15 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

15 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15 Mart Son senelerin en m üthiş katili Fransada muhakeme edilmiye başlandı -Veidmana âid ikinci muhakeme celsesi Avukatlar: “Siz suçluya bakmayın, bir başkasını gizle- Bi e mek için “Ben yaptım diyor,, iddiasını ortaya attılar. Katil tekzib etti: “ Hayır, fail benim!,, Veldman mahk » Paris 12 (Mart) — Yaşlı bir Fran Bız gazetecisi bana: — Versay en ziyade nesile meşhur- dur? diye sormuştu. Biraz şaşırdım. Baray, küçük köşk, büyük köşk, altın kral, Napolyon, bir seri ihtilâl manza- £aları... Hangisini söylemeli? Sonra 1870 te Alman orduları Pari- #© girdikleri zaman Alman imparator Yuğu bu sarayda ilân edilmişti. 1918 de de Fransızlar bu mağlübiyetin intika- munı aldıkları zaman Almanlara sulh muahadesini gene burada imza ettir - mişlerdi. Muhe#tabım tereddüdümü görün - ce: — Genç dostum galiba tarihi malü- matınız biraz kıt, diye alay etti. — Hiç şüphem yok, bakaloryayı na- si geçtiğimi yalnız ben bilirim... Amma. Meşlektaşımın kasdettiği tw rihi maldmat benim tahmin ettiğim değilmiş, o söyledi: — On sekiz, on dokuz sene evvel eme huzurunda mal onun taarruzuna uğramıştır, de - nildi. — Bu müşteriyi tanıyor musunuz? — Hayır, fakat elinde bir kartvizitle gelmişti. Belki bu kartı bulabiliriz. Tesadüfen kart Yyırtılmamıştı. Ara- nınca bulundu, Şot isminde Strazburg” Wi bir tacirin adın taşıyordu. Veid- man'ın tutulmasına bu kart sebeb ol - muştur. Şot bulundu, Kartvizitin ne münasebetle emlâk komisyoncusuna gitmiş olduğu soruldu. Adam kime £4-t verdiğini düşündü, ve bu ipucu (Veid man) a kadar gitti. Garih bir hâdise.. Dün Veidman'ın fik isticvabı esna- smda geyet lâkayd davrandığını, su” allere teker kelime ile cevab verdiğini kaydetmiştim değil mi? Bugün celse öçilinca reis maznunun dünkü vaziyetini hatırladı: — Şimdi Lösorb hâdisesini tetkik e decepiz, ümid ederim Ki vak'ayı ken - diliğinizden anlatırsınız? dedi. 7 kadını öldürerek cesedlerini sobada | Veidman, menfi bir işsretle başını yakmış olan Landrü de burada mahke | salladı. me edilmişti. Şu küçük kapıyı görüyor) Reis — O halde sorayım: İkincitege| musunuz? Celse açılmadan Önce, onul rin ayının 25 ihci günü emlâk komis -| bu kapıdan getirirlerdi, Ben o vakti de| yoncusu Lösorb'u ziyaretine gidiyorsu* Ankaraya gelen Viyanalı muganniye ile bir mülâkat Bayan Ester Rethy dün akşam İstanbuldan ayrıldı ği San'atkârın «Son Posta» ya verdiği imzalı resim . Vâki olan davet üzerine Kızılay ba losunda fahri olarak bir konser ver” mek Üzene Ankaraya gelen Viyana Şe” hir tiyatrosu artistlerinden Baygin Es- ter Rethy, dün akşam Viyanaya müte- vecciben İstanbuldan ayrılmıştır. Bayan Reti, aslen Macardır. Bundeh 6 sene evvel Budapeşte operasında oy- namış, muhtelif şehirlerde turnelere çıkmıştır. İki senedenberi de Wiener Stadtsofer'de muganniyelik etmekte- dir. Genç, güzel ve çok şirin olan artis- te ihtisrslarını sordum, bana! şöyle de- di: — Kızılay balosunda bir konser ver- memi teklif ettikleri zaman, derhal ka- bul ettim. Memnuniyetle oAnkarıya gelerek, bu güzel şehirde, çok sevdi - | ğim Türklere bir konser vereceğimi bildirdim. Zaten çoklanberidir İstan - bulu ve Ankarayı görmek istiyordum. Kocamla birlikte Ankaraya geldik ve kibar, asi Türkiye halkı ile temas et - İtik, Çok kanı sıcak ve misafirperver halkınız var, Ankarayı nasıl bulduğu - mu soruyorsunuz. Harika. Mucize... İnanınız ki gözümüze inanamadık. Böy le kısa bir zamanda, bu kadar modem bir şehir vücude' getirmek cidden bü- Sahneye çıkan ilk Türk kadını hayatını “Son Posta,, ya anlattı İlk temsilden sonra erkek elbisesi giydirerek beni polisin elinden kaçırdılar Yazan: İsmet Hulâsi Dünkü kısmın hülâsası «Afife en güç şerait dahilinde sahneye çıkan ilk Türk kadınıdır. Darlibedayle ta - Jebe olarak girmiş ve sahneye çıkmak ate - #le çalışmıştır. Fakat Afifenin sahneye gık- masi © saman işin mühim bir mesele İdi, Bir aralık Maarif Nasırından müsaade #lın- mak üzere ikon Maarif Nazırının değişmesi üzerine bu da geri kalmaştı, Afife izin alma- dan sahneye çıkmak istiyordu. Bu arsusunu Dartilbedayi heyeli edebiyesinde bulunan Hüseyin Suada söylemişti. Ve bu hususta ko- nuşup karür vermek için Dartlbedayide bu- luşacaklardı. (Halıralar devam ediyor) e. Möktebe gittim. Heyeti edebiyeye çık” tam. Henüz çok gençtim. Her işi ince ele- yip sik dokuyamazdım. Hüseyin Suad daha evvel benim arrumu arkadaşlarına anlatmıştı. Heyeti edebiyede bana yâpa- cağım işin ehemmiyetini ve tehlikeleri- ni birer birer söylediler. İşin ehemmlye- tini düşündükçe bütün tehlikeler gö- Zümde küçülüyordu. — Sahneye çıkacağım! Diyor, başka bir şey demiyordum. Ni- hayet karar veribd. Sahneye çıkacaktım. «Yamülar» piyesini mektebde prova Yap- tık. Rolüm oldukça mühim bir roldü. * Afifenin o zamanki resimlerinden biri bahçeye çıktık. Bahçede kimseler yoktu. Siroçkin #kide bir: — Korkma kızım, diyordu, seni bula» mazlar. Rahat bir nefes almıştım, fakat kaçtı- Ve nihayet sahneye çıkacağım ( g9€€| gımın farkına varınca beni sahnede, ar- geldi. Kadıköydeki Apollon tiyatrosun-| tist odalarında ariyacıklardı. Ararken da Yamaları oynıyacaktık, İsmim el ilân-| merdiveni görmeleri, merdivenden inip larına Jale olarak yazılmışu, Gece tem- bahçede beni bulmaları #htimali vardı e adliye haberleri muharriri idim. vakit Landrü'nün hikâyelerini yaz- nur, adama emniyet telkin etmek için Got isminde bir tüccarın kartını veri * yük bir enerjinin mehsulüdür. Bayan Rethy'nin zevci de ertisttir. imıştım, şimdi Veldman'ınkilerini ya -| yorsunuz. Ve bu kart hilâhare ele ge -| Şarkı profesör ve doktorudur. O da bir zıyorum ve yazarak ihtiyariryorum...| çiyor. Anlamadığım nokta şu: Siz s0- çok şehirlerde (duetto) ve dütettolara Ha onu söyliyecektim. Versay Heniş| ğukkanlı, muhakeme ve iradesine hâ- çıkmıştır. o da artist eşinin fikirlerine fıskıyeli havuzlarından ziyade, dün -İ kim, hareketlerinizde hesablı bir adam | iştirak ediyor, ve: yanın en büyük katillerinin muhake- me edildiği yer olmakla şöhret kazan mıştır, Allah vere de yakın zamanlar- da bir üçüncüsünü görmesek.. Bozulan sıra. Ben dün size Veldmar'ın öldürdük - lerinin isimlerini sıra ile yazmıştım sanı yorum: I — Mis Jan dö Koven. 2 — Şoför Kşefi. 3 — Madam Koller. 4 — Mösyö Löblend. 3 — Mösyö Framer. 4 — Mösyö Lösorb. Hepimiz sanıyorduk ki suçlar işlen-| Öikleri tarihlerin sırasına göre tetkik | edilecek. Aldanmışız. Hâkim ilk günü İddiznamenin okunmasına ve hüviyet- lerin tesbit edilmesine tahsis etmişti. İkinci gün ilk cinayetin safhalarını ay dırlatmağa çalışscaktı. Fakat neden- dir anlıyamadım, İşte sonuncu cinayet- ten başladı. Kimbilir, belki de katilin tutulmasına bu suçun sebeb olduğu i- bakınız. En sonunda Lösorb ireceksiniz. orb 1937 yılı İkinciteşrin #ymın nü Son - Klu köyünde, Mon ını taşıyan boş bir köşkün bod rum katında ölü olarak bulunmuştu, ensesinde büyük bir kurşun yarası ver dı. Iösorb emlâk enmisyoncusu idi, Ya- gihanesinden soruldu. Poli — Dün bir zet geldi, bir köşk kirala” mek istiyordu, birlikte çoktila, ihti- sınız. Buna rağmen © nasıl oluyor da mahvınıza sebeb olan bu kartı komis- yoncunun yazıhanesinde unutuyorsu * nuz? Veidman, çevab vermedi. Fakat tam bu sırada orun cevab vermeyişini u- nutturacak garib bir hâdise oldu. Suçlu İle avukatı Suçlunun avukatlarından biri aya- Fa kalkmıştı, reise hitab etti: — Görüyorsunuz ki, ne söyleseniz kabul edecek, baş eğecektir, fakat biz, “İ vekilleri onu bu yolda takib etmiyece- iz. Şimdi ilk söyliyeceğimiz şey şu - dur: Tösorb'u öldüren Veldman değildir. Bunu İspat edeceğiz. Gazetecilerden dört, beş tanesi yer- lerinden fırladılar, Akşam gazeteleri için telefona koştuklarını tahmin edi « yorum. Reis suçluya sordu: — Bakmız avukatlarımız Tösorb'u başkasının öldürdüğünü söylüyorlar. Ne dersiniz? Veidman: — Yanılıyorlar, ben öldürdüm. — O halde tafsilâtile anlatınız, Veidmam: — Sual sormanızı tercih ederim. Bu noktada rels bir bülâsa yaptı: — Wsorb müşterisine köşkün bod- rum katını gezdirirken ensesinden at Jan bir kurşunla öldürülmüştür. Vefd- man onun cebinde 5000 frank ile 2 piyango bileti buldu” Üstelik adamın otomobilini de korkmadan ele aldı, boyasını değiştirerek kullandı. (Devamı 14 üncü sayfada) — Hakikaten diyor, Ankara çok gü- zel bir şehir. Burada kendimizi hiç ya bancı hisselmedik. Türklerle aramız ” da o kadar yakınlık, benzerlik bulduk. Bu konserimizle de Alemşumül san'at dünyasının selâmlarını getirdik. Bizi gene davet ettiler. Kışın tekra$ güzel İstanbula ve Ankaraya gelerek konser- ler vereceğiz. Madam Rethy o şirin gülümseyişile, sözlerini şöyle bitirdi: — Bir emelin: de, İstaribulda, ay - rıca ve herkesin istifade edebileceği konserler vermektir. Değerli ve sevimli artiste iyi yolcu- Iuklar diliyerek kendisinden ayrıl - dım. İbrahim Hoyi &'li erkekler içindi, Fakat ben tanıdığım âileleri kadınlı, erkekli tiyatroya gelme- leri için ikna etmiştim. Oyunun başlıya- cağına az zaman kalmıştı. Perdenin arâ- sından baktim. Tiyatro hıncahınç dol rmuştu, Kerkilmi ne kadar hafif hissedi- yordum bilemezsiniz o düşünemezsiniz. Zevkiniden âdeta sarhoş olmuştum. Uçu- yorum zannediyordunü. İlk defa sahneye çıkacağım. ve sahne- ye ilk çıkan 'Türk kadınıyım. Bu beni sarhoş etmek, kendimden geçirmek için kâli değil mi? Polis müdahale edecekmiş, o farkında değilim. Halkın hakaretine (o uğryâcakmışım. Hiç aklımdan geçmiyor. Yalnız şunu dü- şürüyorum, Rolümü yapayım ve beni rolümde beğensinler. Perde açıldı. Sahneye çıktım. Sanki sahnenin yabancısı değildim ben.. rolü- mü öyle benimsiyerek oynamıştım ki, tanıyanlar belki beni, ben olduğum için akkışhıyorlardı. Fakat tanımıyanlar, tanı- yanlara nisbetle çok fazla idi ve en fazla alkışlıyan onlar oluyordu. Benim Türk olduğumu bilmemişlerdi. Hattâ polis bi- le. ilk temsil böyle arızamı geçti. * Ertesi hafta, Reşad Rudvanın o <Tatı #ır» piyesini oynıyacaktık. İlk temsilin bana verdiği cesaretle çalışıyordum. Ro- Jümü gene iyi öğrenmiştim. * Ayni tiyatro binasında sahneye çıka- caktım, fakat bu ikinci sahneye çıkışım birinci kadar kolay olmıyacaktı sanırım. Benim Türk olduğumu öğrenmiyen kal. Mamıştı. Birinci perde oynandı. Birinci perde Onların telâşı yerinde idi, Çünkü polis- ler beni alacakler, götüreceklermiş. Bel- ki; fakat ben korkmuyordum. — Ben seni götürüp taş odaya kapıya- yım da gör! Diyen cerbezeli komisere bile: — Çk şarıl Diye avazım çıktığı kadar bağırdığım zaman şaşırmış, durülamıştı. Bu vaziye- inden istifade ederek sahnede bulunan aktörler, muharrirler kendisini lâfa tut- *İtular. Bir el bileğimden tuttu, yavaşça fısıldadığını farkeder gibi oldum; — Afife geli Bileğimilen yakalayıp bana Afife gel Siroçkin etrafına bakındı: — Bahçe kapısından sokağa çıkarız! Dedi. Bahçe kapısına doğru yürüdük. Kapı açıktı, sokağa çıktık. Sokak tenha bir sokaktı, kimse yoktu. Siroçkin şap- kasını, paltosumu bana giydirdi. Siroçkin yavaş sesle konuşuyordu: — Afife evimin anahtarım al, Evi bi- Jiyorsun, kapıyı açar, girersin. Ben cad- deye çıkarsam, tanırlar, olmaz. Caddeye tek başıma çıktım ve caddeye çıktığım zaman tiyatronun önündeki ka- Jabalığı görür görmez şaşırdım (Birçok polis, birçok insan tiyatronun önünde top- lanmışlardı. Her kafadan bir ses çıkıyor, garib bir uğultu halinde yükseliyordu. Öyle coşkun bir kalabalıktı ki. biri; — İşte o kadın burmda! Diye beni gösterecek olsa muhakkak başi, onu Üzerime atılır beni parçalarda. Tiyatronun kapısındaki ışıklar önümde duran insanları aydınlatıyordu. Herhal de benim de yüzümü aydınlatmıştı. Ya içlerinden biri geri dönse beni görse. Fa- kat kim döner kil. Tiyatroya bakıyor lar; oratla birini arıyorlar. Aradıkları be- inim, ve ben arkalarında duruyorum. Birkaç dskika öyle kaldım, Sonra ak- am başıma geldi. Siroçkin'in evinin ka- pısımı anahtarla açtım. Karşımda Siroğ- kinin karısını gördüm. O, her şeyden da- ha evvel haberdar olmuştu. Bem bekli. yordu. Geceyi orada geçirdim. Bir gecelik misafirleriyidim, fakat öyle iyi ağırladı ler ki hiçbir zaman unutamam, Onlar bemi ağırladılar, istirahatimi dü- şündükr amma, ben rahat edemedim. Bütün gece uyuyamadım, ağladım. Ağla. mamın sebebi de şu idi: Temsili tamam. "hyamamıştım. Bir daha beni sahneye çi- karmazlar diye korkuyordum. * Ertesi gün bana bir çarşaf buldular, çarşafı giyim. İstanbula geçtim. Şehza» debaşında Letafet apartımanındaki mek- tebe gittim. Heyeti edebiyeden bir çoğu mektebde idiler, Beni karşılarında çan şafh görünce şaşırdılar: — Bu ne hal Afife! — Ne yapayım, dedim, bu kıyafetle buraya gelebildim, Yarım kalan temsilden bahsettik. İki- de bir: — Ben ne yapacağım? Diye soruyordum ve beh, ne yapaca Zum, diye sörarken onlar cevab veremis yor, susuyorlardı. Gene ben bır çare bul- muştum. — Bu işe bir kere başladık; dedim, ma» âemki bir kere sahneye çiktun. Bundan diyeni tanımıştım. Tiyatronun sahibi Si-|sonra gene çıkacağım. Perdenin ipiri tu- roçkindi, O ana kadar görmediğim bir) tun. Perde kapanmasın. Ben sahnede kö merdivenden birlikte aşağı indik OBirjlerım (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: