14 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

14 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Büyük harbın dört Meş'um senesi için - de elimizde ufacık bir donanma olması- na ve kazanılmış pek çok muvaffakiyet bulunmasına rağmen bunlar Türkün mü- tevazi karakteri do « layısile tarih naza » rından kaçmış — ve kaybolmuştur. Geçen — senelerin birinde, Antalyayı zi- yaret etmek fırsatını bulduğum — zaman, talih beni — Ertuğrul namında — mütevazı, kendi halinde fakat © nisbette şerefli ve vakur bir mütekald ile tanıttı. Resim ya- hangi mevzudan açılırsa altında kalmıyordu. Velhasıl beş dakika için evine uğradığımız bu kibar zat bizleri saatlerce oyaladı. Kim bilir? Vaktimiz olsaydı belki de Ertuğrul ile günlerce konuşmaktan zevk duyacak, bıkmıyacaktık... Konuşulan mevrular denizeiliğe İntikal etmişti. Kendi mesle- ği - ki topçu sübayıdır - kadar deniz ve ” dehizcileri seven bu zat, usrarlarımız ü- zerine harb seneleri içinde başından ge- çen deniz vak'alarını anlatmağa başladı: -G iz maceraların en heye- canlısı Alexandre Fransız kruvazörünün, portakal kayığı ile batırılmasıdır. Abdül- hamid zamanında da donanmâ hasreti çekiyorduk. Fakat dört meş'um sene İ- çinde zaman zaman görü- nen Fransız ve İngiliz gemileri içimizde E DENİZCİL Portakal kayığı ile kruvazör batıran kahramanlar Türk denizcilik tarihinin büyük harbe aid altın sayfaları (“ Son Posta ,, nın deniz işleri mütehassısı yazıyor ) Göklere yükselen kara bir bulut düşman gemisini örttü, yaç-vardı. Bu kayığın alt kısmına barut yerleştirilecek ve güzel bir ateşleme ter- tibatı yapılacaktı. Bundan başka kayığın içine en nefis portakallarla dolu sandık- lar yerleştirilecek ve fakat ateşleme ter- tibatı bu sandıklardan birine bağlana- gihâyet deniz ve|caktı. Öyle ki: O sandık almırken kayık | mıştı. İlk zamanlarda vak'a istediğimiz ateş alacak ve gemiyi batıracaktı, Mesele gemiyi avlamağa kalıyordu. Bu- mun için de kayığa yüzme bilen zeki aş- kerlerimizden iki tanesint, kayıkçı. kıya- fetile kayacaktık. Onlar gemiyi gördük- leri zaman kendilerine Antalyaya iniyor süsünü verecekler, bilâhare tuzak kayı- ğını denizde bırakarak canlarımı kurtar- mak istiyorlarmış gibi kayığın ufak san- dalı ile kaçacaklardı... Alay komutanımız fikir ve plânlarımı- zı beğenmişti. Başka bir mütaleanın ilâ- tasavvur edilemez bir hüzün uyandırı- | vesine lüzum görmeden lâzım gelen e- -—SÖN POSTA leli bir iş olduğunu anlıyacak imiş gib: nefes bile almıyorduk. Konuşmalarımız o kadar yavaş idi ki... Sahilden verdiğimiz bir işaretle nefer- ler yelkenleri indirdiler ve sandal ile kaçmağa başladılar. Pandomima başla- gibi cereyan etmedi. Kruyvazör uzak me- safeden kayık üzerine ya etmeğe başladı. Bir an yüreklerimizde inkisari hayal havası esmeğe başladı. Ü- midlerimiz kırıldı ve teessürden boğu- lacak hale geldik. Mermiler kayığa doğ- ru yaklaştıkça, sanki kayık içinde imişiz gibi, titriyor ve bir lâhza bile dürbünleri gözlerimizden ayırmıyorduk. Nihayet ateş kesildi; kayık gene yüzü- yor. Fakat neden kruvazör kayığa yak- laşmıyordu. Saatler kadar uzun — geçen dakikalardan sonra harb gemisinden bir İK BAHİSLERİ — Belediye turizm şubesi nasıl çalışır, neler yapar? Bu sene geçen seneden çok seyyah geldi, gelecek senelerde tezayüdün daha fazla olacağı umuluyor Bir seyyah kafilesi Dünkü nüshamızda İstanbul beledi - yesinin turizm şubesinin faaliyetini ge - nişlettiğini, muhtelif lisanlarda bir çok broşürler ve afişler bastırmakta olduğu- lhyarak turizm propagandası yapmağa hazırlandığımı yazmıştık, Bu münasebetle bir muharririmiz dün İstanbul belediyesi turizm şubesinin foa- liyeti ve turizm hareketleri - etrafında sahibi salâhiyet bir makamdan şu ma- lümatı toplamıştır — İstanbula bu sene geçen seneye nis- betle çok turist gelmişti, daha da gele- cektir. Turizm mevsimini geçen seneye nisbetle çok iyi ve muvaffak olmuş bir gekilde kapatacağız. Turistlerin memle - ketimize geçen senelere nisbeten daha çok gelmelerinde en birinci ve hattâ ye- rafındaki seyahat bürolarına broşürler gönderdik. Bu sene de yeni büdce ile ay- ni şeyleri yapacağız. Yani propaganda - ya azami ehemmiyet vereceğiz. İstanbula gelen seyyahların şehirde çok kalmadıklarından şikâyet ediliyor. Halbuki şikâyet yerinde değildir. Şehir- nu, bunları muhtelif memleketlere yol -| güne âmil geçen sene yaptığımız propa- gandadır. Geçen sene dünyanın her ta - Yerebatan sarayı önünde tanbul- hakkında malümat koydurmak, ecnebi gazetelerinde İstanbula aid resim- ler ve yazılar çıkarmak ta vardır. Bir de bize dünyanın dört bir tarafından mek« tublar gelir. Seyahat acentalarından ge - len mektublara cevab verdiğimiz gibi sırf hususi mahiyette olan ve seyahat et mek istiyen bir adamın suallerini havi olan mektublara da hemen cevab veririz. Onlara istedikleri malümatı prospektüs- leri ve broşürleri, İstanbul plânlarımı, hülüsa ne isterlerse onları yollarız. Meselâ geçenlerde Amerikadan — bir mekteb defterine yazılmış ve yazısından sahibinin bir çocuk olduğunu anladığı « mız bir mektub geldi. Çocuktur diye onu, ihmal etmeden istediği materyeli ona da yolladık. j İstanbul turizm şubesi — turistlerin memlekette iyi dolaştırılmaları, dolandı: rıilmamaları, fena şeylerle karşılaşma - maları için çabalar. Onları karşılıyan tere cümanlara sıkı ve titiz bir kontrolden sonra vesika veriimiştir. Seyyahlar geldi. ği zaman tercümanların onlara nasıl ma- Jümat verdiklerine dikkat edilir. Onlar Gdeta adım, adım takib edilir. Eğer yan- hış malümat verenler olursa tecziye edilir. jyor, damarlarımızdaki asil Türk kanını tahrik ediyordu. Ava burdundakı ufacık bataryama baktıkça, M derkîı son bir ümidle yeniden diriliyor- dum. Sanki bu toplar benimle konuşu- yor, atılgan olursam bana )ııîdım ede- ceklerini vâdediyorlardı. Bu vâdi tuttu- lar da... 1917 kânunuevvelinin ir günü, Fransızların Paris TI kruvazörünü bir baskın atışile batırdık. Bu vnk'ı_ düş- manı kızdırdığı kadar bize kendi azim Ve kudretimiz hakkında güzel dersler Ver- miş ve bizi, adetâ, dahâ büyük işler gör- moğe hazırlamıştı. Fransızlar hemen ş önlerine gelerek Paris H ni intikamını almak üzere bataryamızı bombardıman ettikçe bunlar bizde yeni muvaffakiyet arzuları uyandırıyordu. Fakat, mütcessir olduğumuz nokta fıı yok değildi. Bir defa düşma” krüvazör- leri foplarımızın en uzun menzilinin di- gında duruyor, bataryayı döveceğim der- ken köy ve halkı zarara uğratıyordu. Va- tandaşların bu ıztırablı hali biz: esaslı bir müdafaaya mecbur ediyordu. Mer- milerimiz düşmana ulaşamazsa, bu kru- vazörleri nasıl artadan yok eder, hiç ol- Mmazsa sahillerimizden uzaklaştırırdık. Alay komutanı heyeti umumiyenin hislerine tercüman oldu ve benimle İb- Yahim isminde diğer bir arkadaşıma bu gemeyi her ne pahasına olursa olsun ba- tırmamızı emretti. O, istediğimiz malze- meyi bize verecekti. Düşman mermilerinin köylerimizi na- Sil harab ettiği gözününde idi. Bu hel bize, pek açık olarak, kaybedilecek Za- Manın olmadığını ve tedbirlerin serlan alınması Kâzım geldiğini ifham ediyordu. Pek az düşündük. Vazife aşikâr, kur- Dazca hareket etmek lüzımdı. En samimi dostlarımızdan bile gizli olan kararımızı verdik, Evvelemizde yelkenli bir kayığa ihti- mirleri verdi. Az zamanda tuzak için tah- İneferin denize atıldığını ve kayığımıza de hattâ bir gün dahi kalsalar seyyahla- | Elimizde bütün tercümanların reşmi var- rın memlekete getirdikleri para iyidir. |dır. Seyyahlardan biri bir tercümandan Öyle gemiler var ki beş yüz, sekiz yüz, | şikâyet etti mi tercümanı tanır, hemen o- gözlerim sulanıyor, | on üçüncü | hemen her hafta Ava | sis edilen yelkenliyi Avada karaya çek- miş ve işe başlamış bulunuyorduk. Ba- rutları yerleştirmeğe henüz başladığımız bir sırada Alexandre gemisi gene Ava önlerine gelmez mi?. Kayığı gizlemek üzere yaptığımız bütün tedbirlere rağmen düşman buralarda bir iş olduğunu sanki Vanlamıştı. Bataryaya attığı mermilerden birkaç tanesini de tuzak kayığı üzerine endaht etmeği unutmadı. Lâkin, beş on dakikalık bir heyecandan sonra kruva. zgörün uzaklaştığını gördüğümüz zaman duyduğumuz sevinci tasavvur edemez- siniz. | Gizli olduğu kadar seri de çalışmak lâzım geliyordu. Ava gibi ufacık bir köy- de bu işin gizli tutulması hakikaten me- sele idi. Bereket versin ki bu işde çalı- şan arkadaş ve vatandaşların hepsi ke- tum ve müstakim idiler. Hepimizin için- de muvaffakiyetten şübhe etmiyen bir azim ve iman vardı. Kim bilir. geceli gündüzlü ne kadar çalışmıştık. Tuzak ge- misini denize indirirken ne kadar sevinç duymuştuk... — Tasavvür edemezsiniz.., Bu kayık gsanki Antalyalıların dritnotu idi... © denize çıkarsa, sanki bütün düş.- man dritnotları kaçacaktı.., Tuzak kayı- ğh vazifesini yaptı. Nihayet martın sekizinci günü — saat 9,10 da Şelidonya burnundaki gözetleyi- ci neferimiz bir- düşman krüvazörünün Antalya istikâametlerine döğrü gelmekte olduğunu söyledi. Artık kozların pay e- dilme zamanı gelmişti. Birkaç dakika sonra da Antalyali Halil ve arkadaşı tu- |zak kayığı ile denize açılıyordu. | Kruvazörle, kayığın karşılaşması pek heyecanlı oldu. Düşman bu sularda dört senedenberi raslıyamadığı, böyle bir ka- yık görünce son sür'atini vererek kayığ'a doğru ilerlemeğe başladı. Arkadaşım İb- râhim ile beraber elerimizde dürbünler taş kesilmiştik. Sanki düşman düyup. hi- doğru yüzdüğünü gördük. — Bu da ne? Acaba gemi komutanı, herhangi bir tahrib bombası ile layığı- mızı batırmak mı istiyordu? Yoksa kayı- ği muayene edip mürettebalı kaçan bu teknenin nefis portakallarından müste- fid mi olacaktı? Velhasıl Alexandre bize çok heyecanlı ve merak dolu bir manzara seyrettiriyor- du. Bir aralık Fransız neferini kayık ü- zerinde gördük. Bir kapak kaldırdı, por- takallardan bir tanesini aldı, muayene etti, gemisine işaret verir gibi göründü... Birkaç dakika sonra, dürbünlerimizi |Alexandre çevirdiğimiz zaman kruvazö- Fün kayığa yanaşmakta olduğunu — gör- dük. Kim bilir Fransız dostlar ne kadar seviniyorlardı, N Aylarca denizde dolaştıktan sonra böy- İle nefis portakallara sahib olmak ne bah- tiyarlıktı. Portakal çoktu. Yalnız sübay- |lar değil, mürettebat bile bu nefis mey- vadan nevaleçin olacaktı. İlk sandığın, gemiye alınmak Üzere, vinçle kalktığını görünce muvaffakiyet- ten şübhemiz kalmadı; bütün heyecanı- mız sonsuz bir sevince kalboldu. Gerçi düşman da olsa yüzlerce kişinin ölümü bizi müteessir ediyordu. Lâkin bunlar, bu düşmanlar bize kasdetmiş kımselerdi. Sandıklar gemiye alındıkça güverte ü- zerinde toplanan İnsanların adedi artı- yordu. Zavallılar biraz sonra ateş halino ikılâb edecek olan meyvaları pek iştiha ile seyrediyorlardı. Nitekim, güzel bir dakikada, göklere yükselen kara bir bulut düşman gemisi: ni örttü. Bu duman kütlesi arasında gö- züken insan ve eşya parçaları bize düş- man gemisinin meş'um âkıbeti hakkında lâzım gelen fikri veriyordu. Her şey hali tablisine avdet ettiği zaman denizin sat- hattâ bin seyyah getiriyorlar. Bunların şehirde dolaşırken harcettikleri para is- tihkar edilecek kadar az değildir. Bin kişilik bir kafile Topkapı sarayını gezdi mi bin lira bırâkmış demektir. Çünkü haziran ayına kadar sarayın du- huliyesi yüz kuruştan fazla idi, Yürml ye- di buçuk kuruş Ayasofya müzesini gez- mek için verirler. Bunları görmeden şeh- rimizi terkeden hiç bir seyyah yoktur. Şehri otomobille gezerler. Tereâmana pa- ra verirler, pazara giderler, vasati üç H- ralık bir alış veriş yapsalar, ne kadar pa- ra edeceği meydandadır. Alman seyyah- ları yemeklerini vapurlarında yerler am- ma İngiliz seyyahları öyle değildir. On- lar akşam yemeklerini ekseriya dışarıda yerler, Seyyahlar tercümana para verirler, proğram harici bir şey görmek isterler, Ona da masraf ederler... Ve işte bu vari- dat bu sene; geçen seneye nisbeten çok artmıştır. Gelecek senelerde de bunun fevkine çıkacağından eminiz, vaziyet Öy- le gösteriyor. İstanbul otellerinden şikâyetler oluyor. Bu şikâyetler de pek yerinde değildir. İs- tanbul otelleri ne çok pahalıdır, ne de konforsuzdür. Otellerimiz temizdir — ve ikinci sınıf otellerde üç buçuk lira ile tam pansiyoner olmak, yanı sabah kah- valtısını, öğle ve akşam yemeklerini ye- mek imkânı vardır. Belediye turizm şubesinin propaganda vasıtaları içinde seyahat rehberlerine İs- —<— ——— Antalya denizleri, damarlarında mukad- des kan taşıyan Türklere kasdetmiş düş- manı sinesine göçürmüştü. Bu anda şunu düşündüm. Türk evlâdı ne istemişti de, neye azmetmişti de muvaffak olama- hında canlarının selâmetine düşmüş bir | mıştı? kaç neferden başka kimseyi görmedik AT na cezasını veririz. Bir de oteller hesabına yolcuları karşılıyan insanlar vardır. Ön- lar da tıpkı tercümanlar gibi hüviyetleri iyice tahkik edildikten sonra ellerine bir vesika verilir ve bu işi yapmalarına mü- sande edilir. Bu yalnız Beyoğlu otelleri için değil, Sirkeci otelleri için de ayni şekildedir. Gaye haricf turizmi olduğu kadar dahili turizmi de kolaylaştıracak- tır.. İstanbul belediyesi türizm - şubesinin faaliyeti mütevazi olmakla beraber müs- bettir. Daha fazla inkişaf etmesi bekle « H. H, ni Sinema filmlerinin gümrük resmi indirildi Vekiller Hey'eti son bir — kararname ile gümrük tarife kanununun 617T nci madde - sinde yazılı boş ve dolu sinema filmlerinin, iki ve ön beş Jira olan gümrük resimlerin « den yüzde yetmiş beş tenzilât — yapılmasıni kararlaştırmıştır. Keyfiyet gümrük ve inhi- sarlar Vekâletinden alâkadarlara tebliğ € - dilmiştir. Çorap fabrikatörleri toplanarak çürük çorap işini görüşecekler Şehrimizdeki bütün çorap fabrikatörleri bugün öğleden sonra saat 15 de Milli Sanam yi Birliğinde mühim bir toplantı yapacak « lardır. Bu toplanlıda Sanayi Birliği Beisi ve Umum! Kâtıbi de hazır bulunacak, son 2i« manlarda şikâyet mevzuu olan ve bir türlü halledilemiyen çürük çorap meselesi etra « fında görüşllerek bu hususta bütün fabri « katörlerin mütalea ve dilekleri sorulacaklır. Selânik ve Belgrad sergilerina bir heyet gönderildi Beynelmilel Selânik ve Belgrad sergilerine de İstanbul 'Ticaret ve Sanayi odasını tem « hareket etmiştir. Hey'et Gzası Selânik « hareket etmiştir. Hey'et inhisarları Selânike ten sonra Belgrada geçecek ve on beş güm Sonra şehrimize döneceklerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: