19 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

19 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Dil meselesi Yazan: Muhittin Birgen 3g ürkçe, tekâmül tarhinin büyük iz istihale merhalesini geçir - mekle meşguldür. Bundan otuz şene ev- vel, gazeteci olarak, ilk cümlelerim kâğıd Üzerine korken, bugünkünden büsbütün başka bir di) yazıyordum. Bugün o dili tekrar yazacak olsam, gençler çince Zan- nedebilirler. Nitekim, Maarif Vekâleli - hin şubelerinden birinin kanuni ünvanı| Olan «Erük Teknik direktörlüğüs görünü, günün birinde sokakta, manasını anlamak Üzere, fakir bir adam, bana gösterdiği zaman da, ben bunun karşısında uzun W- zun düşündükten sonra: — Direktörlüğü sen anlarsın. Fransız- ga olduğu için Teknik kelimesini de ben anlıyorum. Fakat, Ertik türkçe olduğu çın bunu anlıyamadım! Cevabını vermiştim. Adamcağızın hay- retle yüzüme bakan gözleri hâlâ haya - imdedir! Falih Atay, bize bir tasfiyeden bahse- diyor ve dilde istikrar istiyor, Wğer i# tediği tasfiye yeni bir dil encümeni ku - Tup, yahud mevcuda yeniden bır başka talimat verip yeni bir tasfiye faaliyetine göimek ise buna dört elle mâni olmıya çalışmalıyız. Hayır, böyle değil de, dilde Bir insanın dünyada temenni edebileceği en büyük ha- zine, yerinde bir nikbinlik, her şeyin bilme kudreti, en büyük felâket te muhiti dalma kâra gör- memelidir. 13 ler klübü Azaları Toplanamadılar tabii bir tasfiyenin tahakkuku için, bazı| giğ €sas noktaları tutup işi biraz da millete ve zamana bırakmaksa, gayet tabii ola rak buna taraftar olmamak kabil değil dir. İstikrar bahsine gelince, ben Türk dilinin yakın bir zamanda istikrar bula - bileceğine kan! değilim. Bu istikrarın to- hakkuku, bir bayli zamana ve kültür sa- basında müsbet, devamlı ve geniş bir ça- lışmuya bağlı olacaktır. * Benim bugün yazdığım dil otuz sene evvel yazdığım dile nazaran çok sadedir, çok temizdir. O kadar sadedir ki ben bu dille Bakü Üniversitesinde ders verdim ve talebem beni mükemmelen arladı; di- M hiç yadırgamadıktan ba türkçesinin Azer! türkçesinden daha Türk olduğuna kanaat getirdi. Benden otuz se ne sonra Türklere makâle yazacak olan muharrir): uharrir» kelimesinin a - rabca olduğ! n bile belki haberdar ol mıyacaklar ve bugünkü dile nisbetle çok daha temiz ve herkes tarafından tamam aniaşılır bir dil yazacaklar. Şu halda, yö- niden bir tasfiye hareketine girmivelim ve işi biraz da halka ve millete bıraka - ım. Kelimeyi Halk, İş, İlim ve Edebiyyat İced etsin; yahud, düzeltsin, temizlesin, türkleştirsin. Biz yalnız bu hareketi ko- Jaylaştırmayı düşünelim. Bu da gayet" basittir. Dil encümeni, 'Türk dilinin muhtelif devirlerine, muh- telif meselelerine ve muhtelif hâdisele - rine dair derin ve hakikt flim tetebbüleri yapsın ve bunu herkese nöşretsın. Mek - teblerde de basit bir prensip tesbit ede - lim ve Falih Ataym düşündüğü gibi, Zi- ya Gök Alpın türkçe hakkındaki pren - siplerini mekteblerde türkçeninu süz - geci haline getirelim, Bunu yaptıktan sonra da bir müddet işi kendi haline trkedelim. Dilde bugün göze çarpan anarşi bir yandan durulsun. Bazıları akademiden bahsediyorlar. A - Londradaki 13 ler klübü, ayın 13 öne tesadüf eden ve İngilizce meş'um adde » dilen Cume günü, fevkalâde içlimamı ya pamamıştır. Sebebini soran gazetecilere klübün 13 üncü azası ve kâtibi şöyle de- meştir: «— Reisimiz, hasta 185. Yoklamaya git- tm. Meğerse o gün merdivenden dük şerek bacağını kırmış. Bittabi aza ta - mam olamayınca, içtima da yapılamadı.» Resimde, klübün yasalarına göre, 6 - vinde bir şemsiye altında şarabını içen 13 ler reisini görüyorsunuz. Günde 20 saat uyuyan ihtiyar 93 yaşlarında bir İngiliz, bundan 18 sene evvel ayağını kırmış ve hastane - ye kaldırılmıştır. Orada tedavi edilir - ken, garib bir huy peyda etmiş, veo zamandanberi de günde 20 saat uyu - maya başlamıştır. Yemek zamanların - da muntazaman uyanan (ihtiyar, ye - SON POSTA İyi tarafını bula » Resimli Makale: — İnsan istediğini bulur -— Mes'udum, deyiniz. mes'ud olursunuz, zira saaer kuşu kendisini çağıranların başina konar, kendinizi bedbahi farzediniz, sizi mes'ud yapacak hiç bir kuvvet yoklur. İn. | mize âcil şifa temenni eder, ve kendisini san daima istediğini bulur. PA Hergün bir fıkra Paltonun içindekini gördün mü? Viyanadan gayet şık bir palto alı İstanbula gelen bir dostu bir gü Çallıya restgelmişti. Çallının arka sında oldukça eski bir palto vardı Dostu: — Bak Çal, dedi. Palto deülğir bu benim arkamdaki gibi olur. Çallı paltosunun düğmelerini çö zerken söylüyordu. — Hele şu paltonun düğmelerini bir çözeyim, Buz üstüne oturan Yüzücü kız Biz, bu sene daha pek öyle kış gör - medik, Fakat Amerikada kar tipilerin- den yollar kapanıyor, nakliyat duru - yor. Avrupa müthiş soğuklardan şikâ- yetci, buna rağmen bu Kopenhaglı meklerini yedikten, ilâçlarını içtikten sonra tek bir kelime söylemeden göz #porcu genç kız, 0 isirici İ i İngilterenin En ağır Cocukları Son günlerde doğan bü ikizler İngilte- renin en ağır çocukları olarak telâkki e- dilmektedirler. Biri kız, diğeri oğlandır. Kız, oğlandan daha ağır gelmektedir. Her ikisinin mecmu sikleti 14 kilodur. Londra üniversitesinde “şiir kürsüsü , Londra üniversitesinde bir «şiir kür - süsüs ihdas edilmesi hususunda, rektör- lüğe teklif yapılmıştır. Bu teklifi yapan İngilterenin tanınmış simalarından Mis- ter Edward Cecildir. «Bu suretle, yir - mineli asır İngiliz edebiyatında şiire ha- kikt bir kıymet, lâyık olduğu mevki ve - rilmiş olur. demektedir. Keman konseri ile paniği durduran san'atkâr İngiliz keman san'atkârlarından Mis- ter Kler, Londradan Yeni Zelandaya gitmekte olan bir İngiliz gemisinde çı- kan yangın neticesinde, paniğe uğra - soğuklarda | yan yolcuları teskin etmek için, hemen |sile, o emsalsiz neş'esini maazallah denize girmeden, resimde hayretle gör| bir keman konseri vermeğe başlamış, betmek üzere bulunduğunu anisdı”” man Yarabbi, bizim neslimizin edebiyatİlerini kapamakta, deliksiz uyumakta -İdüğünüz gibi, önce, buz üstüne otura-| yolcular da konseri dinlemeğe koyu - dır. rak keyif çatmaktadır. Tarak heyecanları yatışmıştır. va ilim adamlarile akademi yapılamaz! Ne sun'i dil, ne de sun'i skademi ne de sun'i akademi aristokrasisi! İşi biraz da halka bırakalım. Dilleri alimler yapmazlar, dilin sahibi, halktır, Biz istediğimiz kadar Kondüktör diyelim, halk ona Kondoktor diyecektir. Eğer alimler dile yapmıya kadir olsalar. dı Esperanto bugün dünyaya hükim bir hale gelmiş bulunurdu. Halbuki, zavallı Esperanto, unutulup gitti bile! * Hülâsa edeyim: Dilin yeniden encü - menler tarafından konulacak kaideler ve kanunlarla tasfiyesine gitmiyelim. İlim uusurlarımızın bugünkü evsafına göre İSTER duk, hoşumuza gitti: INAN, Dün acele bir iş için otomobil ile Yeşilköye gidiyorduk, belediyemizin yeni bir hızla çalışma hareketine şahid ol « İSTER INANMA! adi şose halinde Yeşilköye gider. Yolun daha yapılalı üze- rinden üç sene geçmemiş olan bu kısmı da bugun çukur içindedir; ümid ederiz ki o da yapılacaktır. Topkapıdan çıkılır çıkılmaz asfalt yolun başladığı nokta- da bir yıl evvel iki tane küçük çukur aylar geçtikçe, çukurların sayısı beşi, onu, yirmiyi buldu, derken yolun beş yüz metrelik bir kısmı hele yağmurlu gün- lerde göl halini almıya başladı. Dün gördük. çukurların etrafına malzeme yığılmış, bi- rer birer kapatılmasına girişilmiş, akşam matbaaya dön - düğümüz zaman öğrendik ki, teşebbüs bizim sandığımızdan da esaslıdır. Fiihakika belediye tâ Küçükçekmeceys kadar yolun ufak tefek bütün çukurlarını tamir ettirmiys karar vermiş ve masrafı beş yüz lira tahmin ederek işi eksiltmiye açılmıştı, üzerinden bahsederken: mak üzeredir. * Şimdi pek iyi hatırlıyoruz, daha geçen yıl Son Posta yo- lun gerek başlangıç noktasından, gerek Yeşilköy kısmından — Yol bozulmıya başladı, bozukluk şimdiki halde iki üç çukurla, şosenin bir kaç noktasında kırma taşların ka - barmış olmasına münhasırdır, belki elk liraya iamir edile- bilir, fakat Üzerinden bir yıl geçerse tamir masrafi on misli artar, demiştik, anlaşılan tahminimiz fazlasile çık - Sözün Kısası Naşid hasta imiş! mma E Tal izim gazetede, gerek mevzu ve gerek yazılış tarzile cazib rö portajlar yaparak okuyucuların sevgisi ni celbeden genç arkadaşım Nusret Safa Caşkun'un halk san'atkârı Naşldle vuku bulan müiâkatını okuyunca yüreğimi «Cız» etti Naşid hösta imiş!, Vakıâ, verilen iza” hala bakılırsa, hastalık mühim bir şe değil: Sevimli san'atkârın, senelerce mW“ hitine neş'e dağıtmak için, sahnede dir dinmesinden ileri gelen bir tansiyon fa lahığı.. ve bunun da neticesi olarak, gö“ zZünde ufak bir arıza. Yüz binlerle yurddaşın candan duyg larına tercüman olarek, kıymetli artısti İçançabuk öyakta ve vaz:fe başında göre iceğimizi umarım, Bu itibarla, yüreğimi hüzünlendirek onun sıhhsti ile alâkader herhangi bi£ endişe değildir. Ben, o mülâkatın heyeti mecmuasından tüten umumi inkisar te” vasından müteessir oldum. Ben, şahsan kendim, Naşidi severim ve ova karşı minnettarım, Yakın bir mazi nin en elemli günlerinde, hayata ve tikbale karşı inancımı ve güvencimi ta” viye &denlerden, ağır ve karanlık yükü altında ezilmek üzere bulunduğum g#* mı, ye'si dağıtanlardan biri de o olmuştu Senelerce, şip; si ile, zarif nk telerile, en m nd yabancı mü tehassısları bile meclüb eden san'stk İrane «mimik, 4 ile, Türk camiasının hö& men her bucağına neş'e ve neşat sağl Parisin meşhur rejisörü Anluvan, AD karadaki tiyatro mektebinin mütehassif profesörü Alman B. Ebert, Naşid İçi” «hakiki san'atkâr» vasfını kullanmakta” çekinmemişlerdir. İşte bu syarda bir artistin, sağdii soldan vukubulan yardım vâdlerine men, hâlâ başına bir evciğez çati İ olmak ıztırabından kurtulamadığını öğ renmekle hem üzüldüm, hem de halk b# sabına hicab duydum. Biz, fıtraten nankör değilizdir. LAKİN her nedense bilmem, sâhne artisti hakir görmek en'anesini bir türlü mizden söküp atamadık. Vakit vakit kan ağlatanlara, bitip tükenmiyen e) lere sürüklyenlere son derece davrandığımız halde, güldürüp göni” müzü ferahilandırarılardan en ufak öf rarımızı bile ifadeden kaçınmışızdır. Geçen sene Naşide bir jübile yapı idi. Bunun, umulan maddi neticeyi ve memiş olması bü iddiamın en yeli ve delilidir. Halbuki, biraz düşünecek, işin fel” Sini yürütecek olursak, Naşid, ve oi gibiler, nazarımızda bugün işgal e ri mevkiin kat kat fevkine çıkmağt kazanımışlardır. Beşeriyeti ağlatmak dalma kolay Güç olan, onu güldürmek, gamını dağ? mak, ona ıztırabını velev bir an içi? nutturmaktır, yö Naşid bunu yapmıştır. Hem de m8 © yük bir muvaffakiyete! Birazcık kültürü olmuş olsa, Ko ayarında “bir artist olacağı At şehadetile sabit olan Naşidin, te ve mütevazı ifadesinden, yarınım iğ iç vii Fransızlar Koklene, Pariste bir diktiler.. çe Biz, Naşide, üç dört odalı bir €Y masından büşka bir şey dilemi; (Devamı 11 inci sayjadfl TAKVİM EE | PERŞEMBE | Fakat biz bu vaziyette zararın neresinden dönülürse kâr olduğuna ınanıyoruz, ey okuyucu sen: ISTER İNANMA! yeni bir anarşi çıkarabiliriz. Yalnız Ziyâ Gök Alpm prensipleri içinde mekteb - lerde bir süzgeç tesis edelim ve biraz du- koymuş, memnuniyetimiz büsbütün arttı. Asfalt yol telsiz istasyonunu geçtikten sonra sola saparak İSTER İNAN, La İm Muhittin Birgen

Bu sayıdan diğer sayfalar: