19 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Tıbbiyenin semtine uğramıyan Edebiyatımız ve Aleksf muallimlerle mücadele Efendinin mahallesi Yazan: Halid Fahri Ozansoy İttihad ve Terakki, hatta merkezi umumiye mensub bulunan bu MR ocukluğunda, müteveffa Ma-; geçirten, ben yaştaki çocuklari . nakyan efendinin meşhur «Os. Kudân babalarının, yahud dal Ty a muallimlerie bozuştuk. Maarf Nazırını benim aleyhimde tazyika başladılar, rihayet fakülte riyasetin — Kadirgada tesis ettiğimiz Tıb Fakül-! dan «kıst tesi Haydarpaşadaki binaya taşındı. Ya- ni her iki tıbbiye mektebi birleşt. Bina- dı birçok inşaat ve tadilât ile beraber, yevm> yaptırdım. Hepsi, 0 2â- man yolâ geldi amma bana da husu- net Sağladılar. Muallim arkadaşlarım dan bir kismi hergün Haydarpaşaya gi- karşıdaki yere de yeniden hastsne PAV- d'n gelmek'zahmetinden kurtulmak ve yonları yapmak icab ediyordu. İ hususi mu#yenehanelerine vakit ve 20- Fakültenin oda ve salon tavanları 9k yanında yetişebilmek için fakülenin İs- yüksekti, soba ile ısınmıyorlardı. Kalo-! tanbula naklini ileri sürmeğe başladılar. rifer yaptırdım ki bu resmi bir dairede | Tabii gayfı memnunlar da bunlara iki. ilk defa vücude getirilen testattır” Ayni| hak etti Gizhice talebe de kışkırtıldı. Ço- zamanda Avrupada bile misline nâdir t€-| cuklur da yollarda vakit kaybettiklerini nadüf edilen bir teşrihhane İle mükem-! göylemeğe koyuldular, nümayış yaptılar. mel lâboratuvarlar tesis ettirdik. Avru- Kargaşalık ve dedikodular matbuata, padan birçok levazım ve 200 mikroskop | meclisi mebusana aksetti. getiritik. Halbuki her iki mektebe, ev-| Maarif nezaretine Babanzade İsmail velee, amcuk 2 mikroskop vardı, Bu esna-' Hakkı Bey gelmişti. Nazır, bir gün bütün da, ineşruliyetin ilânından evvel O DaNâ| muajlimler topladı ve hepimizi ayrı ay- tahsıs olunan seririyatı hariciye için, hiç! rı dinledi. Bazı arkadaşlar, keyfi surette bir noksan bulunmadığından dolayı. beş! icrsatta bulunduğumu ileri sürdüler, para sarfetmedim, Bu suretle diğer se-| sövlend ler, Ben de, hemen hazırun önün- ntiyalın eksiklerini tamamlamak imkâ-İğe fakülte riyasetinden istifa ettim. nın buldum. Yeniden bir pavyon inşası mall Hakkı Bey, güya bunu kabul e na da başlattım. Bunun tamamlanmasına | yecek gibi göründü. Hakikatte Ise, ay kai mektebin üst katında sekizer - 0-| manı can ve gönülden istiyordu. Çünkü, nar yataklı küçük küçük hastaneler, 4Ç-| tıbbiye musliimlerinin bir kısım İttihad tım. Böylece yatak adedini (250) ye Çı-| ve Terakki fırkasına, hattâ merkez kartım. Yaptığım program mucibince ye bağlı ii İs u- r, Bu yüzden, nazır, İmanlı dram kumpanyası, na benim gibi yetişenler bilirler: O dokuz perde bilmem kaç tabloluk melodramların, 6 bilmem Reislikten çekildikten sonra hastane | kaç çeşid cinayet sahnelerinde cani rolü- pavyonlarının inşaatı durduruldu. Mek- nü oynıyan bir Aleksan efendi vardı teb de taşınamadı. Talebeler, senelerce Hançerle, zehirle, tabanca ile, mızrakla, İklim k göremediler. Az sonra, fakülte nis! topuzla ve daha böyle akla gelecek gel- zamnamesi değiştirildi. Yeniden müal- miyecek ber türlü öldürme vasıtalarıle lim muavinlikleri (şimdiki doçentlik) her perdede ve her tabloda sayısız ihdas olundu. Herkese de müderrislik pa- yet'er işler, hele «Balmumcu», «Kırmızı yesi verildi. Neticede, Tıb Fakültesi meş- Değirmen cinayeti>, «Ekmekçi kadın», rutiyetin ilânından evvelki hale dönme-| ,Simone Mari» (9) gidi dramlarda artık İğe başladı. bu klâsik ölüm sahneleri de yetişmezdi | Zannedersem, 1924 senesinde doktorlde oyun icabı insanler diri diri yakılır, | Neşet Örer fakülte reisi olunca, mekte-| nehirlere atılır, gözleri millerle oyulur, İbin İstanbula naklinden sarfınazar edil| urnaklari sökül! Aleköan efendi bü- İdi. Neşet Ömer, senelerdenberi temeli 8“İ «ön bu katil rollerini, müthiş bir soğuk: | tümiş bir halde kalan hastane pavyon-| kanlılıkla, yalnız gözlerini döndürerek ları inşaatının devamına başlattı. Bazı| ve.” sesini boğuk boğuk çıkararak oynar, siahaı yapi. seyircilerini korkudan titretirdi, Bir de | Bu vesile ile Tıb Fakültesinin İstanbu- rolünün o zamanın cani kıyafeti moda- la taşınmasına n aleyhtac bulundur; sınca bir hurusiyeti vardı: Aleksan efen- ğumu kısaca söyliyeyim; den çekildim Tıb Fakültesi gerek sinesinde taşıdığı lâboratuvar, hastane ve teşrihhane gibi bırçak müesseseler ve gerek tedrisatında| tenevvü bakımlarından herhangi bir âli| mekteb :le mukayese edilemez, | Fakülte için idari işlere ve tedrisata İmahsus birçok salonları olan ve üç - dört muşıl mışıl uyuyan genç masum kızı mi- rasma konmak için boğarak öldürürken, ister bir mösyö kontu yazıhanesinda ©- turnuş, üç kollu şamdanın mum ışığında caninin işine gelmiyecek herhangi bir vasiyenamesini yazdığı sırada arkadan | elektrik yasaktı!) daha perde di, bütün bu sahnelerde, ister yatağında | bu m'ktar (800) e baliğ olacaktı. Tıb Fa- kültesi, o zâmana kadar içinde öten kuş olmıyan güzel bir kafese benziy Fa: kat, bu suretle bütün noksanlar hemen benren tamamlanmış, fakülte Avrupada- kiler ile bir seviyeye gelmişti, Lâkin, muallimlerden bazıları her ns © dersler'ne ya vaktinde gelmi muhaliflerimin müti lerine maruz kalıyordu. Ertesi günü yen! bir reis intihabı için fskültede toplandık. Meclisi muallimi de benimle beraber ça arkudaşları- nun ısrarlarına rağmen, nsmzedliğimi koymadım. Bununla beraber yarıya kın tey aldım. Nizamname ıfiteatri bulunan bir merkez bi- nası lâzımdır. Teşrihhane ve teşrihi ma- razı ıle ensac dersleri Için mütgaddid lâ - boratuvarları muhtevi ayrı ayrı binalar lâzımdır. Müteadd'd konferans salonları nebatat tetkikine mahsus neba- üsü ve 1000-1200 yataklı hasta- zımâır, İvürep ah feryadile yere yıkarken mu-| hk redingot giymiş, başına si- lindir şapkasını takmış ve ellerine de be- Çocuklu. in bu ölüm iğım, Aleksanın | z eldivenleri idi, Caninin bu hakkak siya yaz eldivenlerini geçirmişti ğumda bana dehşet veren bü: sahnelerinde yalniz bu klâsik be; bıçak veya rövelver tutan elindeki ekseriyeti kazanan iki namzed arasından birini haba nazırın hakkı vardı, Bu sebeble, nâzırm gene beni tercih etmesi #mkânı mevcud bulunuyordu. Fakat Ba- banza: nız iki rey fazla alan d'ğer namzedi seç- ihab, pek gözel gösteriyordu ki noksan almasaydım bile gene ka- ıbbiyenin hiç semtine üğ- Onların bu hareketlerin- de, fırkacılık gayreti amil oluyordu. Ken- | dilerine hergün yalvarır, yakarırdım U- #ak yerlerden gelen hastaların saatlerce beklemelerinin doğru olmadığını söyler. dim. Amma dinl'yen kim? Nihayet «meclisi muallimin. kararı ile! devam etmiyen müuallimlerin maaşların- itün bu yılışık davetlerder kurtulayım derken, geçidi tı- kayan gezgin satıcıların işportalarına takılıyordu. | Kalpakçılarbaşinı kendilerine dal -| yan ittihaz eden bayağı kadın avcıları» nın harf endazlıklarına aldırmıyarak,| bazı sıkışık noktalarda çimdik yiyerek, | Rânâ koşar gibi yürüyordu. — Aslanım! Bize at yok mu? basma seçip aldı, sardırdı. Oradan da çıktılar, — Şimdi gidiyoruz? — Tavukpazarın dan geçelim. Çem berlitaşm hizasın da bizi araba bek liyor. Nuruosmaniye av « lusunu geçip, sağa, Tavukpazarına sap - lar. Burası, gün » düzleri daima sa - kindi. İki sıra mey: haneler, geceleri geç vakitlere kadar üren içki âlemle - rinden, bu saatlerde dinlenirdi. Onun için cadde üzerinde, me- ze artıklarını gemiren serseri köpek - — Nerelere böyle, acele, acele? Bu sözleri kulakları duymuyordu bi- le. Kafası, gönlü, suuru başka yerde idi. O dalgınlıkla Karabetin dükkânını geçti. Çarşının öteki kapısına çıkıp da, Nuruosmanivenin heybetli manzarasile karşılaşınca avı'dı. Gerisin geriye dön- dü; dükkânı buldu. Tezsâbın yanıba- şında, Benli Seniye oturmuş mendilile ordu. Rânâ; yelpazeleni m mi? diye sordu. nereye — Pekli — Havır. Ben de şimdi geldim. 5 Senive güldü.. — Bu ne telâş, böyle? Rânâ utanıverdu. , Sustu, Ve birden- bire, evden çıkmak için uydurmuş ol-| duğu bahaneyi hatırladı. Aksam, dö-| nünce, kocasına, çarşıya gittiğinin mad- di delilini göstermek lâzım gelecekti. — Kardeş! dedi. Önce, şuracığa £i- baygın bak beyaz güvercin kanadl, diremezdim. Nasıl ki şimdi, kırk altıncı basamağında da buna gene İmana veremiyorum. Talebe, bir gün içinde bu müessesele- rin bir kaçına devam etmek mecburiye- tindedir. Paris ve buna benzer birçok şehirler- ğe manlar Maânskyan kumpanyasının ramazan göces'inde İstanbulun meraklısı halkına heyecanlı Ayrı âyri yerlerde bulunuyordu. Talebe, oralara gidip gelmek için pek çok vakit (Devamı 12 nei sayfada) Yazan: Sabih Alaçam ( tarm. Eşer, bu isimle oynanırdı! Son Posta'nın Romanı :25 var, Ci YAZAN Z ERCÜMEND Şİ yaz şemsiyeli!,, gemi gibi bucalıya: raktan ilerledi. Yolnun rastladığı helvacı yı, tablasını indi rip duvara yapış mağa mecbur ede rek, kapı topaç çeviren ço cukları ürkütüp ka: çıştırarak, merkeb - Je su taşıyan saka yı geri dönmeğe ic bar ederek, sokağın tA meydana çıktı, Bu aralık, heyecandan kuruyan arkadaşına öbür ucundan, boğaz» Rânâ, sordu: — Beyefendi gel Tezgâhın yanı başında, Benli Seni ye çturmuş, mendilile yelpazeleniyordu o miş midir? — Başka gelecek var mı? — Öyle sanırım. Gelmemiş ise de, arının hiç akıl en hayatımın! $ Her ve ise, o za-!K otuz | “iyatro |9# dakikalar ) $imon ve Mari'nin alafranga okunuş üstünde önünde delim de, bizim (Sazimende üç arşın basma alavım, Malüm a, Çarşıya alış verişe geldim . Olur. Karşıda posbıyık Ermeninin dükkünında ne güzel şinanay basmalar iç kuruştan, veriyor amma, hâs şevler doğrusu, Yikarken, istediğin » kadar çitile, hattâ Kaynat, solmak nedir bilmiyor. — Hayâi, gidelim. Başka bir müşteriye ib dirmekle meşgul Karabet ağaya, mu - kabelesiz kalan bir selâm verdikten sonra, karsıki dükkâna gittiler. Rânâ, Şazimende üç, Hürmüze de iki arşın şim beğen-|1 lerden başka hemen hemen kimse yok- tu. Müşterilerinin ekseriyetle kibar ta- kımından bulunması dolayısile zengin teşkilâta malik olan Benli Seniye- nin, zevk ehüni götürüp getirmeye mahsus iki araba, nöbetleşe daima bu sokağın içinde ve bu zamanlar bekler- di. Rânâ 'le ikisi Çemberlitaşa doğru ilerleyince, paytonu orada hazır buldu- r. Hanımını tanıyan arabacı iskemle- sinden yere atladı ve binmelerine yar- dm ettikten sonra, sordu: — Eve mi? — Evet, Ahmed ağa!, — Yok. Haydi, çek! Araba, demir tekerleklerini kaldı - rımların üzerinde gürültü ile yuvarlı- ya yuvarlıya Bayazide doğru yollandı. Seniye de, Rânâ”da susuyorlardı. Seni- ye, Molla beyden koparacağı caizenin hesabını yapıyor, azametini düş yor, Rânâ da, birdenbire vicdanında hortlamağa yüz tutan nedameti yenme- eğ çalışıyordu. Payton Beyazıd meydanmı katetti, Veznecilere saptı, Şehzadebaşından Sa- raçhaâneye çıktı, doğrudan doğruya caddeden Kıztaşıma dönmemek “için, dar bir sokağa girdi, yamru yumrt taş- yoldadır, herhalde, — Sirin evde kimler var? Seniye kısacık bir tereddüdden son- ra cevab verdi: — Kızlarım. — Kerimeleriniz mi var? — Evet, — Hiç söylememiştiniz? — Sırâ gelmedi. — Onlar.. ne derler? — Neye, ne diyecekler? Benim işle- rime karışmak hadlerine mi düşmüş? | arkadaşlık eden, Hâver dedikleri “& — Ya, dedikodu yaparlarsa? — Aslâl Arabanın yüksek duvarla çevrili biri kaybolmuştu. ların üzerinde fırtınaya tutulmuş bir bahçenin kapısı önünde birdenbire dur- | ametlarının göğsüne sığındıran efendi işle bu tarzda, bu hususi aktördü. Tiran rollerinin üstadı #€ le sanırım ki sonraları da onu" e İrina hiçbir artist erişemedi! AR d mizarsen! Aleksan o müthiş role İ nurken sahnenin tam önündeki İ Mirabaları (malüm ya, iştibdad © er” söndürülür, yalnız bir masa Ü gri nük bir kandil yahud bir mum 7! rakılırdı. Kulislerin arkasından “. keman muttarit, sinir tırmalayı€ı lüm havası gıygıylardı. Bu da, ME hi cinayet sahnelerinin del hea fazla arttırmak içindi * Aradan seneler, seneler geçti. Be yüdüm, edebiyata, tiyatroya melt 5 dum ve nihayet 1913 yılında eski X. mini Operatör Cem 1 Paşanın hi İstanbulda konservatuvar olarak ” bedayı kuruldu. Bu hatıralarımdi” İride bahsedeceğim cihetle buradi Mita girişmiyorum. Yalnız şunu bi tayım *i, sonradan temsil heyeti ia dökülen bu müessese o zamanlar bir mektebdi. Nazart ve ame de ren hocaları vardı. Bunlardan piri dram profesörü Manakyandı. Man” irım ki o tarihten iki Yil ö He ne ise, bir gün Şeh İşimdaki Letafet apartımanına katındaki Darülbedayi'in müdüriyfi” sında merhum Reşad Rıdvan Beyl€ dum ki, Manakysp sından da meş mütehassısı Aleksan €£ n konuşulmağa n ilkdefa gördü çocukluğumdaki * . O geçmiş 28 ku veren Aleksan DİY idi? Bu yanakları çukura kaçmığ, £ ri ölgün bakışlı ihtiyarlamış (Devamı 10 uncu scyf& ye girdi, onun rân rolleri da mast, bu muhaverenin daha ziya zamasına mâni oldu. İçinden, kan Seniye: — Geldik! dedi. Haydi, in. durmak olmaz. Girdiler, Kaldırımlı bir yoldan geçerek sondurmalı abşab bir berhâneni ” kapısının ön" İ kendilerini, yeşil pölüşden hırlâ miş bir arab karısı karşıladı. 9 eteğine varan bu karıya sordu: — Gelen, giden var mı? —Önünüz sıra, sarıklı bir efi di.. tanırsınız belki. eskiden de Pİ” dela gelmişti. adını bilmiyorum — Nerede? ai — Yukarıda, pembe odadp, * hanımia oturuyor. — Kapmın önünde bekletmedi” — Yok, hayır. Siz, birisi gel ye tembih et mi idi? Pi zâhir budur, dive hemen içeriy” # — Aferin, Menekşe! Rânâ nerede ise düşüp bayıl#* Ömründe bu kadar hölecan çel ti. Çarşafını çıkarırken, buz ke: leri iğneleri, üçkurun düğümle! lamıyordu. Vücudü baştan aşağ rTiyordu. Seniyenin peşi sıra | venlerden çıkarken ayakları adeti laşır gibi oldu. Bir ik! defa send Yukarıda, odaya girmeden “wi genir bir nefes aldı, Bir © sonra, nasıl olduğunun farkındi 4 olmaksızın, kendini odamın içe! Sami Mollanın huzurunda buldü”g — Vay, Rânâciğrm! Güzelim” lümün bal Gel, bakayım!. Bu s rının uğultust st tıhyor, dimağına karmakarışık diyordü.. He ne gel Odanın ortasında put gibi duru” Kendileri gelinceye kadar wi * usulcacık çıkmış, meydani Benil Seniye de rakmıştı. tarsas v8) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: