21 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

21 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hasan Efendi ile rekabet neme aş Peruz artık eski rağbetini tamamen kaybetmişti. Şanlı şöhretli günler yaşamak sırası şimdi Şamram da idi; Peruz, aklın alamıyacağı parlak seneler görmüştü. Uğrunda ölenler olmuş, para, önünde su gibi akmıştı. Şimdi unutulduğunu gör- dükçe içleniyor, âsabı bozuluyor, hâttâ ağladığı oluyordu —24— Karşıda rakib bir fırmanın, derli t0p- İv bir repertuvarile edebi heyeti ile, muntazam idaresi? faaliyete (geçtiğini gören Hasan Efendi, Şükrü Bey, Kâmil Bey, Ferah tiyatrosu sahibi Molla Salâ- baddin Bey tekrar birleştiler ve amıl ti- yatro inhisarı da bu suretle meydana gek miş oldu, Mevcud kumpanyalar bir araya getiril. di, Ferah tiyatrosu, cambaz pehlivan ve varyete numaralarından müteşekkil bir programla bir varyeta tiyatrosu oldu. Ben Kuşdili tiyatrosuna verildim. Büyük Şevki Üsküdarda oynıyacakiı. Ali Rıza Efendi Beykoza gidiyordu. İşin en enteresan tarafı da şu idi: Fazla hamlat ve diğer eğlence yerlerile roka - bet yapabi maksadile, Hasan Efen- di ile Abdi Efendi Şark tiyatrosunda be- raber oynıyacaklardı. Tasavvur ediniz, tuldatin iki büyük üz tadı birçok zamanlar karşı karşıya bulu - nacaklardı. Belki bu tabii görülebilir. Lâkin Abdi ile Hasan arasındakı ezeli rekabet düşünülürse vaziyetin nezaketi kolayca (o anlaşılır. Oİkis de hir birlerini hiç çekemezlerdi, Hattâ sev - mezlerdi de diyebilirim, Bir ay konuşur, bir sene dargım dururlardı. Vakıâ her ak- şam karşılıklı oynamıyorlardı amma, bazı oyunlarda, bilhassa müsavi rol ve mü - savi komiklik bulunan büyük tulüa da karşılaşıyorlardı. Bu sıralarda yek Herlerini bir hayli şiddetle hırpalıyorlar. dı. - Ha! İşkembe Hüseyini mi söylü - yorsun? Ömürdür, herif. Mutlaka sana börekten, helvadan bahsetmiştir. Evli olduğunu haber verdi isen, yandın git- O, evli arkadağlarma musaflattır. Geçen sene karısı öld. O vakit, bu kittir, kapı kapı gezer. Burada lokanta olmadığı, rabrtahı aşçı da bulunmadığı için, kendisi, evinde peynir ekmeğe & Bu inhisar vazryetindeki temaşa faali-| yeti 1914 ramazanının on üçüne kadar devam etti. Seferberlik ilân edilince bit- tabi işler tavsadı. İş yapamaz olduk. O #enenin bayrammda da, evvelce hasta - lanan Abdi Efendi vefat etti Onun için çok para bıraktı, şeklinde rivayetler do. Yaşır, Bunların ne asılları, ne de astar - ları vardır. Merhumun hiç parası çık - madı. Başında kalabalık bir sile bulumu- Son Posta'nın Romanı :54 yatıyor. O sebebden, yağlı yemek #stedikce, dini davet e pişen yercekle gücü boğazı de, pirohu da, imam ba tedir. Bir oturuşta üç okka göçlrür. Şişer, şişer, sonra müshil alır. Acayib bir adamdır hasıl, Talât nefretle dudak büktü... # Yazık. yazık! Midesine bu derece esir olan bir adam nasıl bu vazifeyi görür? Yusuf başını salladı — Bizde, sayei şâhânede her şey o - Tur! dedi. abitana balta olur; ya ken evlerinde * Ertesi gün, Talât «vazifeye» başla - m Erkânıharb vekilliğini ifa eden kaymâkamm yanmda bir nevi şifre memuru vazifesini görüyordu. Sabahları rahattı. Pisboğaz kayma kam, makamına ancak öğleyin, karnını doyurduktan sonra geliyordu. İşte o vakit yüzbaşı için işkence başlıyordu Sade yemek lâfı dinlemek, pilâv, börek, baklava bahsi Bunu yapacak olsa şüphelene - o pi ? Bir, iki ay daha böyle vakit geçir - meğe ve o zaman, sanki aralarında ta lük vukubulmuş da nikâhı tazeliyorlar » T ibi hareket et - Sara hanımın ve bizzat Rânânın nzasile karar ver | mişti Bir Cuma sabahı, dairenin tatil olu - şundan istifade ede. rek, şehrin dişarı « sında ( Hurmalık ) denilen mesireye gitmeğe hazırlanı - yorlardı. Yusuf orasını pek methetmiş- ti. Trablusun bu hurmalığı olmasa, in- san bu diyarda deliye döner diyordu. Si ) yordu. Çok eli açık, fıkara babası bir & damdı, Seferberlik (ân edilince nızm çaresine bakın!» der Ben Kuşdili tiyatrosunda oynuyorum yal. Arkadaşlarla toplandık. Vaziyeti müzakere ettik. Neticede ayrılmıyarak, kendi hesabımıza tiyatroyu (işletmeğe karar verdik, Tiyatroya yüzdelik ayıra - cak, biz payla çalışacaklık. Arkadaşlar » dan bir kısmını askere almışlardı. Ben| bedel verdim. Giden arkadaşların yerine yenilerini almak suretile, çalışmağa baş- ladık. İdare bendeydi, Muhtelif mesire « lerde de oynuyordum. İlk heyecan ge - çince işler tabil haline avdet etti. Bunun üzerine eski heyet ile beraber tekrar Şark tiyatrosuna alındım. Fakat artık aldığım| para bana az geliyordu. Bir parça daha dişimi sıktım. Bir tesadüf imdada yetiş» ti, Hasan Efendi ile Kâmil Beyin arası a- çıldı, ayrıldılar. Kâmü Bey beni elti sy Şarkta aldığım maaştan iki misli fazlasile, | bilâhare de aldat çıktıktan sonra “6 20| ile Ferah tiyatrosuna çekip aldı. Ben bi- rer ikişer arkadaşlarımı topladım. Şarka Hasan Efendi geçti. İşte Hasan Efendi ile bana atfedilen rekabet bu arada başlar. İkimiz karşı - lıklı #ki tiyatroda oynuyoruz. Ben artık tam manasile tanınmış vaziyetteyim. O - yunlarım tutuluyor. Yaptığım yenilikler beğeniliyordu. Bizim tiyatronun kapısı her zaman Haşandan daha kalabalıktı, Halk her zaman komiği ibiş kılığında gör- mağa alışmıştı. Ben ibişi biraz alafranga- e: «Başı - (Devamı 1Z nci sayfada) 'Trabiusta karakol önlü lât beye söyle, kemen konağa gelsin, dedi. Zabitin canı sıkıldı. Kırk yılda bir, erinde saatlerce mu-| Kadınlar da burasını pek merak etmiş.| çoluğile ve çocuğile gezmeğe gitmeğe haverede bulunmak fena halde assbına |ler, dolmeleria helvalarla giderek, ulu) hazırlanmıştı. Bunaldığı bu memleket- Fakat ne çare? Mafev. kinin mizacına göre hizmet etmek mec- buriyetinde idi. Onun için, kalem kâğı dı bir tarafa birak fböreğini: zesile bayatı aras farkı, tat mon peltesinin nasıl niyordn. Faal bir hayat süreceğini ümid et - mişken, ömrü böylece atalet ve mes - kenet içerisinde geçiyordu. Rânâ ile esasen evli bulunduğunu söylediği için nikâhı tacil etmiyordu. dokunuyord yapıldığını öğ | hurma ağaçlarının Itında felekten bir gün çalmak istemişlerdi. Rânâ yukarıd; gunu giydiriyor, ötekiler de rak bekliyo: kışladan neferi yüz- görmek istedi. Talât, kapının ö nüne çıktı. — Ne var, oğlum? diye sordu: — Efendim, kumandan peşa sizi ça- ıyor. İstanbuldan, çok müstacel bir şa koşa gelen bir posta başıy: te bir parçacık hava almağa, tatil gü - nünü hoş geçirmeğe niyet etmişti. Şim- di bu telgrafın sırası mıydı? Kimi İlardı? Annesile arkadaşına döndü: — Siz gidin bari. ben arkanızdan yetişirim! dedi İtiraz ettiler: — Olmaz; bekleriz. Sensiz, ne diye gidelim? O, teklifinde ısrar etmedi, ve neferi Gü .. .. . . ürültüyü iç Makineyi bir Amerikalı ica caddelere muayyen mesafe “Şubat 21 İL Garih ve meraklı şeyler | en makine... d etti, fiatı 25,000 dolar, lerle bu makinelerden ko- nulursa şehirler derin bir sessizlik içine gömülecek'er Yakında büyük şehirlerde artık hiç gürültü işitilmiyecektir. Haltâ gürük tüye hasret çekecek olanlar da bulu- nacaktir, «Gürültüyü izale eden maki. nesnin beratı Sanfransisko şehri ta- rafından satın alınmıştır. Bu makinenin mucidi M, 0, M. Die kinson adında bir zattır. Bu icada za « manımızın en şayanı dikkat icadı de- mek doğru olur... Çok yakm bir atide frigidalreler, aspiratörler gibi «gürültü yutan maki. | ş nesler de satışa çikarılaca! r, Bu'şayanı dikkat makine gürültüleri amorti eden dalgalar neşreden-bir alet- tir. Kesilmesi istenilen gürültülerin ehemmiyetlerine göre ayar edilmekle- dir, Büyük şehirlerde, mevkilere göre, görültüler 60 ile 120| «phone» denecesindedir. Dickinson'un | ş makinesi her nevi gürültüyü setreyle- mek kabiliyetini haiz bulunmaktadır. | Tecrübeler yapıldı M, O, M. Dickinson, ilk tecrübelerini Kaliforniyada alâkadar makamat bu- zurunda yapmıştır. Tecrübe sureti mahsusada kiralanmış olan tiyatroda seğirtti. 8 ş Abdülahad o paşa hazretleri, areki; sırtında, beyaz patiska enta - rinin Üzerine geç rilmiş haydari ayak- ları kırmızı arab ps buçları o içerisinde yüzbaşıyı kabul et - ti. başında Esselâmüâ leyküm, efendi oğ » Tamil. Affedersin se- mi rahatsız ettim. Lâkin, Dersaadet - ten bir (şifrename) geldi. Üzerinde «müstaceb ve «biz - zat açılacaktır: işa etleri var. Halbuki, fakirin bu işe aşina- Rığım yok. Gene sana tevdi ediyorum. Götür, hallet de bana getir. Olur mu, evlâdım? — Peki efendim. Emredersiniz!, Tergrafı cebine koydu; selim verdi, çıktı. Doğruca, «Paşa dairesi»ndeki odasına gitti, Amma da uzun bir şifre idi! Dokuz on yaprak tutuyordu. Yüzbaşı, köhne demir kasadan, miftahı çıkardı, başladı halletmeğe, plar çözüldükçe, 2 yar, gözl bulan; ter taneleri fışkırıyordu... «Zaptiye nezareti celilesi yaveri i - ken, Tarablusgerb fırkasıha mülhak or, alnından telgraf varmış. Paşa açamıyormuş, Ta.'yanına alıp paşanın konağına doğrulolarak izam edilen. yüzbaşı, Talât e dırılmış, d k gürültülü bir caz çal taraftan makine lar var kuvvetleri çalarlarken hafif bir sadadan baş bir şey duyulmamıştır. O Akland şehri fabrikalar mahallesin muş, fabri ortalık yapılmıştır. Ç iş » letilmiş, çal ıda bulunan akine kurul ların görülleri m iman olmuştur. esinin temin eyle « diği sükünet hafif bir horlama gibi bir lama da bir kaç de akinesi (o Tadyolar gibi makinedir. Bu dalgale adeta mahallelere ve | K ü temamile yok Jo ke ne v ükleri d ramıyacak olan klaksonların yerini husust elektriki işaretleri tutacaktır, (Devamı 10 uncu sayfada) gönlü ümüdle vücudü heyeca muştı. Acaba affa m: vi dulmuş, bütün a nezaret altıma alınarak mersayı Dersaadete sevk ve İcümlei evamiri cenabı sipehsâlâric olmağla tebliğ k fo Serasker baş yaverinin imzasını tas şıyan bu telgraf, hakikatte bir idam fermanıydı. Talât bunu tamamile çö « züp, baştan aşağı bir daha okuduktan sonra, kisa bir buhran geçirdi. Bu esna da, ilk dilşüncesi, telgraf imha edip, eve kadar koşmek ve orada Rânâ e çocuğu ve anasını bulursa, on” yanına ââlarak çöle kaçmali ğ bu Jasker oğlu as* kerde hissi, o bütün diğe wlara galibdi. Kumandan, bizzai ii tarafmdan “açılm lâzım gelen 1, Himad edip ona vermişti ası alının rengi g Masa başındı Ayakları tutm! tahı yerine koydu, Kasayı müşveddeleri imha etti. (Arkası var) kilidledi,

Bu sayıdan diğer sayfalar: