16 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

16 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | 1ı A CA SON POSTA Ü diğa Z Yazan: A. B Civanna, kaptanın kamarasına uzanmış, vatanını terkederek âkıbeti meçhul bir yolculuğa çıktığı için tahammül edilmez bir ıztırab içinde bunalıp kalmıştı Üç gün, çarçabuk geçmişti. Geminin, son hazırlıkları da bitmişti. Ertesi gün, şafakla beraber, bülün mürettebat ki- liseye gelecek.. sabah duasına iştirak e- decek, korsanların şerrinden ve fırtına- nın şiddetinden muhafaza etmeleri i- çin, azizlere mum dikilecek, ondan son- Ta, bareket edilecekti. , O gece, pek hazin geçmişti. İki hem- gire birbirine sarılarak, sabaha kadar | du. göz yaşı dökmüşlerdi. Sabahleyin de, yürekler parçalayıcı bir vedadan sonra, Antuvan ile Civan- na erkenden gitmiş, gemiye girmiş- derdi Gemi, ufak tefek bazı manialardan dolayı, ancak kuşluk zamanına doğru hareket edebilmişti. ) Civanna, kaptanın kamarasına uzan- maş, vatanını terkederek, âkıbeti meç- hul bir yolculuğa çıktığı için tahammül edilmez bir iztırap içinde bunalıp kal- Dülşlı. b Ayni zamanda, Antuvanın kalbini de derin bir hüzün sarmıştı. Poyraz Alinin filosile buraya geldik- Svalye ile aralarında geçen hâ- hatırlamıştı. Şövalyeyi burada zinde, çevik, Hergül gibi kuvvetli bi- rakmıştı. Fakat sonra onunla, ne feci bir şekilde karşılaşmıştı. Antuvan; dirseklerini küpeşteye, a- vuçlarını da çenesine dayamıştı. Uzun zaman, bu hatırata dalmıştı. Hava sakindi. Rüzgâr, fena değildi. Gemi, bütün yelkehlerini açmıştı. Ak- denizin ipek gibi yumuşak suları üze- yinde kaymıya baklamıştı. Gemide; Fransa sahillerine giden, e- peyce yolcu vardı. Girgin ve konuşkan bir adam olan Antuvan, bunlarla çarça- buk ahbab olarak lâkırdıya dalmıştı. Kaptan, korkak ve dindar bir adam- di Geminin başından ayrılmıyordu. Ellerini gözlerine siper ederek müte madiyen ufukları tarassud ediyor, her saat başında çan çaldırarak bütün yol- cuları güverteye topluyor; korsanların şerrinden, fırtınanın şiddetinden mu- hafaza etmesi için, mütemadiyen (San- ta Marya) ya dua ettiriyordu. Civanna, kamaradan çıkmıyor, kim- seye görünmek istemiyordu. Antuvan, geceleri kamaranın kapısı önüne, boy- lu boyuna uzanarak büyük bir sadakat- le onu muhafaza ediyordu. İki gün, böylece geçmişti. Fakat ü- çüncü gün, hava birdenbire değişmişti. Şimalden gelen sert bir rüzgâr, sade- ce geminin yolunu kesmekle kalmamış; âdeta gemiyi tekrar Fondi sahillerine doğru sürüklemişti. Kaptan, büyük bir telâş içinde idi. Saatte bir Santa Marya'ya yapılan du- ayı, yarım saate indirmişti. Fakat, bu dualara rağmen, hava sertleştikce sert- Teşmiş; artık kaptan sahildeki küçük lTimanlardan birine ilticaya mecburiyet hisseylemişti. Civanna, bu vaziyetten endişeye baş- lamıştı. Fakat, hiçbir tehlikeli hâdise karşısında neş'esini kaybetmek ihtima- H olmıyan Antuvan; mütemadiyen onu teselliye çalışmıştı. Havanın şiddeti, üç gün devam ettik- ten sonra, sükünet kesbetmişti. Kap- tan, bütün yolcuları güverteye toplı- yarak ruhant bir üyin yaptırdıktan sonra, demir alarak, gemiye tekrar yol Vvermişti. Her halde, bu dua kabul edilmiş o- lacak ki; bu sefer cenubdan esen rüz- gâr, bütün yelkenleri şişirmişti. Eğer bu rüzgüâr böylece devam ederse, dört gün zarfında, Nis limanına girilebile- cekti. Yalnız kaptan biraz fazla telâşlı ve endişeli idi. Bunu, herkesten evvel An- tuvan keşfetmişti. Bunun sebebini anlamak için kapta- nın yanına gitmiş; söze girişmişti: — Nasıl gidiyoruz, kaptan?.. — Çok iyi. — Evet, ama., seni, pek neş'eli gör- müyorum. Halbuki, bu havaya, herkes- ten ziyade sen sevinmelisin. — Doğru.. hakkınız var, Fakat, şu arkamızdan gelen gemi neş'emi kaçırı- yor. Antuvan, başını arkaya çevirmişti. Kaptanın gösterdiği tarafta, bir gel farkediliyordu. Ve bütün yelkenlerini açmış olan bu gemi, sür'atle ilerliyor- Antuvan, metanetini sarsmamıştı. — Olur a.. koca denizi bize verme- diler ya?... Onun da bizim gibi Nise giden bir gemi olmadığı ne malüm?... Diye mırıldanmıştı. Kaptan, hiç cevab vermemişti." Yal- nız, gözlerini engin ufuklara çevirerek bir haç çıkarmakla iktifa etmişti. Gece, derin bir sükünet içinde geç- mişti. Fakat, Antuvanın içine de bir kurd girmişti. O geceyi tamamile uyku- suz geçirmişti. Birkaç kere kalkmış, kollarını küpeş- teye dayıyarak o gemiyi aramıştı. Fa- kat o zifiri karanlıklarda, hiçbir şey görmiye muvaffak olamamıştı. Antuvanın bütün düşüncesi, bir nok- tada toplanmıştı: — Bu gemi; olsa olsa, bir İspanyol korsan gemisi olabilir. Eğer öyle ise, şübhesiz bize çatacak.. evvelâ gemiyi Günün Bulmacası 6 — Bayat olmıyan - denizdeki nakil va- sitaları. 8 — Öğütülmüş hububat - yemek-mef'u- lünileyh edatı. | t — Yüzdeki ufak styah lekeler. — Taharri-kapıyı tutan, 9 — Şimdi bile - kırmızıya bensar bir renk | 10 — Bir vilâyetimiz - dikiş dikene lâzım olan şey. 'YUKARDAN AŞAĞI: 1 — izlderlerin bellerinde taşıdıkları bi- çak. 2 — Ksnmak mastarından — ismi fall - kabul etiemek, 3 — Cemi edatı-çocuğa bakan. 4 — Bir şeyi o şeyin benzerlerinden tefrik eden-erkek. 5 — Ayrılış sörzü-velide. 6 — Utanmak #âdeti olan T — Demir döven. 86 — Lüsumlu-mef'ulünfih edatı, 9 — Bir seyyare-tahmin, 10 — Biyah - çabuk. 9. .5.6 7 B 9 Pol| ollAİKlA ol KİAMMHİAİLİEİ soyacak., gençleri ve kadınları esir ala- cak.. sonra da gemiyi batıracaktır. Böy- le bir hâdise karşısında, Civannayı ne yapabilirim? Kendimi ölümden, ve onu da esaretten nasıl kurtarabilirim?... Bu, ancak bir şekilde mümkün olabilir. i|O da, Civannayı tebdili kıyafet etmiş, bir markiz olarak göstermek.. ve onu salimen karaya çıkarırlarsa, çok büyük bir para alacaklarına korsanları ikna etmek... Zaten korsanlar arasında âdetti. Al- dıkları esirler arasında böyle mühim şahsiyetler bulunursa, onları karaya çıkarırlar, bir yerde saklarlar.. hısım larına, akrabalarına haber yollarlar. Dolgun bir fidyeinecat aldıktan sonra, serbest bırakırlardı. Antuvan, para meselesini kat'iyen dü- şünmüyordu. Tulonda bıraktığı büyük servete güveniyor, şövalye ile Poyraz Ali'ye haber gönderdiği — dakikada, istediği paranın derhal kendisine geti- rileceğine tamamile kanaat besliyordu. Bu düşüncelerle gece geçmişti. Ortalık ağarmıya başladığı zaman, Antuvan gene küpeşteye koşmuş; etrafa göz gezdirmişti. (Arkan var) Bir doktorun günlük notlarından Kadınlarda Asabi buhranlar Genç veyahud orta yaşlı kadınlarda va- kit vakit zuhur eden asabi buhranlar, baş dönmesi, yüz kızarması, başta hizse- dilen sıcaklık, ruhi teheyyücat, birdenbi- Te başlıyan şişmanlık veyabud gene bir- denbire vakü bulan zayıflık, çarpıntı gi- bi hallerde muhakkak aybaşı hallerinin Bozuk olup olmadığının araştırılması lâ- zamdır. Yumurtalıkların normal faali- yetlerini kaşbetmesi ve nâtamamiyet göstermesi yüzünden ifrazatı dahiltyede vukua gelen bozukluklar yukarıda say- dığımız umum! teşevvüşatı mucib olmak- ta en büyük âmildir. Yumurtalık bütün bir hayat müddetince her ay ayni suret- le çalışmakla mükellef bir uzuvdur. Mun- tazam işlediği raman çok iyidir, fevka- lâdedir. Bir defa da gayri muntazam ve esaslı bir nâtamamiyet gösterdi mi ka- dınlarda önü çok güç alınacak buhranları mucib olur. Alle doktorları bu hususları takib için çok müteyakkız bu- lunmalıdırlar. derler. O sırada lâyam gelen tedbirlere gelince: Bu doktardan başkasının işi de- Bildir. Çok hüzik doktor olmiya da İhti- yac yoktur. Vazifesini ve işini bllen her doktor bu tedaviyi yapabilir.» Cevab isteyen — okuyucularımızın — posta pulu yoliamalarını rica ederiz. Aksi tak- dirde istekleri mukabelesiz kalabilir. ecesererecArEREKEEEKEKA LA YALELELESELEK KELASASALETEREKESE İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nurü), Alemdarda: (Eşref Neş'et), Beyamdda: (Asador), Samatyada: — (Teofilos), — Eminönünde: lamaz), Fenerde: (Vitali), Şehreminin- de: (Hamd), Şehzadebaşında: — (Asaf), Karagümrüktle: (Fuad), Küçükpararda: (Necati Ahmed), Bakırköyünde: (Mer - ken). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâr Türk tarih ve medeniyeti hakkınd & Prf. Âfetin mühim bir nutku - (Baş tarafı 12 tmci sayfada) kazanmış olmasını bilhassa kaydetmek i- cab eder. Memleketimde bir erkek va - tandaşla bir kadın vatandaş arasında hiç bir fark yoktur. Hemen ilâve ederim ki bu haklara tasarruf bize yeni vazifeler emretmektledir. Bu saatte münevverlertmizin başlıca meoşgalelerinden biri tarihimizi daha doğ- ru olarak tanımaktır. Vaktile bütün yüksek mekteblerde Av- rupa medeniyeti, Asya medeniyetinin kı- zı diye öğretilirdi. Bunun da formülü gayet basitti: «Ex Oriente Lux» sonradan bu mefhumlar yıkıldı. Birçok büyük â - Tümler aksi olarak Avrupanın Asyayı me- denileştirdiğini göstermeğe — savaştılar. Burada Salamon, Reinach'ın «Le Mirage Oriental» yani «Şark Serabı» adını ver- | diği meşhur kitabını zikredebiliriz. Bu- gün tekrar bu eski formülü tazelemek iztırarında olduğumuzu ve el ile doku - nulabilir bir şekilde canlandırarak mer- kezi Asyanın ve ön Asyanın Avrupa me- deniyetinin anası olduğunu kabul etme - miz lâzım geliyor. Neolithigue devirden bahsediyorum. Ve gene sizlerden biri se- nelerdenberi bu mezhebin havvariliğini yapımıştır. Beyaz ırktan olan Türkler, antropolo- jik tasniflerimizin 1'Homo — Alpinus tipi ve bugün Âvrupaya mebzuliyetle ya - yılmış olan bu brachyeephale tip, Ege- nin öte kıyısında orta Asyadan Marma - ra saltillerine kadar geniş muantaukaları |bugün olduğu gibi işgal etmiş ve etmek- tedir, Türk Linguistigue ailesine gelince: O da Pamir, ve Hindiştandan *Volgaya ve orta Tunaya kadar «Kurasie» de büyük bir sahayı kaplar. Eğer tarihimizde varılması münikün kaynağa kadar, nesilden nesile rücu ede- cek olursak - nasıl ki, İsviçreliler de ced- lerini arıyarak Helvet'lere ve Celtes'lere vardırabilirler - Türk milletinin, cedleri eski medeniyetlerde mühim rol oynıyan- ların en eskilerinden biri olduğu müşa- bhede edilir. Yalnız bu tek misali nazaı itibara al - sak dahi tarihimizin bir ânında eski Me- zapotamyanın en kuvvetli bir devleti olan Sümerleri ve Anadoludaki devlet - lerin en kuvyetlisi olan Hititleri cedleri- miz olarak kabul etmek lâzım gelir. Bu cedlerin medeni vaziyetlerine dair birkaç senedenberi elde edilen arkeolo - jik vesikalar şayanı hayret tafsilât mey- dana çıkarmışlardır. Sorbon tarih ve felsefei ilmiye profe- sörü Abel Rey'in «Yunanlılardan evvel Şark ilmi» adlı eserinde Radet'in bu cüm- lelerini zikrettiğini görüyoruz: «Şark medeniyetlerinin Asyada bu uzun yürü- yüşünde Mezopotamyanın, İran körfezi olduğu görülür. ve gendâ Abel Rey buna ilâveten: «Daha yüksek bir medeniyet farzedilmedikçe bizzat Chaldee'nin bile, hakikaten ilk olan merkezi Asya medeni- yetinin Pasifik Okyanusuna, olduğu gibi Akdenize, garba, cenuba ve oradan Mısı- ra ve şarka yayılmasında ve garba doğru yürüyüşünde bir merhaleden başka bir şey olmadığı görülür» diyor. Birkaç satır sonra da «Kappadokya ve Firikyanın mütevassıt menziller, Lidya- nin ise son temsil ve nihayet noktası ve | | son tevzi yeri olduğu görülür» diyor. İşte üzerinde bu kadar mühim hâdise - ler cereyan etmiş olan bu topraklar, bu - günkü Türkiyedir. Bu vâkıâları başaran insanlar bize düşüncelerini söyliyebilse - lerdi: Direkt olarak bu yerleri hiç ter - ketmemiş olmamalarından ve en direkt olarak da müşterek bir kütle halinde bu tarihten sonra merkezi Asya yolunun daha gerilerinden gelmiş bulunmaları do- layısile bugünkü Anadoluluları kendi ha- (Hüseyin Hüsnü), Eyübde: (Hikmet At- || kiki halefleri olarak tanırlardı. Ümid e - diyorum ki bunun antropolojik delilini ya kın bir zamanda elde edeceğiz. Bir ta - raftan küçük Asyada her devre aid ola- râk yapılan hafriyatta tesadüf ettiğimiz is keletleri topluyor ve bu araştırmalara hu susi bir itina gösteriyoruz. Diğer taraf - tan da Türkiye hükümeti teklifim üze - rine bütün Türkiyede yaşıyan halk içın geniş bir anket tesis etmiş bulunuyor. Bu suretle bunların birbirlerile ve be- şeriyetin mazisi ile halini mukayese im - kâmını bulmuş olacağız. Türkiyeyi bu Üniversiteye bağlıyan bazı rabılaları hatırlamakla dediği başlıca büyük camiaya mensup -| tur, Neolithiguelerden evvel bilinmiyen | l_b.yma.uwmw masile hayırlı neticeler vermek F 4 ha başka bağların da teessüsünü ni ediyorum. g Memleketinizde bulunduğumuz ”| memleketimizin adli ve içtimal Bj teneffüs ediyoruz. Sizler gibl Türkiyede bir tek arzu besliyortf ği tün tecelliyatile Ilim yükseltmelk ği Jetmek ve o sayede daha ııunl’J ha şümullü bir şekilde çalışmak Tanışmak, hemen ekseriya sevmektir. Birbirini sevmekse yet sahibi insanların sulh dediki fethetmektir. di | Bizim Büyük Şefimiz Ata! | Avrupada ve Marmaranın ötesiği| vasıta ile ve yüksek şahsiyetleridi, tün nüfuz ve kudretile bu hissi faza ve takviyeye çalışıyor. Bay rektör, sahabetinizde yetişecek olan ve bu çatının alti çirdikleri hayatın sadık hatırasıni Üğü taşıyacaklarına emin” olduğum 144 lebelerinin hatıralarını sizin de F — faza etmenizi dilerim. 4 Evlenme yaşı etraft" Mecliste münakaş?'” ( Baştarafı 11 inci sayfadf :| Müteakiben Besim Atalayla Osman Şevki arasında munıkıd muş, neticede lâyiha kabul odit ! Kabul edilen kanunun hükmünt Pj <Erkek 17, kadın 15 yaşını Tti |medikçe evlenemez. Şu kadar ki hâkim fevkalâde ve pek mühim bir sebebe mebni V ni ikmal etmiş olan bir erkek yaşını bitirmiş olan bir kadının t mesine müsaade edebilir. Kat j ce ana ve baba veya vasisinin G57 sİ şarttır.> İzmir turistik yolları —| Ankara 13 (Hususi) — Meclisili günkü toplantısında mahrukat nun encümene iade edilmiş olan PİE desi okunarak kanunun heyeti U#f'ğEL yesinin müzakeresi ikmal ve kab miş ve emniyet teşkilât kanununti gi maddelerinin değiştirilmesine aid F ile yeni noter kanunu da tasvip tir. Bunlardan İzmir vilâyeti Tarının inşasına aid kanunun mü) sinde, bu yolların inşa, mütemadi Öi ağaçlama, bakım ve muhafaza m#f ( Tına tahsis edilecek fevkalâde tesbit eden üçüncü maddenin, bü ae dan geçecek nakil vasıtalarından SÖÜ — | hususi resim mikdarlarının azıfl, lerini tayin eden «d> fıkrası üzerittiiğ —— çok hatibler söz alarak maddenin F aleyhinde bulunmuşlardır. j Bu mevzu üzerindeki müzakeft' j sonra Nafia Vekili Ali Çetinkaya ” | ye gelerek şunları söylemiştir: «Arkadaşlar, bu lâyiha İzmif nin istediği bir işe aid lâyihadır. kümetin yollar hakkında prensif "j ötedenberi dermeyan ettiği d ayrı bir istisna olmak üzere butü | bul etmeniz lâzımdır. İzmir —"'PJ_ t ristik itibarile ehemmiyeti haiz BEĞİE —| takadır ve orası için iki üç yolun TÜE » masınr vilâyet gayet lüzumlu İ tedir, Bunun için tedbir aramı$ş, hayı teklif etmeyi münasip bulmü Şimdi daha yüksek bir mevki M. Meclisinin hissiyat ve | dinlemiş oldum. Gördüm ki bu F mevcud bazı maddelerin tatbiki T PE henür gelmemiştir. (Bravo kat bu tatbik zamanı gelmemiş J) demek, böyle şeyleri yapmamak * | Şimdi İzmir türistik yolları b | daki kanunun üçüncü maddesini” İ fıkrasından itibaren kaldırılm j zam ediyorum. (Bravo sesleri, #”|İ «d> fıkrasının olduğu kısım, bir Ö J cü Mmaddeyi, 5 inci maddenin Ö $ bandajları kısmını kaldıralım. DÜ ğ sım varidatla vilâyetin yapmak | Mesaiye de mâni olmıyalım, Kat söylediğim şekilde çıkarılmasığ! gf mutedil ve muvafık buluyorum. * | fik sesleri), 4 Nafia Vekili Ali Çetinkayanıf 7) yanatını müteakib kanunun m0 solan fıkra ve maddeleri encü verilmiştir. İ İ x

Bu sayıdan diğer sayfalar: