26 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ATATÜRKÜN HATIRATİ Kaymakam Mustafa Kemal Bey 19 uncu fırka kumandanlığına | tayin edilmişti ama böyle bir fırkayı bilen yoktu! Başkumandan vekili tarafından bana çok nazik bir cevab verildi: «Sizin için ordu- da dâima bir vazife mevcuddur, fakat Solya ataşemiliterliğinde kalmanız daha mühim telâkki edildiği içindir, ki sizi o6- rada bırakıyoruz.» Cevab verdim: «Vatanın müdafaasına aid fiili vazifelerden daha mühim ve mü- muharebe cebhelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofyada ataşemiliterlik yapamam. Eğer birinci saf zabiti olmak İtyakatinden mahrum isem, kanâatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.. Uzun müddet cevab gelmedi; bugün- ler zarfında çektiğim ıztırabı izah etmek müşküldür. Ben icab evlerse bir nefer gi- bi, herhangi bri muharebe cebhesine koşmağa karar vermiştim. Onun için Sofyadaki ikametgâhımın eşyalarını se- fir bulunan Fethi Bey arkadaşımın mu-| vafakatı ile sefarethaneve naklettim. Za- id olanlarını da bertaraf ettim ve küçük bavulumu hemen hareket edecek müte. varzı bir seyyahın bavulu haline koydum. Artık evi terkelmek üzere olduğum sı- rada İsmail Hekkı imzalı bir telgraf al- dım; bu imzanın üstünde (Harbiye na- zir vekili) işareti vardı. Telgraf hemen ayner şu idi: <Ön dokuzuncu fırka kü- mandanlığma tayin buyuruldunuz. He- men İstanbula hareket ediniz.. Mevcudiyetinden kimse- nin haberi olmıyan fırka Filhakika bu telgrafı aldığım tarihte başkumandan vekili Enver Paşa, Sarıka- miş muharebesini yapıyordu. Levazımatı umumiye reisi İsmail Hakkı Paşa neza- ret umurunda ona vekâlet ediyordu. Sofyadan İstanbula geldiğim zaman Enver Paşa da Sarıkamıştan avdet etmiş bulunuyordu; evvelâ kendisini ziyaret için makamına gttim. Haber gönderdim, gelecek cevaba kapıda intizar ediyordum; bu aralık muamelâtı zatiye müdürü Os- man Şevket Beyi |Paşal, elindeki dosya- sile orada gördüm: kendisine sordum: — Reni on dokuruncu denilen fırkaya tayin eden harbiye nazır vekili İsmail Hakkı Pasa mmdır? Osman Sevket Bey çok ciddt ve biraz mahrem bir /'sanla: — Hayır, dedi. Doğrudan doğruya baş- kumandan vokfli Enver Paşa hazretleri- dir; Erzurumdan telgrafla emir buyur- Gular; emin olunuz bevefendi... Bir an gonra Enver Paşa ile karşı kar- geva bulunuyorduk. Enver biraz — zayıf düşmüş, rengi solmuş bir halde idi. Söze ben başladım: — Biraz yoruldun, dedim. — Yok, © kadar değil, dedi. — Ne oldu? — Carpıstık, o kadır... — Simdiki variyet nedir? — Çak iyidir, cevabını verdi. RHen daha fazla Enver Pasayı Üzmek istemedim. Mükâlemeyi kendi vazifeme fntikal ettirdim; — Tesekkür ederim, beni numarası on dokuz olan bir fırkaya kumandan tavin buyurmnssunuz, bu firka — nerededir, hangi kolordu ve ordunun emrinde bu- Junuyor? Cevab verdi: — Ha evet! Belki bımun için erkfini. harbiye ile görüşseniz daha kat't? malü- mat alırsınız. Enveri gok mesgzul ve cok yorgun gö- rüyordum: sözü uzatmadım: — Pek iyi, o halde fazla sizi rahatsız etmiyeyim, erkimharbiye ile görüşürüm, dedim. Başkumandanlık — erkânıharbiyesine — Müracaat ettim, icab eden rüesaya kendi. mi şu yolda takdim ediyordum: — Ön dokuzuncu fırka kumandanı kavmakam Mustafa Kemal' Kendilerine kendimi takdim — ettiğim her zat hayretle yüzüme bakıyor, benim kim olduğumu zalamakta müşkülât ç- kiyordu. Nihayet başkumandanlık erkâ- nıharbiyesinde — kimse — böyle — bir fırkanın meveudiyetinden — haber dar bulunmadı. Simdi hale ba - kınız, ne garib mevkideyim; ke- * mali ciddiyetle herkese On dokuzuncu ka kumandanı olduğumu söylüyorum: Ibüki böyle bir fırkanın metvcudiye- den kimsenin haberi yok, adetâ sahte- vaziyetinde idim... ihayet ben şaşkın bir halde herkesin me bakarken bir akıllıcası dedi, ki: — Belki böyle fırka Leyman Fon San- |dres Paşanın ordusunda — bulunacaktır. |Bir kere onu görseniz.. Fon Sandres Paşanın nerede bulundu- |ğnnu sordum: — Datresi nezareti celile dahilindedir efendim, cevabını verdiler. — FErklnıharbiye reisi kimdir? — Kâzım Bey! — Lütfen beni evvelâ onun yanıns nderir misiniz? dedim. Bir odacı ça- ğırdilar — Beyi, Kâzım Beyefendinin yanma götür! dediler. Kâzım Beyin bürasında kendisine hi- kâyeyi anlattım: — Başkumandan vekili paşa hazretleri beni lütfen on dokuzuncu fırka kuman- danı tayin buyurmuşlar, fakat ne müşa- rülileyh, ne de erkânıharbiyesi bu fır- kava dair sarih majümat vermediler. Ni- hayet belki Leyman Fon Sandres Paşa- nın ordusunda böyle bir fırka vardır diye beni buraya gönder r. Tabif zatı âliniz bileceksiniz, ordunuzda böyle bir fırka var mıdır, yok mudur? Kâzım Bey: a — Bizim dislokasyonumuzda bâöyle bir fırka yoktur. Fakat caiz kl! Geliboluda bulunan üçüncü kolardu, yapmakta ol- duğunu bildiğimiz bazı teşkilâtı cedide meyanında yeni bir fırka vücude getir- mok tasavyvurundadır. Bir defa oraya teş- rif buyurulursa hakikat anlaşılır. Dedtm ki: — Yani ben kumandanı olduğum fırka mevcud mudur, değil midir, bunu anla- mak için Geliboluya mı gideceğim? — Evet, doğrusu budur. Kâzım Bey: — Maahaza hareket'nizden evvel sizi kumandan paşaya tanırayım, dedi. Küâzım Bey evvelâ yainız olarak ordu kumandanı paşanın yanına gitti ve bir dakika sonra beni davet etti ve bir şekil ve süurette, pek iyi hatırımda değildir, on dokuzuncu fırka kumandanı mi — dedi yoksa mutasavver bir fırka kumandanı mı dedi, fakat, Sofyadan gelen ataşemili. ter Kaymakam Mustafa Komal, sözleri sarih idi. Leyman Fon Sandres Paşa bü- yük nezaket ve beşaşetle beni kabul etti. Bürosunun karşısında kendisine müte- veecih oturttu; kibar bir tavırla: Leyman Fon Sandires kızıyor — Söfyadan ne vakit geldiniz? d'ı'ye sordu. — Dün, dedim. Mukaddemesiz ilâve etti: — Hâlâ Bulgarlar harbe girmiyecek midır? Cevab verdim: — Benim gördüğüme göre, henüz g'r- miyeceklerdir. — Niçin? Ve bu suali sorarken elile de bir istiğ- düşündüm ve derakab dedim ki: — Benim anladığıma göre Bulgarlar iki ihtımalden birinin tahakkukundan ev- vel harbe girmezler. Onlardan biri Al- man ordusunun muvaffak olacağına ka- naa'bahş olacak sarih delâil görmediki ikıncisi harbin faaliyeti kendi toprak rına temas etmedikçe... n Bü cevabım üzerine Leyman Fon San- dres Paşa birdenbire hiddetlendi; yum. ruğunu sıkarak ve yukarı kaldırarak ev- -| velâ güldü ve ilâve etti: Eâlâ Altman ordusunun rab jesti yaptı; cevab vermek için biraz| Nakledenler 192 6 KE d bi AAA İzzet Paşa Kemali sükünetle mukabele ettim: — Hayır, ekselans, dedim. Benim bu cevabım Leyman Fon San- dres Paşayı biraz daha hiddetlendirdi ve yüzü hücum eden kanla kıpkırmızı ol- du. Leyman Paşa c'düt olarak kızıyordu. —- Niçin? dedi. Bu sualin mediüiöne birdenbire inti- kal edememiştim; onun için yüzüne bâk- tım. İzah etti: — Nasıl olur, Alman ordusunun mu- vaffakiyetine karşı emniyetsizlik bu na- sıl olur? — Öyle efendim, dedim. Dikkatle göz- lerime baktı: — Siz ne kanaartesiniz? diye sual erti. Cevab vermek mi, vermemek mi lâzım geleceğinde bir an tere€'düd ettim. Fakat kumandanlığına tayin olunduğu — vakit havada bir kumendan vazivetinde bulu- nan ben nasıl mütehassis bulunabilirdim? Esasen bu işlerde kendi noktai nazarımı çoktan icab edenlere yazmıştım; bunun aksine bir şey söyliyemezdim. Soan daki- kaya kadar da Bulgarların durendişane hareketlerini de tak&ir etmekten kendimi menedememiştim; Lilhassa Solyayı terk ederken o tarihte en yüksek makamı iş- gal etmiş olan Goneral Fiçef ile samimi bir hasbıhal yapmış, benim noktai naza- yıma tevafuk eden mütaleasını anla- maştım. Buna nazaran ben, Türk vatanı. nın boğazlarını müdafea vazifesini âalmış bulunan bir mareşsla be diyebilirdim? Bir an vicdanf muhakemeden sonra kısa bir cevab verdim: — Bulgarları, noktei nazarında haklı görüyorum. Leyman Fon Sandres derhal ayağa kalktı ve bana müsasde etti. İşte harbin sonunda tekrar korçı karşıya sakin siga- ra ve kahve içmekte bulunduğumuz zat, o idi. Bir suale cevab vermek için 4 sene bekleniyor ! Adana otelinin bu dediğimzi odasında Leyman Paşa ile karşı karşıya düşünür- ken diğer bir nokta da hatırımdan geçti: Arıburnu kumandanı idim, İngilizler A- nafartalara çıkmıştı. Vaziyet buhranlı ve çok tehlikeli idi. Başkumandan vekili Enver Paşaya kadır doğrudan doğruya müracaat mecburiyetinde kaldım; cevab gelmedi. Leyman Fon BSan - dres Paşa telefonla beni aradı; müküle- memize delâlet eden, gene erkâmıharbi- ye reisi Kâzım Bevdi, Sorduğu sual şu idi: — Vaziyeti nasml görüyorsunuz ve na. sıl bir tedbir tasavvur ediyorsunuz? Vaziyeti nasıl gördüğümü ve kademe kademe nasıl tedbirler alınmak — lâzım ' İgeldiğini çoktan, bütün alâkadarlara bil- şafi | Siird Meb'usu merhum Mahmud ve Falih Rıfkı Atay dirmiştim. Bütün bu müracaatlarımın ce- vabsız kalmasından hâsıl olan bir tees- sür içinde âalelefevr şu cevabı verdim: — Vaziy nasıl gördüğümü — çoktan size $blâğ etmiştim. Tedbire gelince: Bu dakikaya kadar çok —müzaid tedbirler yardı. Fakat bu dakikada tek bir tedbir kalmıştır. — O tedbir nedir? — Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetle- ri tahtı emrime verimiz, tedbir-budur... Müstehzt bir cevab aldım: — Çok gelmez mi? — Az gelir! dedim. 'Telefon kapandı. Bundan sonra da uzun hiküyeler var; en nihayet Anatartalar grupu kumandan- lığının bana tevdil vessire... Az mı gelir, çok mu gelir? Buna karar vermek için aradan bunca facialar ve gayri kabili' telâfi zararlarla dolu dört sene geçmesine mi intizar lâzımdı? Mu- kadder bu imiş.. O gün benim dediğim hakikat teslim mi olunsa daha iyi olurdu? Dört senelik felâket derslerinin sebeb olduğu int'bah hişsinin tazyiki altında bugün bana grup kuvvetlerinin teslim olunmasında mı fazla fayda vardı. Bu cihetler şayanı mü- nakaşadır. Osmanlı devleti mukadder felâkete maruz kalıp muzmahil olduktan ve her şey çamurlar içine battıktan sonra dahi yapılan bu ışlörde müsbet hiçbir mana ve maksad yoktu. Esasen devirlerin birer haddı fasılı ol- mak gerektir. Şimdi çok memnunum ki beni mazi safahatının teakubu üzerinde bulunmaktan menetmişlerdir. Hakikaten (insan, yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı muhit içinde, o devri sevk ve idare eden- lerle hemhal ve bir kanaatte olursa ayni muhit ve devrin adamı olmaktan çıka- maz. Beni bu felâketten uzak kalmak için ellerinden gelenleri yapanlara teşekkür |etmeği vazife #ddederim, onlara bu ha- reketlerinin şuurlu failleri olmadıklarını |zikretmek şartile... — Kumandasını deruhte ettiğim kuv- vetler şunlardı: İkinci ordu, kumandanı Nihad Paşa, karargâhı Adana, benim es- ki ordum, kumandanı vekâleten Ali Fu- Jad Paşa... Hicaz huvvei seferiyesi, ku- mandanı Fahreddin Paşa (sabık Kâbil sefirimiz), bir tarihte bunun kumandan. hğına tayin edilmişken kabul etmiyerek Şamdan dönmüştüm, ve Maanda bir ta- kım kuvvetler... Yıldırım ordular grupu kumandanlığı- nı deruhte ettikten sonra düşündüğüm esaslı noktalar şunlardı: Doğrudan doğ- rTuya elim altında bulunan kuvvetleri geçirdikleri bütün badirelere Tağmen hakikf kuvvet haline getirmek, tensik etmek, teşkil etmek, takviye etmek! Hi- caz kuvvel seferiyesi, Maan kuvvetlerini hiç hesaba katmağı düşünmedim. Onla- rın zaten esarete mahküm olduklarını iki sene evvel Cemal ve Enver Paşalara an- latmıştım. Muzul civarında bulunan altıncı ordu- yu kabili istifade bir halde görmek is- terdim. Bu maksadla bu ordunun ku- mandanile doğrudan doğruya muhabere- ye giriştim. İstanbul ve Çanakkale civa- rında bulunan kuvvetlere rabtı ümld et- |miyordum. Şarkta Azerbaycan ve İran- da bulunan ordularla hiç bir temas - ve münasebetim yoktu; onlar için de henüz bir şey düşünecek halde değildim. Aden kapısını zorlıyan Said paşa fırkasının mevcudiyetini bile hatırlamıyorum. Fa- kat her şeyden evvel elim altında bulu - nan iki ordunun arzu ettiğim tarzda tak- viyesi halinde bütün felâketlere rağmen 'Türk sesinin işittirilebileceği kanaatinde idim. Bu yolda işe başladım; bana yar - dim eden ordu, kolordu kumandanları ve erkânıharb arkadaşlarım - benim vütlü noktai nazarımı anlamış ve bana hef £ timale karşı muavenet etmeğe 8Öz V“u miş zevat idi. Bu tıynette olmuıyanlar dı, onları birer suretle bertaraf €& tim; Meselâ menzil müfettişi Avni P' i'bilâhara bahriye nazırı, ve vekâlelti jye nazırıf olmuştur.) ben' ve "; daşlarım, bu esaslı noktal nazar azer:"ı sarfı mesai ederken İstanbuldan ŞU aldım: Nihayet bütün memleketi düşmana teslim edef mütareke Yıldırım ordular gürüpü kumandanlığına : Karatgâhı umumi İ 2129 y Düveli itilâfiye fle akdettiğimliz möuati ke şeraiti — berveçhi zir münderiçtii Malümat husulü ile her ordunun yenit ne ald hususatı derhal tatbiki Tazımdı| Bu babda lüzum görüklükçe izahat talimat verilecektir. Sadrazam ve bqkunuıdl'—' erkânıharbiye retsi İzzet — Bu emre melfuf mütareke FJ İ cümlece malâmdur? Onu ban:size #ai etmeğe lüzum görmüyorum. Bu m:ı:l; kenameyi baştan nihayete kadar ınd ettikten sonra bende hasıl olan &i l şu idi: Devleti Aliyei Osmaniye bu '4 tarekename ile kendini bilâkaydü FT düşmanlara teslim etmeğe muvafakât miş değil, düşmanların memleketi S için ona muavencti de vadetmiştir- Bu beni çok hazin düşüncelere ı““”. ti. İstedim ki İstanbul hükümetini l"", ; tenvir edeyim, Buna çalıştığımı un':v | derim, fakat bu zemin üzerinde iki ”'B' telif zihniyet ve telâkki tebarüz etti. size bunu hikâye etmiyeyim; tercih ye rim ki şimdiye kadar kısmen malüm © müş olan vesaiki üynen tevdi - edel o vesaik benim bu dakika söyliyecekli rimden çok kuvvetlidir. Bu vesaiki oK9 | wt*luguuuz zaman göreceksiniz ki ben "', lan mütarekenamonin sakatlığını * düm. Bu sakat noktaların tashihine Gî, lışmak lüzumuna kani olarak — alâkâ makamata söyledim; bu mütarek! aler olduğu gibi tatbik edildiği halde m:' ” ketin baştan nihayete kadar işgal VE € tilâya maruz olacağı kanaatini ĞM ettim; düşmanların her dediğine ve at'nânâ demekten teyellüd edecek cenin bütün Türkiyeye müstevlilerin kim olmasını intac edceğine şüphe C, memek lâzım geldiğini ve bir îl:;:; manlı kabinesinin düşmanlar t: tayin edileceğini anlattım. Ş tu. Kendini zayif ve âciz gören IU) nisbeten kavi ve azimkâr — insanlai'ya merhamet dilendikleri zaman — mUtip kendilerine acındıracaklarına kani “p mak için bilmem ne his ve haslette hıdırlar. Numara 565 Başkumandanlık Erkânıharbiy? riyaseti celilesine: a Mütareke şeraitini havi emri " rini aldım. Her ordunun kend!n*ı::df susatı derhal tatbik etmesi emir . luyor. Tatbikata başlanabilmek ic"'d b raitin pek umüm? olan bazı mav'w * istizahına mecburiyet görüyorum. yi vaddı mezküreyi sırasile ıı—n—deı:ı:Ri n!"' İ — Madde 10: Toros tünellerinin tefikler tarafından işgali maddesin zihi lâzımdır. Toros tünelleri dennwı « neller en son açılan iki tüneldir. İN7 ge dilecek yalnız bunlar mıdır? İşgali? " ga hiyeti o kısımdaki hattın işletmesini, « şamil midir? Yoksa muhafaza İT ll tından 1m ibaret kalacaktır? BÜZTÜne ayri bir grüp teşkil eden Aman0s *““ ri bu meyanda mıdir? Toros tÖDE' çge tutacak kuvvayı işgaliyenin mikd dir ve nereden gelecektir?. (Arkası & Bunun için hiç de kehanete luı::ı; ü ee & LKF .. PF F bi | ,:'1

Bu sayıdan diğer sayfalar: