18 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

18 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! ş ,aınıf geçmelerine» karar vermiştir. SON POSTA Birinciteşrin 18 l | Hergün Yübmüt — Bir dil Yazan ! Falih Rıfkı Atay eçen gün gazeteler Kültür Ba- kanlığımızın liselere yabancı dil öğretmeni yetiştirmek için esaslı bir teşebbüste bulunduğunu haber vermekte idiler: Öğretmenler bir yabancı dili ve onun talim usullerini burada öğrenecek- ler, ondan sonra bir sene Avrupada, boca- sı olacakları dilin konuşulduğu memle- | kette ihtisaslarını tamamlıyacaklardır. Bir iki gün evvelki gazetelerde ikinci bir havadis daha okuduk. Üniversite rek- törünün reisliği altında toplanan dekan- lar heyeti, eğer havadis doğru tse, «Tale- benin hayatta kendilerine ikinci derece- de lâzım olacak bir cenebi dil için smıfta kalmalarını tecviz etmemiş, açılacak kurslara bir daha devam etmek şartile, yalnız lisan dersinden dönmüş olanların Bu iki havadisi arka arkaya koymamı- zın sebebi var: Türk aileleri, cskidenbe- ri, hattâ biraz mübalâğa ile, çocukları- nın mutlaka yabancı bir dil öğrenmele- rini zarurt addederler. Çocuklar liselerde senelerce bu dili öğrenmeğe çalışırlar; fakat ekseriya gazeteden bir telgraf ter- cüme etmek, yahud garsondan bir kahve mektebden çıkarlar. Hepimiz şahsan bi- Hiriz ki bunun mes'uliyeti, öğretme usuk- lerindedir. İşte Kültür Bakanlığı bu w- sülleri ıslah etmek için, evvelâ, mütehas- ms dil öğretmenleri yetiştirmeği pek hak- h olarak lüzumlu buluyor. Üniversitemiz, neşriyatımız ve — milli kütübhanemiz tamamlanıncıya — kadar, hattâ tamamlandıktan sonra, bir Türk münevveri için ileri ecnebi dillerden bi- rini öğrenmeksizin yüksek değil, hattâ vasati bir kültür seviyesi üstünde tutun- mak hemen hemen imkânsızdır. Bilhassa fniversiteden çıkmış olanlar, yabancı kaynaklar olmaksızın, kabiliye$ ve Ihti- saslarını İnkişaf ettirmekte devam ede- mezler. Bu yalnız Türklere mahsus bir şey değildir, yeryüzündeki milletlerin bir çoğu için zaruret olmuştur. Ştmalt Amerikalıların ne kadar kendi âlemlerin. de yaşadıkları malümdur: Onlar dahi, gerek iş, gerek kültür davalarında kıt'a- larının tam adamı olabilmek için ispan- yolcayı öğrenmektedirler. Çünkü yeni dünyanın bütün cenubu bu dille konu- şuyor. Biz dekanlar heyetinin bu seneki ka- rarlarının aleyhinde değiliz. Fakat mu- €ib sebeb olarak «ikinci derecede lü-| zum» dan bahsolunmasını doğru bulma- | yız. Hele bazı fakülteler için bir ecnebi dilin yardımı, en başta gelir. Kiğya 1hti- sasının türkçe kay ardan ilerletilebi- Yeceği söylenebilir. mi? Böyle bir iddia ne bizde, ne Balkanlarda, ne de Avrupa | milletlerinin yarısından fazlasında haklı| olabilir. Karilerimiz cihan ahvalini gazeteleri- mizin ecnebi dil bilen, ve cenebi neşriya- tı takib eden muharrirleti vasıtasile öğ- reniyorlar. İçlerinden yabancı dil bilen- ler, bu öğretişin dahi ne kadar noksan olduğunu şübhesiz bilirler. Garb ilemi ile hergün her türlü müna- sebetlerimiz artıyor ve sıklaşıyor. Bu â- lem içinde geçen iki üç dilden biri ile an- Taşamıyanlar, en basit görünen — işlerde dahi yarım kalırlar ve rekabet üÜstünlü- | | | | ğünü, bu âlemle yakından ve doğrudan |lardır. Bu esnada sirk müstahdemini a$- | karşı vücude getirilen müdafaa - tertiba- doğruya temas etmekte olanlara terket- meğe mahküm olurlar. Japonya, ingilizce ile terakki etti. Bu- gün Japon dilinde her şey var. Fakat ya- mım asır evvel ingilizce bilmiyen Japon, münevver dahi telâkki edilmezdi. Bötün bu esaslarda kimsenin — ihtilâfı yok. Mesele öğrenmek zaruretinin ve öğ- retmek san'atının daha iyi telâkki ve te- sis olunmasındadır. Bir taraftan Kültür Bakanlığının radikal teşebbüsü, diğer ta- raftan bilhassa üniversitemizin — gevşe- moz disiplini ile bunun da pek güç olma- dığını göreceğiz. Falih Rıfkı Atay Bir kız derede boğuldu İzmir 17 (Hususi) — Ödemişin Göl- €ük yaylasında Fatma adında bir kız yıkanmak üzere dereye girmiş ve bo- ğulmuştur. Resimli Makale: vHerhangi bir meselede iyi düşünmek, iyi karar vermek, verdiğiniz kararı iyi tatbik etmek isterseniz, o mesele hak- kında peşinden edinilmiş ne kadar fikriniz varsa hepsini de bir süngerle sitiniz. SOÖZ ARASINDA 936 senesi Amerika Güzeli, boşanma Rökorunu kırdı Rökorlar ve garabetler diyarı olan A- merikada, 938 senesinin «Miss Ameri - ka» sı taralından yeni bir boşanma Tö - koru tesis edilmiştir. Filhakika, iki sene içinde dokuz koca değiştirmiş olan <Miss Amerika», birin- ci defa sırf dünya evine girmek gayesi: le evlenmiştir. Başka bir defa mehtabın sihirli tesirine kapılmış ve âşık olarak evlenmiştir. Üçüncü defa genç bir nam- zedin hatırını kırmamak için, dördüncü defa gsırf bir değişiklik olsun diye, be » şincisinde de değiştirmiş olduğu koca - sından yakasını kurtarmak için evlen - miş ve bu suretle talâklar — ve nikâhlar birbirini takib etmiştir. Aslan hücumuna uğrayan şehir Fransanın Lyon şehrinde bir sirkten kaçan on aslan bir müâdet öteda beride dolaştıktan sonra caddelere dökülmüş- lerdir. Aşlan hücumuna uğrayan halk ka- çışmağa, bağırışıp çağırışmağa başlamış- lanların arkasından yetişmişler ve hay- wanları yakalamağa teşebbüs etmişlerdir. Mahallt polisin de müdahalesi ile aslan- lar zorlukla yakalanmış ve yerlerine gö-| maskesi hazırlanmıştır. türülmüş, halk ta korkulu saatler yaşa- maktan kurtulmuştur. —— —e eee eee ea eee İNAN, Ankara radyosu pazar günü yaptığı neşriyat arasında yeni istasyonun kudreti hakkında tafsilât verirken: — Kısa mevcemizi bulmaya çalışmayınız, bulsanız da fena netice alırsınız. Kısa mevceler evvelâ istas- yonün bulunduğu şehirde işitilirler. Sonra on binlerce kilo- metreyi birden aşarak uzuklarda duyulurlar, demişti. Biz de tavsiyeyi dinliyerek kısa mevceyi aramak zahme- tine girişmedik, fakat akşam, Avrupa istasyonlarından biri- ni araştırırken Ankaranın kısa mevcesi kendiliğinden kar- İSTER 1İSTER z Tesir altında kalmayınız. — Jİnsanı en çok aldatan nokta, herhangi bir mesele hakkın- da başkalarının ileri sürmüş oldukları fikirlerin tesiri altın- da kalmaktır. Bunun için insanın her meseleyi mücerred ola- rak mütalea etmesi ve tesir altında kalmaktan çekinmesi Mazımdır. Siyamın Lozanda Tahsilde buluran Küçük Kralı 4 ._.___.._....._.......-. Ğ | Hergün bir fıkra Toprak içti Mübalâğacı bir Marsilyalı Parise $ gitmiş, orada bir Parisli ile arkadaş olmuştu. Bir gün ikisi beraber — Se: nehri sahilinde gezerlerken Parisli: — Sizin Marsilya da güzel şehir ola- ; bilir amma, orada böyle nehir yoktur. Demiş, Marsilyalı Parislinin yüzü- me gülerek bakmış: — Siz öyle zannedersiniz amma bi- zim Marsilyada olan mehir; Pariste İ değit, dünyanın hiçbir tarafında bir eşi bulunmauyacak kadar büyüktü. — Ne oldu? »— Suyu çok tatlıydı, toprak bu tat- ; ü i ingilterede zehirli gaz tecrübeleri Halen Lozanda tahsil etmekte olan Si- yam kralh Ananda Mahidol, ön üç yaşın- dadır. Daha küçükken İsviçreye gelmiş ve o tarihten itfbaren memleketine dön- memiştir. 1935 senesinde kral ilân edilmiş olan Ananda, Siyam halkına takdim edilmek üzere yakında memleketine dönecektir. 56 yaşındaki papazla evlenen İ7 yaşındaki kız İngilterede garib bir evlenme hâdisesi günün dedikodu mevzularından biridir. Bütün gazeteler bu hüdiseden bahset- mektedirler. Grantham kasabasmın orta mektebini fkmal eden on yedi yaşında Margaretin ayni kasabanın elli altı ya- şındaki papazı ile evlenmeğe karar vaer- Sözün Kısası İnsan denilen bedbaht — | E Tala eşhur Fransız riyaziyeci- si Paskal: «İnsan bir saz, fa- kat mütefekkir bir sazdır!» demiş. Bununla, insanı hem tarif, hem de ayni zamanda onun Kadrini yükselt- mek istiyen âlim, bilâkis onu nekadar üciz, nekadar zavallı gösterdiğinin a- caba farkında olmuş mudur? Dere ağızlarında biten ipincecik saz- lardan farklı olmamak, öyle ya, bizini pek de lehimizde değildir. Maamafih hakikat budur ki, bütün maddi derde Terin ağırlığı altında ezilmek, eğilmek, inlemek, sonra da Üstelik mütefekkir olduğumuz, duymak kabiliyetine ma- Ek bulunduğumuz için manevi elem- lerin kâffesile de muztarib olmak ze- wallı beşeriyetin, eşrefi mahlükat sayıs lan insanm ezeli ve ebedi nasibidir. Bu zâfımızı, ekseriya gururla telâfi eyleriz Mağrur olmağa da hakkımız; vardır. Zira nahif bir sazdan farksız olmamıza rağmen tabiatin bütün diğer, bizden kavi unsurlarına, şuurumuzla, zekâmızla hâkim olmuşuz. Bu şuur ve zekânın, tekâmül ede e« de, yenmediği dünyada ne kalmıştır? Ummanla, fırtına He, ateşle, toprakla, | taşla, demirle mücadelemizde mutlak| surette galib gelerek hepsini de ramet- memiş miyiz? Vahşi ormanların, ucsuz çöllerin en cesim, en yaman, en cı hayvanları insan zekâsmım, j radesinin kuvveti önünde esir vaziyo- tine düşmüş, ona itaat, inkiyad etmiş- lerdir. Lâkin bütün bu muvaffakiyetlere, bu harikulâde zaferlere rağmen, gene de insan, Paskalın dediği gibi gerçi mütefekkir, fakat herhalde bir saz, â- ciz, nahif, derdli bir saz olmaktan kur- tulamamıştı: Bilhassa denilen mahuf, ve mahiyeti asırlardanberi çözülemiyen hiüdise karşısında, Hakiki saz, hiç olmazsa, kökünden koptuktan sonra da, hisiş dudükların arasında inler, ince duygulara tercü- man olur. Fakat insan.. İnsan denilen bedbaht.. Mütefekkir olduğu için de iki kat bedbaht mahlük*i.. n Bir adam sinemada karısını dövdü Dün gece Şehzadebaşmdaki Ferah sie nemasında bir hâdise olmuş, İbrahim ise minde bir adam karısı Fatmayı sinema içinde dövmüştür. Saat 20,30 da İbrahim yanında karısı Fatma ile sinemaya gelmiş ve biraz son- ra film gösterilmeğe başladığı sırada ka- din yüksek sesle konuşmağa başlamıştır. Fatmanın bağırmasına sinirlenen İbras him, karısına şiddetli bir tekme vurmuş ve onu yere yuvarlamıştır. Kadıncağız yediği tekmenin acısı ile bağırmağa va diği duyulmuştur. Bu evlenmenin papaz ile kızın vaktile aralarında geçen aşk ma- cerası neticesi olduğu söylenmektedir. Yakında genç kızla ihtiyar papazın ni- kâhları kıyılacaktır. tından başka, halkı ve orduyu zehirli gaz-| -————rrr lara karşı köorumak için de muhtelif ted-| rauşlardır. birler alınmış ve 80 milyondan fazla gaz| — Alderşotta bir «gaz mıntakası» vücüde İngiltereda, hava bombardımanlarına İSTER İNANMA! şımıza çıktı, bir komedi temsil ediliyordu ve ses gerçekten fena geliyordu, fakat komedi bittp te saz başlayınca ses bir- den değişti. Uzun mevcenin bazan islıklı gelen sesine çok Taik bir berraklıkla, adetâ en kuvvetli Avrupa istasyonları küdretinde gelmeye başladı ve bu hal emisyonun sonuna ka- dar devam etti. Bunu işittikten sonra biz radyo perisinin bazan teknik &â- damlarını da aldatacak kadar garibeler göstermek kudretini halz olduğuza inandık, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMAİ bulamazsınız, İNAN, kocasına küfretmeğe başlayınca İbrahim etraftan müdahale edenleri iterek tekrar onun Üzerine hücum etmiş, tekme — ve yumrukla adamakıllı dövmüştür. Dayağı müteakib kadın kan zayi etmeğe başlak mış ve gebe olmasına ihtimal verilereli

Bu sayıdan diğer sayfalar: