30 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

30 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Almanların istikbale aid emelleri nelerdir? Bir Alman miralayının yazdığı kitab üzerinde kısa bir tetkik YAZAN Emekli General H. Emir Erkilet “Son Posta, nın (Başterafı 1 inci sayfada) ha ne olacak?!.. Onun için bir gözetede Almanyanın Danzig koride Hü temleke talebleri için bir tutu (rehin) el- de etmek üzere, yakında Holanda ve İs - viçreyi işgal edeceğinden, yahud Yugot- cağından tutunuz da, 40 milyonluk büyük bir Ukranya teşkili için Ukranyalılarla beyaz Rusları Leh ve Sovyet boyunduruğundan kurtarmıya va- rıncıya kadar her gün mebrul ve zıd ha- berler alıyoruz. Gerçi, bir Ukra: evde getirmekle Lehistan zayıflatılmış, hem de Sovyet Rusya Karadenizden Don ve Volga nehirlerinin kaynaklarına doğ- ru sürülmüş olur ki, Almanya için bun- dan daha Alâ bir şey tamavvur olunamaz. Almanyanın yanıbaşında ve orun kol. tuğu altında bir Lehistan ve hattâ ister - seniz bir (Lehistan - Beyaz Rusya) fede- rasyonu elbette şimdiki gibi kafa tuta - maz ve, Macaristana imtisalen, bolşevik aleyhdarı Beşler ittifakına girmekte fazla düşünmez. Bundan başka, Almanyanın yarattığı ve vesayet ve himayesi altına aldığı yeni ve otonom bir Ukranya, onu servetle dolu Kafkasyanın ve daha ötele- rinin fethine ulaştıracak bir öncü olmak- tan başka ne olabilir?! Kezalik Romanya, böyle bir durumda £ Transilvenyayı naçar Macarlara geri verdikten sonra bütün petrollarının musluklarını ve zen- gin zahire ambarlarının koca anahtarla. rını Bay Hitlerin eline vermekten başka ne edebilir?! İşte dünya basımında, 1939 Alman ve İtalyan programları diye her gün rastla- dığımız kehanet ve tahminlerin çoğu hep bu çeşid şeylerdir. Fakat hakikatte ne 0- labileceğin! bilen yalnız birkaç kişi var- dır ki onlar da baskının tesirini ve dola- yasile sır saklamasını bilerlerdir, Onun için bizi hakiket yolunda aydınlatabile- cek olan ışığı bu gibi meraklı yazı ve ü tünkörü muhakemeden ziyade, bir mil « letin kabiliyetlerile, derin duygularında kökleşen ana düşüncelerde aramâk ge - rektir. Evet, bir büyük orta Avrupı impa - ratorluğu kurmak yolundaki Alman eme- bi, tâ 19 uncu asrın başlangıcındanböri ta- bammür edegeldiği için yeni bir çey da - Bildir ve Alman kudretinin büyük ham - lelerile dolu ik genel harb senelerinde heyocana gelen Alman ve Avusturyalı askeri ve Iktısadi siyaset fikircileri tara. fından, başta Friedrich Naumann olmak üzere, iyice işlenmiş ve İncelenmiştir. Fakat Almanyanın Büyük Harbde kat'i lavyayı parçalı Burette mağlüb olmam ve silâhlarının ©-| linden alınması, orta Avrupa emelinin de 19 yıl kül altında yanar kalraasina 86 beb oldu ve ancak, nasyonal sosyalizm, 1933 de, Almanyada hükümeti ele aldık. tan sonra, Almanyanın kalkınıp kuvvet. Jenmesile yeniden canlandı. Filvaki Al - manyanın Lokarno fe Milletler Cemiye- tinden çekilmesi ve Versay bağlarını ko- parıp atmasile başlıyan ve bir kaç senede koca Habeşistanın İtalya tarafından zap- tına ve Avusturya #e Çeko-Slovakyanın büyük kısmının Almanyaca ilhakına rağ- men henüz dinamik hızlarından hiç bir şey kaybetmiyen orta Avrupa hareket ve hamlelerinin tek bir mana ve tek bir he- defi vardır ki oda «en büyük Almanya rüyasınm tahakkukuna doğru program. la ve azim ve tedbirle yürünmekte ol - masıdır, Evet, Habeş seferinde ve korkunç İn - giliz - İtalyan Akdeniz ihtilâfında Al - manyanın İtalya tarafını tutması, 26 İkin- cikânun 1986 da Alman - Leh anlaşması, aşkeri Hitler ve Alman ordusu erkânt aymi sene Temmuzunda Hitler « Mussoli Venedik buluşması, Almanyanm İtal İspanya ile Akdenizde üstün bir hak vermesi, & İkinciteşrin 1937 de Al - manya - İtalya - Japonya arasında ko - münistlik aleyhinde yapılan antlaşma, Berlin « Roma mihverinin kurulması, ge- çen sene Avusturyaya ansızın yürünerek burasınm Almanyaya ilhakı, Münih kon- feransımı doğruran hareketlerle Südetle - Slovakyadaki Leh ve Macarlarla meskün yerlerin Lehistanla Macaristana verilme. İleri, komünistliğe aleyhlar antlaşmanın tazelenerek Macaristanla Mançukonun ittifaka sokulmaları, işte bu sene de Çe- ko.Slovakyanın parçalanması, Bohemya ile Moravyanin Almanyaya ilhakı, So - vakyanın da Alman vesayet ve himayesi altına sokularak Rus Karpatlaraltışının Mâcarlar tarafından işgalile neticelenen son vukuat ve nihayet Memelin Almanya Ya geri gelmesi hep © örta Avrupa bi Alman mefküresinin tasarlhı (merhale) leridir, Şimdiki Alman bakımından Avrupa imparatorluğu veya Almanya kurmek fikri, sekil ve mah yet Mibarile, Friedrih Natwmann'ın: orlâ Avrupasından pek farklı değildir ve o « mun en yeni ve toplu tasvirini Alman ih. #iyat albayı Franz Swob; bu zata göre orta Avrupa rams la yürgüm da yapmıştır ki öyle «keyfi kav- n değildi; o ecoğrafi, iktisadi, kültürel ve her şeyden önce sevkulceyş hududlarla çevrilmiş bir hakikat. tir. Swoboda «Ren . Tunas hattını, «tabii ve siyasi coğrafya ve muvasala siyasetiz ba- kımından orta Avrupanın mihveri, Ren nehrini de «bugün dahi Almanlığın” bir ! muştık, rin'Çeko-Slovakyadan ayrılması ve Çeko>| bahisler muharriri İhayat damarı ve hakikatte bir İmağı. olarak tavsif etmekt büyük suyun Avrupanın uz dar uzanan tâbileri ve a ları boyunca, Almanlar, asırlardanbeti, nerelere kadar gitmişlerse oralarını hep orta Avrupadan #kan Dinyestere kâdar uzanan bir tab ve siyasi coğrafya birliği, teşkil etmekte nukadde « ratı birbirinden tedir. Bundan başka, orta Avrupa kulceyşi siyaset bakımınd dırılması meselesi gelir ki bunun Alman miralayı, bunun doğu h Finlandiya körfezinden başlatara tık küçük devletle kından geçirmiş, Dinyester boyunca Ka- radeniz boğazına doğru yürütmüş ve Bulgaristan!a Yunanistanın Türkiye ile lan hududlarını takiben Akdenize indir- miştir. Orta Avrupanm batı hududuna gelince bu da Padökale boğazı kıyıların- dan başlıyarak Belçika ve T emburgun bati sınırlarını takib etmekte ve bir Fi sız seddi çini olan Majina ahkem hattı önünden bafı Alplara ve buradan Akdenize inerek Korsika ile Sardunyanın batılarından 'Tunusa doğru uzanmakta - dır İşte, birbirinden takriba 1800 kilomet. relik bir mesafe İle ayrılmış oldukları halde, Avrupayı şimalden cenuba doğru | kateden, bu iki müvazi hattın arasına, Almanlar orta Avrupa demekte ve bu - ralerını benimsemektedirler, Bereket ver sir ki biz, daha bir kaç dış devletle be - raber, bu teşekkülün haricinde kalıyo - jr | Miralay Swoboda orla Avrupayı bu suretle tesbit ettikten sonra buna dahil kenar devletlere şu vasıf ve vazifeleri vermeği unutmamıştır! 1. Lehist. » Ro. manya orta Avrupanın bolşevikliğe karşı bir duvarı; 2. Balkanlar, orta Avrupanın “İcenub batıya karşı bir siperi; 3. İtalya jimparatorluğu, orta Avrupanın hem ce- nub öenâhı ve hem de Afrika köprüsü; 4. Holenda, Belçika, Lüksemburg've İş. iviçre de orta Avrupanın bitaraflarıdır. İ Bu fikir ve görüşlerde Tiç bir resmiyet oktur; fakat bunlar dünkü ve bugünkü Alman emel ve hislerinin bir ifades: ol. dukları için gerçektirler ve gelecek hâ - diselerin ruhi ve fikri saiklerini geniş | kavramlarında sakladıkları için de tetki- Je değerleri vardır. A. E. Erkile: anam amm ka e ! (Söğüd müntehibsanilerinin toplantısı) d de müntehibi sanilerin toplan dıklarını, istişareler yaptıklarını yaz- Yukarıdaki resim 80 ikinci seçiciyi belediye önünde göstermektedir. LLEDEBİYAT JJ Edebiyat, devrini aksetti ir zamanlar edebiyatı «edeb» kelime- sile izah ederler ve ondan muhakkak ah- İlki bir netice beklerlerâi. Bu sebebden, nice realist eserlerin bizim anladığı manada edeb! kıymetini o eski zihni anlatmak imkânı yoktu. Ne ise, bu devir geçti ve arkasından , bir formül bulundu. Bu defa da ede- İbiyatı şöyle izah ettiler: «Edebiyat, ha yatın aynasıdır.» Maamafih bu tarifin şerh. ve tefsiri de mdı. Bunun özerine yeni münekkid - ler ve estetikçiler başladılar bülbül g'bi , edebiyat hayatın aynasıdır. Bütün hususiyetlerini, bi âdet ve taamüllerini, bütün renkleri çehreler'ni, tablolarını biz bu aynada gö- ni, rüz. Bilhassa realizm...» İşte, böyle coştular mı, artık bu peds- goğ, sosyoloğ ve estet belâğatınin de 40- nu gelmemeğe başladı. Bâna sorarsanız, bugünkü düşüncemle naçizane şöyle derim: ün bunlar boş Jâf* Bu hükmümde yalnız değilim, Emi gibi büyük tenkid üstadlarının da bu fikirde olduk- larını vüzuhla gösteren sayfalarını oku- müşum. Hekikat şudur ki, edebiyat, bir devrin âdet ve hususiyetlerini yalnız san'atkâr. ların kendi görüş ve duyuşlarına göre aksettirebilir. Nasıl ki, bir romanım ve «| İsilesile geçenlerde çok münevver | bir| dostum (fakat ismini ne diye saklıya »- yım? bizim sevgili patron Ekrem Uşaklı. 1) bana ayni sözü söylemiş: — Görüşe göre... Evet! işte edebiyatın bir devri, bir za - manı, tarihe vesika, hattâ kuvvet teşkil edecek surette sksettirdiği iddiası döner kelimede toplana- bilir: görüşe göre... Bunun içindir ki tam hekikst, san'at eserlerinde aranamaz. Aramağa lüzum da yoktur. Çünkü o zaman, san'atın bir şubesi olan edebiyatın yerine bu işi, git- tlkçe tekâmül eden gazetecilik fazlasile görürdü. Demek ki san'atkârın müdaha - san'atkârın muhayyile ve hassasiyeti tabiatte olduğu gibi cemiyette de yeni bir şekil görüp göstermeğe çalışıyor, kıy » metleri değiştiriyor ve bu suretle <haki- kis nin üstünde kendisinin yarattığı baş- ka bir «hakikf, yi belirtiyor. Bu rdel, hiç şüphesiz, tamamile nisebidir. Artistik o- Tuşu da ondan ileri gelmektedir. Meselâ bir ramancıyı, yahud bir te - maşa muharririni ele alalım. Biri roma - nının sayfalarında, diğeri sahnede neyi gösteriyor? Diyelim ki bugünkü hayatın bir safhasını, içtimaf hayatın bir köşesini, yahud sadece bir dilimini... İyi amma, şahısları bakalım hayatta konuşacakları Bir kısım öğretmenlere kıdem zammı yapıldı Müddetlerini doldurmuş bulunup si- cil vazivetleri düzgün olan bir kısım ilkokul öğretmenleri birer derece kı - dem zammı görmüşlerdir. Zam gören öğretmenler şunlardır: 1600 den 1750 ye yükselenler İstanbwl elli beşine! okuldan Melâhat, Üs. küdar Alemdar köy yatı öğretmeni İbrahim, Beyoğlu on yedinci okuldan Hikmet, 1750 den 2000 e yükselenler İstanbul yedinci okuldan Bedia, İstanbul kırk beşinci okuldan Abid, İstanbul sekirinei okuldan Mebrure, İstanbul on altıncı okul - dan Ayşe, İstanbul on yedinci okuklan Ha - cer, İstanbul dördüncü okuldan Nazir, İs - tanbul dokuzuncu okuldan Semiha, Beyoğlu Küğdhane okulundan “Hali, Üsküdar yir - ml Heinci okuldan Süreyya, Beykoz beşine! okuldan Munxeez, Kartal Merkez okulundan Fatma, Çatalca Karacaköy okulundan İh - san, İstanbul otuz altıncı okuldan Mustafa Nari, 2000 den 2200 e yükselenler İstanbul eli beşinci okuldan Makbule, İş- tanbul on birinci okuldan Şükriye, İstanbul on dördüneü okuldan Fatma Nimet, İstan - bul on beşinci okuldan Sabiha, İstanbul on birinel okülden Beşir, İstanbul ön üçneü o - kuldan Galib, Beyoğlu Okmeydanı yatı oku- Yandan Hamide, Beyoğlu altmışıncı okuldan Saliha, Beyoğla dokuzuncu okvy'an Pah: Çatalca Mimar Sinan okulundan Osman. 2200 den 2500 e yükselenler İstanbul on yedinei okuldan Hatice Şazi - rir mi? YAZAN: HALİD FAHRİ OZANSOY tarzda mı konuşuyorlar? Hayatta hareket edecekleri tarzda mı vak'ayı şu veya bu şekilde sürüklüyorlar? Hiç şüphesiz san'atkâr, daimi bir müdahale ile onları yürütmektedir. Neticede, okuyan veya seyreden de uyanacak ve uyandırılması İzm gelen fikir ve kanaat, sadece, «Böyle olabilir, böyle olması muhtemel dir!, hükmüdür. Fazlasını da ondan isti- yemeyiz. Demek ki ortada, bütün çıp « laklığı ile bir ihtimal v pekâlâ bu ihtimalin zıddı da düşünülebilir. Nasıl ki bir başka müellif, ayni ü bütün başka bir zav © zıddı da bize kabul etti «Fdehiyat, bir devirdeki san'at © devri kendilerine göre görüp tefsir ets meleridir. Bunda muvaffak ancak, o san'stkârların orijinal şah leri, üslüblarının renk ve husu: İri Ma, Wh, edebi bir eserin çok fazla şahsi bir görüş ve duyuş mahsulü olma « m da bazan tehlikeler çıkarır? arlaşılamza, yal çok uzun bir zaman sonra anlaşıla- Nasıl ki bütün dünyanın, edebiyat tarihi, nice dehalayın bu hazin talihlerini bize iftihar verici bir fb naklediyor. Ancak şunu bilelim ki bötün bü ıztirablı tecrübeler sonunda muzaffer olan gene san'atkârın dehası ve eseridir, isterse zamanında anlaşılmamış bile ol » #a... Değil mi ki büyük san'afkârlar, çok defa, istikbalin eserini yaratmışlardır! O halde, fikirlerimizi bir noktada topli- yalım ve artık diyelim ki «Devrini bir aynada aksettiren, san'at eserlerinden zi. yade münekkidlerin sayfalandır. Çünkü yalnız o sayfalarda o devrin hakiki hü viyetini, hakikt düsünüş, anlayış ve hiss #ediş tarzını bulabiliyoruz.» zi Fakat san'atkâr?. Hakiki, yüksek san'atkâr?.. O, ne yapıyor? Zamanının zevkine boyun eğiyor mu?. Hiç boyun eğseydi, yüksek — edebiyaf vücud bulabilir mi idi? Fakat, diyecek « siniz, o yüksek edebiyatı anlıyan kaç ki- şidir? Ah, işte davanın acıklı tarafı da budur; Ancak ne çare ki tam manasile hahikt san'atkâr, bugüne değil, yorına © kol atmak için çalışır. Amma, kim bilim o yarın ölümünden sonra mı doğacak?.." O, bunu düşünmez bile Hayat, yükselmek için daima kahra « manlar bekler ve o kahramanları yaratır. İşte san'atkâr da, kendi iç âleminden al « dığı hızla o kahramanlık yoluna atılan « dır. Büyük Tevfik Fikretin dediği gibiz Varsın bulunmasın bilecek nam Ü şanını Halit Fahri Ozansoy Bir hırsız mücevher çalıp kaçarken yakalandı Çatalcaya bağlı Istranca köyünde sans dalya fabrikası sahibi Ömer Gencin evi. ne evvelki gün bir hırsız girmiş ve bir çok mücevherat çalmıştır. - Ayın 27 inci günü Ömer Gencin fabri- kada meşgul bulunduğu bir sırada, evin kapısına anahtar uydurmak suretile gi. ren bir hırsız, kilidli bir sandık içeris de bulunan 125 lira kıymetinde bir el pantantif, 80 lira kı; imag yüzük, 15 lira kıymetinde bir altın yüzük ile daha bazı ufaktefek mücevheratı da çalıp kaçmıştır. Akşam üzeri işinden dönen Ömer eve girer girmez ortalığın dağınıklığın dan dolayı, eve hırsız girmiş olduğunu anlamış ve derhal jandarmaya haber ver. miştir. Kısa bir zaman zarfında yapılan tahkikat ne de hırsızın, ayni köy: den Galib adında biri olduğu anlaşı muştır. Derhal etrafta aranmasına bâş nan Galib istasyonda, otomobile binip kaçmak: üzere iken yakalanmış ve çal nan mücevherler cehlerinde | bulunrüu tur, Suçlu hakk takibata başlanmı ye, İstanbul elli yedinci okuldan Ömer Ter fix, İstanbul on altıncı okuldan Taksim,

Bu sayıdan diğer sayfalar: