28 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

28 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— min iliklerini ısıtıyordu. — şaltır, ve buradan yük ND AĞN NİN Mahalleye taşınmışlardı. Karı Kkoca idiler, kadın da erkek te oldukçi yaşlı görünüyorlardı. Mahaleli onlardar buhsederken — İyi insanlara benzerler! Diyorlardı. Fakat mahalleliyi düşün- düren bir cihet vardı. Eve taşınalıberi bahçe üstündeki odanın pancurlarını hiç açmamışlardı. O odayı sandık odası gibi Kkullanmış olmaları da akla gelebilirdi amma, yeni komşular hakkında - dönen givayetler bunu akla getirmiyordu. Kö- şedeki balkonlu evde oturan Nizamed- din bey bir gün çocuğuna bir oyuncak-| çıdan bebek alırken ihliyarı orada gö: müştü, O da bir takın uncaklar almış, evine gelirmişti. İhtiyar karı koca bu <- yuncaklarla kendileri — oynamıyorlardı ya.. herhalde pancurları —kapalı - odada bunlarla oynıyacak bir çocuk vardı. Hat-| tâ bakkal da bunu teyid edecek bir şey şöylemişti. Bir gün çırağı ekmek bıra- kırken ihtiyar kadını elinde ufak bir ço- cuk çorabile görmüştü. Mahallelinin her işine karışan, her hareketten birçok ma- na çıkaran mütekaid gümrük başkâtibi Süleyman bey rastgeldiği: — Belli olmaz, diyordu, belki çocuk barsızıdırlar.. hani arada sırada öteden berlden kaybolan çocukları bunların çal- mukliğı ne malüm! — Peki amma çocukları pancurlu oda- ya mu saklarlar? — Evet birkaç gün için orada saklar- lar, sonra da kanını içerler. Bu müdhiş bir tthamdı. Süleyman bey bu ithamını, çok evvel okumuş — olduğu bir raman vak'asile tevsik ederdi. — Ben bir romanda okudum. İnsanlar bazan hortlarlar, yani öldükten sonra di- rilir, mezarlarından çıkarlarmış. Nasıl mı çıikarlar? Bizim gibi insanlar için çok güç olan bu iş, hortlaklar için çok kolaydır. Çünkü biz cüssemizin sığacağı bir yerden geçebiliriz. Hortlak ise en küçük bir de- Hikten meselâ bir iğne deliğinden geçebi- Hr, ne diyordum. Bu iki ihtiyarın da hortlak olmadıkları ne malüm. — Hortlaklar çocuk mu çalarlar? — Tabil. Çünkü onlar bizim yediğimiz | yiyeceklerle beslenmezler, kanı | içerler. İnsan — Ermniyet ver- memişim, onu i- çin alt oldum. Maymon ilen bu kıdar — oynanır.. ben doğrusu işin alayında idim; ağnoorsun? Öyle ise bir ikinci parti daha| yap da, bu sefer ustalığını göster, Bunda da yenilebileceğini, 0 za - man da rezil olacağını düşünen erme- ni, reddetti: — Yok, canım! Bir tefa yeter, Mak- sad, kaptan beyimizin emirlerini, ar - zularını yerine getirmek idi. Yoksam, işim yok da bu köpoğlusunun hayva- nını eğlendireceğim? — Ya! Korkuyorsun. — Tut ki korkoorum! Altık — oyna - mam., Hava alacağım, Ben papora bin- di isem, teptilava ideyim deyidir. Yu- karı çıkoorum.. ister isen, buyur, Tekrar güverteye çıktılar. — Deniz tamamile sakinlemişti. Bulutlardan sıyrılan güneş ortalığı kurutmuş, ada- — 32 — Ratterdam limanı, Felemenk'in, şi- mal) denizinden gelirken ilk ve en mü- him limanıdır. Krallığın hemen bütün harici ticareti buradan yapılır. Onun Her millete mensub kocaman va e| purlar, Tanrının günü buraya yük bo- yüklenirler. boyu baştanbaşa balyalarla, sandıklarla doludur. Durmadan işle - yen buharlı maçunaların gürültüsün - “Son Posta,, nın Hikâyesi ESRARENGİZ ODA MAt Çeviren : Süleyman beyin ithamına inanmıyan- lar çok olduğu gibi inananlar da olurdu. Bu yüzden çocuklarma sıkı sıkı tembih ederlerdi Sakın o ihtiyar komşulara yaklaş- mayın, onların evleri önünde oynama; Pireyi deve yapmaktan; görmediğini, bilmediğini gördüm, biliyorum torzında anlatmaktan hoşlanan kadınlar daha ne- ler neler söylemezlerdi. Çamaşırcı F ma hanım bunların elebaşısıydı. Git yerde anlatırdı: — Ah hanımcığım, bunlar da nereden buraya geldil: nek çarpsın iki gözümle gördüm, Hani velki gün mümeyyizlerin çamaşırları- ni yıkamıştım ya.. hava biraz bozuktu, belki yağmur yağar diye çamaşırları balı #smayor da tavan arasına n. Mümeyyizlerin tavan ar: i, onların pancurlu —« karşıyadır. Bir aralık şöyle bir pencere- den bakayım, dedim. Pancurların aralar: nasılsa biraz aralık kalmıştı, dikkat et. tim. O hortlak karı orada idi. Beşik gibi bir şeyin üzerine kapanmıştı. Herhalde boşikte bir çocuk olacak, günahma gir- miyeyim. Ne yaptığını göremedim am- ma.. o odada çocuk olduğu muhakkak. Akşam bizimkine anlattım. Selâmün kavle, ide dedi., Amma bt selâmün kavle He geçirilecek şey değil, Mahalleli bir mamzata yapsak ta mahalleden çıkarsak Hepimiz canımızdan korkar olduk. Hem dahası da var, Dün sakallı kapıya balon- cuyu çağırmıştı. Ben oradan geçiyordum. Ne yapacak? diye baktım. İki tane balon aldı. Çocuklara oyuncak almasına — alı- yorlar amma, onları hapsetmeleri de gü- nah değil mi? vye di * Bir gece evde yemek yiyordum. Kapi çalındı. Gittim, açtım.. kapıda — ihtiyar komşu vardı: — Affedersiniz beyefendi, sizi rahatsız ettim. — Bilâkis memnun oldum, buyurun, İhtiyar komşuyu salona aldımı. Çok en- dişeli bir hali vardı. Beni ziyaret etmesi nin sebebini bir türlü söylemeye cesaret edemiyordu. Evvelâ, havadan, şuradan buradan lâf açtım. Fakat 0 benim söyle- İsmet Hulüsi MN Yalanım varsa yediğim | asıyur- | diklerimi dinlerken mütemadiyen — bir şeyler düşünüyor, kendi söyliyeceklerini tasarlıyordu: — Beyefendi, dedi, sebebi ziyaretimi nasıl söyliyeceğimi bilmiyorum. Mahal- lede hakkımızda bazı rivayetler cereyan ediyormuş. Herhalde siz de bunları duy- muşsunuzdür. Bir &n duralamıştım. Duymadım, diye- bilindim. Fakat bu yalanı söylemiye ne mana vardı. Çünkü ben duyduklarıma inanmamıştım. | - Evet beyefendi bazı rivayetler duy- duüm. Fakat bunların çok gülünç, çok bu- dalaca sözler olduğu muhakkak.. bir ©- danın pancurlarının açılmaması yüzün-| den bu kadar manasız yalanlar uydur- nak garib, garib olduğu kadar da çirkin | bir şey. İhtiyarm gözleri yaşarmıştı: - Garib ve çirkin dediniz. Ben sizinle ayni fikirde olmıyacağım, Ben rivayot- levi pek garib bulmuyorum, Kabahat on- larda değil, daha ziyade karımın ve be- nim Hüşüncesizliğimde mi desem, Doğ. rusu ne söyliyeceğimi şaşırdım. — Anlıyamıyorum. Yüzüme dikkatli dikkatli baktı: — Beyefendi bu mahallede en evvel Bizi rahatsız edişimin aebebi sizi yazıla- rınızdan tanıdığım - içindir. Ben Dünya gazetesinin eski bir okuyucusuyum. Hi- kâyelerinizi muntazaman okurum, Her halde hortlakların vücudüne — inanacak bir kimse olmadığınız muhakkak, — Evet.. — Sizden bir şey rica etşem, Hani bu- nu söylemeyi de tuhaf buluyorum. — Buyurun sizi dinliyorum. — Bizim eve kadar teşrifinizi yalvara- caktım. Bu gerek bizim, gerek mahalle- anin rahatı, buzuru için elzem, Buraya taşınmacıya kadar epey ev — değiştirdik.. bütün bu ev değiştinmelerimize — sebeb hakkımızda yapılan garâb dedikodulardı. Başka yere gitsek orada da kim bilir da- ha neler söyliyecekler. Ev değiştirmek- tense dedikoduların Önünü almak daha iyi olacak. 12/11/938 Cumartesi günü saat 11,30 da 2 — Tahmini tutarı 6600 lira ve ilk 4 — İsteklilerin o gün eksili kanunun tarifi veçhile hazırlıyacakları gümrüğü binasındaki komisyona verme Gümrük muhafaza Genel komutanlığı İstanbul satın alma Komisyonundan : 1 — Deniz vasıtaları için satın alınacak 535 kalem stok tamir mâalzemesinin kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. teminatı 495 Hradır. 3 — Cins, mikdar ve evsafını gösterir listesi komisyondadır, Görülebilir. saatindon bir saat evveline kadar 2490 sayılı teklif mektublarını Galata eski ithalât leri <7956» Hizmetçiye seslendim: — Şapkamı getir. Şapkamı verirken yavaşça: — Gitmeseniz beyefendi, Dedi. O da benim namıma korku, ucdu. İhtiyar, evinin kapısını anahtarla açtı. | — Sizi doğrudan doğruya pancurları ka palı ddaya alacağım Karım da oradadır. Pancurları kapalı odanın kapısı açıldı, | evvelâ ihtiyar girdi. Ben onu takib ettim. Odada çamaşırcı kadının söylediği gibi bir beşik ve birçok oyuncaklar vardı. — İşte bu oda.. Karısı beşiğin yanında ayakta duru- yordu. — Bu oda bizim çok sevdiğimiz bir kü- şe.. şu boş beşik, şu oyuncaklar. — Ölen bir çocuğunuzun odası. — Hayır, olmamış çocuğumuzun odası. İhtiyarın evine gitmekte iereddüd et- medim. — Hayhay gidelim. SON POSTANIN RPOMANI Ben yirmi yaşımda idim, Karım benden birkaç yaş küçüktü, Birbirimizi delicesi- ne sevmiştik. Evlenecektik, wcuklırımııl bundan beş yüz kü- sür sene evvel bu - rada yazmıştır. Rıh- tım boyunda ve ma- halle içlerindeki ev- lerin ekserisi — tâ o zamandan kalmış - tır. Yılların, asırla - rın tahrib edici te - siri bunların üze - rinde pek belli de - dir. Sadece ceb - heleri kararmış, yer yer yosun tutmuş - tur. Sokakların kab dıtımları da, şehrin eskiliğine — delildir. Bu daratık sokak -« lardan geçen yük a- rabaları, kim bilir ne itina ile döşen - maiş olan o kocaman değirmi yerinden oynatamamış, yalnız satıhla-|rünen bir manzara arzeder. rını cilâlamıştır. Liman daima doludur, Avrupa ha - ritasında ufacık bir köşe işgal eden Fe- lemenk devletinin deniz aşırı sömür - geleri anayurdun birkaç misli büyük- lüğündedir. Merkez oralara, durmadan mamul eşya gönderir.. oralardan da yığın yığın iptidai madde getirtir. Bun- dan dolayıdır ki rıhtımın üzeri, civar- daki antrepolar, yanyana duran çelik edevat, pulluklar, makine — kısımları, den kulaklar âdeta sağır olur. dokumâa ve basma balyaları, ham kau- Ratterdam çok - eski bir şehirdir. 'çuk, şeker kamışı, nısfünnebar meyva- p Garb felsefesinin en büyük simalarin-|ları, hevenk hevenk muzlar, dal dal, dan Erazm orada doğmuş, «Cinnetin sandık sandık hurmalar, baharat tor - medhiyesi» adındaki meşhur — eserinilbaları, tüylü Hindistan cevizleri, aca - Gemicilerin, hamalların sağa, sola: koşuşmaları, yük arabacılarının, kam- yon şoförlerinin bağırışması, dünyanın yetmiş iki bucağından buraya öte be- ri getirmiş, buradan şunu bunu yük - lemeğe gelmiş türlü renk, şekil ve kı- yafette adamların muhtelif lisanlarla, ve biribirlerini anlamıyarak konuşması Rotterdam ile Bâbil kulesi arasında bir benzerlik, bir yakmlık hasıl etmekte - dir. «La Feuille de Roöse» o gün saat iki sularında limanın bulunduğu kör - fezin ağzından içeriye girerek, rıhtım- dan biraz uzakta funda demir attı. Gurabi efendi, havanın düzelmesile gözünü açmış, yeni bir memleket gör-|mak istiyordu. mek — hevesile de, kasketini başına, paltosunu da sırtına geçirip — güverteye fırlamıştı. İfakat hanım be- raberdi. O da, he -| sabsız yola çıktığı i- | çin tütünsüz kal - mış, burada, kendi- #ine Fransaya ka - dar yetecek bir mik- dar tülün — almak sevdasında idi. Kaptan Lögalek, Timan muamelâ'ı ta- mamlandıktan son - ra bir sandal indir - tip, yolcularını ka - raya çıkarttı. Gemi, geceye kadar bura - | ahp hareket edecekti. Onun için: — Haydi! dedi; dokuz buçuğa kadar| sürman adı yazılıdır: Hasan serbesisiniz. Ben Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal kesor. olacaktı Bütün bunların hayalile yaşar- ken, ailesi karınu zorla bir başkasile ev- lendirdi ve ben de çekildim, uzaklara gittim. Birbirimizi tekrar — gördüğümüz zaman karım kocasından ayrılmıştı. Ben de serbesttim. Yirmi yaşımda iken kura. madığımız yuvayı altmışını — geçtikten sonra kurmuştuk. Bu yuvada çocuk ek- sikti. Çocuğumuz olmazdı amma, niha yet bir çocuk odası hazırlıyabilirdik. Bu da bizim için bir teselli idi. * Esrarengiz odanın esrarı çözülmüştü İki ihtiyar, eski günlerinin bir hatırasını değilse bile o günlerin tatlı ümidlerini bu oda içinde hissedebiliyorlardı. YARINKİ NÜBHAMIZDA: Sevgilinin sesi Yazan: Muazzez Tahsin Berkand Gurabi efendi ile karısı, bir de Tak- vor, rastgele yolu tuttular. İfakat ha - numın üzerinde, şehrin ilk tesiri nâhoş oldu: — Aâ! Burası pis.. fena! dedi. Kalala. ya benziyor. Hiç de beğenmedim. Takvor, kadının bu hükmünü tashil etmek istedi: — Dur bakayım! Daha limandayız, Hele bir içeriye, asıl kasabaya girelim, görürsün o vakit iş değişir, Yoksam |i- manların hepsi de böyledir. Biribirine benzer, Liman — bir memleketin hem ağzı, hem de dibidir. Bir yandan gelir, öteden çıkar. Ne kıdar da caht etsek nafiledir. Temizleemezsin. Karşılarına bir sokak geldi, saptı - lar.. burada ufak ufak lokantalar, mey- haneler, aşcı dükkânları ve gemicilere mahsus eşya ve edevat satan dükkün- cıklar vardı Camekânlardaki şarap — ve içki şi: şelerini, kemerleri, el fenerlerini, ha - lat turaları tik çizmeleri, — tahta tabanlı kalın kunduraları seyrede ede giderlerken, Takvor, birdenbire: — Ay! Diyerek, bir. börekei — dükkânının önünde mıhlanrverdi. — Ne oldu? Ne var? diye sordular, O, dükkânın üzerinde sallanan tabe taşları|ib acaib nebatlarla göze çok tuhaf gö-|da kalacak ve saat onda tekrar demir Tâyı işanetle: — Nahi dedi. Şü tabelâda bir mü Necalı tam dokuzda fi -|deor.. Acaba Osmanlıdır dersin? Yok - likayı rıhtıma gönderir, orada beklet-|sam, bu Felemenğin Cava denilen Ko- tiririm. Ve gülerek, ilâve etti: — Buranın birası meşhurdur.. sa - kın, Hamburgdaki gibi kendinizi içki- ye kaptırıp da, hareket saatini unut -|lundu, Kapıyı iti: mayın! e Rıhtıma çıktılar, Torik: lonyasında da bir çok müsürman gi - duğundan, olur ki onlardandır. İfakat hanım: — Hele bir bakalım.. teklifinde bu- çeriye girdiler, Burası, dört köşe, ufacık bir yerdi. Kapıdan girince, sol tarafta bir küçük — Benim işim var. Siz nereye gider-| tezgâh, ortada da beş altı tane kadar seniz, gidin! mermer masa duruyordu. — Sokaktan Diyerek bir tarafa savuştu. Anlaşı-| görülmesin diye açık tahiniğ — renkte lan, ötekilerin hükmü ve tesiri altın -| perdelenmiş camekânın içinde börek, da olmamak, serbestce gezip, — dolaş -| gözleme kırınlaları nazara çarpmakta idi. (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: