3 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

3 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şişman Suhoboyev, Bilimli önce davranarak vagondan atladı. güneşten © yanmış dazlak kafası ve elindeki çanta- © Shin madeni kısımları, güneş ışığı altın- “da parıldadı.. vagonun içindeki arkadaşı “ Kuroyemov'u elinden çekerek: — Haydi bakalım kaptan, dedi, gemi “yanaştı. İn aşağı. balta görmemiş orman- Odarın arasından beş dakikalık: yolumuz “tar, Ondan sonru da sayfiyedeyiz!, İşte “sana tab'at. faydalanabildiğin kadar fay- “dalan!. Kuroyemov da vagondan aşağı atladı; “ve şişman arkadaşi Suhoboyev'in arka- sından yürümeğe başladı. Kül reng' el- “ biseli, toprak yüzlü ufak tefek Kuloye- “mov, âdeta hastaneden yeni çıkmış, fa- — kat bugünlerde gene hastaneye uğrıyarak © kaburga kemiklerinden birini Kesip kes- “ miyeceklerini öğrenmek mecburiyetinde “olan, bir insan lalile yürüyordu. . İki arkadaş bir müddet sessizce yürü- “dükten şonra Kuroyemov kederli bir ta- sırla sordu! — Acaba yağmur yağacak mı dersin?. Suhoböyev gülerek: — Yağmur mu?.. dedi. Bu da nerden çıktı?. Bu tertemiz gökyüzünden mi yağ- “mur yağacak?. Siz ne yapıyorsunuz, ku- zum”. (Birdenbire tavrını değiştirerek) Maamafih yağabilir de... Oh, bilsen sayfi- | i “yede yağmuru ne kadar severim!, Ha- Fikulâde bir şey... Yukarıdan, kardaktan ç boşanırcasıı na yağmur yağdığını farzet!, © Altında da, yalın ayak, başı kabak otla- in üstünde sen gidiyorsun!. Ne enfes bir e my ayağındaki sarı âyakka- 'bılara bir göz attıktan sonra mahzun bir eda ile: — Acaba geri dönsek nasıl olur?, dedi. | — Nereye geri döneceğiz?; Şehre mi. Bir aylık bir uğraşmadan sonra ben &izi zorla sâyfiyeye getirebildim. Şimdi de, “ buraya kadar gelmişken sizi tekrar şeh- o rin tozları içine nasıl gönderebilirim?. — Görüyor musunuz, burada ne hava var”. 5 Kuroyemov alâkasız bir eda ile; K — Nerde?, diye sordu. © Ve bir ağaç köküne çarparak derin bir . nefes aldı. Sonra, bir araba tekerleğinin k, bıraktığı iz üzerinde yürüyerek gene yo- luna devam etti. © Sayfiyenin önüne geldikleri zaman, u- zun bir iple bağlanmış ve tam yolun üze- rinde durmuş olan bir keçi ile karşılaştı- i lar.. Suhoboyev, keçiyi, yavaşca ayağile iterek: © — Hay sakalını sevsinler!. diye seslen- e köpeklerin üzerine kuduz gibi saldı- ç iyor. Köpeklerden hiç hoşlaşmıyor. K Kuroyemov durakladı. Keçiden biraz © uzaklaşarak sordu: — İnsanlara da saldırıyor mu?, 1— Hayır, insanlara saldırmıyor.. bilâ- | — kis insanların ellerini yalıyor. şu keçiler , mübarek hayvandır vesselâm.. onları çok severim., hele sakallarına bayılırım. Son Penta" edebi tefrikası: 9 Son Posta'nın hikâyesi LU Sayfiyede bir gün Hakikaten tam beş dakikada (o sayfiyeye gelmişlerdi. sayfiye bir ormanın kenarın- da idi.. yanından bir de küçücük dere a- kıyordu.. her tarafı yeşillik ve çiçek için- de idi. Büyük balko- nun Üzerinden, beyaz tenli, kırmızı kazaklı bir kadın duruyor ve gelenleri elile selâm- lıyordu.. Suhoboyev karısı- nın balkonda olduğu- nu görünce, neşeli bir sesle: — Anoçka, şekerim, bak sana kimi getir- dim, diye bağırmıya başladı. Semen Pet- roviç sana teslim!, O- nü dairenin tozları İ- çinden, şehrin yırtıcı pençesinden çekip çı“ kardım. Onu sapasağ Jam sana teslim edi- yorum.. teslim etti. ğim gibi onu senden gene sağlam olarak isterim.. Semen Pet- roviç, buradan bura- dan!, Doğru yukarı, merdivenlerden, ben de şimdi geliyorum. Merdivenin başında kıvırcık tüylü bir köpek vardı. Köpek Kuroyemov'a ters ters baktı ve havladı.. köpeğin bu hav- layışını nasıl tefsir edeceğimizi pek bil- miyoruz: Bunu köpeklere mahsus bir ne- vi «Hoş geldiniz!» manasma ılmak kabil olduğu gibi, «Dikkat et; istersem seni 191- rabilirim!» şeklinde telâkki etmek de mümkündü. Kuroyemov ihtiyatla bir ke- nara çekildi. Bu sirâda balkondan: — Seinen Petroviç, neredesinız?. diyen Anoçkanın tatlı sesi duyuldu. Kuroyemov, kıvırcık tüylü köpeğe yan yan bakarak: — Şimdi. geliyorum, kokluyordum.. çiçekleri gelirim.. Kıvırcık tüylü köpeğin kedi yavrusüe meşguliyetinden istifade ederek balkona çıkan Kuroyomov, beş dakikadanberi bu- rada idi. Suhoboyev, neş'eli bir tavırla: — İşte böyle, dedi. Bütün gün mut- Jak olarak istirahat edecek ve hiçbir şe- ye iliraz etmiyeceksiniz!. Her şeyden ön- © şu kaymakla şu sütü sineye çekelim! Haydi bakalım, başlıyoruz Kuroyemov, önündeki okaymak dolu dedi... çiçekleri koklıyayım da kocaman derin tabağa korku ile baktı. |da otururum. Bu dahü iyi. Borşç denilen çorbanın dışında, ayrı bir tabakta du kadar çok mikdarda kayinak; BABA- OĞUL YAZAN: SUAD DERVİŞ | O gittikten sonra ona e olan ei ve gim büyüdü, Sekiz gün onun yanında ve onsuz âylar geçti. Her geçen gün > kalbimi onun aşkına bağlıyan zincir, o — zinciri biraz daha eşi bir hal- 1 > ka olmuştu. — Hattâ şimdi, bunca sene sonra: «Onu — hâlâ seviyor muyum?» diye kendi ken- — dime sorarım. Seneler kuvvetli bir uy- ku ilâcı gibi sinirlerimi uyuşturdu. Kalbimdeki sızım, senelerle uyuştu. O gittikten sonra bir akşam arkadaş- ç lardan birinin elime stkışlırdığı bir “ mektubda onun işinin başına döndüğü- nü ve benden uzaklarda nasıl perişan $ duğunu öğrenmiştim. O mektubu “başka mektublar daha tak!b etti. © Eli değdikce ve imkân'oldukca o ba- “ma yazıyordu. © — Sizin arkadaştan bir mektub var.. © Ve gece, kayıkhanenin karanlığında o Lâz elbiseleri giyen, İstanbul türkcesi konuşan bir genç, hep ayni genç elime © çiçekleri gibi, Yüzüm kıpkırmızı olu- Kalbim kuvvetli kuvvetli atı- yordu. Çünkü bu genç bu kâğıdı elime herkesten gizlice sıkıştırıyordu. Ona hiç cevsb yazmıyordum. Esasen o da benden cevab beklemiyor,. böyle bir şey istemiyordu bile... Bana mektub yollamasının bütün güçlüğüne, evet, imkânsızlığa yakla- gan güçlüğüne ve tehlikesine rağmen ondan bir ayda iki mektub alabildiğim çok vâki olmuştu. Başlangıçta bir milletin ümidsiz bir isyanı telâkki edilebilecek mücadele miz kat'i zafer dervelerine giriyordu. İGünden güne maneviyatı yükselen ar- i kadaşlarımızın çalışma enerjileri de büyüyordu. Hepimiz birbirini takib eden zaferle- rin sarhoşu gibi idik, Bütün bir mille- tin her bir ferdi âdeta «Bunu ben yap tım» der gibi iftihar ediyordu. İşte bu mes'ud devreye girdiğimiz ve zaferlerin birbirini takib ettiği sıralar- da birdenbire ondan haber kesildi. Ne olmuştu? Kureyemov kederli bir tavırla sordu: «Acaba yağmur yağacak m?» Çeviren : insan var, dedi. Meselâ bizim ailemiz- de bir mühendis var- le kalbi çarpardı. bir eda ile: — Duş bende çar pıntı yapmıyor da dere falan gibi akar sular yapıyor. Ben burada, © balkonda kalmağı tercih . ede- rim. Mükemmel maân- zara.. çiçekler, siz de oturmaz mısınız? Suhaboyev: — Ben de mi ofu- rayım?. dedi. Olur, ben de gitmeyiveri- rim, Çilek toplamağa ideriz. Bizim bürâ- , ormanda pek çok çilek var.. nah şöyle göyle... Suhoboyev parma- ğile cevize yakın bir işaret yaptıktan son- Ta gene sözüne de vam etti: — Şimdi pabuçla- rımızı çıkarır, yalın ayak ormanlara dala- rız. oh, çilek topla- masını ne kadar se- verim bilsen!, Şimdi onun Üzerinde sersemletici bir tesir yap-) seninle elimize birer sepet alalım. mıştı.. bu, ona göre, tıbkı kendi kendine) Kuroyemov asık bir suratla: bareket eden ve beygiri olmıyan bir ara-| — Çilek bana dokunuyor, dedi. Ben, ba gibi, orijinal, fakat tarifi güç bir man-| gitmiyeceğim.. burada oturmağı tercih &- zara teşkil ediyordu. O, birkaç lokma al-| diyorum. dıktan sonra, tabağı yavaşca bir kenara| Anoçka, bir ikinci defa akıllıca bir mü- iti dahalede bulundu: a Süt kâsesini kendine doğru çeken Su-| — Birçokları var ki çilek sevmezler, hoboyev: dedi. — Tipik şehirli iştihası, diye tesbit etti. o Neş'eli Suhoboyev birdenbire ortaya Fakat biz, burada iştihanızt açmasını bi-|bir sual daha attı: © iğsi liriz. Akşama doğru aç bir kurd gibi bü-İ — Balık sever misiniz?. Balığa gitsek tün bunları silip süpüreceksiniz!, Her) nasıl olur?. Gömleklerimizi çıkarırız. ol şeyden önce gidip bir yikanalım da... taları elimize aldığımız gibi dereyi boy- Kufoyemov ürkek bir tavırla sordu: |larız. Mükemmel bir hava. mükemmel — Yani, ne demek «Gidip yıkanalım?» | bir güneş. Bilsen öyle çök balık var ki... Nerde?, Kuromoyev derin derin içini çekerek: Suhoboyev, gevrek bir kahkaha ata-| — Balık tutmasını hiç sevmem, deği. rak: kurdları oltaya geçirmek.. balıkları çekip — Nerde olacak, dedi, tabiatın bize| çıkarmak... Hayvancıklara eziyet etmek bu imkânı verdiği yerde, yani derede.) falan filân. iyisi mi ben burada kalırım. Siz şimdi pantalonlarınızı, ceketinizi,| Balkonda otururum. boyunbağınızı falan çıkarınız!. Ben siz8| Beyaz Anoçka gene işe müdahale etti: bir pijama vereyim. yalın ayak dereye) — Evet, birçok ifsanlar var ki balkon- doğru bir yollanalım!. da oturmasını severler. Benim bir akra- Kuroyemov korkmuş dir tavırla fakat| bam vardı. Evli idi de şimdi kocasından kat'i bir sesle: ayrıldı. Bu kadın kaş göz arasında bal — Hayır, hayır. dedi, ben pantalon) kona çıkar, orada otururdu. (Kocasına mentalonı çıkarmam. Ben burada balkon-|dönerek) Bak Sereja ben hamağı nereye kurdum. Anoçka akıllıca bir müdahale ile: Bahçeye çıktıkları zaman karısı ko- —iYıkanmaktan * hoşlaşmıyan. birçok !casının kulağına: Bir felâket mi?. ledi. O günler, bütün mücadele « esna” Yoksa birbirini takib eden harbler | sında çok (yi çalışan bir arkadaş oldu- içerisinde yazacak vakit mi bulamıyor» | gum için arzumu itirazsız kabul ettiler. du, Titriyordum. Onun hayatı için en- | Burada işimiz tamamına ermiş gibiy- dişe içindeydim. Hayatımda yalnız se-| di, Öteki tarafa geçmek, öleki tarafı kiz gün onu görmüştüm ve Sanki çok | görmek benim hakkımdı. eski bir dostummüş gibi ona ilimadım| Bizim teşkilâtımızda çalışanlar bir. vardı. Beni sevmese, bara yalan söyle-| kaç kere öleki tarafa geçip gene bu- mezdi. Ve eğer başına bir şey gelmemiş | raya dönmüşlerdi. olsa muhakka bana yazar ve yazdığını| Mektubunda bana: «Yaralıyım, gele yolityabilecek bir vasıta bulabilirdi. |demişti. Sekiz gün gördüğüm, bütün Şimdiye kadar bütün imkânsızlıklar i-|bir hayat içerisinde ancak sekiz gün çinde böyle bir imkân icad etmişti, gördüğüm bir adam: «Gel» dediği için Ben tahminimde yanılmamışım. Üç|hiçbir an tereddüd elmeği hatırlama- ay süren ve üç ayımın her gününün her |dan ben evimi ,zavallı büyük babamı, saatini bir cehennem azabına çeviren | her şeyimi biraktım Mürüvvet. Ona u- bu süküllan sonra bir gün bir kâğıd|zun bir mektub yazdım. Büyük baba- aldım... Ondan geliyordu bu kâğıd...İma bu mektubda hülâsa olarak şunu Bana onün yarali olduğunu bildiriyor- | söylüyordum: du. Büyük Adatepedeki muharebede| «Büyük baba, Vefikle beraber Vefi- tâyyareden düşerek yaralanmış, Afyon-| ği öldürenlere karşı mücadele ettim. karahisarında hastanede imiş. Zaferi | Bugün zafer kazandık. Milli mücadele tebrik ediyor, «Gel bana. Hiç durmaliçin çalışan gizli bir teşkilâtın âzasıy- gel, Sana ihtiyacım var, sensiz yaşıya-| dım. Şimdi Anadoluya geçmem icab et- mıyacağım!iz diyordu. ti. Sizin müsaadenizi almadan gittiğim Bu haber beni çılgına döndürmüştü. İiçin beni affediniz. Müsaadenizi arasay- Mektubu okuduktan sonra arkadaşla-| dım, belki bunu benden esirgeyecekti-| tm geleceklerini bildirecek işaretin ye-| niz, Halbuki benim İstanbulda kal- niden verilmesini sabırsızlıkların en |maklığıma imkân yoktu.» gibi bir şey- feci içinde bekledim, Ve onlar gelin-|di, bu mektub. ce: «Ben de artık öteki tarafa geçmek| İkinci bir mektub daha yazmıştım. istiyorum!» dedim. En karışık, en müd-| Bu da babama. Bu, kısa bir mektubdu. hiş fakat en-heyecanlı ve mes'ud gün-| Yalnız gittiğimi bildiriyordum. Güler” H. Alöz — E, şimdi ne olacak? dedi. Adamca- ğızı bir şeyle meşgul etmek; eğlendirmek lâzım.. sen hep böylesindir: Misafirini ça- dı. Bunun duş'dan bi-| ğırırsın, sonra da balıklarınla, çileklerin- le herifi bıktırırsın!. İyisi mi, sen Vanoç- Kuroyemov telâşlı| ka ile Trakin'i çağır!. Bu suretle adamca- ğızın daha iyi vakit geçirmesini temin et- miş olursun!, — Olur. Şimdi gider çağırırım.. On beş dakika sonra Vanoçka ile Tra- kin balkonda oturuyorlardı. Her ikisinin de gözleri kıpkırmızı idi. Vanoçka, bula- nık gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Tra- kin ise, yudum yudum süt içerek, peltek bir dille: — Dün gece sabahın beşine kadar po ker oynadık, dedi. Yalnız şu sineklerder hiç rahat yok.. sabah olur olmaz hemer faaliyete geçiyorlar. sanki davetli imiş ler gibi hemen damlıyorlar.. insanın ra hatca oyun oynamasına bile imkân ver miyorlar., Kuroyemov birdenbire canlandı: — Canım, dedi, sineğin ne ehemmiye- ti olur!; O köpek değil, ki insanı zsırsın!. Sonra keçi de değil. Wanoçka, saçlarını karıştırarak müte- reddid bir eda ile: — Bir parti yapsak mı?. dedi. Kuroyemov daha büyük bir canlılıklar — Ben bu işin aleyhinde değilim. İs- tirahat, istirahat. İnsan oyun oynamak- la da istirahat etmiş olabilir. yalnız bal kon biraz rüzgârli.. elimizdeki kâğıdlar uçabilir.. 'Trakin göbeğini hoplatarak o gülmeğe başladı: — Canım, dedi, düşündüğünüz şeye bakın!. Balkonda rüzgâr varsa içeride yok yat, Biz ehli insanlarız. Odada otur- mağı tercih ederiz. İçeri girer, odanın penderelerini kapatırız. Ağzımızı mlat- mak için birkaç kadeh de parlatırız. Yarım saat sonra neş'eli Suhoboyev, kaşlarını çatmiş bir halde beyaz tenli A noçkaya Şunları söylüyordu: — Sen Şu sütleri falan masadan kal- dır! Sanki bu adamlar sütten Faymaktan anlarlarmış gibi bir sürü de hazırlık yap- tın!, Herifler izmeritlerini sütün içine a- tacaklar.. sen şimdi istasyon bakkalına koş!, Konyak, votka, ve mezelik bazı şey- İer al. sucuğu unutmal. Konserve ile sardalyeyi ben zaten şehirden getirmiş- tim. Evin köşesindeki küçücük odada üç sa- attenberi kumar oynuyorlardı. Güneş ra- hatsız etmesin diye perdeler gıkı sıkı in- dirilmişti.. bir sürü boş şişe, zeyaz Anoç- kanın topladığı kır çiçeklerinin yanında, yerde duruyordu. Kuroyemov canlı bir sesle: — Bana iki kâğıd verin, diyordu, Üç vale!,, Mükemmel. bana bir konyax 10t- İetmez misiniz?.. iza ikame 5 inci sayfada) ey anneme selâm birakı- rl o kadar, Seyahatimin nasıl geçtiğini tahmin edersin? Heyecan içerisinde idim. Bir an evvel Afyona gitmek, ona yetişmek, ona: «Çağırdınız, işte geldim. Hiç te- reddüd etmeden, ev, ocak, baba, kardeş her şeyi bırakarak yanınıza geldim. Ya- nınızda kalmak için geldimi» demek i- çin çırpınıyordum. Gençlik!,.. Sen ne tehlikeli bir dev- resin âdem oğlunun hayatında... Yol arkadaşım Liz kılığındaki o gençti, Rehberim o İdi. Necatinin mek- tublarını getiren çocuk, Yolda isminin Lemi, kendisinin İstanbullu ve mesle- inin arkeolog olduğunu öğrenmiştim. Tahsilini ikmal ettiği sene Umumi harb patlamış. O gündenberi gâh askerlik et- miş, gâh sivi olarak gizli teşkilâtlarda çalışmış. z p Bende ilk yaptığı tesirin çok iyi ol- duğunu sane söyliyebilirim, Münakalât karmakarışıktı o zaman. Kağnılarla Afyona giderken yanıma bir yolcu kadın daha tesadüf etti. Bir tek yolculuk yaptım o kadınla... Fakat ömrümün sonuna kadar onun yüzünü unutmıyacağım... Küçücük ve genç bir şeydi. Yanında sekiz on yaşlarında kadar sarı benizli, sarı saçlı, zayıf bir Van imge va dı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: