6 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

6 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖN POSTA Yazan: Vedad Ürfi Fransanın en lüks kadını Cevab vermedim bile. Kapı açıldı. Beş altı kız,-ardı ardına odayâ gi Hepsi bir reverans yaptı, ortada dolaş- ıya başladı ramıştım. Bunlar büyük bir ter- azasının canlı modelleriydi. O- ir hangi dairesinde giyin - mişler, elbisdleri - teşhir Hepsi de birbirinden güzeldi. Sekreter sordu: — Prenses cenaplarının hangi tuva- İ letleri daha fazla beğendiğini sorabi Yü lir miyim?. Cevab verecek hal nerede?.. — Anlaşılıyor!.. dedi, sayın prenses, hepsini beğendiler ve hepsini emirleri ini emir buyuruyorlar!.. Sadece bir amuz salladım. İyi ya... Hepsini beğenmişim işte!.. Modeller çıkarken yeni bir genç kız serisi daha göründü. Bunların elleri Paket dolu idi. Şapka mağazalarının, ediyorlardı.”| Sayfa 13 BAA DA AAA LA AUAUA AAA AAASSS iğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda di ltında bit t hayatı: 30 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Râzım görlena Beruta döndüğüm zaman yazdığım Fransızca şiiri Beruttaki Sen Jozef fakültesi profesörü rahib Jiro'ya gösterdim, bana: “İlk defa mı yazıyorsunuz?,, dedi r, Hattâ ben, Berut kütübhanelerin- den birisinde, bu lügati görmüştüm, Bu lügatten bir tane aldı Bu kitabın baş tarafında, şiirin n kaideleri, Bu kararla, bir mevzu düşündüm: Hatırıma, Fırat, ve Dicle nehirleri gel- dil.. Bu nehirlerin, fevkalâde feyezan- larla membalarından taşmaları, sedleri yıkmaları, ve saatlerce uzayan kupkuru | misallerile birlikte izah edilmişlir. On- çölleri deryaya döndürmeleri, koca |ları okuyup öğrendikten sonra, Bağdadı, bir ada haline sokmaları be- |2 hatalarını kendi elinizl. ni uzun uzun düşündürdü. Hayalimi, tufan manzaraları, musibetler doldur- du, Bu müdhiş, fakat ayni zamanda gü- zel manzaralardan bir kısmını tasvire dü- Jalmak oldu. Onun içindeki kaideleri ra jlk işim, bu kitabı arayıp bulmak, ve * iskarpin müesseselerinin elçileri!.. Zorla gülerek: — Verdiğim siparişler galiba!., Dedim. Sekreter hiç ciddiyetini bozmadı: — Evet, prenses cenapları. Âlâ, Artık öğrendim. Prensin adamı saygı ile eğildi. Kori- dorda emirlerimi beklediğini söyliye- rek odadan çıktı. Şimdi etrafım, büyük bir deniz ka- dar dalgalı. Kızlar, fıril firil uçüşüyor- lar. Hepsi de benimle meşgul, Paket- ler açılıyor, son model eşya gösterili - yor, her dakika yeni bir sürprizle kar- şılaşıyorum. Kızlardan birisi ölçümü alırken öbü- rü iskarpinleri denemeğe çalışıyor. İki u, Yerlere, en büyük mağ l dizildi. soldan bir ses: — Proenses!... İnce olduğunuz için bu model size çok yakışacaktır!.. — BSaçınızın rengine bu yeşil - sarı model o kadar iyi uyuyor ki — İşte tam bir boy, pren $ — Bu iskarpinin bir eşini daha dün sinema yıldızı Süzi Vernön'a vermiş- tik, filmde giydi!... Her yandan rastgele bir şey söylenie| Yör ama, ne cevab vereceğimin ben far- kında değilim. Neler ısmarlamamışım meğer!... Öyle afallamışım ki her söylerilene *— Evet!. Evet!..» deyip geçiyorum. N evet dedim mi, elinde eşyayı tutan ir kenara çekiliyor. İnsan, birdenbire la gelmedik bir bolluğa & büsbütün afallıyor. Tarihlerde okuruz: Çobanlıktan sadrâzamlığa yükselenler, fevekkeli puslayı şaşırmamışlar!.. Prensin, eşyamın Pariste kalı Söylediğim zaman niçin ehemmi: Vermediğini şimdi anlıyorum. Meğer bütün bir tuvalet âlemini seferber ede- tekmiş!... : Bir saat içinde Fransanın en lüks bir kadını oldum. Dünyaya model ve mo- da serpen bir Fransada tam manasile bir tüks kraliçesi olmak... Rüyada gör- seydim inanmazdım!... Şu dakika o kadar çok tuvaletim var, ki, hangisini giyeceğimi ben de şaşır- dim. Yatak odamın yanındaki tuvalet tümlerimle, iskarpinlerir ımla ve daha bilmem nc u. Lükse ald ne ararsan hepsi şŞımda, En değerli losyonlar... Makyaj takımları.., Manikür koleksiyonları... Hangi birisini sayayım!... Çok mal sahibi olmak da iyi msanın üç kat tuvaleti oldu mu, ni giyer, ötekini çıkarır, kolay İ: ma birbirinden güzel kat kat t olunca, bir düşüncedir alıyor!. Hangi- #ni giyeyim?... Çok tuvalete sahib ol- Mak ne kadar büyük bir zevk ise bun- lar arasından bir tanesini seçmek de o derece bunaltıcı bir azab. Bir sergi ö- hündeyim ve bu sergi benim malım!. Halbuki eskiden işim ne -basitt Topu topu üç kat tuyaletim V 'a Birisini çıkardın mı, istersen ötekini giyme... Yaya kalırsın!... O üç tuvale- ti de şimdi hat », Cüyorum. Babam k h AD K Paris'den getirse bile yüzüne bakamı- yacağım. Kim bilir bana artık nasıl sa- de, eski püskü şeyler gibi görünecek- ler!.. Bir ara, oda hizmetcisi geldi: ——— — Dölaturdan bir memur, emrinizi bekliyor!... — Dölatur da kim?... Hizmetci gülümsedi: — Prenses cenabları unutmuşlardır, sanırim!... Mücevherlerini ısmarladık- ları tanımmış müestese! , evet... Evet!. Ne kadar da Dedim ya... Artık işin ustası oldum... Ne gelse, benim malım!.. İster misi: yanlışlıkla bir de başkasının malı gel- sin, ona da evet, ben ısmarladımı basa- re çıktı. Kendi kendime güldüm. Zor- la yalana alışıyorum. Farkına varmadan benim de ısmar- lamadığım kalmamış!... Prens, benimle eğleniyor... Muhak- kak! Memleketin en büyük terzisi son mo- dellerini gönderiyor... Ben ısmarlamı- şım!,.. En büyük modist geliyor... Ben em- retmişim!.. Kuvaför karşıma dikiliyor... İskarpin fabrikasının ajanı, karşımda ne şeref, ne şeref diye diye yerlere eğiliyor... Hepsi benim emrimi almış!... Ne rahat iş!... Ağzını açma. Herkes ayağına gelsin. Bütün bu getirilenleri gerçek ben ısma: karar verdim. Bu suretle mevzu, daha doğrusu bir nal bulunmuştu. İş yazmı- ya, yani üç nalla bir atı bulmıya kpl - mıştı, Halbuki, ben, hissettiklerimi, fran- — Prenses ince olduğunuz için bu model size çok yakışacaktır hakkak yorulurdum. Ben hazıra kon- dum. Bununla beraber... şaşkınlıklarım beni bir o kadar yormadı da değil a!... Dölatur müesseselerine de, bakalım, ne sipariş vermişim. Hizmetci, kerli ferli bir adamı yanı- ma getirdi. Bir çantanın içinden göz kamaşlırıcı ne elmaslar çıkmadı. Her kutunun açılışında ayni nakarat: — Tam' zevkinize göre!... — Zevkimi nereden biliyorsunuz?... — Aman efendim... yal. — Ha...... Evet, evet!... (Arkası var) Nöbeğıj eczaneler Bu gece nâbetci olan eczaneler şunlardır: Bildirmiştiniz sızca olarak nesir şeklinde bile ifade- leştiremezdim. Okuduğum gramerlerde, şiir kaide- lerinden, manzume nevilerinden bah- solunmuyordu. Hele nâzımda, hiçbir şey bilmiyordum. Hattâ fransızca şiir- lerin, hece sayısile mi, yoksa bizim a- ruz gibi bir usulle mi yazıldığını bile bilmiyordum! Yani, mürekkeb cehle, mücessem bir misaldim. Fakat, «Küllü eahilün cesurun» derler. Ben de, cehlin verdiği büyük cür'etle işe giriştim. Yol arkadaşım, vilâyet maiyet me- muru Mustafa Adile: — Ben, dedim, biraz düşünüp; bir şeyler yazacağım! Benim uzun müddet susmam, belki sizi rahatsız eder. İster- seniz, şimdiden öteki arabaya gidiniz! Mustafa Adil: — Hayır... dedi. Müsterih olunuz. Ben sıkılmam. Bir kitab okurum. O tarihten yirmi yıl kadar evvel, türkce şiirler yazmıştım, O şiirlerimi, hece sayarak kâğıda geçirmiştim. Vik- tor Hügo'nun bir mısramı nümune ve mikyas tuttum. O mısrain hecelerini saydım. Benim taslakları da, bu acaib Aksarayda: (Pertev) Alemdarda:; (Eşvef Neşet). Beyazıdda: (Asador). Samatya- Ga: (Brofiles). Eminönünde: (Mehmed Kâzım), Eyübde: (Hikmet Atlamaz), Pe- nerde: (Rmilyadi). Şehremininde: (Hamdi). Şehzadebaşında: (İ. Hakkı), Karagümrükte; (Fuad). Küçükparzarda: (Necati Ahmed). Bakırköyünde: Beyoğlu cihetindekller: İstiklâl caddesinde: (Galatasaray - Cü- rih). Galatada: (Hidayet). Kurtuluşta: (Kurtuluş). Maçkada: (Peyzl). Beşiktaş- ta: ÇA Reza). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İskelebaşı). Sariyerde: (A- saf), Kadıköyünde: (Moda - Merkez). Büyükadada: (Şinasi Rıza) Heybelide; (RilâD). (Tanaş). Baş ve diş ağrılarına Karşı Muafiyet demektir. Nafile yere ve çaresi varken niçin ıstırab çekmeli? Bir Tek Kaşe GRiPiN En muamnit ağrıları, en kısa zamanda kesmeğe kâfidir, ölçüye uydurdum. Âhenge de, mümkün mertebe dikkat ettim. Bu suretle, tahminimden daha kolay- Lkla mısralar yazdığımı görünce, ken- di kendime: — Eğer, dedim, fransızca şiirler bu kadar kolay yazılsaydı, bütün fransız- lar şair olurlardı!» Bunu söylerken, karaladığım miısra- Parın, bilmediğim kaldelere uymadık- larından emindim. Yazdığım har mıs- rar, tokrar tekrar oküyordum. Fakat buna rağmen, kafiyeleri düzgün görü- yor, bir tek gramer hatası bulamıyor- dum. Beruta döndüğüm zaman, yazdıkla- rımı, bir dostümun tavsiyesile, rahib eJirand» ya gösterdim, Jiraud, Berut- taki Sen Jozef fakültesi profesörlerin- dendi. İsminden de Aanlaşıldığı gibi Fransızdı ve şiirler yazardı. Bana: — Kafiydeeri teşkilferiniz, tas- virleriniz çok ... dedi. Fakat, şiir kaideleri bakımından, birçok — hatalar var... dedi, ve sordu: — Galiba ilk defa yazıyorsunuz? — Evet! Çok sevimli bir zat olan bu şair ve profesör, fransızca şiir yazmayı pek ziyade zorlaştıran bu kaldeleri bana u- zun uzun anlattı.. ve: — Sizin, dedi, elinizdeki iki yüz kü- sur mısra içinde, hiç kusursuz sayılabi- lTecek yalnız on Üüç mısra var, Eğer ba- na yalnız bu on üç mısraı göstermiş ol- saydınız, ilk defa şiir yazdığınız akat'i- yen inanamazdım. Ben gülerek: — Eğer, dedim, bilseydim onları Bösterirdim. Fakat benim, ne kaidelere uyan, ne de uymıyan mıisralardan ha- berim yok. «Hügo» nun mısralarından birisini nümune ve mikyas edindim. Hecelerini saydım, ona göre yazdım. Rahib de güldü ve: — Yalnız hece sayısı yetmez! dedi. Sonra, bu mısraların hepsi, birbirine müsavi değildir. Bazıları &ksiktir. Çün- kü siz, samit «e» lerin, bazı yerlerde p, bazı yerlerde sayılmadıklarını İlere ne kadar itina ve dikkat dikkatle okudum. Fakat buna rağrmnen iki yüz küsur mısradan müteşekkil o- lan «Feyezan» isimli şitrimin çamurla- Tını temizlemek, bana çok zor geldi. Ve: — İleride, belki daha kolay düzelti- rim! diyerek, yazdıklarımı, yazıhane- min pek seyrek el attığım en alt çekme- cesine attım! Ondan sonra, «Baba sev- gisi», «İnci mübadelesi» (*) ve «Me- mur» isimlerile yazdığım $Şiirleri, rahib Jiro'ya gönderdim. Rahib bana, o şiir« lerimde hiçbir kaide hatası göremedi- ğini, çok teşvikkâr bir mektubla müj- deledi. Ve ben, o zaman, yani 1911 den beri, vakit buldukca on bine yakın mis- ra yazdım! Evvelce de söylediğim gibi, bunlardan bir kısmıni, Les fleurs dege- nerdes ismile, kitab halinde neşrettim. Değerli bir mahsul vermiyen buü meşgale, sekiz senedenberi, mesaf kad- romun haricindedir. Vaktim müsald o- kursa, gene nesir yazmıya çalışacağım. Fakat bugün bana sorarsanız, -kendi dilimizde de olduğu gibi- bilhassa fran- sızcada, iyi nesir yazmak, güzel ş'ir yazmaktan daha kolay değildir. Bazı edebiyat kitablarında şiirin mutlaka ana dille yazılmasını tavsiye ederler. Bu tavsiye, -uzun töcrübeleri- me istinaden söylüyorum- çok yerinde- dir. Bir ecnebi lisanı; çok küçük yaşlar- dan itibaren bir ana dili gibi öğrenmiş olmıyanlar, o lisanda yazacakları şiire etseler, orların üzerlerinde sabit bir damga gi- bi göze batacak olan yabancılığı orta- dan kaldıramazlar. Fransızcayı küçük yaşlarında, evle- rinde, veya mektebde öğrenmiş olan *şahıslarını tanıdığım ve tamımadı- ğim- bazı Türk şairleri de fransızca şi- itler yazmışlardı. Onların yazıp neşret- tikleri bu şiirler kimsenin itirazını mucib olmamıştı. Fakat buna rağmen, benim fransızca şiir yazışım, nedense göze battı. Bu yüzden âdeta milli hisse dokunacak bir cürüm işlemiş- gibi, ve- cahen, giyaben müuahaze edildim. Bunlar arasında, otuz yıllık aziz dos- tum, şair Mehmed Emin de vardı. Ona: «— Ben, küçük yaşlarımdanberi me- murum. Yani, ihtiyarıma sahib değilim. Bir esir hayatı yaşıyorum. Bütün arzu- larıma rağmen, türkce şiir yazmak hür- riyetinden de mahrum edildim. Türk- ce yazdığım mahdud mısralar da ozun- madı. Onlar okunmadığından, hiç kim- seden okumak lütfunu dilenmemek e- melile, ve sırf kendi keyfim, zevkim i- çin fransızca yazıyorum!» diyebilirdim. Fakat o eski dostuma, hatırıma gelen bu cevabı vermek lüzumunu da duy- madım. (Arkası var) (*) Birkaç sene evvel, Paris'de «Ecnebi ga- irlerin fransızca şiirleri arasında bir mü- sabaka yapılmıştı. Ra müsabakaya ben de girmiştim. Bu sİnci mübadelesi» islmli şi- irim, © müsabakada müstahak olduğundan çok fazla iltifat gördü. Ve beğenilen manzu- melerle birlikte kitab halinde basıldı. HALK OPERETİ MT AT Ferşembe günü akşamı Beykoz iskele tiyatrosunda Cuma günü akşamı Bebek - belediye bahçesinde Cumartesi Anado- luhisarı İdmanyur- du kulübünde Ça İcabında günde 3 kaşe almabilir. İsmine dikkat. Taklidlerinden sakınınız ve Gripin yerine başka bir marka verirlerse şiddetle reddediniz. z E ğ X bilmiyorsunuz. Maamafih, tatbik edil-| pazar gnn akşamı Boylerbeyi iskele meleri, oldukca güç olmakla beraber, tiyatrösunda dir kaideleri, göz korkutacak derecede karışık değildir. Bir kafiye lügati var- Büyük operetı’l pe!de bi Bi ee ea - b $ ğ l - ö üi n

Bu sayıdan diğer sayfalar: