27 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

27 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(Bayburdlu Zi_hni) tanıyan kimse yok mü , 7 »oolunda şoföre sordum. bi baro'dedi Şeför müdür?, Bayburddan bir manzara Bayburd» u ben çok severim.. Gör - düğümden; bildiğimden büyük gair Zihninin oralı olmasındandır. Bazı san'atkârlar vardır ki, eserlerile hayat - ları arasında büyük farklar bulunur. Gü- zel bir kadın portresinin sahibidir; kadın lamaz... «Ahlâk, vatan, mi | ruhundan anlı ğ Tet» diye sütün gütuün yazı yazar: Kendi - nin bunlardan zerrece nâ: nede asar, keser; canidir, h Üğer: Hayatta bir melek kadar se ol # Zamanımızda le *Ü güm ki, kendilerini tanımadan girlerin! v meğer bir nimet k zevkim için 3 hayret n sonra günlere sahtekâr h ti mısralar nasıl doğmuş» ü bir d zun ku: gül açması, bir domu: üuemöüe bir darağacınır öd ağacından imali, elıb' » balkabağı konması ne kadar tabi arın böyle olması v ka- e "akat < 1 ye bu iftirayı süldir.. Fakat «<Zibni» ;_ün K diye zu doğurması, g bir kö divi bir odasında, ya şiirlerini okur « a şlarile hembezmi sa - Da0. ary Ka gibi. olurdum ında yaklaşıyo - ınlandım.. Ken, y fa, mest olurken görür Onun için şoför, «Baybu! ruz» derken âdeta heyecal — Sen Baybadrdlu Zihniyi ı_ın_u:m — Hangi Zihni 0? Şoför müdür?.. — Yok canım, şair Zihni. — Vallahi hatırlamıyorum.. Gene Bay- burdda mı oturuyor bu adam? — Hayır efendim, çoktan ölm Miş . Eski zamanlarda yaşamış. — — Bayım sen de tuhafsın.. Ben Üç © - bazunda değilim a, eski zamanda Ölmüş adamı <tanır mısın» diye bana soruyor - sun?. ; — Canım tanır mısın?. Yani şiirler'ni Huymuş, ismini işitmiş olursun.. — . . — Ha, evet anladım... Hiç duymuşlu - ğum yok... — Dinle bak: «Canan bizi yâdetmez âyâ, ne — AAA sın?. git- kusür ettik?» â ik, hazin gittik; güya ki huzur «Şâd geldil ea « B Ja olduk; hicrile kadid —a olduk.» *Ne kat'ı ümid olduk; ne COW — Nasıl, nasıl?.. Bir da yım, nan bizi yâdetmez Üy zel becee... n sorduğum Zil ni id — Şaşılacak şey. — Neyet.. — Bu kadar güzel şöz söyliyen bir a- dam burada nasıl doğmuş ta ondan.. şlaların önü - sibi yoktur. Sah- | c yi Bayburdda ? yemek işimizden anladım... Burada yeme: a. istiyordum.. Şof irün nedense cecühü yok.. - Attı ne yememizi bu hre- «hüsni mıtî Lokanta yoktur, otel berbaddır, şehir pistir! dedi tultu. Zaten yo - lumuz şehrin içinden de geçmiyor.. Köp- rüsünün sağından bir göz atıp yürüye - ı... Uzakta Adeta bir t £ den ve bu pejmürde kıya - fetli insanlar arasından, bu kadar ince ruhlü bir şair nasıl çıkabilirdi!. Akıl erer gibi değil. bende ne güzel bir hayal vardı... Onun bağlarını, bahçelerin! deta ezbere bilir- yal ve düşüncemi boz- mamak için şehrin önünden gözümü y mup geçecektim... «Çoruh» nehrinin üs tüne uzatılmış beton köprüyü görünce bir cesaret geldi.. O köprüyü ge- içime . Bu güzel köp - çince şehre girece rünün © rirdi.. Şoföre edür!» dedim.. — Sap şu köprüyel.. Saptık.. Güzel bir yolla ka Sağına soluna ağaçlar dikmişle: dim.. Al. Nehir kenarında güzel park yapilmış.. Karşıda koca koca bina- lar görünüyor.. Bir ötelin önünde dur - duk.. Altı Jokanta.. — Efendim nehir kenarında bahçe » miz de var.. İsterseniz orada sofra hazır- hyayım.. — Ya, yal!! İlerledik. Coşkun bir nehir.. Zihni ka- dar coşkun.. Amma onun kadar hüzünlü değil... O, ana yurdunun matemine ağ- lamıştı.. Bu, kurtuluşuna seviniyor... O, vefasız yârine küskün Bu, vefalı yâr İştiriyor.. yeîşlzihy:inin yeri, yurdu belli midir? Evi muhafaza ediliyor mu? — Vallahi bilmem efendim.. Ben de (Devamı 11 Enci sayfada) 1 — Bigarayı sonu 3A kadar içen kim - se, umumiyotle hâ - Biz we dar düşünce - ildir, sında tulan ekatriya dür, ştiği yerde belki hoşa gidive -| 2 — Sigarayı par nak uclarının ara - şahız, yorgün ve endişeli bir kimse - SÖON POBTA Amerikanın genç maliye nazırı Ruzvelt beş sene evvel onu maliye nazırı yaptığı zaman maliyeciliğin mi- minden dahi anlamıyordu Amerika maliye nazırı «Morgenthav - Morgentat» dır. Eğer bazı manalı isim- ler gibi bu zatın adımı da tercüme etmek lâzım gelse «Sabah şebnemi» diye türk- çeye çevirmek icab eder. Bu zat, bir ara umumi harb içinde Amerikanın Türkiye sefaretinde bulunmuş mlan — <Morgen- tav> in oğludur. Kırk yedi yaşında Bündan beş sene evvel «Roosevelt» k. genç nazırıdır, Çalışkanlığı ve olan ve dünyanın en ğ i idare eden bu adam, bilir mi- giniz ki hayata amele olarak atılmış, bir ara çiftçilik yapmış, ticarette memurluk etmiş ve maliye ilmi gibi azametli bir işi beş sene kadar kışa bir zamanda öğren- miştir. iniz ki bu zatın aile vaziyı müsaid olmadığı için bu mesleklere sü lük etmiştir. Her ne kadar babası fakir idi ise de iradesi ve çalışması sayesinde gıpta edilebilecek bir mevkie yükse mişti. Oğlu da babası gibi içtimat mev- kini yalnız kendisine borçlu olmak iste- di. Mahalle mektebini tamamladıktan sonra hayatını kazanmaya karar verdi Bir atölyeye intisab etti. Burada bir müd- makinesi fabrikasına amele olarak girdi. Daha sonra bir mimarın yanında bulun- Halbuki Bayburd hakkında | ” Morgentav © | du. Bu sırada ağır bir hastalığa tutulmuş- bir tu. Nekahet devresini açık havalı yerde geçirmek lâzım geldi. Bir çiftli çekildi. Bugünkü Amerikan Reisicum- hurunun sayfiyesi de bu çiftliğin yanın- da idi. Orada tanıştılar ve bir daha bir- bi '0 ayrılmadılar. Reisicumhur Roo- sevelt kendisini maliye nazırı yapmak is- dahi anlıyamıyordu. Buna mukabil ba- bası, malf işlerde vukufu olan bir adam- dı. Bir taraftan onun, bir. taraftan da Rooseveltin yardımı ile beş sene içinde Amerika gibi dünyanın en zengin mali- yesinin sahibi olan bir memleketin pura işlerini mükemmelen idare etmiye mu- vaffak oldu. Genç iken çok eli açık bir (Devamı 11 inci sayfada) 3 Sigarasını yumruğu arasından içen kimse, enerjili olmakla beraber zih ni de fasla meşgul demektir, n 4 — Bigaranın ya” nan ucunu — avucla- rının içinde tutan « lar, sır saklıyan ve şahsi gallelerle meş- bu olanlardır, .|bütün tedbirlerini, bütün emirlerini hi- det nezaretcilik yaptı, sonra bir dikiş| , tediği zaman maliye ilminin miminden | Tarihten sayfalar: * * İki küreğinin Timurtaş Paşa bir sağa bir sola koşu- yor, köpükler içinde kalan atını mah- muzlıyarak askerlerine emirler veriyor - du Yakub Beyin süvarileri yalın kılıçları- | İnı güneşte parıldatarak bir kasırga ha - linde vadiyi dolanıyorlar; düşmanı ar - kadan vuruyorlar ve Timurtaş Paşon! çe indiriyorlardı. murtaş soldaki süvarilerinin beşer serildiklerini gördü. Binici - atlar çılgınca ve rast yorlar, bazıları da sahiblerinini mda boyunlarını uzatarak kiş- Paşa bir küfür savurdu. Çünkü askerler kaçıyordu. Artık bir tek kurtuluş çaresi vardı Kaçı | Etr | kalmamışt a | Yakub Beyin askerleri yetişecek onu ya: ı eğer teslim olmazsa öldü- 'Teslim olursa da sağ kalı - yoktu.. Çünkü Çelebi Meh- ındı. Bir zamânlar Karam oğlu Ali Beyi Timurtaş Paşaya teslim et- kin beslediğ adamı, | almadan a bakındı, kimsel Eğer biraz d yanında r ha geç Çelebinin iznini ldürm jdisi nasıl merhamet etme se Çelebiden de merhamet bekliyemez - di. Bereket versin ki at henüz çok yorul- İmuş değildi. Bu, çok çevik, dayanıklı ve güzel bir hayvandı. Topuklarile karnına dokunup ta yelesine doğru biraz eğilince fırtıma kesilirdi. Daracık yollarda, j rumlu yamaçlarda şkınlık göstermeden Âdeta uçardı bile en küçük kaçış yolu henüz kapanmamıştı. Gemlik- ten ve Samanlı dağlardan geçerek Yalo- vaya inmek, oradan bir kayığa, yahud gemiye binerek karşıya geçmek istiyor- du. En kısa ve kolay yol bu idi. Timurtaş her tarafta kendi askerle - rinin kaçtıklarını görmüştü. Bazıları ©- nun bir kaç adım ilerisinden, yahıd ge- risinden geçiyorlardı. O kadar korkmuş- | lardı ki dönüp bakmıya bile lüzum gör- | müyorlardı. En yakın ve sadık bildiği u- şaklar da ortalıkta” görünmüyorlardı. O | müdhiş ve büyük Ankara muharebesi; de, Timurun yüz binlerce kişilik ordu - suna mağlüb oldukları zaman bile kon- disinin bu derece yalnız ve terkedilmiş | olmadığını pek iyi hatırlıyordu. Timurtaş Paşa hem d lerini yakaladı, gonra kırmızı örtülü e-| in üstünde biraz doğrularak topuk -| larını azıcık bastırdı, başını yeleye doğ- | ru eğdi: I atının göreyim seni! stane ve kızılcık ağaçla nın çevrel adiye doğru dörtnal sür- öi | Üşünüyordu. — Kendi akılsızlığımın cezasıdır. bu..| Mehmed Çelebinin dediklerini İsa Çe - kabul ettirmeliydim. Eğer bunu saydım, şimdi Bursada yerleşmiş o- Tacaktım. Bursadan başka Germiyan ve Karesiyi de veriyordu. En güzel yerler!. Hele burada iyice yerleştikten sonra pa: 5 Sigarasını kuvretle tablaya bas fıran ve esen kimse sabırsız, çabuk hid » detlenen bir şahas - dır. 6 — Tabli bir ha- roket: Hassas, ener- Hik ve çabuk yorul - mayan kimselerin si- gara içiş tarzı. İsamyor! Bursanın kendi elli n |? |yük ağır gelir İbiraz daha sıkı: kadar tutmak gayri tabil- lük Vade kadın merasim müb telâmidir. Timurtaş paşanın uşağı * ortasına keskin ve sivri bir şey batmış, başı dönmüş dizginleri sımsıkı tatan elleri gevşemişti. Kuvvetli bir el onu omu - zundan itti. Çalıların arasına baş aşağı düşürdü, kuvvetle gözlerini kaldırdı. Timurtaş son bir Atına baktı Yazan: Kadircan Kaflı ra toplar, asker toplar, müttefikler bu- lur ve çok kuvvetli bir ordu ile ansızın A- masya üzerine yürürdük. Boş yere gu- a tün benim de değil olveak rurlandık. Suç ya. İsa Çelebi kendini cihangir linde bulun « masına güvendi. Halbuki işte şimdi o da kalmadı İsa Çelebi gerçekten mağrur bir adam- dı. Kendinden küçük olan Mehmed Çele- bi ona bazı yerleri bırakmak suretile sulh teklif ettiği zaman şu cevabı gönder « altanat merkezi benim elimde iken ne haddidir ki kendi memle « riyor Paşa arkadan nal sesleri dü- . Dönüp baktı, bunların en 5 i askerleri olduğunu gördü. e kadar her emrine ilaat ct tikleri, hattâ hayatları onun elinde bu- lunan kumandana aldırış bile etmiyorlar: dı. Hattâ bir iki tanesi yanıbaşından geç. 1 da iş buyurmasın diye birar üz bir kıvril dönemeci üstünde bir yaya gördü, Bo v n yabancı olmadığını anladı. kendi uşaklarından biri idi. Kollarını zatarak geli boynunu büküyordu. Bir şey için yalvar- di şüphe yoktu. ırtaş büsbütün yaklaşınca bu ya- gelikanlıyı tanıdı: En çok sevdiği klardandı. Dizginleri kastı ve sordr yolun ortasına doğru Timi kışık Uş. Ne duruyorsun? Atın nerede? Bozgunda kaybettim. Tımurtaş geriden gel nlere — dönerek — Dur!.. Sana söylüyoru Onlar b » dursana! sözleri sanki duymuyorlard. ndan rüzgâr gibi geçip gidiyor- lardı. İçlerinden biri: — Geliyorlar! Çabuk kaçın! Dedi. Uşak göz yaşları döküyor: — Beni terkiye alınız! Diyardu. Timurtaş onu seviyordu. Şim- di fazla olarak merhamet hislerile de da- lu idi. Bir iki defa atını mahmuzlıyarak sürüp gitmeyi düşündü. Fakst buna ka- rar verdiği halde bir türlü yapamadı. Eli. ni uzattı. Haydi, çabuk, arkama bin! Dedi. Müvazeneyi temin için kendisini ksi tarafa sarkıttı. Uşak bindikten son- ra atını Atı kuvv ürdü di, yargun değildi. Fakat 'Timurtaş Paşa harb inden biraz uzaklaştıktan sonra en köyde, yahud hanlardan birinde u « a emindi nal sesleri geliyor ve yakla - 1 Bunlar Mehmed O zar Fakat £ Arkada iyordu. Çe n ütina ç ka diği kadar k tükçe yakl k kıllı dere içlerinden, böğürtlenler sından, sık ve sarkık dalh ağaç göl - | & gelerinden geçiyor, yolunu mümkün ol- duğu kadar kısaltmıya çalışıyordu. Fa « kat arkadan gelenler tarafından görül » müş olacak ki nal sesleri her dakika yak- laşıyordu. 'Timurtaş Paşa birdenbire: Ah! (Devamı 11 inci sayfada) 1 — Biğarayı vu ihtimamla 8 — Sigarasından her nefes çekişin < de ağzını parımak - ları arkasında giz - leyen bu kır, korkak ve kararsızdır. eder. Bu

Bu sayıdan diğer sayfalar: