11 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

11 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa Hergün Times; Türkiye, Atatürk Yarzan: Muhittin Birgea imes gazetesi Türkiye için husü- &i bir nüsha neşretti. Türkiye için baştan başa bir destan olan bu nüs- hanın kıymetini anlâmak için şunu hi - tırlamak lâzımdır: Dünyanın en ağır başlı organı olmakla maruf bulunan bu gazetenin sütunları, bir zomanlar, daima aleyhimizde — yazılarla dolardı. Bütün meşrutiyet devrinde, bütün mütareke hengâmesinde ve bütün İstiklâl müca - delesi senelerinde bizim aleyhimizde yazmış olan Times şimdi Türkiye için bu kadar güzel bir destan çıkarıyor... Bu memleketteki büyük inkılâbı iyi anla - mak için yalnız bu hâdiseye dikkat etmek kâfidir. Bvet, bugünkü hayatımız, Atatürkün aziz ismini taşıyan bu inkılâb devri, dü- nün her bakımdan tamamen aksidir. Dün, ne kadar süşkün bir memleketin çocuk- ları idisek, bugün de o kadâr yüksek bir devrin insanları olduk. Dün, Türk olmak bütün dünyada bir kabahat ve ayıp sayı- hırdı; bugün, bütün dünyada Türk olmak en şerefli bir mucizenin hem — mevzuu, hem de yaratıcısı olmak demektir. bugünden bu kadar ayrılmış ve bu ka - dar ileri gitmiş bulunuyor. Hatıra gelebilir ki Timesin, Türkiye le- muarız halinde idi; bugün de bu iki mem- leketin siyaseti âdeta elele gidiyor. Fa » kat, hakikat böyle değildir. Times, siya - set hatırı için böyle bir nüsha neşret - mer; o, böyle bir gazete değildir. Neşre- deceği nüshanın bütün İngiliz efkârına tercüman olacağına emin olduğu içindir ki onu neşretmiştir. Başka bir taraftan daha bakalım: Dün de Türkiye, münhasıran İngiliz gsiyaseti ile ihtilâf ve tezad halinde ol « madı. İttihad ve Terakki inkılâbı, Tür - kiyeye sade Abdülhamidin marşı ile ve 10 temmuz neşidelerile doğmadı; 908 de meşrutiyet hareketi, Türkiyeye İngiliz dostluğunun bütün nümayişlerile birlikte geldi. Fakat, o zamanki İngiltere ve o İngilterenin tercümanı olan Times, Tür- kiyenin aleyhinde bulunmaktan vazgeç. mediler. Niçin? O, hasta bir memleketti; ortada batırılacak ve paylaşılacak bir ül- ke vard. Ne Osmanlı devletine, ne de 'Türk milletine, biç bir tarafta hürmet edilmiyordu. Bunun içindir ki Times ve İngiltere, hattâ İngilterenin her istediğini yapmıya hazır olan Kâmil Paşa Babıâli- sine bilen en küçük bir iltifatta bulun - madılar. Halbuki bugün İngiltere ve Taymis pekâlâ görüyorlar ki Akdenizin şarkında, Balkanlarda sulhun en kuv - vetli direği Türkiyedir ve ea güvenilir, en sağlam devlet Türk devletidir... İşte aradaki fark, işte inkılâb! * Resimli Makale: «Eğer bir insan hayat yolunda ilerledikçe, daşlar edinmezse çok geçmeden yalnız kalır, bir insan muhi- tini daimi suretfe genişletmek mecburiyetindedir.» SON POSTA yeni yeni arka- & Dost edininiz, — 'Tamdıklarınızın arasına ilâve edilecek yeni bir — simanın dostlar listesine geçecek Yeni bir ismin sizin için günün birin- de bir destek, bir kaynak olabileceğini hatırdan çıkarmayınız. SÖZ ARASINDA Timarhane kaçkını Bir genç kızın Başına gelenler Bir akıl hastanesinde tedavi altında bu- Junan zararsız delilerden bir genç kız izin günü babasile birlikte gezmeğe çık- mış. Yolda .giderken, her nasılsa, bir lo- koamotifin altına düşmüş, babası kızını kurtarmak üzere ileriye atılmış ve bu fedakârlığını hayatile ödemiş. Bu karga- şalıkta, kaçan, ortadan kaybolan kız, gün- lerce aranmasına rağmen bulunamamış, İnihayet, Londradan uzakta, bir - funda- |lıkta meydana çıkarılmıştır. Deli kızım ilk gözü: — Babam nasıl yaşiyor mu?.. demek olmuştur. Büyük bir İngiliz romancısı öldü İngilterenin tanınmış romancıların - dan W. B. Maxwell 72 yaşında oldu- gu halde ölmüştür. 38 röman yazmış olan, 1914 den| Bir Türk sıfatı ile Timesin dünyaya da-| !9!8 e kadar olan seneler — müstesna, fattığı bu destan Bizi elbet memnun e -|ber sene bir roman veren Maxwell'in der ve bize şeref ve iftihar duyguları ve- |e son eseri, «<Toplanan zaman» adlı bir rir. Fakat, gene bir Türk sıfatile şu daki- | hafıralar külliyatıdır. kada beni çok mütehassis eden duygu,| — Küçük hikâyelerinde daha ziyade, Timesin, Atatürk bakkında yazdığı şey- korku, heyecan çeşnisini kullanan ro- lerin bende uyandırdığı heyecandır. Türk | marcının ekser hikâyeleri Türkçeye de milletinin Büyük Şefini, Avrupanın en | çevrilmiştir. büyük devlet adamlarının başına geçi - ç ŞAT ren Times bu yüksek yaratıcıın tarih| Mikropları öldüren şua huzurundaki mevkiini kat'i surette tayin| İki Amerikan Glimi insanlara zarar etmiş ve büyük İngiliz gazetesi, Ata -| vermiyen, fakat mikrobları öldüren yeni türkü hakiki çehresile görmüş ve gös -| bir ölüm şua lâmbası keşfetmişlerdir. termiş olmakla biz Türklerin en min -| Bu lâmbalar, görünmiyen ültraviyole nettar duygularına hak kazanmıştır. şuaları neşretmektedir. Bu şualar o0 kadar Biz Atatürkü o kadar çok severiz ki o-| hafiftirler ki, barlarla lokantalarda bar- nun medhü senasının dünyada yayılıp| daklar bu suretle temizlenmöktedir. gittiğini görmekle göğüslerimiz kabarır,| Bu yeni usul ile hastanelerde cerrahf kalblerimize rikkat ve heyecan gelir.| âletler yıkanmaktadır. Bütün maddi ve manevi varlığını son zerrelerine kadar bu milletin iyiliğine vakfetmiş olan Atatürk, bu suretle sade bizim Atatürkümüz olmaktan çıkıyor ve yavaş yavaş bütün dünyanın, bütün me- deniyetin, bütün sulh ve insanlık dün - yasının Atatürkü oluyor. Bu, büyük bir| : [ S T E R l insanın tarihçe hakkının tanınması de -(| — Dün gazelede okumuşsunuzdur: mek olmak bakımından seyredilmesi ne kadar hoş bir şeyse, bu insanın bir Türk olması, bizim olması, Türklerin aziz ve sevgili Atatürkü olması da bizi o kadar heyecana getirir. 'Times Atatürkün hakkını veriyor ve bu hakkı bütün dünyaya yayıyor. Bu, Tür- kün nammı dünyaya yaymak demektir, Bunun için Timese bir Türk samimiyeti ile teşekkür ederiz. Muhittin Birgen İSTER Hanri isminde bir ecnebi sahte pasaportla hududu geçmiş, İstanbula gelmiş, üç beş evi soymuş, nihayet yakalanarak mahkemeye verilmiş. Müddeiumumi tarafından da tecziyesi istenilmiş, hakkında verilecek karar hen'iz belli değildir. Fa- Hergün bir fıkra Kadının oğlu j Kadı, altı yaşındaki oğlunu karşısı- 'na almış, selâm vermesini öğretmişti: İ — Oğlum, bir tanıdığınla karşılaş- |. fığın zaman ona, selâmünaleyküm, ; dersin, j Çöcuk sokağa çiktı. Bir müddet son- İ ra eve döndü. — Baba, bana velâm vermeyi yanlış İ| öğretmişsin. ! — Yanlış mı öğretmişim? — Evet, bütün tanıdıklarımı, selâ- münaleyküm, diyerek — selâmladım.. Onlar da yanlışımı tashih ettiler. ! İ F aF 1938 yılının muharibi — Aleykümüzsselâm! dediler, Paraşütü, kürklü paltosu, havada ko- nuşmayı temin için kulakta, ağızda mik- rofları, gözlükleri gaz maskesi ve maki- neli tüfeği ile büu adam yarınki hurbde kendisinden en çok bahsettirecek — olan askeri tayyerecidir. Kıyafeti fennin en soön tekemmülâtına göre tertib edilmiştir. ——— Havada2,5 milyon kilometre mesafe kateden adam 44 yaşında tayyare kullanmayı öğ - renen, İngiliz pilotlarından — yüzbaşı Fred Dismare, şimdiye kadar takriben iki milyon 250 bin kilometre yol katet- miş, 4600 kere Manşı geçmiş ve hava- da 11,600 saat bulunmuştur,. Yüzbaşı: — Hava her yerden daha emniyet - lidir, Karada olduğum zamn çok kor - karım, Tayyare meydahından eve gi - dinceye kadar her lâhza bir tehlikeye uğrayacağım, diye tir tir titrerim! de - imektedir. NAN, İSTER Faşist üniformasını Giyen meşhur Bestekâr Kavalyera Rustikonun meşhur beste- kârı Mascagni, eserlerinden birini, yeni faşist üniformasını giymiş olduğu halde idare ediyor, Japonyada memurlar kimono giyecekler Tokyodan bildirildiğine göre Japon memurları 1877 kanunu ile ilga edilmiş olan (Kimono) yu vazife esnasında tek- rar giymiye icbar edileceklerdir. Bunun başlıca sebebi mevaddı iptidaiye pahalı- lığı dolayısile Avrupat kıyafetin icab et- tirdiği müteaddid elbise bulundurmak mecburiyetinden kurtulmak arzusudur. Püro merakı ve bir iddia raklısıdır. Nadide pürolara malik oldu - Bunu bilen bir zatla bahse tutuşarak bir hafta zarfında bir arkadaşile birlikte yüz otuz beş evi yıkacağını iddia etmiş, ve enkaz halinde satılması takarrür eden bu evleri filhakika yıkarak bir kutu püro sigarasına kavuşmuştur. Çok garib bir ilân Hafta içinde Kahire gazetelerinden bi- rinde küçük bir ilân çıktı. Aynen ikti - bas edelim: | «Gayet büyük, fakat o nisbette de ince |ayağı olan bir İngiliz kadını kendi vazi- |yetinde büleman birisini aramaktadır. |Müştereken iskarpin ısmarladıkları tak » | dirde deriden ve köseleden tasarruf ede- |cekleri zannındadır.> z Dünyanın en karanlık şehri İngilizler rakam üzerinde yütüyen in- sanlardır, istatistiği çok severler. İşte meydana çıkardıkları sön eser: İngiltere sis ve yağmur memleketidir. Vasati bir hesabla güneşin görünmesi günde ancak 3 saat, 12 dakikalık bir za- mana İnhisar eder. Bu itibarla Londra dünyanın en karanlık şehridir. İNANMA! kat bu adam Suriye hududundan geçip geldiğine - bakılırsa İNAN, Fransız olduğuna ve memleketinde de tek karyolalı oda şek- linde hapishaneye alışkm bulunduğuna göre, beraet etse de, etmese de bizim koğuş usulü hapishanelerimizi gördükten sonra bir daha bu havalide suç işlemiyeceğine biz inanıyoruz, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMA! İngiliz ustabaşılarından biri püro me-| n Sözün Kısası İstanbul b;!.;.dîyesı'nden İki dilek E Talu a stanbul belediyesinin halkın ve bes tahsis çocuklarımızın istirahatini, ha« va almak ihtiyacını ve sıhhatini düşün- mek, bu bakımdan da tedbirler almağ hususunda ciddi fazliyete geçtiğini çüka ranla gören ve takib edenlerdeniz. Belediye reisimizin, en bitaraf duygu- larla zaman zaman tenkidkâri olan bizle- rin, önun bu türlü icraatını gördükçe d€ müzahiri ve takdirkârı olmak vazife « mizdir. Bu vazifeyi de seve seve ifa ede- Tiz. Bu münasebetle aklımıza bir şey gel « di: Belediye reisimiz, şehtin muhtelif yerlerindeki boş ve sahibsiz arsaları imar ederek bunları park şeklinde İstanbullu- ların nefes ve temiz hava almalarma tâh- sis etmek arzusundadır. Güzel İstanbulumuzun viran manzaras sını gidermeğe de faydası dokunacak olart bu tedbiri memnuniyetle karşılamakla beraber, elimizde mevcud ve esasen mâs mur parklardan hali hazırda neden istie fade edilemediğini de kendi kendimize düşünmekteyiz. Meselâ, Beylerbeyi sarayının kocamani parkı.. Hidivin Çubukludaki, belediye ta- rafından geçenlerde satın alınan malikâ- nesi.. Beykozda Abraham Paşa korusu, Yıldızın dış bahçeleri. Bunlar, halkım tenezzühüne pekâlâ tahsis edilebilir. Ve bunların, milli saraylara aidiyeti bizce bir mâni teşkil etmez. Pariste Tuvileri, ıLüksemburg. Versay.. Viyanada Şön « brün.. Varşovada Vilanov saraylarımın böhçeleri halka daima' açıktır. Bu iti « barla biz de bu saydığım yerleri, yazım, muayyen saatlerde açık bulundurabili « riz. Bu, birinci dileğimiz. Sonra, İstanbul konservatuarına bağlı, çok güzel bir şehir bandomuz var, Bunu ancak müstesna günlerde: bayramlarda ve festival münasebetile dinlemek nasib oluyor. Halbuki, Ortaköyde, kapalı bi « nalarının içinde bu orkestranın yapmak« ta olduğu müzik meşki, açık havada ya- pılsa, Şehir bandosu her gün değilse bile, hâftada iki defa akşamları ikişer saat şehrin muhtelif bahçelerinde, meydan « larında könserler verse muvafık olmaa mı? » Eğlenceden yana pek fakir olan İstan« bulümuz, bu iki dileğimizin husulü ile muhakkak ki çok sevinccoktir. Dediğim parkların açılması ihtimal ki artık bu seneye yetişmez. Mevsim haylf ilerlemiştir. Fakat Şehir bandosu, festle val bittikten sonra, hattâ bitmeden ev « wel, Sarayburnu parkında, Fatihte, Do- ğancılarda, Taksimde, Beyazıd meydanın« da bize her gün bir hHeş'e kaynağı, bit yorgunluk ve bezginlik müdavisi olamsa mı? Bunları, sayın Muhiddin Üstündağın takdirine kemali hulüs ile arzediyoruz. E. Talu Japon diplomatlarının toplantıları (Baş tarafı 1 inci sayfada) şına iktısadi bir gayeyi istihdaf ettiği hakkındaki gazete havadislerini mevzau bahsetmiştir. Bu haberlere doğru nazarile bakamadı- Banı, zira Türkiyenin Sovyetlerle olan &- kı dostluk münasebatı malüm iken Tür« kiyenin bu yolda bir siyasf toplantı mere kerzi ittihaz edilmesi isabetli bir intihab toşkil etmiyeceğini ve gerek Sovyetler, gerek ber hâangi diğer dost bir memleket sleyhine Türk topraklarının faaliyet merkezi ittihaz edilmesini cumhuriyet hükümetinin ne doğrudan doğruya, ne de zımnen terviç edemiyeceğini, iktısadi bir konferans için ise Türkiye hükümetinis böyle bir konferans hakkında ne düşün« düğünün nezaketen sorulması tabil bue hunduğuna göre içtimam bu ikinci tefsi- rini de varid görmediği ve ancak Japon dbüyük elçiliği tarafından ne resmi bir malümata, ne de çıkan şayiaların tashih ledildiğine dair bir habere destires olma « | dığı için düşüncelerini büyük elçiliğe bil. irmek lTüzümunu hissettiğini Ilâve et « miştir. (AA.)

Bu sayıdan diğer sayfalar: