçanar onu gene başımda taşi* yorum, Şimdi size başıma - hayır, başıma de“ ğü, başlığıma - geleni anlatayım - Cef” rahpaşa hastanesine evvelsi gün işill düştü, gittim. Zaten İstanbula geldikçö arada sırada uğrarım. Başhekimindefle başeczacısından, evrak muakkibine - lf dar hepsi de temiz yürekli, adamcıl, İfi” saniyeti, hayrı, hasenatı sever, her derd€ bir kelimci teselli bulur, yer yaraya mtf” hem sürer, faziletkâr, insan adamlardifı Onların sayısız iyiliklerini gördüm, dost* huklarını nimet bilirim. İşte, o gün gett bir uğrayıverdim.. Başta şapka ile kapı kapı dolaşılmâf ya? Biz de, şapkamızı eczacıbaşının sındaki çengele asıverdik; ve beş dakilü için oradan ayrıldık., Dönüşte, bir de baktım ki bizim şapfâ yok. ! — Bre, aman! Haspa yeni idi de... Kafama da uygulit du. malüm ya, öyle bir zamandayız İ fnsan, kendi kafasına uygun olan he bangi bir nesneye nadir rastlıyor. Sağa, sola, istimdadkâr nazarlar fırlai” tıra, arandım. tarandım.. — şapkaı uçtuğuna delil, onun yerine bıral olan babayani, yıpramış serpuşun O0fü” cıkta asılı durması. Halime acıyan cıbaşı: K min hademe buradan bir şaptf aldı idi ama.. a Demiye kalmadı.. hemeti fırladım. 06 | fada, benim şapkamı yâüdellere testim ©© j den hademeyi buldum. — Ben onu Bay ... nin sandım. Gölür düm, verdim; dedi. — Nerede şimdi o, bay? — Giltti. Nereye gilti? — Bilmem. Çıktı, gitti. Beş dakika © Tuyor. Elimde o yabancı şapka, kendimi S7 ğa attım. Kendi kendime: «Bay .-- ?W büse binmiştir. Yolda belki de yetişi! düşüncesile bir taksiye bindim, P' — Aman, şoför efendi, sür! Çemberlitaş önünde Kocamustafa otobüsünü yakaladım. — Dur, şoför! Al paramı! Atladım otobüse; kondüktör llf#' dikildi: * — Bayım, bilet.. — Bilet kolay. Sen, demin Cerrahpifh” hastanesinin önünde şü şekilde bir Bf teri bindirdin mi? — Evet. — Nerede 0? — Çarşıkapısında indi. — Öyle ise, durdür arabayı! ğ Adamcağız beni belki de bir sivil F' sandı. Bizim şapkayı taşıyan dalgın da bittabi sabıkalı.. 4 İndik, Haydi, gerisin geriye ÇarşıkâPi &. Beş, altı sokağın birleştiği bir nokki da adam aranır mı? Zlhı:,kıybohll’ kam kafamın muhteviyatından de bi ra beraber götürmüştü. Aklımı topstli” dım, hemen tütüncü: dükkünnda KM rehberine sarıldım. İsmi ve san'ali Üğ şapkayı kaçıran zatınkine uygun V' buldum. — Alo! Orası filâncanın evi mi? — Evet, — Siz yanlışlıkla benim - şapkatl mışsiniz da. — Ne zaman? — Bu sabah. — Ben, üç gündür gripten yıü.“"“: evden dışarıya çıkmadım. Kendini?? * liniz!. Siz kimsiniz? gelir Söyler miyim kim olduğumu? Te J nu kapayıverdim, Şunu ilâve edeyim aradığım zat bir doktordu. Bezane't y sorarsam, belki adresini öğreniril' dim. (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: