10 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

10 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta, nın Hikâyesi DENİZDEKİ KUTU FMT İA NK NAAin. İZEg ilözcedem çevirem: Neyyir MWamani Silvia genç, güzel bir kızdı. Bir vapur| yolculuğunda Lady Laurian adında ki- bar ve çok zengin bir kadınla tanıştı. Bu kadın Avrupanın tanınmış para müte- hassıslarındandı. Eski Yunan paraların- dan, kiymet biçilmez, antika bir kölek- siyona sahipti. Yazları bir Yunan adasın- daki villâsında geçirirdi. Çok hoşuna Bittiği için Silviayı bu villâya davet etti Genç kız orada Brook adında yakışıklı “bir delikanlile tanıştı. Bu tanışma az za- manda kuvvetli bir alâkaya döndü. Brook da Silvin gibi bir davetliydi. Lady Lau- Tian sık sık seyahale çı! bü hoşlan- insanları villâsına çağırırdı. Jğinin üçüncü haftasıydı. Bir gece | de kusu kaçtı. Uyuyamıyacağı- kalkü, villâ: denize uzanan bahçesini geç- iyıda sarp bir burun halinde denize doğru çıkan bir kay dibine oturdu. Hafif bit rüzgür esiyordu. Etrafta dalga- ların sesinden başka şey duyulmuyordu 'İnsana binbir hayal veren bir gece... Bir kürek sesi duyuldu. Bir, kayık göründü. İçinde iki erkek vardı. Dümeni idare e- den, kayalığın üstündeki harab mabede bakarak, kayığa istikamet vermeye çalı- Şayordu. Tam çıkıntı hizasına gelince durdular. Dümendeki ayağa kalktı. Üs- tünde ufacık bir mayo vardı. Geniş ©- muzları, dar kalçaları, ince uzun vücu- dile ay ışığında tıpkı mermer bir heykeli andırıyordu. Gözlerine dalgıç gözlükleri bağladı. Elindeki elektrik fenerile denizi taradı. Fenerle beraber suya atladı ve dibe daldı. Az sonra tekrar kayığın ya- nında göründü. Kayıktakile bir şeyler bw huştu. Ne söylediği anlaşılmıyordu. Fa- kat aksanından İngiliz olduğu belliydi. Silviayı bir ürperme aldı. Gecenin bu vaktinde bu genç adam deniz dibinde ne arıyordu? Yunanlı balıkçılardan olsa in-| gilizce konuşmazdı. O halde?.. Meçhul delikanlı böyle altı kere daldı çıktı. Son- ra kayığa bindi. Arkadaşile birlikte gel- dikleri gibi sessiz sessiz uzaklaştılar. A- radan iki dakika ya geçti, ya geçmedi. Bu sefer aksi istikametten başka bir ka- yık belirdi. İçinde yalnız bir kişi vardı. O da öbürleri gibi tepedeki yıkık mabede bakarak duracağı yeri kestirdi. O 'da gö- zünde gözlük, elinde fener denize daldı. İfakat hanım fevkalâde bir pişki le cevab verdi: — Zanaa'tin ne- yi icap ederse ©- nu yaparsın! Ben den hiç bir şey sorma. Kır donda bir sürücü beygirinin keleş kuyruğu - nu hatırlatan ör « güler — berberin makası — altında yere düştüğü anda İfa - kat hanımın yüreği de çok sür - miyen, hafif bir helecan — geçir - di. Çapkın berber, ellisinden sonra mo- deren (!) olmağa karar veren bü acır- zeyi, kendi kendine, öyle bir — kılığa koymıya azmetmişti ki, peşi sıra, tam bir hafta mahalle kahvesinde ahbabla- rına anlatıp gülecekti Kesme ameliyesi bitince, o seyrek perçemleri bol briyantinle kıvırmağa adı. Arada bir, başının öne eğik ndan istifade ile, Sehere bir göz çakıyordu. Ondülasyon bitli. Bir ay evveiisine gelinceye kadar çarşıda bir demet may- danozu çekişe çekişe pazarlık eden ka- dın, gık demeden lirayı berbere hayıl- dı. Ağzı kulaklarına vararak, koşa koa- şa evine döndü. Gurabi efendi o gün öteye beriye koşmuş, fazla yorgun düşmüştü. Karı- sının hal ve kılığında vâki inkılâbın farkında bile olmadı Ve işte, asıl, İfakat hanımın gücüne giden, yüreğini parçalayan da bu oldu. kesilerek Salı günü Galatadan kalkacak Ro - manya vapurunda üç tane ikinci, bir de güverte yeri tutulmuştu. O sabah, erkenden, tenha olur diye graba vayurile eşya İstanbula geçiril - nişti. Üç bavul ile bir tane'de kulplu epetten ibaret olan bu eşyaya Takvo- sed sed bir. bir Silvia bu esrarlı gece yüzücülerinden &- damakıllı ürkmüştü. Bu seferkinim de- nizden çıkmasını bekliyemedi. Villânın yolunu tuttu. Tam odasına girmiş, pen- ceresini kapıyordu, ikinci kayıktaki ada- mın bahçeden doğru geldiğini gördü. Biraz daha yaklaşınca bunun Brook oldu- ğunu tanıdı, hayretten danakaldı. Ne oluyordu? Dört gün önce - villâya Jeanne adında harikulâde güzel, esmer bir genç kız gelmişti. O geleli Brook Sil- dayı bütün bütün unutmuştu. Hep yeni misafirin gözünün içine bakıyordu. İki gün evvel Silvia bu kızın, o burundan de- ize bir paket attığını görmüştü. Bu gece ni yerde denize — dalmıştı. bir misafir vardı. Meşhur olan bu adam o sabah ev sa- izli: yorsunuz. Ben sizin yerinizde olsam böyle bir antika kolek- siyonunu en emin banka kasasına yatır- madân gözüme uyku girmez» dememiş miydi? Bütün bunların manası ne idi? Oturmuş hep birlikte kahvaltı ediyor- lardı. Postacı geldi. Biri (Lady Lauri- an) a, öbürü (Jeanne) a iki mektub ge- tirdi. Ev sahibi, aldığı haberi hepsine müjdeledi: — Çocuklar, bugün yarın bir misafiri- miz daha olacak, Yeğenim Corç Ingilte- reden yola çıkmış, geliyor. Jeanne kendine gelen mektubun kim- den olduğunu söylemedi. Kahvaltıdan sonra Silvia resim takımını aldı. Adanın | en yüksek tepesi olan yıkık mabede ka- dar çıktı. Buruna kadar gitmedi. Mabe- din içine girdi. Fakat resme başlıyamadı. İçini bir kurd kemiriyordu. Lady Laurian muhakkâk ki bir tuzağa düşürülmek ü: zere idi. Şu Jeanne denilen kızın neyin nesi olduğu zatet belli değildi. Ev sahibi ona İngilterede rastlamış, Silvia'ya yap- tığı gibi birkaç aylığına villâsına çağır- mıştı, Jeanne da herhalde bü fıirsati ka- çırmamış, adaya kendişile birlikte bir ertak getirmişti. İhtimal bu adam şimdi şu kasabada yatıp kalkıyor, dürbünle bir düzüye bu kayalığı gözetliyordu. Herhal- de aralarında şöyle bir şey kararlaştır- mış olacaklardı: Jeanne, zengin ev sahi- binin kıymetli nesini bulursa aşıracak, denize atacak, suç ortağı da gelip bun- ları geceleri denizin dibinden çıkaracak- tı. Koy zaten pek durgundu. Atılan her ağır şey suyun dibinde uzun zaman kala- bilirdi. Anlaşılan genç kız gelir gelmez Lady Laurian'ın antika koleksiyonunu bulmuş, iki gün evvel bu kayalıktan de- keti aramaya gelmiş olacaktı. Birinci ka- yıktakiler onlardı. Fakat ya Brook'un ge- ce yarısı denizin dibinde ne işi vardı? Bunları düşünürken birdenbire bir çı- tırtı duydu. Döndü, Jeanne'ın koru! tan buruna doğru gittiğini, orada yü: koyun uzanıp denize baktığını Herhalde suç ortağının, atılan şeyi alıp alamadığını görmek istiyo: Sılvia buU |kadar güzel bir kızın böyle kötü bulaşmasına acıdı. Gidip ona şeyi gördüğünü, bu fenalıktan vazgeçmesini söyliyecekti. Birdenbire başka bir;hışırtı duydu. Bü gelen Brook'tu. Ayaklarının ucuna basa basa, doğru Jeanne'ın yanına gitti ve ona: her — Görebildiniz mi Jeanne? diye sordu. Jeanne, Brook'un gelişini duymamıştı. | Yüzü kıpkırmızı kesildi: — Ne demek istiyorsunuz Brook? Delikanlı fevkalâde bir şey itiraf ede- cekmiş gibi genç kızı bileğinden yaka- ladı: — Jeanne! Sonra birdenbire - pişmen Çoldu, sustu. | Jesnne garib bir kahkaha atarak ye- rinden fırladı: — Su dibinde balıktan başka ne olur |ki göreyim? Baka baka ondan da day- dum. Haydi eve dönelim. Genç adam onu takib etti. Fakat durup denize bakmak için can attığı besbelliydi. Silvianın artık hiç şübhesi kalmamıştı. Brook muhakkak (Jeanne) a âşıktı. O- nun denize paket attığını görmüş, atılan şeyin yüzde yüz Lady Laurian'ın kolek- siyonu olduğunu anlamıştı. Jeanne'ı sür rüklendiği felâketten kurtarmak için ge- ce suya dalıp paketi aramıştı. - Bulmuş mu, bulamamış mıydı? Bunu anlamak için Sülvia onların az evvel durdukları uca gitti. Eğilip denize baktı, baktı. Önce |bir şeycik göremedi. Sonra kenardaki iki kayanın arasına sıkışmış bir paket gör- dü. İ (Devamı 13 ncü sayfada) ON DE? POMANI nize atmıştı. Suç ortağı da gece bu pa-| gördü. | OSTANIN BN Müuhammen bedeli 1590 lira olan 3 takım AFAGO 39 tipi gibi akümülâötör (bağaj arabalara için) 29.8.1938 Pazartesi günü saat on buçukta Haydarpaşada gar binası dahilindeki komisyon tarafından açık eksiltme ile satın alınacaktır, Bu'işe girmek istiyenlerin 119 lira 25 kuruşluk muvakkat tominat vermeleri ve kanunun tayin ettiği vesaikle birlikte eksiltme günü saatine kadar kamisyo- na müracaatları lâzımdır. Bu işe aid şartnameler Komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır. - (5276) Muhammen bedeli 22500 lira olan 500 ton hurda dökme demir 22/8/938 Pa - zartesi günü saat 11 de kapalı zatrf usulü ile Ankarada idare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 1687.50 liralık muvakkat teminat ile kanunun ta- yin ettiği vesikaları ve Nafia müteahhitlik 'vesikası ve tekliflerini ayni gün saat 10 a kadar Komisyon Reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada Mulzerme Dairesinden Haydarpaşada te- sellüm ve sevk şefliğinden dağıtılacaktır. G154) Baş, diş, nezle, grip, romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. HK BN M İcabında günde 3 kaşe almabilir. W BN BN Müsabaka imtihanı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından: L — Bankamıza müsabaka ile «l0» müfettiş namzedi alınacaktır. 2.— Bu müsabakaya girebilmek için Siyasal Bilgiler veya Yüksek İktisad ve Ticaret okullarından veyahud Hukuk Fakültesinden veya bunların yabancı mem« leketlerindeki muadillerinden diplomalı olmak lâzımdır. 8. — Müsabaka 7, 8 ve 9 Eylül/938 günlerinde Ankara ve İstanbul T. C. Zirsat Bankalarında yazı ile yapılacak ve kazananlar Teşrinlevvel içinde sözlü bir im- tihana tâbi tutulacaktır. 4& — Müfottiş namzedlerine <140, lira aylık verilir. Askerliklerini yapmak ü- zero ayrılan müfettiş ve müfettiş namzedleri askerlikten avdetlerine kadar mâaşsız mezun sayılıflar. Müfettiş namzedleri iki senelik bir stajdan sonra müfettişlik imtihanına tâbi tutulacaklar ve kazanırlarsa «175> lira aylıkla müfettişliğe terfi ettirileceklerdir. «Yoni kanunumuz mucibince bankamız memurları da tekalldlük hakkını haiz- dirler.» $.— İmtihan programı ile sair şartları gösteren matbuslar Ankara, İstanbul ve İzmir T. C, Ziraat Bankalarından elde edilebilir. 6. — İstekliler, aranılan vesikaların asıllarını veya noterden tasdikli suretle- rini bir mektubla Ankarada Türkiye Cu mhuriyeti Ziraat Bankası Teftiş Heyeti Reisliğine vermek veya göndermek süretiyle müracaat etmelidirler, Bu müra- eaat mektubiyle vesikaların en geç 24/8/938 tarihinde Teftiş Heyeti Reisliğine gelmiş olması meşruttur. <23971> <4402> x larsa, bunun burasında zifirim bellene- cek be! Bizim gemilerde olsa, lostro - Yi mo ile hemşehri çıkar, daha olmazsa ateşci ile ahbablık edersin, baş altında sana kıvrılacak bir yer gösterirler. Halbuki bu gemideki tayfalardan hiç biri bizim dilden çakmıyor. Ben ise, rahmetli moruğun (Meşhedinin) vak- tinde Frengistana gittiğimiz zaman ©- run da bavulu ilâ- ve edilerek vapura yerleştirildi. Gura - bi efendi dört kişi için ancak yüz lira- lik döviz çıkarmak müsaadesini alabil- diğinden, dokuz yüz lira da Takvorun meharetine, — tecrü- besine havale edil - mişti. O, bunları bir tane beş yüzlü! kiz tane de el banknot olarak, ke- mali itina ile ikiye böldürüp sonra tek- rar diktirdiği bel kemerinin — katları arasına — yerleştir « mek suretile kon - trolden geçirmeğe muvaffak oldu, Toygar Hamza mahallesinin hemen yarısına yakını, rıhtım Üzerine yığıl - Üç bavul ve bir kulplusepetle vapura yerleştiler : ı — Allaha ısmarladık! Zaptiyeye e-| Vapur ağır ağır kımıldadı.. -kalktı. manet olun! diye bağırdı. Ötede, ikinci mevki ta- rada öğrendiğim tek tük fin fan fonla- rın çoğunu kaydırdım., Anama sövseler gazel okuyorlar sanıp, enai enaj sırıta- cağım.. En çok da Takvor keratasına içerliyorum. Bana kıyasen, teres yedi kat yabancı. Bu yolculukta bir işe ya- rıyacağını da aklım kesmiyor, haniya. Gene öyle iken izzet, ikram ona. Şimdi, Amerikan seyyah gibi ikinci mevkide yan gelmiş oturuyor. Neden? Yaşlı imiş.. meşakkata dayanamazmış.. Onun kemikleri piliç kemiği de, bizimki gelin boğan, zahir. Gurabi babanın bazı defa böyle antikalıkları vardır: Elin kart gâvuruna avuc dolusu — mangizi çok görmez de, fakinden dört, beş papeli kısırganır. Güya, üstelik de ihtiyarın evlâdı mânevisiyiz. Ulan, nenin evlâ- dı mânevisi be? O böyle söylene dursun, vapur, Bo- ğazın, meltem rüzgârile köpüren Jâci- verd sularının üzerinde süzüle süzüle Ortaköy hizalarına gelmişti, Bu esnada, Toriğin omuzuna bir el dokundu. Başını çevirdi, baktı. Gurabt efendi de oldukça sinirli idi. Fakat onun asabını bozan ana yurddan ayrılık değil, biran evvel arza mevuda kavuşmak heyeca - nı idi. Takvora gelince, belindeki kaçak ps- rTaya rağmen, kuı bile — kıpırdamıyor, pişkinliğini burada da gösteriyordu. O, geminin öbür tara- Tına geçmiş, eline geçirdiği bir şez- dangun üstüne boy- tu boyunca uzan - miş, dalga geçiyor - du. Rıhtımda hısım, akraba, ahbab, aşina bırakanlar nemli gözlerini onlardan mış, yolcuları uğurlayorlardı. Bunla -|rafında, İfakat hanımın, daha şimdi - rınki alâkadan ziyade, bir tecessüsten,|den — daüssılası - tutmuştu. Ömründe içerisine biraz da hased karışan bir me-| Kartaldan ileriye gitmemiş, en uzun yaktan ibaretti. deniz yolculuğunu, Değirmenderede İnsanlarm daima hakikf numaraları-/oturan eniştesine misafir gittiği za mı vermeğe alışık olan Torik Necmi,|man yapmış olan bu sâf mahalle karı- dayandığı küpeşteden aşağıya seslene-|sı bu seferki ayrılıktan hakiki ve derin vek, oradakilerle alay ediyordu. Vapurun hareket düdüğü kalın kalın öttü. Torik: — Karın ağrısı! bir elem duyuyordu. Telâşla bulamadığı mendilinin yeri- ne koynundan çekip çıkardığı ter tül- bendinin içine sümküre sümküre ağiı- yı bermutad bastı; küpeşteden aşa-|yor, evden çıkarken bakkale emanet ğaya bir de tükürdü. Başından çıkardı-|ettiği sevgil kedisi Sarman hakkın- ği kasketini havada sallıyarak, teşyici-|da, ebe hanıma uzaktan, hâlâ öğüdler lere: haykırıyordu, ayırmaksızın boyuna mendil sallıyor- lar, veda merasimini uzattıkça uzatı- yorlardı. t Bulunduğu noktada, Torik birden - bire bir küfür savurdu: — Hay, ölüsü kandilliler! “Arkasından da, bu küfürün esbabı mucibesini kendi kendine sayıp dök - tü: — Herifci oğulları, Takvor kodoşu- na varıncaya kadar lüküs mevkilerde kurulsunlar da, babacana gelince gü- vertede imanım gevresin!. Gözünün bebeğine kurban olduğum adaleti!. Gece yarısı Ayaz paşa kol gezmiye baş- — Vay! Sen misin be Şerafeddin?.. Burada senin işin ne be...ci? Muhatabı kıs kıs gülüyordu: — Ben, dedi, Romanyada ölen anne- min bir akrabasından miras yemiye gi- diyorum. — Sahi mi, be? — Evet, Bizim koca karı aslen Dob- rucalıdır. Küçükken muhacir gelmiş- ler, Orada hâlâ soyu sopu vardır. Ge - çenlerde bir mektub aldık. Dayımız olur, bir İsmail ağa vardı. Sizlere ömür mortoyu çekmiş. Aval oldukça taş tu- tuyormuş. Mirası da doğrudan anneme düşüyor. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: