1 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

1 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa P” “Son Posta, Babam dünyada en çok inandığım, en çok saydığım ve sevdiğim adamdı. Onu manen kaybettim; artık o benim için ya- bancı bir kimse; onun gözlerine bakarken İçimde sızlıyan bir tel var, Fakat bu, e3- kiden olduğu gibi, bir şefkat teli değil; kaybettiğim adamı bulamamaktan gelen bir huysuzluk, bir kırıklık... Keşki öl- seydi o! Keşki onu manen kaybedecek yerde, benim için fedakâr olan, beni çok Seven babamın ölümüne ağlasaydım! Hiç olmazsa ona karşı içimde ebediyen temiz bir sevgi yaşatır ve onun arkasından ken- disini dünyada en çok sayan müşfik bir kız gibi ağlardım. Bugün kalbimde bu teselli bile yok! Babam sağ iken onu kay. bettim ve onurla birlikte, bütün inan- mak kabiliyetim, hayata karşı bütün iti- madım da mahvoldu gitti. Çocukken dünyanın babamın etrafında döndüğünü, her şeyin ona olar münase- beti bakımından mühim veya ehemmi. yetsiz olabileceğini zanneder ve buna bütün samimiyetimle inanırdım. Annem benim için her zaman müşfik ve candan bir ana oldu; fakat öyle iken ben, sabah- tan akşama kadar yanımda durmıyan ve benim her işime karışmıyan babamı on- dan çök seyerdim. Onun sabahleyin er- kender kalkıp meçhul diyarlara gitmesi ve $â karanlık basincıya kadar ortalıkta görünmemesi çocuk ruhumda esrarengiz bir roman örerdi. Gözlerimi yumduğum zaman onu, anngı anlattığı masallar. daki kahraman şehzadeler gibi uzak memleketlere, evin dışındaki acâib âleme gitmiş farzeder ve ona aid binbir hülya kurardım, Babam, benim için, hergün, Sabahtan akşama kadar binbir Okahra- manlıklarla dolu bir ömür geçirdikten| #onra mucize kabilinden bizim yanımıza &vdet eden harikulâde bir adamdı. Nite- kim, onum gelmesile evin dümdüz haya- tında bir başkalık olması da bunu isbat etmez miydi? Yataktan kalktığım daki. kadan itibaren akşama kadar evde an-| nemle otururdum. O, çok def beni bira» kıp mütfağa gider, öteki odalarda meşgul olur, yanımda otürsa bile eline bir dikiş abr ve yemek saatlerinin dışında beni kendi oyuncaklarımla başbaşa birakırdı. Başbaşa fakat serbest değil; gözü dalma ABAMI nın Hikâyesi bile görürdü. Fakat babam geldi mi ber şey değişir, elekirikler yanar, sofraya fazla tabak konur, bülün gün bir köşede duran çiçek vazosu yemişlikle birlikte masa üzerine yerleştirilir, o vakte kadar Deş'esiz gibi görünen annemin yüzü gü- ler, evin havasında bir hafiflik, bir sevinç teneffüs edilirdi. İşte o zaman ben de keyiflenir, onun kuvvetli kolları arasında gevrek kahka- halarla güler, onun getirdiği oyuncağa sevinir ve onun ağzından çıkan en küçük bir kelimeyi, ibadete benziyen bir dik- | katle dinlerdim. Babam bana karşı her zaman için an- nemden daha geniş davrandı, Kırdığım bir oyuncak yüzünden beni bir defacık azarlamadı, dersime çalışmadığım İçin kulağımı çekmedi ve büyüdüğüm vakit iğim bir ipekli elbiseyı veya bir çantayı almak için beni üzmedi Anne. min muktesidane fikir ve prensipleri ba- bamın bana karşı olan zâfının karşısında ayakta duramıyarak yıkılırdı. İşte bütün bu sebebler ve babamın yü- zünde, gözlerinde okuduğum dürüst ve namuslu adam duygüları beni ona var. lığımın en kuvvetli bağlarile bağlamıştı. Babam benim için dünyadaki adamların en doğrusu, en dürüstü idi ve hayalimde yaşattığım ideal erkekti. İlk genç kızlık hülyalarıma daldığım zaman, müstakbel sevgilimi veya kocamı düşü- nürken herkesten evvel babamın hayali karşımda canlanır ve bana gülümserdi. Yirmi senedenberi benimsediğim ve içimde yaşattığım bütün bu güzel duygu- Jar birdenbire müthiş bir tarrake ile yı. kıldı, yirmi senedenberi görmeğe alıştı. ğım sevimli bir resmin ters tarafından iğ- jrenç bir fotografı çıktı. Gözlerimi yumu- yorum; bütün ömrümce görmeğe alıştı. ğum 6 sevimli yüzü öldüren iğrenç resmi görmek istemiyorum, Evet, babam meğer bütün alçaklıkları Nefsinde toplıyan bir adammış. Bunu kendi kendime bile itiraf ederken nefesim tıkanıyor, yüzüm alev alev oluyor. Fa. kat bu sözüm bir yalan değil, bir iMtira ve bir masal değil; bunu babam bütün dünyaya bizzat ilân etti. Bu sabahki gı- zetelerde çıkan resminin altına «metre. Üstümde olur ve en ufak bir ihtiyatsızlığı «Son Posta» nın edebi romanı: 2 Dün çıkan kısmın hülâsası: Hatice Hanim, yüksek bir maliye memuru olan kocasından dul kalmış ve sefalete düş- müş bir kadındır. Kisa, fakat güzel bir ey- Mik hayatı geçirmiştir. Kocası ölünce Emni.! yet Sandığına yatırılmış olan apartıman bir) hiç pahasına satılmış, eline az bir para kal-| mıştı. Hatice Hanım kızı Nerime ile birlikte) bu para ile bir müddet idare oldu. Fakat bir) gün elinde avucunda birşey kalmadı. Bir! mekteb arkadası ona ötedeberide birkaç ders buldu. Pakat hastalık bu kazancına mâni) oldu. Beşiktaşta büyük bir konağın bir oda- sına yerleşti, mağazalardan elişi alıp çalış. mağ başladı. Fakat bu, onları geçindirmi- yordu. Halbuki kızı Nerime gün geçtikçe bü- Tüyordu. Birkaç sene sonra genç bir kız o - Tacaktı. Bunun üzerine Hatice Hanım İzmirde bu. Yunan kocasının ameası oğlunun karısına bir mektub yazdı. Onlarla araları eskiden açık- tı. Bir miras meselesinden dolayı Süheylt Hanım ile kavga etmişlerdi. O gündenberi Könüşmuyorlardı. İşte Hatiee Hanım bu mü- Tacaati zaruri bir şekilde ve göz yaşları için- de yapıyordu. (Roman devam ediyor) Mektubu göndereli bir ay olmuştu; zengin skrabadan hâlâ bir haber çık - mamıştı. Onlara müracdat etmek mec-| buriyetinde kaldığı için üzülen Hatice hanım, şimdi kendi kendine daha be « ter bir ümidsizlik içinde o çırpınmağa başlamıştı. — «Acaba mektubum kayıb mı ol - du? Tekrar yazayım mı? Yoks# onlar feryadıma cevab vermiyecek kadar ha- İn midirler? Zavallı kocam, oSüheylâ hanımdan bahsederken her zaman Kalbsiz bir kadın olduğunu — söylerdi. sine para yetiştirmek için sulistimal yap- Yuvakı Yazan: GÜZİN DALMEN de bir iki defa gördüm fakat hiç içim ısınmadı. Yılân gibi Osoğuk bir yüzü var. Hele azameti, hele servetile gu - rurlanmasi... Yarabbi, onlara muhtaç olmak, öyle bir kimseye avuç açmak için ne günah işledim ben?» Kadıncağız bütün bu şeyleri hazin hazin düşünürken akşam karanlığı çök- müş, gündüz ışığında bile buz gibi 80- #uk olan oda büsbütün soğumuştu. Dı- şarida kuvvetli bir rüzgâr esiyor, buz taneleri camlara çarpıyor, salık kapı ve pencerelerden sızan hava içeride de vamlı bir cereyan yapıyordu. Hatice hanım iliklerine kadar titre - diğini hissederek hırkasına daha sıkı sarıldı ve kızına seslendi; — Nerime, yavrum; gel artık, üşü - yeceksin... — Çorbayı ısıttım, şimdi geliyorum anneciğim. Küçük kiz, bir kuş kadar çalâk ve hafif adımlarla koşarak geldi, annesi- nin önündeki masa Üzerine bir peçeta yayarak karşılıklı iki tabak koydu. Ak- şam karanlığı altında ince vilcudü bir ölge gibi narinleşmiş, yüzü büsbütün solgunlaşmıştı. ice hanım, daha bu yaştan fedakâr kalb taşıyan ve bir kadın gibi derin düşünen kizin yaşlı | gözlerile süzüyordu. Odanın sessizliği içinde, kapıya vu - rulan bir darbe ikisinide garib bir korku ile ürpertti. Nerime elindeki bardağı masaya ko- yarak gülümsedi; — Gene komşunun küçük oğlu ol - Bunda hakkı varmıs. O kadını ömrüm- malı: kaç defa ona böyle vakitli vakit- KAYBETTİM MAMA, Yazan: Muazzez Tahsin Berhand ge SON POSTA &ğını söyliyen Nuri> cümilesini bilerek ve istiyerek yazdırdı. Yirmi senedir karşımda bana gülümsi- yen bu resmin birdenbire etelere ge çerek herkesin malı olması ve bu resmin üzerine «karısına ve çocuğunu hiyanet ettiği elvermemiş gibi kendisine emanet jedilen devlet parasını da çalan adam yaftasının yapıştırılmış olması birkaç sa- at içinde zavallı annemin ve benim, hat- tâ, evet hattâ, zavallı babacığımın hâya- tını zehirledi, Babacığım derken o ada- yan değil, benim sevdiğim ve bu sabahtan- İberi kaybettiğim adamı ( kasdediyorum, binlerce nüsha halinde dünyanın dört bu- cağına yayılan o damgalı resmin sahibini değil... Dün akşamdanberi annemle ben ölüm işkenceleri içinde yaşadık: Ömründe ilk defa olarak bübam haber vermeden ge- ceyi dışarda geçirmişti. Bitme tükenme bilmiyen soğuk ve yağışlı saatleri sobs- nın fki yanına koyduğumuz iki koltukta, bir şey konuşmadan, birbirimizin yüzüne bile bakmağa cı edemeden geçirir. ken, ikimiz de en feci düşünceler içinde çırpınıyorduk. Mutlaka babam bir kaza- ya kurban gitmişti! Mutlaka şafakla be. raber onun ölüm haberini slacaktık' Keşki böyle olsaydı! Keşki sabah gaze- telerinde onun resminin altında «feci bir kazaya kurban giden» cümlesini görsey- dim! Şimdi snneme şaşıyorum. Yüzünde de. rin bir tevekkül ve sükünet var, Belki de.. belki de gözlerinde gizli bir zafer ve intikam ışığı bile yanıyor. Benim birden- bire kırık bir oyuncak gibi yere yıkıldı. Bırm, beni ayakta tutan makinenin bozul- duğunu görünce sükünetle şu sözleri söy- ledi: — Âkıbeti böyle olacaktı tabii... Bunca senedenberi o müstekreh kadın için ne- İere katlanmadı! Hayretten buz gibi donup kalmıştım. Demek annem bunu biliyordu; babamın yuvamıza hinayet ettiğini benim gibi ga- zeteden öğrenmemişti. O halde buna na- 3il, nasıl tahammül etmişti. Kendisinden bunu sorduğum vakit ayni tevekkülle şu! cevabı verdi; ! Senin içik, seni anasile babası ini tembih ettiğim halde| miyor. İş görmek için beline sardığı eski ön- Tüğü çıkarmıya lüzum görmeden kapı- ya doğru gitti. Fakat kapının arkasın- da, komşunun küçük oğlu değil, siyah kürkten bir manto giyinmiş, şişman, uzun boylu, asık suratlı bir kadın du- ruyordu. Sert ve kuru bir ses sordu. — Hatice hanım burada mi oturuyor? Nerime telâşla kekeledi: — Evet efendim. — Ben Süheylâ hammım, kendisini görmek istiyorum. O vakte kadar başını çevirip ziyaret- çiye bakmamış olan Hatice hanım he- lecanla yerinden fırladı, zayif bacak - Irinin bütün kuvvetile kapıya doğru ilerledi: — Buvurunuz yenge; buraya kadar zahmet etmek lütfunda bulunduğunuz için size nasıl teşekkür edeceğimi bil- miyorum. Kuru ve ahenksiz bir ses cevab verdi: — Ben işlerimi mektubla değil, şifa- hen halletmeği tercih ederim. Fakat eviniz ne kadar uzak; odfnız ne kadar İyüksektet Allahtan ki hâlâ bacakları- imm kuvveti yerinde... Siyah eldivenli bir el Hatice hanıma doğru uzandı. Zavallı dul, bu zengin akraba karşısında büsbütün şaşırmış, böyle fena bir odada kendisini kabul etmek mecburiyetinde kaldığı için on- dan özür dileyordu. — Sizi görmüyeli on sene oldu. Bu on sene içinde ileri gidecek yerde ge- risin geriye yürümüşsünüz. İnsanın kendisini böyle sefalete düşürmesini anlamıyorurs kat'iyen anlamıyorum. Süheylâ hanımefendinin haşin sesi istihfafia titriyordu. Hatice hanım işi- tilmiyecek kadar hafif bir sada ile mi- rıldandı: — Talihsizliğimizden... | Dünyanın Beynelmilel Endüstri Âlemi mükâfatı vermek suretile Nefis Baharatı: Tarihi tesisi: 1915 M. sında parçalanan bir kız olarak görme- mek için senelerdenberi bu vaziyeti ka- bul ettim. Zavallı fedakâr anacığım! Fakat içimde vahşi bir isyan var, onu da şimdi affede- miyorum, hattâ benim için bile onu hain bir adam olarak kabul etmesine rıza gös- teremiyorum. Babamı bugünkü gazetelerde, alnında namussuzluk ve hainlik danıgası vurul- muş olarak görmektense onun annemin elile, hattâ benimi elimle ölüme kavuşma- sına bile razı olurdum. Bu akşam gene ayni resim gazetelerde çıkacak; belki de yanında o âdi kadının | İ da bir fotografisi olacak! Kim bilir, belki! » koydular. sbayı yfkmak için mut - işti. Aralık kapıdan bu sözle- yor, hassas ve mağrur kalbi bu haşin hakaretlere, anasının zayif omuz- larına yığdırılar bu acı sitemlere karşı isyanla kabarıyordu. Elinde lâmba ile odaya girdiği zaman İki kadın pencerenin yanında oturmuş, alaca karanlıkta yüzyüze bakarak ko- nuşuyorlardı. Süheylâ hanım efendi başını biraz eğerek küçük kıza baktı: Z — Çocuğunuz mu? — Evet, küçük Nerimem, dünyada biricik ümidim ve tesellim... Sert bakışlarile kızcağızı tepeden tr- nağa kadar süzen zengin kadın sordu: — Kaç yaşındadır? — On üç... — On üç mü? Hiç belli değil; ne ka- dar zayif ve cılız- Yeğenim Nesrin de bu yaştadır amma öyle gürbüzdür ki görenler onu on beşinde zannederler. Hatice hanım çekingen bir sesle mı- rıldandı: — Yavrucağım bir kaç senedenberi pek düstü. İyi gida ve iyi hava almadı- İğ: elvermiyormuş gibi bir de mektebin dönüşü ev ve el işlerimde bana yardım etmiye çabalıyor. Fakat Allaha, şükür | olsun, zayif olmakla beraber Nerime sıhhatsiz değildir ve nadiren hasta o - lur. — Telihi varmış... Yoksa hem fakir hem de nazlı ve şımarık olsa hall neye varırdı? Ne ise, bu sözleri bırakalım da maksadımıza gelelim şimdi; duracak vaktim yok benim:.. Din İzmirden gel- dim, yarın avdet edeceğim. Oğlumun bazı siparişlerini de yapacağım. — Fabrika ile oğlunuz mu meşgul 0- Tuyor? — Babasının vefatından sonra o ida- Mayıs 2 Capa Markanın Erişilmez bir kuvvet olduğunu (HORS CONCOURS) tasdik ve kabul etmiştir. ÇAPA MARKA HUBUBAT UNLARI Sıhhatinizin yardımcı kolları Yemekleriniz lezzet ve iştiha kaynağıdır.. NURi ÇAPA Beşiktaş m —— hp hp nn Hayır, hayır, buna tahammül edemi- yorum. Pencereyi açıp avaz avaz bağın mak, sokaktan geçenleri çağırmak, on- Yara: — İmdad! Burada bir hırsız var, baba mı çaldı götürdü, yerine iğrenç ve nu mussuz bir adam koydu... diye haykır. mak istiyorum; tıpkı #iymetli bir mah- faza içinde sakladığı bir elmasın sahte bir taşla değiştirilmekte olduğunu gören bir insan gibi... O hırsızı, o alçağı zindanlara atın, asın, | kesin; onu tanımıyorum ben; fakat ban? | babamı verin, yirmi senedenberi kalbi- min en sicak köşesinde yaşıyan babamı... i Onu kaybettim. | kayı fevkalâde muntazam bir şekilde çeviriyor. Feridun oharikulâde akıllı, azimkâr ve irade sahibi bir gençtir. O- nun si de işlerimin şimdiye katla olduğundan çok daha parlak bir su - rette inkişaf edeceğine eminim. Söylerken, Süheylâ hanımın sert se- si mağrur bir ahenkle titriyor, çirkir yüzü canlanıyor, soğuk bakışları par- yordu. — Oflumun görüş ve anlayış kudreti fevkalâdedir. Ona danışmadan ben bile hiç bir şey yapmam. Essen aile reisi- miz odur ve İspartalı ailesinin cesim serveti tamamen ona intikal etmiştir. Sizin yardım istiyen o mektubunuzu aldığım vakit Feridunla konuştum. bahsettiğiniz miras meselesini tama * mile k#pıyarak o gülünç masalı unut- manız şartile sizi ve kızınızı evimize almıya muvafakat ediyoruz Mektubu - nuzdan anladığıma göre hiç bir geli riniz yoktur değil mi? — Elimdeki beş on tiradan başka bir şeyimiz kalmadı, Süheylâ hamımın ince dudakları is tihfafla büküldü, kaşları alnma doğru kalktı: — Kendinizi ne güzel bir vaziyete sokmuşsunuz! Buna hayret etmemek elimden gelmiyor amma artık olan ok muş, gerisin gerive dönemeyiz... He men hazırlanıp İzmire gelin; konaki size bir oda veririz, bizimle berabef yer, içersiniz. Bu çocuğu da bir mekte“ be yollarız; çünkü bir an evvel basın! kurtarmak ve hayatını kazanmak için onun okuması lâzımdır. Hatice hanımın kalbi stkışıyor, bö hakaret sözleri altında izzeti nefsi is“ yan ediyor, bütün varlığını bir öfk€ duman: kaplıyordu: fakat bir söz söY” lese, ufak bir kelime telâffüz etse, Neri mesinin hayatile oyruyacağını bildi için tırnakların: eline batırarak tahan” — Talihsizlik mi? Zannetmiyorum.| reyi eline aldı. Yirmi üç yaşında bir mül etmiye çalışıyordu. İşini bilmemezliğin, lâkayidliğin, ted - genç olmasına rağmen koskoca fabro- (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: