17 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

17 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Sayfa 13 zik Çe NN AR Yazan: ZIYA ŞAKIR Aspasya Ananın maceraları — Muhterem misafirim! Zekânızın | Tecesine, cidden hayran oldum.Bu su | vee € kalbimin yarasını deştiniz. Çok Si ederim ki, ayni zamanda, bu ya- Ya şife da . Dedi, ea çe hayret etmek sırası, Battal >< gelmişti... Henüz yüzünü gör- den bu derdli kakma karşı, kalbin- de erhal derin bir alâka husule geldi a daha iyi dinlemek için, sandal - a daha kafesin altına çekti. a. > ya Ananın söylediklerini bi bir #üka ile dinledi... Kadın. kısa bir Süküttan Sonra, sözlerine şöylece de- vam etmişti, — Ben. Muz'un baş imparator fkinci Jüstinya - din veziri Akritas'ın kızı Oi - . Bu müstebid hükümdar, halkın mefretini celbetmişti. Günün birinde, İMAL zuhura geldi. Halk, saraya siz etti. İmparator, ele geçirildi. mdan indirildi. Ve, burnu kesildi. #tal Gazi bu sözleri dinlerken, az! al kendini zaptedemiyerek, katıla vi , gülecekti. Çünkü - muhterem de hatırlarındadır ki- bir- ire bu ihtilâli vücuda getiren, hal- saraya hücum ettiren, imparatorun W unun kesilmesine sebebiyet veren, o kendisi idi... Fakat Battal, sanki | mi spa bilmiyormuş gibi süküt ede- Spasya Ananın sözlerini dinle - mekle iktifa etti Aspasya Ana, gittikçe artan bir be! Yecan e Gl dönün ediyordu: an meselede felâkefe uğrıyan, ayi a mpüratar değildi. Ayni zaman- da halk tarafından tevkif e- Marmara #dalarındaki manas- Tada bizim konağımız. ral ie tün aile efradımız dağıtılmış. eşya ve inelerimiz, kudurmuş Halk ie aç Meşişler tarafından yağma edilmişti... Bu, öyle büyük bir fırtına idi ki, eğer büyük bir mucize imdadıma yetişme - #09. bir kuru yaprak gibi, ben de bu rına içinde mahvolup gidecektim. t, babamın. sadık at uşaklarından beni ihtilâleilerin ellerinden kur- tarar#k derhal bir kayığa bindirdi. A- Padolu toprağına geçirdi. Oradan da di köyüne götürerek, gizledi, Aspasya Ana söyledikçe Battal Ga- Kadı sesi, derin bir, kin ve gayz ile titriyerek, yükseldi. Fekat, Kostantaniye halkını, bir türlü affetmiyorum... Cahil keşişlerin ihtiraslarma âlet olan bu kudurmuş halkı cezalandırması için, gece gündüz Allaha dua ediyorum... Ordunuzun, Kostantaniye surların xuhasâra etti- ğini işittiğim gün, benim kadar sevinen olmamıştır... Masumların masumu, Hazreti Meryem üzerine yemin ederim ki, hiç kimseye karşı, şahsen intikam hissi beslemiyorum: Ancak, Bizans sur- ları içinde, dini ihtirasa âlet ederek, kendilerine menfaat temin etmiye ça- ışanlardan nefret ediyorum... Ve, bu imansızlığın Cenabıhak tarafından bir an evvel cozalandırılmasını bekliyo * iz bana söyleyiniz, muh- rum... Şimd terem misafirim bu halisane duamı kabul edecek mi?. Bizans, lâyik olduğu #kibeti görecek mi?, Bu sefer de, derinden bir (Aaaah... çekmek sırası, Battal Gaziye gelmi ti... Kadının sözlerinden zaten heyeca- na kapılmış olan kfhramân, adetâ inler gibi bir sesle, şu cevabı verdi: — Ah, o hain Teon... Ordumuz, eğer onun ihanetlerine kurban olmasaydı. şimdiye kadar, Bizans surlarının üze - ) rinde, çoktan ezan sesleri yükselecek-| * ti. Dedi. Ve sonra, Leonun ihanetlerini birer birer nakletti. Battal Gii bunları naklederken, Aspasya Anadan büyük bir iyilik ve yardım göreceğini, zerre kadar aklın. dan geçirmiyordu. Hattâ ondan, bir te- selli bile beklemiyordu. Yalnız, insan- lık hislerine mağlüb olarak, kendisile hem derd olan bir kadına; içinin hic-|,, ranlarını dökmek istiyordu: Nitekim, Aspasya Ana, bu sözleri büyük bir sessizlik içinde dinledikten sonra, kısa bir cevab vermiş: — Hangi din ve mezhebten olursa olsun, Cenabıhakkın varlığına iman edenler, onun mukadderatına ini 3İNİN nierakı artıyordu, Git artan bir alâka ile dinliyordu. ya ei gi va kadar kaldım. ş ve beyhude yere geçir - ea bıktıra, usandım. İşte o ida, Manastırı hatırladım... Babam, bü- ikbâl zamanında bu manastırı hi- e etmişti. Annem de ber sene, bir deli erzak ile kıymetli hediyeler gön- a Onun için, bu manastırı ken - Ka İçin yabancı bir yer bilmedim. iktam, buraya geldim. Ana, sanki yorulmuş gbi ha müştu, Hiç şüphesiz ki mazinin bu zin hatırası, onun kalbinin en hassas arma dokunmuştu. k Battal Gezi de susuyordu. Hattâ, bu tebeb N felâketine biraz da kendisinin “da Olduğunu düşünerek, kalbinde duyu, bir nedamet ve mahcubiyet ten pke onun hissiyatını hırpalamak- terk rkürök sözü tamamile kendisine Aç yordu. & yaya Amanın sesi, tekrar duyul- İl ni daha derin bir hüzün ile Mlyorguz” e, sözlerine şöylece devam >> Burada bulunmaktan, zerre kadar seyyets değilim. Çünkü, sarayların Bükme ve tanlanlarmı çarçabuk U- Çok ei etrafıma topladığım bir rah va kadının kalblerindeki iztı- me çalışıyorum.. ve onları, inin açtıkları batıl iti - be ». Fakat, sükür Ya Ana, birdenbire durdu. Bu k * bok bir fırtınanın başlarıgıcma Yordu... Bu süküt, uzun sürmedi. Acaba, Cenabıhak;| nırlar... Sabredelim. Allahın takdirini bekliyelim, Demekle iktifa etti, BATTAL GAZİYF HAYRET VEREN BİR GECE ZİYARETİ Batta: Gazi, Aspasya Ananın son | sözleri üzerine, artık kadının fazla ko- nusmak istemediğini hissetti Derhal at i yağa kalktı, Kafese doğru dönerek, sağ İelini göğsüne koyub başını büyük bir) hürmetle eğdi. Böylece selâm verdik- ten sonra, büyük bir vekar ile kapıya doğru ilerledi. İhtiyar keşiş. kapmın dışında bekli- j yordu. Battal Gaziyi görür görmez, yerlere kadar eğildi: — Buyurun.. mdnastırımızın, fakira- ne,bir yemeğini yeyin. Dedi, Bu devet, Battal Gaziyi bir hayli memnun etti, Çünkü, sabahtanberi he- nüz bir şey yememişti. Yiyeceklerini hamil olan at uşağı da, yakın bir yerde değildi. Batta! Gozi, ihtiyar keşişi takib ede- rek aWuyu geçti: Mamastırın yüksek duvarları üzerinde ve gün bat, tarafı- na nazır olan küçük bir köşke girdi. Köşkün sedirleri, kıymetli kumaşlar i eenmişti. Yaz ol - en mermer ocakta reçina- 7 afif çıtırdılarla yanıyor- sedef gibi parlıyan oymalı izerindeki altın işlemeli bir bohurdandan insanı mesteden bir koku dağılıyordu. Sedirin önüne, büyük bir sini içinde zengin bir sofra hazırlarım Bu sıra- da, hakikaten nefis bir çok yemekler, i görekler ve çeşid çeşid şaraplar vardı. Battal Gâzi, şarapları derhal sofra - dan kaldırttı. Kılıcını çıkararak yani- dı. Sonra, sofranın başına geçe- ük bir iştiha ile yemiye başladı. Yemek yerken, yanındaki pencere - den bakıyordu. Gözlerinin alabildiğine mağında, bir çok heyaller uyandırıyor- du. (Arkam var) Capa Markanın Erişilmez bir kuvvet olduğunu (HORS CONCOURĞ) mükâfatı vermek suretile tasdik ve kabul etmiştir. ÇAPA MARKA HUBUBAT UNLARI Nefis Baharatı: Sıhhatinizin yardımcı kolları Yemekleriniz lezzet ve iştiha kaynağıdır.. Tarihi tesi i: 1915 M. NURI ÇAPA Beşiktaş Son Posta'nın telrika: Baron de e iz Hacı Selim Giray A'manların, müttehid kuvvetleri karşısı Tottu hâlıraları EE VE Lehlerin v2 Moskofların nda ezilmek üzere bulunan Türk ordusunu cesareti sayesince kurtarmıştı Tercüme eden: Hüsayiı Cahid Yalçın Bu prenslerin serveti birbiri ardınca Kırımda ifa ettikleri vazife ile de bir kat daha artmaktadır. Fakat Babıâlinin yal- nız Selim Gueray zürriyetine hasrettiği bu menfaatler onları ailenin diğer dalla rından servet ve haşmet itibarile temey- yüz ettirmişlerdi. O valların sultanların yalnız haslarile iktifaya mecbur oldukları için bugüne kadar âdi bir vaziyette mev- |cudiyetlerini idame edebilmişlerdi (1). Saraydan hareket ettim. Buraya git - mek Üzere yolu sapıtmam, Türk ordusu- İma Pazarcıktan hareket için zaman bı » rakmıştı, Bundan do) İstanbul yo - (luna eriştiğim vakit ancak arkada kal - İmiş perakende kuvvetlere tesadüf ettim. İFakat yolun üzerine serpilmiş olan nâş- iJar, tahrib edilmiş köyler ve her tarafın müstağrak olduğu yeis ve harabi orduya giderken refakat eden müdhiş kargaşa - lığı haber veriyordu. Küçük süvari ve (D*Son asrın sonlarında ve bu asrın baş- langıcında hllkümran olan Selim Gueray, Almanların, Lehiilerin ve Moskofların müt- tehld kuvvelteri karşısında ezilmek (Üzere Türk ordusunu cesareti sayesinde ktan sonra, milisler kendisini Os çıkarmak istedikleri halde bu- i. Padişah haliskârının Mya- katine ve gösterdiği feragale mükâfat ola- 1ak onun vezirino ssir Cengiz Han evlâd - Ikrı zararına olarak Tatarlar tahtını bAbş gitmek müsandesine de mall oldu. O hane- dana mensub prenslerden hiç biri o zamana kadar böyle bir müsaade istihsal edememiş. ti. Pilhakika, Babıfli, o kadar uraklara gide- cek prenslerin halkı kendi lehlerinde yana sevketmelerinden korkabilirdi. Fakat Selim hiçbir emniyetsiziik hissi telkin etmezdi. Bu dindarane seyahati yapı. Evlâd: ve ahfadı bütün ajleler için müşterek olan «Çoban» ünvanının yerine «Hâtte ünvanını ikame et tiler. Ailenin diler valları ise Çoban ünva- nmı muhafaza eylediler. 'Tataristanda saltanat süren prenslerin ta- şdıkları Guecray Jükabının da nereden gel- diği merak edilebilir. An'nneye nazaran, ne mi, ne irtikâb etiği cinayetin zamam sa- rih surette malüm olmiyan büyük vasallar- dan biri metbularının tahtını gasbelmek tasavvuruna düştükten ve bunun çarelerini hazırladıktan sonra, Cengiz Han prensleri- nin hepsinin katledilmesini emretti. Fakat sadık bir adam, kargaşalıktan istifade ede- Tek, bu prenslerder hentiz beşikte olan birini katillerin. ıttılaından kaçırmağı o muvaffak oldu, bu hazineyi ve bü sirri Gueray isminde bir çobana tevdi eti, Çobanın doğruluğu herkesçe maltimdu, Gucray ismi altında bö- yüyen gerç Cengiz kendi mirası olan ülke. nin İstihdad içinde kaldığını görüyor ve bu- nun kendisine afâ olduğunu bilmiyordu. Ba- bası zannettiği adam ise çiftçilikle meşgul olmakla berâber halktaki memnunliyeteizli- in ve kinin gasıba karşı bir isyan tevlld e- dilecek dereceye varmasını bekliyordu. Bu vak'a zuhür ettiği zaman prens yirmi yaşına gelmişti. Halkın hürmet ve emniyetini git- tikçe daha çok kazanan ihtiyar çoban iaya- min tevellüd ettiğini gördü, âsllere cesaret verdi, hükümdarı onlara takdim etti ve müştebikin vefatından sonra delikanlıyı ba- balarının tahtına çıkardı. O zamana kadar yeni Kam kavminin na- zarında kendilerine hükümdar olmak için yalnız muhterem bir ihtiyarın şehadetinden başka bir delile malik değildi. Fakat ne ka- Gar muhterem olsa da bu adamın bir hırsı- cah sevkile hareket ettiğinden şöphe oluna. bilirdi. Fakat menfaat fikrine düşkün olma- ması bütün şüpheleri ixale etti. En büyük bir hirmetin mükâfatını almak üzere hü- kümdarın huzuruna çağırılan #htiyar ken- disine teklif edilen bütün yüksek mevkileri röğdetti ve namını ebed! kılmak (suretile gayret ve fedakârlığını ebedi kılmak lütfün- den başka bir lâtüf kabul etmedi. Ondan sonra g*me sürülerini muhafazaya döndü. Kam Çoban Gueray namı altında saltanat sürdü. Gueray lâkabı Tatar hükümdarları- rın hepsinde bugüne kadar devam ettiği gi- b Çoban lâkabı da kalmıştır. Türk müver- rihleri bu noktada ihtilâf ediyorlar. Onların topladıkları malümat Tatar an'anesini meş- kük gösteriyor. Fakai en yeni Ormanlı ta- rihlerinde göze çarpan yanlışlıklar o Türk müverrihlerinin fikirlerini reddetmek çin bir sebeb teşkil ederler. Onların iddiasine göre, Gusray adını Cengiz Hanın küçük ev. lâd ailelerinden biri taşımıştır. Pakat aran- masi lâzım olan nokta Dir ismihasın menşe- inden ziyade «Çobane Mkabının menşeldir. Bunu ise yalnız bahsettiğim an'anede bulu- yoruz, ve temin etti. Selim Gueray Mekkeye hacca | piyade takımları birbiri ardınca, zabib siz ve disiplinsiz, orduya iltihak ediyor. lardı. Tesadüf ettiğimiz küçük kuvvetler yalnız birbirlerile kavga etmek, sağa s0 la ateş etmek, bu yüzden çıkan kazalarla eğlenmek, zavallı birkaç hıristiyanı öl « dürmek ve bünu yapmakla düşmanları « nın kökü kazınmış olduğunu zannetmeli İiçin birleşmiş gibiydiler. Yolda giderken, âdeta, kaldırılmış mahsul arkasından be İşak toplar vaziyette bulunuyorlardı. İ kat ordunun kuvvei külliyesi mahsulü « kadar güzel kaldırmıştı ki bu müthif mahsulün enkazı ti İstanbul surların dayanıyordu denilebilir. Yangın her şeyi tahrib etmişti. Biz hayvanlarımızı men * zillerde menzilhanelerin külleri üze « rinde değiştiriyorduk. Yedikuleye kadan bu yol üzerinde hiç bir sığınacak bini bulamadık. Yedikulede hayvandan ine rek Pöra varoşuna denizden gittim. Bana bir kayık aradıkları ve bir pan çacık eşyamızı kayığa yükletmek O içk hazırlandıkları sırada, mahallenin yazı csı bir Türk bana refakat ederek kin olduğumu mihmandara sordu. O: — Bir Mirza, diye cevab verdi. Meraklı adam derhal yanıma sokuldu selâm verdi ve bana bir şey ikram etmeğ istedi. Kabul ettim. Civarda bir kahveyi girdik. Verdiği bir işaret üzerine, en şe refli mevkii bana terkeyledi. Kahvede kiler ayağa kalktılar. Gayet vakar ov ciddiyetle yirmi çubuk sapının üzerin den geçtim, oturdum. Ayrılacağım za mana kadar daimi gurette ikram gördüm ve suallere maruz kaldım. Sorulan sual lere gâyet kısa kelimelerle cevab veri « yordum, Siyasetçiler bundan derin ma * nalar çıkarıyorlar ve pek memnun Olu - | yorlardı. Ben de Beyoğluna gitmek üzere | kendilerinden ayrıldığım vakit memnun ioldum. Beyoğlunda derhal arkamdaki İTatar kıyafetini çıkardım. Yolda karışıklıkların ve Türk ordusu « nun İstanbuldan çıkınca yaptığı zulüm « lerin yalnız küçük bir kısmını görmüğ * tüm. Fakat payitahte vâsıl olunca, her « kesi müthiş bir manzaranın hâlâ tesiri altında buldum. Bu babda tafsilât almak benim için kolay oldu. Ne sebebi, ne menşe! malüm olmayan eski bir âdet, büyük bir imparatorluğu” düşmanlarına karşı kuvvetlerinin top lanması gibi cidât ve heybetli bir man « zaraya en adi palyaçolukları da karıştı « rıyor. Türkler bu gülünç halitaya, «alays adı veriyordu. Alay denilen şey bir nevi karnaval kalabalığıdır. (Arkası var) Yavmi Siyam, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 35 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün bakla” mahfuz ve gazetemize &iddir. | ABONE FIATLARI TÜRKİYE YUNANİSTAN İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Porta kutusu : 741 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20203 PO AA

Bu sayıdan diğer sayfalar: