14 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

14 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Bay Biderin WNutkundan sonra Yaryan: Muhittin Birges kadar merak ve beyecanla beklenen nutuk, Bay Hitlerin kongreyi kapamak üzere söyliyeceği SÖZ- ler, evvelki akşam, bütün dünya ufukla- rını dolaştı. Şu dakikada dünya, bu me- raktan da kurtulmuştur. Ancak helecan devam ediyor! Evet, helecan devam ediyor. Harb ola- cak mı? Olmıyacak mi? Bu iki suai daha da bir hayli devam edecek. Yalnız tek bir teselli var: Hemen yarın harb olacak değildir. Öbür güne de Allah kerim! A- gaba hiç olmıyacak mı? Nutka bakılırsa, belki de olabilir; fakat, biz eski kanaati- mizde devam ediyoruz. Südet mesclesi için bir harb çıkmaz. Bay Hitler, bu gibi ahvalde söylenebi- Jecek sözleri söyledi; harbedecek olan| harbedeceğini haber veremez. Bundan dolayı kendisinden harbedeceği — fikrini söylemesini — bekliyemezdik. — Nitekim barbetmiyeceğini de söyliyemezdi; çün- kü bu da mücadeleden vazgeçtiğini ilân etmek demek olurdu. Sadeca dedi ki: Resimli Makale: tır. 5 defa ikiz «Eğer Südetlerin hakları tanınmaz da bir galle çıkarsa onlara yardım edeceğiz!» Bu da gayet tabil bir şey olur. Şu halde nutuk, vaziyete yeni bir şey ilâve etmiş değildir. * Nutuk, vaziyete yeni bir şey ilâve et- memekle beraber Almanyanın bu işdeki taktiğine daha fazla bir vüzuh vermiş bu- lunuyor. Şimdi daha iyi görüyoruz ki Al- manya, Südetler için hak iddiası siyase- tinde ısrar edecek ve fakat, hakkı silâhla bizzat istihsal yolundan gitmiyecektir. Bu taktiği tatbik öderken de demokrasi- lere ve bilhassa bugün hakem rolünü oy- nıyan İngiltereye hücum edıyor. «<Eğer, diyor; şu üç buçuk milyon Südet Alman değil de, İngiliz olsaydı acaba İngiltere ne yapardı?> Bu tez kuvvetlidir? İngilterede işitil- diği zaman bu söz, derin akisler yapar ve birçek İngilizin kafasını yumuşatır. Bu- nun gibi, bu, dünyanın neresinde işitilse, hak mefhumu bakımından Almanyaya hak verdirir. Nitekim, «Südetler Filistin Arabları değildir!» tarzındaki sözler de kuvvetli- dir. Şu halde, Almanyanın Nüremberg kongresinden sonra Çekoöslovakyayâ hü- cum edeceğini bekliyenler tahminlerin- de aldanmışlardır. Bay Hitler Çekoslo- vakyaya değil, İngiltereye hücum edi- yor ve onu manevi, fakat kuvvetli bir silâhla vurmak istiyor! Dünyanın bu- günkü halinde manevti silâhlar, kesen ve yakan silâhlardan daha az kuvvetli de ğildir. Bunun içindir ki Almenya bunla- ti tercih ediyor. Eskiden hak istiyeni do- kuz mahkemeden koğarlardı; fakat, bu- gün kuvvetin harekete geçmesi ihtimal- leri önünde tiril tiril titriyen dünya ef- kârı, hak bahisleri üstünde çok hassas olmuştur. Bilhassa kuvvetle teyid edil- diği zaman dünya, hakkı dinliyor ve o- nun yerine gelmesini istiyor. Bu taktiğin kuvveti aşikârdır: Şimdi- ye kadar dalma cebre ve tahakküme mi- racaatla itham edilen Almanya, bu defa rakiblerinin karşısına sadece hak iddin- sile çıkıyor ve her şeyden evvel kendi- sine efkârında haklı bir mevki temin et- mek istiyor. Südetler Alman oldukça Al. manyayı iddialarında haksız telâkk; et- mek kabil olamıyacağına göre işler dö- nüp dolaşıp Südetlere geniş bir hak ve- rilmesile neticelenecektir, m * Bu gibi ahvalde elde edilen haklar da, çocukluğumuzda Seyid Battal Gaziye aid hikâyelerde okuduğumuz efsaneye çok benzer: Battal Gazi Bizans hükümdarın- dan bir öküz gönü kadar bir yer istemiş; © da ebu kadarcık bir yerden ne çıkar?» deyip ona istediğini vermiş. Battal Gazi bu öküz gönünü ince ince keserek geniş- letmiş ve onu serdiği yere Arab camiini yaptırmış! Bu efsaneyi daha birçok yer- de görürüz. İşte bir öküz gönü de bu de- fa Südetlerin eline geçecektir! Er veya geç bu olacağına göre sözle halledilmesi mümkün bir iş için Bay Hit- leri silâha müracaat edecek farzetmek abestir. Ancak enternasyonal meselelerin hallinde âdet ve an'ane, en basit şeylerin bile sahneye büyük bir mizansen içinde çıkarmak olduğu için bu defaki dava da, Çocuğu olan Adamın kitabı İngilterede beş dela ikiz evlâdı o - lan ve (4 erkek ve kız çocuğunun ba - bası bulunan bir İngiliz, (bir aile na - (£ sil yetiştirilir?) ismile şayanı dikkat bir kitab neşretmiştir. Kitabda şu na - sihatlere rastlanmaktadır: | — Ağlama - Çocuklar pek küçükken ağlarlar. Bu tabif bir haldir. Bir ço - cuk ağlamaya başlar — başlamaz, onul; hemen kucağınıza alıp susturmaya ça-|; lışmayınız. Bocuğu arsız edersiniz, 2 — İdare - Babalar kazak olmasını, bilmelidirler. Benim söyle şey yapılır, âdeta kanun hükmünde - dir. Başka türlü de olamaz. Söyliyece- giniz bir şeyi önceden — düşününüz, (hayır!..) dedikten sonra caymayınız.. (Evet) diyebileceğiniz — bir yerde de (hayır) 1 yapıştırmayınız. 3 — Mücazat - Çocuüklara ceza veril- melidir. Hattâ — dayak da atılmalıdır. Yalnız sopa veya maşaya lüzum yok - tur, Çocuğunuzu dövmek — istersöniz hafif hafif ve kendi elinizle dövünüz. # — Aileden biri iyi bir şey yapar - sa ona (âferin) demelidir. Bu aile ferdlerinin kendi nefislerine karşı o - lan itimadını arttırır, ve sizin — yalnız kababatlerini görmediğinizi isbat e - der. 5 — Safrada çocukların konuşma - sına veya okumalarına aslâ müsaade etmem., Bu, hazmı bozar. Yemekten sonra da küçükleri bir müddet sırtüstü yatırır, istirahat ettiririm. Resmimiz bu adamın — karısını son ikizlerile gösteriyor. ——— gözlerimizin önünde böyle harb dekor- ları ve silâh şakırtıları içinde cereyan ediyor! Muhittin Birğen |İSTER Çorap meselesi üzerinde tahlile girişen bir arkadaş derdin Bir düzüne ressamı aynı manzaranın karşısına geçirerek birer tablo yapmalarını isteyiniz, gördükleri manzara bir- dir, fakat her birinin vücude getireceği eser renk, riya, çizgi ve detay bakımından yekdiğerinden epeyce farklı olacak- - akaşa M Hergün bir fıkra Hiç merak etmeyin Bir büyük mağazaya tezgühtar a- Tanıyordu. Mağaza sahibi müracaat edenlerden birine sordu: — Tezgühtarlık bilir misiniz? — Bilirim, — Bu meslekte çak kere yalan söy- lemek icab eder, yalan söylemeyi de j becerebilir misiniz? İ — Hiç merak etmeyin, herkesten $ fazla söylerim. — İngilizce bilir misiniz? — Kendi dilimi nasıl biliyorsam, ingilizceyi de o kadar bilirim. Yeni tezgâhtar ertesi gün işe baş- lamıştı. Mağazaya gelen ilk müşteri bir İngilizdi. İngilizce hitab etti. Ye- ni tezgühter bir şey anlamamıştı. İn- ; giliz derdini anlatamayınca hiddet. lendi, mağazadan çıktı. Mağaza sahi- bi yeni tezgdâhtarın yanına geldi: — Siz, hani ingilizce bildiğinizi söy- lemiştiniz, yalan söylediniz ha! — Olabilir, daha evvei siz. bana; yalan söylemeyi becerip beceremiye- ceğimi de sormamış mıydımız? Ben de size herkesten fazla söylerim, deme- İ Mmiş miydim? . Ni ee U e Ş ” Olimpiyad kulesi 1940 olimpiyad-. larının yapılaca « Bi - Finlandiyada H e | singsfors'da stadyom meyda - andaki kule işte bu kadar ince va uzundur. Müsabakaların mükemmel bir şe kilde cereyan et « mesi için İcab e - den tedbirler â « Immıştır. Şehrin her tarafındaki 0- teller — şimdiden kontrol edilmek - tedir. Bazı yer - lerden de müra - enat edilerek o- tellede yer ayrıl - mıştır. — Bilhassı , e büyük seyirci küt B lesile iştirak ede- PETETEE cek olan Norveç aşağı yukarı bütün yerleri kapattırmış- tır, Finlandiya hükümeti olimpiyad i- çin lâzım gelen İnşaatı büyük bir sür- AAAT ATARAMAŞAMMIRR ! atle yaptırmaktadır. İNAN, İSTER Sözün Şiş kaçığı Kısası adın çoraplarındaki eşiş kaçit G gibi, ekseriya icraatta, nis |zamatta, hattâ kanunlarda zayıf vey& Adetimizdir. Bu zayıf veya sakat noktas lııkıl bir nokta bırakmak, her nedensi nın mevcudiyeti ise, hemen daima, tate vasıtalarını üzer, sıkar, müşkül mevkid 'hikıtt.ı, bazan mükellefi, bazan da icr# Herkesin hususi bir görüş zaviyesi vardır, birininki diğe- rininkine uymaz, farklıdır, bunun içindir ki dünyada ne ka- dar insan varsa o kadar da zevk vardır. Kendi zevkinizi feda etmeyiniz, fakat başkasının zevkine de karışmayınız. Zevk | İngiliz Başvekili Çemberlaynın Garib bir âdeti İngiliz Başvekili Çemberlayn, hu - rafelere, bâtıl itikadlara inanmaz ama, kendisinin veya karısının yere düşür - düğü şeyi muhakkak kendisi almak is- ter. Resimde de, onu, — karısının yere düşen şemsiyesini alırken görüyorsu - nuz. Nevyorkta cür'etkârane bir hırsızlık Nevyorkun en kalabalık semti bu- lunan Beşinci caddede kâin büyük bir apartımanın V1 inci katındaki büyük mücevherci mağazasına üç haydud gir- miştir. Bunlardan birisi kapının önün- de gelip geçeni tedkik ederken diğer ikisi ellerinde tabancalarile içeri girip mağazanın iki sahibi ve üç memuru - nu ölümle tehdid ederek kalın bir ip- le kendi kendilerini bağlamalarını em- retmişlerdir. Bu beş kişi sıkı sıkı elle - rinden ve ayaklarından — birbirlerine bağlandıktan sonra mağazada - yükte hafif pahada ağır her ne varsa — hepsi hırsızlar tarafından toplanıp götürül - müştür. İngilterede çingenelerin marifetleri Londrada çingenelerin idare ettiği seyyar bir panayır arabasında orgun havasına ayak uydurarak — dans eden bir maymunla, 2 yaşlarında bir çocu - ğun hal ve tavrı polis müfettişlerin - den birinin nazarı dikkatini — çekmiş, arabaya sıçrayan müfettiş, hayvanla çocuğun bir metre yirmi santim uzun- luğunda bir zincire bağlı — olduklarını hayretle görmüştür. Çingeneler tabii tevkif edilmişlerdir. İNANMA! getirtmeye de kenüz teşebbüs edilmemiştir, © halde meseleyi tedavisi çarerini bulduğu zannındadır, tek!:fi şöylece hülâsa | halletmek elimizde bulunan yegâne çare çorap giymemekten ediledilir: — Madem ki çorap fabrikalarını sağlam çorap yapmaya sevketmenin imkânı yoktur, madem ki memlekette mevcud çorap fabriksiarını kapatarak dışarıdan gümrüksüz olarak İSTER ibarettir.> nilemez, olmadığına: İNAN, İSTER Arkadaşımızm bulduğu tedavi çaresine yanlıştır de- fakat herkes için tatbikinin mümkün olup İNANMA! düşürür. Ve neticede, © icraattan, o nf« zamdan ve o kanundan beklenilen gay€ arada kaynar, gider. 1 Osmanlı devrinin sonlarında, İttihadele ların meşhur nafıa nazırı Hallaçyan'ılt başının altından bir damga kanunu çık« mıştı. Bu kanun milletin de, hazineniti de, o vakit damga Tesminin mültezimi |bulunan Düyunuumumiyo idaresinin dt başlarına belâ oldu, ve diğer taraftan bİf — takım kurnaz ve müzevir — avukatlarla kâğıd kavaflarının ekmeklerine tereyağl — sürdü idi. f Zaten Osmanlı devleti, kullandığı res« mi Hsanın elâstikiyeti sayesinde, dolam« baçlı kanunların neşri hususunda üstad olmuştu. Muhtelif kamuslarda ve muli* telif Jehcelerde ayrı ayrı manâlarda kule lanılan kelimeler, zorlu ve uğraşıcı kim* seleri alâkadar eylediği vakit ya şüranızf tefsirine arzolunur veyahud ki esas davif, nizami mahkemelerden alınarak, dahif müsaid olan şer'i mahkemelere sevkolu« nurdu, ğ Bu suretle, mükellefi ilzam için konule muş olan bir tâbirin, bilâkis onu kurta* rıp tâ vâzu kanunu ilzam eylediği, o tas rihlerde pek sık görülmüş vakıâlardandırı Şimdi kanunlarımız ve nizamlarımı$ daha sade ve daha açık bir lisanla yazıle dığı ve kabul ve neşredilmezden evvek — Kamutay encümenlerinde mütehassıslali tarafından inbceden inceye elendiği içim bu tehlike azalmış, hattâ yok olmuştuf. — Liâkin bazı icraatımızda hâlâ böyle eşif j kaçıkları» nin mevcudiyetin! görüyor ve — seyyielerini, sıkıntılarını çekiyoruz. Meselâ, kira otamobillerine taksi koe nulduğu vakit, hep sevindik. Ancal — hangi hikmete mebnidir, bilinmez: Şo« — förlerin ellerine gece zammı ve şehir ha« rici farkı diye iki tane silâh verildi. Bene — zin ucuzladı, taksi açış bedeli indirildik bu silâhlara gene dokunulmadı. Şimdls goförlerin çoğu, meselâ Büyükdereyti — pazarlıkla iki İiraya ferah ferah gittikle« ri halde, pazarlık etmiyen bir kadın, yas — hud ki saf ve acemi hir müşteri buldulâf — mi idi, mutlaka o şehir harici zammıni — almadan yakasını koyuvermiyorlar. Ge“ ce zammı da aynen böyle ve öncedeli | kavledilmezse zorla ödetilen bir nevi har raç olmuştur. * İşte bunlar, Belediyeye karşı halkı tis — tizlendiren şiş kaçıklarıdır ki, bir an ev“ vel tamiri İstanbulluları memnun ede“ cektir. Bir şehrin belediye hududları dahiline |deki yerleri şehir harici saymak herhal« de mantıka-sığmıyan bir keyfiyettir. Ge“ ce zamımına gelince, eğer bunun ibkasın* da ısrar edilecekse, bu zamamım, İstanbul — gibi dağınık ve vesaiti kıt bir beldedek gece yarısından sonra tatbiki makuliyef ve nasafet icabatındandır. E. Talu * Y. Y. Y. rümuzile mektub gönderen zâ“ ta: O dediğiniz şeyi, hüviyetlerini kett medenler hakkında ötedenberi göylerlefı işitirim, Gazetecilere taallükunu ise siZ” den öğreniyorum. Maamafih kanaat şek* Jindeki iİfadenize nazaran, sizn de bir gazetoci olduğunuz anlaşılıyor. Bilt gimi artırmağa himmetinizden ötürü te* şekkür ederim. E.T. genaraseereeAALALALAN erer ee sasaesememeran e erreaAAf İstanbulda umum ağaç sanayii kooperatifi kurulacak Şehrimizdeki marangozlar dün İktizad VE* kâleti küçük san'atlar müdürü Necatinin Tİ“ yasetinde bir toplantı yapmışlardır. Bu tof* lantıda bir müddettenbderi teşkili için hazif* hıklar yapılmakta olan (İstanbul umum A2tf sanayil kooperatifi) nin kurulması karar * laştırılmıştır. Kooperatifin nizamnamesi D” mırlanmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: