15 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

15 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa | O64 sene sonra alevlenen tarihi münakaşa | | Abdülâzizin katledildiği iddiaları doğru mudur? i Hafız Mehmed Bey ortalı NE Ziraatte i yi tohumun büyük «tesirleri gm İyi ve bereketli bir mahsal için, önce iyi ve « -slah edilmiş bir tohama ihtiyaç vardır. Tohum iyi olmadıkça harcanacak &-meklerin çoğu boşa aki şüpheli hareketlerden dolayı ikazını yaptığı zamani gitmiş olur. .. Valide Sultan : “Aslanımın bir kı'ına bile kimse dokunmıya cesaret edemez!,, dedi —13— !kunmaya cesaret edemez. Zinhar, kendi- | Sultan Aziz Topkapı sarayında iken Sul- Ayni zamanda, eğlencelerini de değiş- tirmişti... Kibir ve azamet devrinde, her gece sarayda orta oyunu oynatarak vü- kelâ ve vüzerasının taklidler Suan Aziz, bundan ds vazgı tanatının son senesinde, gece dairesine çekilerek, ışıksız bir pence taba ve rıbumına çarpan hırçın dalgıcı! $i) ney) üflemekle vekik önünde, .. Sultan Aziz, muhtelif sebebler e başlıyan cereyan. ordu ve, kendisine za- an, son recede çekiniyordü, taraftan Mahmud N da Rüştü Paş saretle aleyhinde hiçi gelmiyeceğine inanıyordu Öyle bir zaman gelmiş tan Mahmud Nedim Paşa, envaı şakla. banlıklarla bu saf hül ı bir bslon gibi şişirirken, diğer taraftan da - O sira Ga sadaret mevkiine gelmiş olan . Rüştü| Paşa: — Padişaha (perestiş) etmek lâzımdır. Diye, bağırmaya başlamıştı. Bu da Sultan Azizin artırmıştı, İşte o vakit sarayda, g gizliye bir çarpışma başlamıştı. Başta, baş beyinei Hafız Mehmed Bey olduğu halde bazı saray erkânı valide sultana koşmuş- lar.. padişahım aleyhinde gittikçe kuv - vetlenen cereyanları anlatmışlar. Mah, mud Nedim Paşanın saraydan uzaklaştı- rılması için müracaatta bulunmuşlardı. Valide sultan, oğlunda (yedi evliya) kuvvetinin bulunduğuna kanaat getiren cahil bir saray kadını idi, Hafız Mehmed Beyin, büyük bir hüsnüniyet ve sadakat- le söylediği sözleri istihfaf ederek, bu hayırhah zatı: — Aslanımın bir kılına bile kimse do- — Öyle mi? Ben de çocuğa biraz ha- va tebdili ettireyim dedim, — Çok iyi ettiniz. Acaba, bir gün evvel evlerine uğra - dığını ve kendilerini bulamadığını söy- Jese mi idi? Beberuhi nasıl olsa, dö - nüşte kendilerini haberdar (o edecekti. Yarı çekingen bir eda ile: — Dün akşam ben de size uğramış - tım. dedi -— Ya! Öyle mi? — Evet.. geçiyordum da.. Hürmüzün yüzüne bakıyor, ondan, vaziyeti aydınlatmağa faydası olacak bir hareket bekliyordu. Halbuki fettan kız, nazarlarını yere eğmiş, ısrarla ça- kılları seyrediyordu. Böyle umumi yerde, bir erkeğin, iki kadınla muhavereyi daha ziyade uzat- mas: başkalarının, ve bilhassa (zabıta memurlarının nazarı dikkatini celbe - debilirdi. Orun için, ayrılmak lâzım geliyordu. Fakat Memduh, ne türlü ©- İursa olsun, Hürmüzden bir şey anla - madan uzaklaşmak istemiyordu. Hita - bını doğrudan doğruya ona tevcih ede- rek, sordu: — E, siz nasılsınız bakalım, hanım? — Teşekkür ederim yim! Bu cevabı verirken kızın kılı bile kı- pırdamamıştı. Gözleri hâlâ yerde idi. Tavrında öyle bir kayıdsızlık vardı ki, Memduha mektub yazıp da gönderen sanki o değildi. Bu vaziyet karşısında biçare Memduh afailadı. Başka bir şey Böylemee cesaret bulamıyarak, kadın- dı ve döndü sinde Boğaz vapuru - , zihni boyuna bu hâdise iü, Kendi kendine onü muh- ordu. Hür - küçük efendim.. iyi - ine salk ne| çekinmişti? Yoksa Rânâ, m iblaştıklarının far - kında olmuş da kiz: korkutmuş mu idi? Ne de olsa, hakikati, Hürmüz bakısla - z 2 | ltanatının (kuvvei maneviye) sini! sine böyle sözler duyurup ta hatırlarını rencide etmeyin. Diye, tekdir bile etmişti Eğer valide sultan, Hafız Mehmed Be- | cevabını teyid eden bazı teselliamiz söz- - | yin ikaz ve irşadı üzer Fakat. g İvaz'yetin vet (softaların isyanı) vesaire dola k bir fırtınanın yakla: ediliyordu. Bunu, herkes gibi Sultan Aziz de Hı inööden in P lamıştı, tahi Bir akşam, müt İdsiesine geç nöbetçi haz'nederlar vas t m e asile onun bu ü haber alır almaz odasına koş- büyük bir telâş tle: — Neyiniz var, aslanım? Diye, istievaba girişmişi ar, erdi. — Bu saltanat yükü, artık taşınmaz bir hale geldi. Emaneti, ik teslim ede- Diye, cevab vermişti Valide sultan ile vab karşısında şaşal o haşmetli ve debdel lerinden kaçırmam. ğer kadınlar, bu ce- işler. yaşadıkları ikbal hayatını el- için padişahâ yal- varmışlar, yakarmışlar.. nihayet, bu fi- | kirden vazgeçirmeye muvaffak (olmuş. lardı, Bu vak'aya, (hayali) bir mahiyet atfe. dilemez. Çünkü vak'aya şahid olan sa- ray kadınlarının ifadeleri yanında, biz- İzat Sultan Azizin 4s gayet açık ve sarih bir itirafı vardır. O da şudur: Evvelce yazmış olduğumuz veçhile, rile de ihsas edemez mi idi? Zavallı âşığın çu - urunda fırtına kop « mak üzere idi. Sev- dalanmanın bu de - rece müz'iç bir şey olabileceğine hiç bir zaman ihtimal ver - miyen Memduh, aşk denilen hercaf ve zalim çocuğun pen - çesine düşmüştü. Va kit vakit başında bir y arkasından da kalbinde bir e - lem < hissediyordu. Parmakları buz kes tiği halde, avuç * larının içi yanıyor - du. Gözleri o hariet eşyayı görmez ol - na pişman idi. Utanmasa, tekrar oraya idan gibi, çiçek- ler arasında bıraktığı Hürmüzün üze -| halır sormeğa gittim. Ya, sen? yabancı nazarlar konacak diye içi bırak - şt1? Niçin, uzaktan olsun, takib et - ? Kendi kendine kızıyor, lev- titr a m | m | rdu. Onu orada ne diy ri geri gidiyordu. serinliğine rağmen, kamaraya girmedi, ayı mübarek |ten Murada gönderdiği ikinci mektubun p ta, oğ- İderdiği mektublardaki cümlelerdir. na getirmekten başka İ Son Posta'nın Roman Memduh biraz da istihzaya uğramak korkusile, bir tereddid lâhzesi geçirdi. muştu. Ruhu, cisminden kopmak isti - iştiyakı, sevdası artıyordu. yormuş gibi bir acayip hal duyuyor- du, Millet bahçesinden erken kaçtığı - Akşam güvertede kaldı, Nazarlarını Sahilden | den? miyordu. İçinde bulunduğu vapur Üsküdardan uzaklastıkca (o vismanlığı. cevabını, Sultan Muradın başmabeyinci. İsi Etem Bey getirmiş. ve yeni padişahın lerini de şifahen Sultan Aziz? arzetmişti Sultan Aziz bu sözleri dinledikten son- Etem Beye, aynen şu cevabı vermiş- Değil geniş zıraatle uğraşanlar, kü - çücük ev bahçelerinde öleberi yetişti- renler de bilirler ki, hoşa gider bir mah sul almak için her şeyden önce (iyi bir jtohum) ai * İ Toprağın iyi işlenmesi, şöyle ekilip Şu balde.. çok iyi anlaşılıyor ki, Sul.! böyle biçilmesi, mahsulün keyfiyet ve tan Aziz, esasen mavkl'ini emin değil. kemmiyeti üzerinde şüphe yok ki mü- di, Ve artık, kısa bir zaman evvelki şe essir olur. F#kat bu tesirin nisbeti, hiç jket ve azametin; de, gözle görülecek de-| bir zaman i bir tohumun yapabildi - e Nitekim, hal'ed ği tesirle mukayese edilemez suretle mukavemet|i Şi bir tohum, mühselün, böklenilen İ- YAMIZ İpar düiriğ vasıf ve meziyetlerini elde nerek, bunun emniyet al- etmeğe imkân verdiği halde, toprağı A Eee tell eye suyuna çapasına İtina Dolmabahçe sarayından Çi-| emek gibi diğer tedbirlerin hiç birisi, |kap gitmeyi bizzat kendisi ârzu etmişti, N * ed Gi Eğer Sultan Aziz, o sırada (izzetinefiş) | 2204 iklim imkânları, şeş gü i- meselesini nazarı dikkate alsaydı, hiç !uc8 görmek a | şüphesiz ki, o anda vaziyete karşı bu de. * vermezler. Bilfarz doömat e İrecede teslimiyet göstermezd ve. | renkli ve iri taneli olmasında, verimli yahud hareketle olsun, bazı mukavemet | bir toprağın ve dikkatli bir bakımın te- çarelerine teşebbüs ederdi i çoktur, Lâkin türlü (hastalıklara! Sultan Aziz, hiçbir mukavemet eseri dayanıklı olması, konserve veya salça göstermiyerek Dolmsbahçe (sarayından | imaline elverişli bulunması, nakliyata ne kader kolaylıkla çıkmış (se, Topkapı | Katlanabilmesi gibi vasıflarının meyda | sarayında maruz "aldığı (nahoş) haller | Na gelmesinde asıl rol o domatesin cin- | | karşısında da o kadar büyük bir teslimi. | sinde, yani tohumundadır? yet göstermiştir. Bunun er büyük d Kötü bir tohum ne kadar itina ile ba- ise, bizzat yazarak Sultan Murada gön-| kılsa de, nihayet bir benzerini meyda « batırası) na da! Encümeni Mec- numaralı nüshasının da, aynen mündericdir. İbir an evvel e yaramaz. Bu| itibarla iyi tohumun tesiri herkesce ka kışın var, (Arkası var) vaz şemsiyeli! , Eki) hastamı ziyarete git tim. Memduh, âlışkan- hkla, Macide gene saraka etmek çisti - yor, fakat şu anda o kabiliyeti kendin - de bulamıyordu. Dal gın bakışları, vapu- run bordasında kö - püren suların. için - de Hürmüzün haya- İni takib oetmekte idi. Ruhan basta o - lanlara hâs bir derd leşme o ihtiyacı ile, kısa bir teredöid a- mın; müteskib Ma » cide döndü.. Kardeşim!, Derdim var. — Hayrola? Sende derd, gam, tasa İrkildi. | ne gezer? Nerede kaldı o senin divan şairlerin? «Âşıkta keder neyler? Gam halkı cihanındırl.a — Yalan! — Ne vakittenberi yalan oldu? — Şu birkaç gün içinde. Hepsinin kuru lâftan ibaret olduğunu anladım. — Hele şükür! Lâkin derdin ne imiş, bakalım? Omuzuna bir el dokundu. döndü, baktı: — Ooo, Macid! Nereden geliyorsun? — Bizim ahbablardan biri hasta da, — Dün gece Beyoğlunda kaldı idim. Bu sabah başım ağrıdı.. Millet bahçe - sine kadar uzan — Tevekkeli değ aradım seni, Şaban ağa söyledi. Memduh, biraz da istihzaya uğra - #İL Dün gece yalıda gelmediğini Macideiğim!| * bul edilmiştir. Herkes bilir ki (Ne e yi kersen Onu biçersin). Her memlekette ziraati ileri götür « sebeble ilk plânda almışlardır. Bizde de Cümhuriyetin kuruluşile birlikte ta hum meselesi bir devlet işi ola nimsenmiş ve önce (ekilen to; ekseriyetini işgal eden) hububat zi atlarımızın tobumlukları ıslaha başlan», muştır, Bugün sayı dokuzu bulan ve tamamen Cümhuriyet devrinde kurul; n (Tohum ıslâh iztasyonları)i yıllardanberi usanmak bilmez gay» retle çalışmakta, muhite en elverişli tohum cinslerini bir bir bulup meyda na çıkarmaktadırlar, Bugün hububst zirattimizin tohum « luk meselesi tamamen halledilmiş ol * memakla beraber (delillerini muhtelif yazılarımda uzun uzun yazdığım gibi) artık eskisi kadar bir mesele olmaktah çıkmıştır. Köylü, çok yerde muhitine ve kazancına uygun tohumluğu teda - rik imkânına kavuşmuştur. Bunun ne ticesi olan ferahlık artık elle tütulur ve gözle farkedilir hâle geliyor. Meselâ islah edilmiş bir çeşid ole, (Bintane) buğdayı, iyi tohumun mem» lekette yaptığı hayırlı tesirin güzel bir örneğidir. (Deva: be $ 10 vncu sayfada) Çünkü sade sevmiyor, sevdiğimi kıs « kanıyorum, — Acayip! Kim bu.. bu sevgili? — Söylersem ben! ayıblamakz mısm? — Neden ay:blayım? — Hürmüz! — Hangi Hürmüz? Hani.. şu? — Şu demekten maksadın? — Yani. Geçenlerde (o gördüğümüz Rânânm kızı? — Evet. — E, kolay, öyle ise. Benimkindei beter dedin de, ben âe olmıyacak bir iş sandım. — Bu da olmuyor. — Sebeb? Daim bizzat tekrar €dip durduğun vechile, hükmün pârana ge“ çer. Beş on liraya kıydığın gibi müras dına erersin. Bü “n âmklar gibi, sevdiği (kadına toz | a tahammül edemiyen | Memi (o avködasına sitemkâr bir ba - kış atletii: — Hürmüz, maalesef, satılık kadin « lardan değil, — Amma yaptın, ha! Rânânın evin - dr satılık olmıyan dişi barınir mı? — Rica ederim, Macid! o Bazan, bir übre yığmının üzerinde en nazlı““ön temiz çiçeklerin biter olduklarını u « nutma, — Bakıyorum: Sen-.adamakıllı aba * yı yakmışem. Lâkin, dikkat et, Mem « duhcuğum. O sevin dediğin çiçek ne de olsa, bittikleri yerin kokusu Si * ner, Sen kendini pek kaptırma da, ma“ dem o kızı beğen ın, kendisile gös nül eğlendirm i bul. kendi kendine atler niçin tatbik etmiyersi , Hübrelikte in Onu affe — Sen bugün, Göksuya © gitmedin, | mak korkusile, bir tereddüd lâhzası da | demek? Ne oldu? Vazgeçtin mi takib -| ha geçirdi. Lâkin, içini tırmalayan sır- rı daha ziyade tutamadı: — Oraya ben yalnız gidemem; bilir) — Ben de sana benzedim, Macidi Seni yalıda bulamayınca, bende AA Deki da çen Habe Halley. mahud nazariye? Bir gün gelir o'da erleri gibi iflâs eder: me” rak etme! Daha düne kadar, aşkı inkâr edecek kadar: gafildin. Öyle deği mif (Arası, wer)

Bu sayıdan diğer sayfalar: