22 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

22 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Karagözü sahneye çıkardım Fikrim fevkalâde alâka uyandırdı ve muvaffakiyet kazandı. Fakat ne çare ki, bu| iş bir defaya inhisar etti. Oynıyan ve oynatan kalmadı. Ne zaman bu oyunu| oynamak istesem daima Hacivad buhranı ile karşılaşırım —25 Şark tiyatrosunda oynadığımız sra - larda canlı karagözü de tekrar, bu sefer hayaldeki aslına mutabık olarak osah- neye çıkardım. Oyunlarda dondurmacı Ali Efendi ile muhaverelerimizde kara - güz, hacivad jestleri de yapardık. Bun - ların ha nde iyi bir tesir yaptığını görüyordum. O sıralarda bir menfaat yapmak t urundaydım. Menfaat - lerde, evvelce söylediğim gibi halkı çe- kecek yenilikler yâpmak âdettir. Ben de ne yapsam, ne yapsam diye düşürüp ruyordum. Aklıma karagözü canlı ola - rak sahneye çıkarmak geldi. Bu yapıl - mamış bir iş değildi. Evvelce bir operet heyeti kurulduğunu. eşhasının karagöz eş hası olduğunu söylemiştim, Fakat ben bu sefer tam hayal tekniği ile karagözü sah- neye çıkarmak fikrinde (dim. Bu İş için istişare edebileceğim yegâne insan Asım Efendi idi. Fikrimi kendi - sine açtım: — Çok iyi olur, dedi.. hem bunda sen ik olursun, bem de fazla hessılat| edersin! Hacivadı oynamağı ettim, kabul'etmedi: - Kâtib Salih ile oynarsan, daha doğ- ru olur. Bu Salihin işidir! Cevabını verdi. Kâtib Salih ile anlaştık. Oyunun ismi- ni kararlaştırdık: (Karagözün mirasye- diliği) namı diğer (Ağahk) 1 oynıyacak- tık | İş elbise meselesine kalıyordu. İlk ka:| rTagöz kumpanyasının elbiselerini h kendisine teklif alir. " dam ss) DANA, y üm) Naşid canlı karagöz ladım, Müdür Şahin Beye koştum. Fil - hakika elbiseler, zayi edilmemiş, satıl - mamış, âbani fabrikasında saklanmıştı. hin Beye, karagözü canlandıracağı. bu işin eski biz emekdarı olduğumu biseleri vermesini rica ettim. Beni ve san'at' çok seven Şahin Bey. bir sandık eşyayı bana üç altın Uraya verdi. Fakat bir gece için değl, benim olması için. n muhteviyatını tek - rar edecek mecali yoktu. (Bu kadarı fazla idi. Abdülahad paşa, «Binbir hadis» ki - tabının arasında duran gözlüğünü bul- du, bumuna taktı. okudu. Boyuna «Subhanallah!» söyleniyordu. O - kuması bitince, nazarl ı, yüzbaşının mum gibi simasma tevcih ederek, <or- du: — Doğru mu, evlâd? — Pvet, paşa hazretleri, — Niçin yaptın, oğl Senin gibi insan evlâdının ir kişizadenin, bir haramzadeye tenezzülü re * va mı? Helâl süt emmiş bir eş bula - maz mu.idin kendine? Gittin de bir fs-|” bişe ile teşriki hayat ettin?. Talât, başını daha da (kaldırarak, gözlerini paşanm gözlerine dikti. — Yanımdaki kadın fahişe değildir, paşa hazretleri! dedi. Yalnız nikâhımr- zi kıydırmağı henüz vakit bülama - dan İstanbuldan ayrıldığımız doğru » dur. O merasimi de burada ikmal ede- cektik.. — E, bu dürüst bir iş midir? Nikâb- sız bir kadın ile yaşamanın zina de - mek olduğunu bilmiyor musun? — Vaziyet öyle icab etti. İznimi, an- cak hareket edece: gün alabildim. Talât bu bunak adama ne cevab ve. Rânânın rus b böyl istemeyen bu » gib Talât divan'harbe vermekte ten çekiniyordu. — Delikanh (bir cahilliktir etmiş. ona ceza tayin ettirmek -İ» Bunu bu zam derece ij « etmekte ne mana var? diye dü- şünüyordu. — Sıkıla sıkıla, âdeta, suçlu endisi imiş gibi, bö hayet harekete geçmek Kizumunu hissetti, — Oğlum, evlâ - dım! dedi. Sana ben yalnız bir iyilik e - debi lirim, Yarın sa- baha kadar sana müsaade, Yarın Cu- martesi, posta gü. nüdür, Anladın m nuruaynım? O fa- yi bindirir. İs» tanbula gönderir « sin, Sonra da daire ye gelir, teslim o - Yursun. Ben: «Talât efendi hakkındaki emrinizi adım. Esasen hatun, muma - söyledim. Bana bir gece âriyet olarak el-! ne ba yaz semsiyel Ven se | Dünyalar benim olmuştu, O zaman Rumeli tahvilâtı vursa bu kadar sevin - mezdim, Keartelâlar yazıldı, reklâmlar hazır - landı. İlânların asıldığının ertes, günün- den itibaren localar satılmağa başlamış- tı. Kâtib Salih ie eşhası şöyle tesbit e « miştik: Karagöz : Ben Hacivad : Kâtib Salih (ilâna Asım E - fendi yazılmıştı). Cabbar ağa : Ali, Cacib Boy : Saffet, Mösyö Kordal : Karakın Mehmed usta : Tahsin Hayreddin ağa : Kemal Beberuhi abdal çocuk : Balyemez : Mehmed. LAf dinlemez: Cemal, Zeynel ağa : Külbanyan, Ürkmez : Hulsi, Kara köle : AlI, 'Tetik : Mehmed. Karagözün karısı : Bayzar. Pembe : Şamram. Alh : Mari Gülü : Virjin. Oyun gecesi, temsile mutad vakitten bir saat evvel başladık. Zira, tiyatro er Retet, kenden dolmuştu. Beklemeğe Yizum yok | tu. Karagözü sahneye bâkıniz nasl koy » muştum: O zamanlar tiyatroda, sinems dı oy- nuyor. Bu münasebetle eli sinema perdesi var. Bunu öne aldırdım. (Devamı 16 uncu sayfada) Son Posta'nın Romanı :55 ygın bakışın var, Okuması bitince, nazarlarını, yilzbaşının mum gibi simasına tevcih ederek sordu. Talih birliğinin neticesi olen geniş bir) Talât, Rânâya, İstanbula dönmek jü-|9in kulağına girmiyordu. müsamaha ile, etrafındakilere insanlı. ileyh tarafından, vaki nasihat üzerine| ğı sevdiren bu muhterem ihtiyara kar de olunmuştur. Kendisi de iş'arı dev-|şı sonsuz bir muhabbet duyuyordu. O- ri vechile divanıharbe tevdi edil- miştir.» mealinde, seraskere telgraf çe-|miyecek, dediğini yapacaktı, rim. Sonra da, Allah kerim! Div. nıharbden, bir hafta Ohapis cezasile kurtu'ursun, Bir daha da böyle edeb kara münafi harekette bulunma! aydi, git! O dakikada, yüzbaşının ruhunda ve ünde, bütün benliğini rsan bir fırtına hü a, ihti - kumandanın iki eline sarılır, öper, nun bu ülüvvücenabını sulistimal et - se, böyle, Rânânın izzeti nefsini kur tarıyosdu. Fakat sonra?.. Sonrası kolaydı. O, ne yapacağım bi. liyordn. Selâm verdi. çıktı. eciktiği için, evdekiler tenezzfihe gitmekten vazgeçmişlerdi. Talâtın yemeğini ayırmışlar, ve ken - di yemekterini yeyip odalarına çekil - inmet göz yaşlarile ıslatırd, Bu, ne) mişlerdi. Yüzbaşı önce anasının yanı - iyi adamdı". Ne müşfik (bir baba idii.ina çıktı; ona hakikati olduğu gibi an - izde bir de Hiç de - Kimyevi i gübre yeri balık unu i haline getirerek ilitiyacınızı N ; maktır, Binaenaleyh toprak için en faydalı gübre olan balık unu için fabrika açmamız, mebzul bir halde bulalâileceğimiz balıllları burada un anamen sane essamsnassasassssnsnaasusa sara sarasarsneneusuruamassme sna sas1m41sesasa0asmmssamaaseraarunasaResana —— Ziraatimizi ileri götürecek tedbirlerden birisi de toprağım verimini artır- | i j z bir temin etmemiz lâzımdır. Yazan : Tarımman Bizim Son Posta yazıyordu: «Trabzon köylüsünün istihlâk (ettiği! maddeler arasınd birinci derecede yer, alan kimyevi gübre işi, köylüyü girikçe dülşündürmeğe başlamıştır. Oralardaki ü; masır, tütün ve fasulye tarlaları | kadar fındık bahçelerine de kimyevi İ gübre vermiye alışkın - ve iki ir İalabilmek Için buna biraz de olduğundan, yıllık sartiyat geçmektedir. «Bugün Trabzon pi İrümlü markalar olan man gübrelerinin 100 kiloluk çuvalı 8? işa satıldığına nazaran, bu mikter gübre Için köylünün 330 bin Ji-| ra para vereceği anlaşılır «Halbuki alâkadar kimselerden öğre- nildiğine göre, ton hesabile Rus gübre - lerinin İstanbul & maliyet fiatı 75 İngiliz rası; yani buğün kuruştur. Kimyevi gübr mrük res-| minden muaf olduğundan buna sadece İs- tanbuldan - Trabzona kadar nakliye ve saire masrafı olarak 350 kuruş daha ek - lenirse Trabzondaki maliyetin 4737 ku - ruş olması lâzım gelir.» 40 bin çuvalı |” İ yı da peşin parayla - 8250 kuruşa salıyor| ki veresiye verildiği takdirde tonü 110 lirayı bulmaktadır.» Alâka ile okuduğum bu satırların en al. | tında, mevzuubahs mesele için hükümet nezdinde teşebbüse girişildiğ: de bildi - rilmektedir. Mühakkak k.. köylünün is- al ve kazancını pek müessir olan bu işte, hükümet en &cil ted reddüd göstermiyecektir. iri almakta l Benim bu vesileden istifade ile temas etmek istediğim bir başka nokta var: Zi- raatimizi ileri götürecek (tedbirlerden, birisi de toprağın verimin; artırmak me- İselesidir. Bunun için yalnız iyi bir to lattı. Sara hanım, evlâdını dili döndü- gü kadar y çalıştı. da olduğu gibi yü zünü gözünü okşa dı, öptü. Bu derece insaniyet o gösteren paşaya da birçok dunlar etti. Talât: — Sen bilmiş ol - ma da, «Bü kadara malolan bir ton gübre - o) * İhum tedarik etmek, yalnız şöyle ekip, böyle biçmek kâli değil; toprağı da bi - zâtihi verimli bir halde bulundurmak ge- rektir. Tarlayı tükenmez bir hazine saymak büyük gaflettir. Denizler bile tebahhi- ratla verdikleri gi nisbette mukai | idir a verim! bize buh raf edilme! selesi Türkiyede e durmaktadır. Orta Anadolu ozm tedarikinden mahru: gübreyi tezek he şeydir, e idir. Garb vi yetlerile, yakacağı bulunan diğer rimizde ise gübrenin kadri malü isnü muhafaza ve deki inceliği benimsetmiye lü » ır. Fakat her fki şelşilde de m gübresi mevcud ihtiyaca Bu kifaye' gübrelerle gidermek duru yız. Halbuki kimyevi gübre san henüz yeni kurmaya uğraşıyoruz. İhti yacımızı tamamen dahi'den ve iktisadi bir şekilde temin edi kadar dışarıya vermiye mecbur olâtiğ para bugün ü istihsal şartlarımıza göre bir hayli yüksek bulunmaktadır. ye Gerek tabif ve gerek sun'i gübrelerin istimalini ziraatimiz ken bu meseleyi için zarur! bulur « ha seri bir şekilde nasıl halletmelid noktayı giraaf kongresi münasebetile Kazırlanmış olan yeni bir tez aydınlatıyor. Tezin sohibi Zooteknist Fasih Ersan bakınız ne diyor? (Devamı 10 uncu sayfada) dinledi. Gözlerinden yaşlar © boşandı. Bu meselede feci bir maksad seziyon fakat izahat istemekten nu büküp: — Peki! dedi. giderim. Senin istik- İ . sana bir söz gelmemesi için a katlanırım, Talât! n geçirdiler. Yüzbe korkuyordu. da ettiği kadını büsbütün kaybetme$i ana pek g pek ağır geliyor nasıl katlanacaktı? Fakat. k yen! atlanacak m idi?. Kat « Babek oldu. e arei mahsusa vapuru ile Hürmözü b Zavallı kadın durmadan ona doğruyu söyle - miyeceğim, Sara hanım, oğlu- nu hareketinde ser. best bıraktı. — Nasıl münasib görürsen, öyle yap evlâdım! zumumnu şöyle izah etti: Evlenme müsaadesini (© veren ma - kam muameleyi noksan yapmıştı. Ta - mamlanmas; için de fırkaya yazılmış, ve bunun üzerine nikâhsız yaşadıkları meydana çıkmıştı. Rânâca da malim olduğu üzere fırka kumandanı çok mu- taassılı, Muamele (tamamlanıncaya kadar Rânâyı uzaklaştırmasını, İ: bula göndermesini ısrarla emretmişti. Talât, bu vaziyet ka nda daha bü. yük felâketlere maruz kalmamak için bu emre itaat etmeğe mecbür olüyor du. Bir ay sonra kendisini tekrar aldı racaktı. Rânâ bu sözleri, pek Oinanmıyarak Sİ Yüzhaşı Lâkin o esi cek olsa, pâ Türdü. Rânâ bir çok tenbihlerde ani istikbale aid sözler söylüyor, bunları hiç biri, gözleri hep ayni noktaya ma * tuf duran, zihnen büsbütün başka dö” şüncelerle meşgul bulunan sevgilisi € daha metin gör ada onun da kalbi deşiler a parça kanadığı görü e Vapur hareket düdüğünü çaldı. Ka * marotlar her tarafı dolaşarak, uğur # lsmağa gelenlerin karaya çıkmalarıni ihtar ediyordu. İkitgencin ayrılmalar! fevkalâde müessir oldu. e Güvertedeki manfkalardan ri m ve koşa & lunan ssma merdivenden aşağı ken * dini iskeleye attı. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: