11 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

11 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sun'i Misafir erkek, ev sahibi kadının çiçek- lerine baktı: ; — Ne güzel çi- çekler, dedi, renk- leri sizin saçlarını- zın, yüzünüzün, du daklarınızın rengine benziyar. Ev sahibi kadın da çiçeklere baktı: — Öyle diyorsunuz ama bunların hep- sun'i çiçek! — Dedim ya, aynen sizin saçlarınızın, yüzünüzün, dudaklarınızın rengi? Sizin için Nişanlılar konu;mllf-_ Bütin. tank dıklarınıza; bf fevkalâde — güzel, fevkalâde zeki ob yorum? — Benim için değil, nıza üzülüyorum. — Geçi bahsederken, onun da ne o! rendik, yalancının biriymiş fakat sizin hesab- ende biri sizden lduğunu ÖB - dedi de... Bi | | — Ben görmiyeli kocan çok değiş- miş! Çok de; K dan sonra iki koca daha deği GÜLERİM Biri kızıp söylense, Hemen kah kah gülerim!.. Haklı haksız ne is; Yine vallah gülerim!. Yok ki derdim ağlayım, Hiç durmadan gülerim!.. Su değilim çağlayım, Ben her zaman ğil, senin gördüğün kocam- ci iştirdim. — İki defa evlendim, her ikisinde de mes'ud olamadım.. birinci kocam be- ni brraktı, gitti... — Ya ikinci? — Maatteessüf o kaldı. T Nezaket Çirkinlikte bir eşi bulunmuyan kadın | söyledi: t — Aşk mektubu almıyan kadın dünyada yokmuş, fakat ben hiç al- madım, Naziklikte — bir eşi bulunmıyan erkek te söyledi: — Müteessir olmayınız bayan, posta - lJarda hiç intizam yok ki! — Evimin Tesmini yapacağının 6” velden söyleseydiniz. — Neye? — Hiç olmazsa kapıyı boyatir, PY cereleri t ü a amammesereecarLAnaanan Niçin? Bayan yüzüne, saçlarına losyon sürü- yordu. Hizmetçi v ı'hyan niçin © kadar fazla koku | gürünüyorsunuz? — BSana ne! — Bana ne olur üz, koku yü- güzel yemeklerin ko- | | | Hayatta her şey lfîli"îı Ben onlara gülerim!.. Yoğa vara gülerim. Acep his yok mu sende? .. Sakın deme ü Zaman olur ki ben de Hep kendime |ı'i|eıun'* v ! mu? Bay sizin sü zünden pişirdiğim Sinaya yolunda gö eee nenaneeeseneenenmcenen i Romanyada « € bahşiğn bir âfet halini almıştır. Ramen dostlarımdı biri bu bahse dair konuşurken bana vwevet amma bahşiş türkçe ::1' kelimedir. Biz onu sizden aldık» dedi. Kemali ciddiyetle cevab var- dim; &Hakkınız var, fakat bizde bahşiş anlaşılıyor ki kaçıp size iltica etmiş.n Bükreşin boğucu ğindan — fena halde bunaldığım bir gün, bana: — Burüâda ne oturuyorsunuz? Sina- yaya gidin.. dediler. Doğdum doğalı adını ve medhini işit- tiğim bu yere şimdiye kadar gitmek nasip olmamıştı. — Sâhi! dedim. Hazır fırsat elime geçmişken, bir kaç gün için, çoluğumu çocuğumu alıp da şu Sinayaya gide - yim. Ben tam kararımı verince her kafa- dan bir ses çıkmağa başladı. Bu muh- telif reyleri şöylece hülâsa edebilirdim: Eğer başımı dinlendirmek istiyorsam bana Sinaya gelmez. Orası çok mon- den, fazla gürültülü ve etiketli yerdir. Halbuki biraz ötesinde, Predeal vardır ki hem daha havadar, hem de daha âsudedir. Lâkin buraya da en çok ve- remliler ve vereme ladı olanlar gi- der, Bu sebeble, çoluğu, çocuğu götür- mek caiz değildir. Gene Sinaya en eyi- dir. Maamafih, ne o, ne de bul Daha ileride, Braşova denilen şehre gitmek hepsinden iyisidir. Zira bu bir şehirdir amma,. dağ, orman yanı başındadır. i zamanda insan sıkılmaz da. Geze- yerleri, zengin mağazaları, muzikli hveleri, temiz bir oteli ve bilhassa nisbi ucuzluğu Braşovu her bakımdan müraccah kılar!. Baktım ki işin içinden çıkamıyaca -| | kusunu alamıyor. * Satın aldım Meşhur avcı anlatıyordu: — Bu * Plajda ' İj ı**ıiı (u !ı ;ıîı;,w' NM l)., Yİ| Kİ AİİRLD ' 7»" UA D > — Bayan | — Ne var? — Biz gazinoya gideceğiz, fakat çok düşünüyorum. — Neye düşünü- | e yorsunuz. — Köpeğim için. — Onu bırakacığınız kimse yök mu? — Hayır, alıp götüreceğim ama acaba şortunu mu giydireyim, pijamasını mı, yoksa mantosunu mu? * Hırsızın cevabı Hırsız; oda oda dolaşıyor, yükte hafif, pa ! hada ağır ne bu- lursa hepsini tor» basına dolduruyor- du. Fakat birden- bire iş değişti. Bu- lunduğu — odanın kapısı açıldı. Bir tabancanın namlusunu gördü: — Davranma! | — Sen kimsin? « — Ev sahibi, eve korkmadan girdin "i ba! — E sonra? — Bunu evime dim.. tin vurdun mu? çıkardım, götürürüm, de — Tetiği çek! — Hayır, cüzdanımı aldım. satın * Tatlı, acı T z nasıl? — Kocanla aranı — Çok iyiş her akşam eve geliyor, karşıma — geçiyor. saatlerce bana tat- h tatlı bakıyor. —O zaman gen ne I'SPW“”“"" — Ben de ona tatlı pişiririm. — Hepsi bu kadar mi? Kadın düşündü: Ç evde canım sıkılır, ko- ci bakarım. |- — Geçen hafta tanıştığım, sarışın ka- dımı bima unutturdunuz.. — Öyle mi, demek ki siyah saç bana daha çok yaraşıyor. Karakolda — Sen bu bayın altın saatini çalmışsın! — Ben saat falan çalmadım, hem o sa- at altın değildi. — Hayır, bazan dam eve gelince yüzüne ACI & — O zamanlarda ö'ne yapar? ğa gider, banı zengin bir adam olduğunuz halde bu yaz | günü sayfiyeye gitmeyip şehirdeki evi- k n acıba —[ nizde oturmaktan utanmadınız hal.. — Hemen soka; | dem kurabiyesi alır, getirir. Haydi ben korkmadım, diyelim, siz | *” Seyahatim Nasraddin hocanın benziyecek. Esasen kararım da a kendimi müteredi i, < bir insan olarak tamıtmak isle - İmem. — Haftaya Sinayadayız! Önce ben oraya kadar bir uzanayım da, waziyeti mali bakımdan bir kere iskandii! ede - yim, p Romanyada trenler çok kalabalıktır. Ahali mütemadiyen kımıldar; hareket halindedir. Her saat, muhtelif istika - metlere kalkan katarlarda yer bulabil- mek için, Bükreşin bir çok noktaların- daki seyabat Soentalarına veyahud ki devlet demiryolları bürolarına — epey önceden başvurmak ve yerini peyle- mek lâzımdır. Bir kişilik tren bileti üç parçadır. Bir bilet seyri âdi, bir bilet ekspres farkı, bir bilet de yer kirası olarak alırsınız. Dört, beş kişilik bir kafile oldunuz mu, elinizde bu suretle bir iskambil kâğıdı destesi kadar zengin bir bilet koleksyonu toplanır, Bunların hepsini bir arada birleştirmiş olsalar az mı idi, diye düşündüm. Olmuyor zahir! Sonra, gidiş bileti dönüş için de muteberdir. Lâkin o kadar eziyeti var iz vakit, biletinizi vize ettirme- Biletin arkasına bedeli epeyce tu | yapıştırırlar. Zaten Romanyada pula tâbi olmıyan şey yok Lokantada, kahvede, — ötelde, alarda hesab puslalalarına mut- Taka pul ilsak edilir. Herhangi bir yerde edeceğiniz masrafı peşin tahmin etmek imkânsızdır. Hele otellerde ve lokan - ta, kahve gibi yerlerde!. Otellerde, meselâ, faturaya resmen ilâve edi'on bahşiş yüzde on değil, on beştir. Bu - nunla beraber, siz oteli terkederken kapının dibine avuçlarını size doğru uzatan bir alay ıskatçı birikir. Lokal rde, gene resmen hesaba dahil edilen yüzde on beşten maada İbahşiş vermek mecburiyet halindedir. buna bir şey denmesin. Fakat bitti sarap da, kalkıp gitmi- vranirken masnızın başında yer- den bitme, ekseriya yüzünü bile o da- kikaya kadar görmemiş olduğunuz bi- ri dikilir: Pikolo! Yaniya, sizin anlıya- cağınız, garsonun çömezi. o da, sizin mürüvvetinizden beklediği bir kaç lel'yi nla i — Mesleğiniz nedir? — Lekeciyim. - ma sürdüğünüz l mizlemek mecburiyetinde keyi de te- olduğunu- almadan oradan uzaklaşmaz. Eskidenberi hakkında muhabbet bes- lediğim ve bu defa daha yakından gö- rüp tanıdığım Romanyada «bahşiş» bir muz. Bu vize meccani de- | ğ yeni rejimdenberi barınamıyan İ Sinaya yolunda Prahova vadisi âfet halini almıştır. Yerlisi, yabancısı $.|bundan bizardır. Ve bahşişin menedil- diği gün, Rumen miülleti dünya naza- rında muhakkak ki çok kazanacaktır. Bir gün, Rumen dostlarımdan birile bu bahse dair konuşuyorduk Muhata- bım: — Evet, ama.. dedi.. bahşiş Türkce bir kelimedir. Biz onu sizden aldık. O bana, belki de istemiyerek, çanak tutmuştu. Ben, kemali ciddiyetle: — Hakkınız var, dedim. Fakat bizde, yeni rejimden beri barınamıyan bahşiş, anlaşılıyor ki kaçıp size iltica etmiş. Onu siz de hudud haricine çıkarmış ol- saydınız, milli itibarınıza herhalde hizmet etmiş olurdunuz. * Pazar sabahı, elimizde bir deste bi - letle, kızım ve ben, eksprese binerek ayaya keşfe gittik. ompartimanlar tıklım tıklım dolu şdi. Vagonların üzerini kızdıran güneş, içerisini katran kazanına döndürmüştü. Oturduğumuz yerde üdeta beynimizin kaynamak istidadını gösterdiğini his- sediyorduk. Yol arkadaşlarımızın hep- si de biraz serinlemenin, ferahlamanın çarelerini arıyordu. Erkekler ceketleri- ni, yakalıklarını çıkardılar. Kadınlar gö gırlarını birer parça daha açtılar, ellerindeki yelpazelerle, fırın ndan çıkan buharı andıran havayı ihtizaz çalışarak teselli ara- dılar, Ben kendimi vagon restorana at « tım, Gelsin su!, Romanyanın maden suları hem bol, hem çeşidli, hem leziz hem de ucuz. Bir şişe sözüm ona Taşde- len pahasına size buz gibi bir şişe Bor viz açıyorlar. Hem de vagon resto- randa! 'Takib ettiğimiz yol, Romanyanın ö* bür taraflarındaki kadar feyizli ve cazip değil. Sebebi biraz -sanra anlaşıldı: Petrol arazisine giriyoruz. t.. Piteşti. adlarını taşıyan is- klaştıkca, uzakta, yakm- klerini andıran yüksek demir kuleler göze çarpıyor. Bunlar petrol kuyularıdır. Garlarda, sıralan - mış sarnıç vagonları, kafil linde, bu kıymetli cevherle doldurulmayı bekli- yorlar. Petrol, Romanyanın bitmez tüken - mez-servet membaldır. Yalnız Ploeşti- deki tasfiye fabrikalarında 2600 işçi çalışır ve günde 500 vagon doldurulup dahile ve harice sevkedilir. (Devamı 10 new sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: