5 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

5 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— TARiHTEN SAYFALAR Sahte buselere neden “Yuda busesi,, derler? Yazan: Bir okuyucum soruyor: «Yuda büsesi nedir?> İçinden pazarlıklı bir adam, ihanet e- deceği veya hiç sevmediği kimseyi, sevi- 'yor görünerek öperse bunun içyüzünü bi- lenler hemen hükümlerini verirler: «Bu bir Yuda Öpücüğü> dür. Bu tâbir şarktan ziyade garba, daba doğrusu hıristiyanlara mahsustur. Çünkü onların peygamberlerinder — kalmıştır. Bizde de ancak garb kültürile yetişmiş olanlar kullanırlar. Bununla beraber ta- rih ve san'atla uğraşanlarca bilinmesi de tabildir. Bu tâbirin edebiyatta ve bilhas- sa resimde geçtiğini görürüz. Meşhur garb ressamları (Yudanın Öpöcüğü) adı altında çok güzel tablolar yapmışlardır. Bu tâbirin nereden çıktığını anlatalım: Filistinde peygamber eksik - olmazdı. Bunların sonuncusu İsa yeni bir felsefe ile ortaya çıkmıştı. Sosyolojinin” çok isabetli bir buluşu vardır: İktisadi hayalı kuvvetli olan ce- miyetlerin reisleri iktısadcı yani — tacir veya zengin adamlar k sık harb ve akınlar yapan cemiyetlerin reisleri de harbde ustalık gösterenlerden olur. Fi- listin Yahudileri arasında dinin otoritesi bütün diğer içtimaf mefhumlardan daha kuvvetliydi. Bunun için o memleketi din adamları, bilhassa kâhinler idare ediyor- lardı. İsa gittikçe arkasına öaha büyük bir kalabalık topluyordu. Hastaları iyi e Bi, cüzzamlılarla düşüp kalktığı, en gü- nahkâr olanlardan bile şefkat ve merha- metini esirgemediği — söyleniyordu. hal halkı ezmekte olan reisin hoşuna git- miyordu. Kâhin Kayafa Akdenizin her tarafı gi- bi Filistine de hâkim olan Romalılara şi- kâyet etti. İsanın öldürülmesini — istedi, Fakat Roma imparatorluğu, idarcsindeki kırk elli milletin muhtelif dinlerile alâ- kadar değildi. Onları bu hususta serbest bırakıyordu. Romanın hâkimiyeti, bütün mahküm| milletlere «Kuvvetli ve müsavi hukuk» veriyordu. Hâlâ dünya üniversitelerinde «Roma hukuku» derslerinin bulunuşu bu hükuk ilminin kemal derecesini isbata kâfidir. Romalılar kendilarine silâhla karşı gelmiyene bir şey yapmıyorlardı. Vali Platus İsayı cezalandırmak için bir se- beb göremedi. Bunun üzerine «Kavmin ihtiyarları Kayafa denilen başkâhinin — avlusunda toplandılar ve İsayı hile ile tutup öldür- meyi aralarında müşavere ettiler. Fakat bayramda olmasın, tâ ki kavmin arasında bir karışıklık çıkmasın, derlerdi>. (Mat- ta İncili 26 ncı fasıl 5-1 inci ayetler.) İsa o sırada cüzzamlı Simanun evinde yemek yiyordu. Yanında arkadaşları da vardı. Bir kadın elinde beyaz mermer- den bir kap içinde zeytinyağı ile onun yanına geldi ve başına döktü. İsanın arkadaşları kızdılar: Bu israf neden? Yağ satılarak fakirlere verilebi- lirdi, dediler. Çünkü zeytinyağı halk ara- sında çok az ve bunun için pek kıymetli idi. Fakat İsa onlara şöyle dedi: e— Niçin kadını incitiyorsunuz? Zira © bana iyi bir iş yaptı. Çünkü fakirler daima sizinledir, fakat ben daima sizinle değilim. Zira kadın o kıymetli yağı be- nim bedenim üzerine dökmekle gömül- meğe beni hazırlamak için bunu yaptı. Doğrusu size derim, bu incil bütün dün- yanın her neresinde vazedilirse bu kadı- nın yaptığı da onun anılması için söyle- necektir.» Takdislerde başa zeytinyağı serpilme- #i buradan doğmuştur. Ayni faslın 14 üncü ayetinden başlıya- rak okumaya devam edelim: «O zaman on ikilerden Yahuda İska- riot denilen biri, başkâhinlerin yanına gidip dedi: Bana ne verirsiniz, onu size teslim edeyim? Onlar da (Yahuda Yeyu- da) ya otuz gümüş tarttılar. O vakitten ftibaren İsayı onlara teslim etmek için fırsat aradı.» Hamursuz bayramının — birinci günü idi. Akşam olduğu zaman İsa on iki ar- kadaşile birlikte yemeğe oturdu. Bir ara- hk onlara: «— Doğrusu size derim, sizden biri be- ni ele verecektir.» Bu| Kadircan Kaflı Dedi, Hepsi de: — Ben miyim? Ben miyim? Diye merakla soruyorlardı. Yuda sor- duğu zaman ona şu cevabı verdi: — Söylediğin gibidir. «Onlar yemek yerlerken İsa ekmek al- dı. Bereketleyip parçaladı ve şakirdlere verip: Alın, yiyin, bu benim bedenim- dir, dedi ve bir kâse ahp şükretti, ve on- lara vererek dedi: Bundan hepiniz için Zira bu benim kanım, günahların bağış- lanması için birçokları uğurunda dökü- len ahdin kanıdır. Fakat ben size derim, babamın melekütunda sizinle taze ola- rak onu içinciye kadar ben asmanın bu mahsulünden artık içmiyeceğim.> «Ve onlar bir ilâhi okuyup zeytinlik dağına çıktılar,» Başkâhin Kayafa İsanın tutulması için bütün hazırlıklarını yapmıştı. İsayı ya- kalıyacak olanlar arasında önu tanımı- yanlar da bulunmuş olacak ki Yudaya sordular: - Onu nasıl tanıyalım? Ben aralarına girerim. Siz uzaktan bakarsınız. O sırada kimi öpersem odur, onu tutun! Dedi. İsa Cetsemani denilen dağlık yerde du- a ediyordu. İki kişiyi biraz ileride nöbet- çi bırakmış ve uyumamalarımı tembih et- mişti. Fakat onlar uyumuşlardı. İsa dö- nüp te bunu görünce üzüldü. Tekrar du- aya gitti. Arkadaşları gene uyudular, İsa bunu da gördü. Üçüncü defa duasını yap- tığı sırada uzaktan bir gürültü duyuldu. Başkâhinler ve Yahudilerin ileri gelen- lerile büyük bir kalabalık İsayı tutmağa geliyorlardı. Ellerinde kılıçlar ve sopa- lar vardı. Patikalardan, ağaçlar altından yukarı doğru azgın bir sürü halinde sal- dırıyordu. Yuda İsaya yaklaştı: — Selâm, Rabbi! Dedi. Sessiz duran İsanın $ol yanağına döğrü uzandı. Düdaklarını dokundurdu İsa gayet yorgun ve ümidsiz, hayatın ö- tesinden gelir gibi bir sesle sordu: — Arkadaş, bunun için mi geldin? Bunu gören silâhlı veya sopalı adamlar İsanın Üstüne yürüdüler. Onu yakala- dılar, İsanın yanında olanlardan biri elini kılıcına attı. Kmından çekerek başkâhi- nin yakın adamlarından birinin üstüne saldırdı. Keskin kılıç havada bir an par- ladı. Aşâğı indiği zaman kesilmiş bir ku- lak yere düştü. Kulaksız kalan adamın yarasından kan fışkırıyordu. — Gömleğini isterlerse abanı da ver! Diyen İsa bu hareketi hiç beğenmedi. Kılıçlı arkadaşına döndü: «— Kıhemı tekrar yerine koy, zira kı- hç tutanların hepsi kılıçla helâk olacak- lardır. Yahud ben babama (Allaha, de- mek istiyor!) rica edemez mMmiyim sanır. sın? O da bana on iki lejiyon (Romalı- Tarda aşağı yukarı 6000 kişi tutan bir fir- ka asker) den fazla melekleri şu anda eriştirir. Böyle ölması gerektir, diyen | yazılar © zaman nasıl tamam olurdu?» | Yuda öpücüğü işte budur ve buhâ ben- ziyen haller için söylendiği gibi tuzak o- larak kullanılan komplimanlar için de ;'ıı(ı_ı;_l:nır veya hatırlatılır. “En güzel sütcü kızı — | Resmini gördüğünüz genç kız İn -| gilterenin sütçü kızı şampiyonluğu..a seçilmiştir. Elma gibi yanakları, pem - be beyaz yüzile etrafının engin sem - patisini kazanmıştır. SÖON POSTA Avrupa Muharrirleri NE DiYORLAR Avrupanın idare meclisi kuruldu gevaLeLLseM e sssnse YAZAN — sassssmassncnanaş f Salnt - Brioe — | Fransız muharriri GA ada e Saint - Brice 30 Eylül 1938 tarihi, Münih itilât- namesile birlikte tarihe girdi. — Fakat mesele yalnız bundan ibaret değil, ay- ni gün Avrupa idare meclisinin kuru - luşunu da gördü, Şüphe etmeğe imkân yoktur. Mü - nih itilâfnamesini müteakib Çember - layn ile Hitler arasında imzalanan müş terek deklarasyonun ifade ettiği tam mâna budur. Bu deklarasyon sadece İngiliz - Al- man dostluğunu 'ilân etmiyör, sadece bütün ihtilâfların silâha müracaat et - medon halli azmini bildirmiyor. Ayni zamanda da hükümet reisleri arasında Bir istişare sistemi tesis ediyor ki, bu sistem diğer devletlerin de iltihaklarile istikbalde daha ziyade — genişlemeğe namzeddir. Uluslar Kurumunun gömülmesi Evvelki gün mektebler açıldı. Çocuk- lara ve gençlere, kendi çocukluğumdan baha biçerek pek «gözünüz aydın!» de - hesabıma şehrin asık suratına bir âvu; neş'e serpen ve çehrin kendini bırakm sünepe ve hareketsiz sokaklarında bi kımıldanış hasıl eden bu yeni tedris yı- lına «Hoş geldin!» demekten kendimi ala- | mıyacağım. | Evvelki gün mekteblez açıldı. Sabahle- yin ve öğleden sonra 15,80 da şehrin so - kaklarında pek kolay farkedilir bir ço - cuk ve gençlik kalabalığı vardı. Vapurlar, trenler, tramvaylar, otobüsler — onlarla dolu idi, İstanbulun bir çok sokaklarının — mağmum — çehresi — de- yaz yakaları içinde genç kızlar, ve neş'e- H delikanlı grupları şehir sokaklarını bir parça 'makyajlamışlardı. pek az tesadüf ettiğimiz bir hazırlıkla ve derli toplu girdik. Yemek ısınmadan ev bekleten tez canlı bir ev sahibi gibi, her sene kitabları ve muallim kadrosunu yo- luna koymadan mekteb kablarını ardına |dayayan maarif, bu sene kitabların ba- sım işi ikmal edilmiş, hiçbir mekteb mu- allimsiz kalmamış olarak tebaasını; — Buyurun! Btt. Yeni açılan orta mekteb ve Niselerle İs- tanbulun orta mekteb ihtiyacı karçılan- miş, gerek ilk, orta ve gerek lisede hiçbir müracaat eyer yok!» cevabile yüz geri edilmemiştir. Mektebler açıldı ve çocuklarımız neş'e ve hevesle sıralarıma oturdular, Onlar birbirlerine tatilin hikâyelerini anlata, yeni arkadaşlarile tanışadursunlar, biz de onları kaynaştıkları kablar içinde gör- mek ve kendilerine ald meseleler hakkın- da mekteb müdürlerile, müallimlerile konuşmak istedik. Kapısının ipini ilk çektiğimiz bir ilk mekteb oldu. Tıpası açılmış bir şampan- İya şişesi gibi taşan kahkahalar, şen ve gşakrak sesler binanım içine sığmıyor, ta- gıyordu. Küçükler daha ilk günden bir- meğe dilim varmıyor ama, gene kendi | | ğişmişti. Siyah ve gri göğüslükleri, be- | Bu sene tedris yılıma kültür çağımızda halkını sofraya davet edip dakikalarca | Birinciteşrin 5 Mektebliler arasında yapılan bir röportaj İlkmekteblerde, ortamekteblerde ve liselerde yeni ders yılının ilk günü nasıl geçti? asütün yaz aylarını yaramazlıkla, oyune la, eğlence ile geçiten küçükler, her şeyi sınıf kapısında bırakarak sıralarında ha- galarının kendilerile yaptığı ilk hasbıhöli alâka ile dinliyorlar. İlkmektebden sonra yeni açılar — orla okullardan birine uğradık. Henüz tesisae tıni tamamlamağa çalışan mekteb dar dersanelerine rağmen hiçbir müracaztlı geri çevirmemiş. Bu kalabalık - talebe karşısında dersleri takib etmenin müş. kül olüp olmiyacığını sorduk. Müdür dedi ki: — Belli olmaz, belki de çifte tedrisat yaparız. Henüz tamamen yerleşmiş va- ziyette olmadığımız için şimdiden bir şey, söylenemez.'Bu sene mekteblere rağbet her senekinden fazladır. Bunu memnuniyetl» kaydetmek lâzım gelir. Gençlikte okumak arzusu olsun da, ziyanı yok sıkışık Ve gayri müsaid şart. |larla okusun. İki gönül birleşince saman- hik seyran olur dedikleri gibi okumak ar- zusile okutmak birleşince şu harab ko- nak saray gözükür. Orta okullu talebeler de mekteblerin açılışından memntunlar: — Aman diyorlar, yazınız, bize de üni- Uluslar arası hayatın hakikt bir dö- | bitlerile kaynaşmışlar, oynuyorlar, Kko- | versiteli ağabeylerimiz gibi tramv: nüm noktasındayız. Nizamnamesinin 19 uncu maddesinde derpiş edilen u - yuşlturma tedbirlerini almaktan dahi aciz izhar etmiş olan Uluslar Kuru - munun yerine yeni bir teşekkül koy - mak artık bahis mevzuudur, Öyle bir teşekkül ki, bütün diğer usullerin â - €iz ve sulhün bir kıla bağlı göründü - ğü bir zamanda semeresini vermiştir. Bu teşekküle tam kıymetini ver - mek istenilirse sükünu temin için hal- ledilmesi icab eden bütün siyasi ve ik- tısadi muadelelerin halledilmeleri yo- Junu hazırlıyarak Münih anlaşmasmı tamamlayacağını göz önüne almak lâ- zımdır. Mister Çemberlayn — ile Her Hitler bu meselelerin hepsini de göz - den geçirmişlerdir. İşte Münih anlaşmasının ehemmi - yetini fevkalâde genişleten bir mesele İlk bakışda bu anlaşma yalnız Al - manlar ile Çekler arasındaki halletmeğe maksür göl J Niçin? Çünkü Çek hükümetine anlaş- mayı kabul etmek serbestisini vermek Tâzımdı ve o da kurbanın çok tabil o - lan şikâyetini vakar ile dolu bir pro - testoya hasretmek dirayetini gösterdi. Umumi tasfiye Anlaşma sadece Südet — mese! tanzim etmedi in Prag hükü nin muvafakati daha mânalıdır. Mü - nih anlaşması bütün diğer ekalliyetle - rin taleblerini halletmenin esaslarını da koymuştur. Filhakika anlaşmaya ek lenen ikinci protokol Çekoslovakyaya Lehistan ve Macaristan ile serbest bir anlaşma yapması için üç aylık bir müh let vermiştir- Eğer bu anlaşma yapıla- mazsa dörtler meclisi hakemlik yapa - caktır. Zaten birinci protokol da yeni hududlar için Uluslar arası garantiyi bu tasfiye muamelesinin bitmesine ta- lik etmiştir. İşte gayet üstaca yapılmış bir kam- binezon daha. Bununla beraber Buda - peştede, hele Varşovada gayet makul davranılması lâzımdır. Fransa Hariciye Nazırı hem Çek hü şuyorlar, şarkı söylüyorlardı. Bir tane- (sini yakaladım: — Nasıl küçük dedim. Mektebin açıl- |dığına memnun musun?.. Başını salladı: — Çok.. artık canım sıkılmağa başla- mıştı. Ne iyi oldu. Bütün arkadaşlarım |burada!.. — Derslerine çok çalışacak mısın?.. — Elbette. ben doktor olacağım. A- partıman yaptıracağım. Anneme, baba- ma bakacağım. Bunun için çok çalışmak Pâzam!.. Yanımıza yaklaşan bir küçüğe daha sordum: — Ya sen mektebin açıldığına sevini- yor musun?.. — Sevinmez olur muyum, Annemin e- linden kurtuldum. Hiç beni sokağa bı- rakmaz ki.. burada hep oyun oynıyaca- ğum. Arkadaşlarımla hep beraber olaca- Bim, — Ya dersler?. — Çalışacağım. Ben başvekil olmak is. tiyorum. — Âferin.. amma çok çalışmak Jâzım! Başvekil olunca ne yapacaksın!.. Küçük ve sevimli başını önüne eğip bir iki saniye düşündü: — Çok şey.. — Meselâ.. — Harbi kaldıracağım! — Başvekil olunca insan harbi kaldı- rabilir mi?.. Peki niçin harb istemiyor- sun! Gözleri dolu dolu oldu: — Çünkü babam harbda ölmüş! Biraz sonra miniminiler derse girdiler, a — kümetinin tavır ve hareketinden çı - kan bir anlaşma —münasebetile, hem de ihtiyat tavsiye etmek üzere Lehi: tan sefiri ile uzun uzadıya konuşmuş- tur. Önümüzde bir çok ayları doldura - cak iş hazırdır. Teslihat bahsi gibi da -| ha büyük dikkati istilzam eden mese - lelerin tedkikine sıra biraz sonra gele- cektir. |sosu versinler. Biz de talebe değil miyiz. Biz daha ziyade talebeyiz, Bir de liseye uğrıyalım dedik. Hem kız, hem erkek muhtelit tedrisat yapan hse- |lerden birini tercih ettik. Ayni zamanda |husust liselere fazla olduğunu öğrendiği miz tehacümün sebeblerini de soracak- |tık. Şehzadebaşındaki İstiklâl lisesine üuğradık. Mektebin değerk direktörü A- Wgı'ıl'ı Sırrı Levend mekteblerin açılışı mü- nasebetile diyor ki: | — İlk günden itibaren gerek öğretmen ve idare vaziyetinin, gerek ders progra- mının talebe haleti ruhiyesi üzerinde na- sıl bir tesir yapacağı malümdur. İşte bu sene tam bir kadro ile ve daha evvelden düzenlenmiş bir programla faaliyet sene- mize başlamış olmakla çok memnunum. Bu sene her senekinden daha fazla bir talebe tehacümü karşısındayız. İşte gör- * düğünüz veçhile birçok sınıflara talebe alamamak zarureti karşısında bulunuyo- İruz. Bu hal tahsile karşı memlekette u- |yanan müsbet bir cereyanın iHfadesi ol- |duğu için bizi sevindirebilir. Maamafih |Kültür Bakanlığı vaktinde tedbir almığ Joklduğu için mekteblerimizde yer bula- İmıyan talebe şübhesiz yeni açılan mek- teblere kabul edilecektir ve açıkta kal mış olmıyacaktır. — Bu seneki tedrisat programında €- hemmiyetli bir değişiklik veya ilâve var mı?. — Bu sene Kültür Bakanlığı beden terbiyesi ve gençlik teşkilâtı hakkında çok ehemmiyetli ve isabetli kararlar alb miştir. Bunların sirasile tatbiki gençle” rin muhakkak ki daha disiplinli olarak yetişmelerinde âmil olacaktır. Agâh Sırrı Levendin izahatını mütes akib mektebi gezdik. İlk gün olmasmid 'mğmen hocalar derse — başlamışlar Kimya hocası tahtaya kimyevi cisimle” İrin rümuzlarını bile yazmıştı. Çocuklari” |muz, genç namzedleri ve gençlerimi? 1938-1939 tedrisat yılının besmelesini çekmiş bulunuyorlar. Onlara hocalarınâ ve bize hayırlı seneler temenni edelim- Nu., - Sa, - Co.

Bu sayıdan diğer sayfalar: