3 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

3 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa SON POSTA Mayıs 3 Resimli Makale: & Hak kaybölmiz e > - Sözün “kısası gö Ankara Yapmak istiyor? Neşriyat sergisi Yazan: Muhittin Birgen E Talu (Baştarafı 1 taci sayfada) Acaba, bu politikanın bugünkü bu gk dişi, rastgele bir giğiş midir? Acaba, Al - manya, sırf günden güne artan kuvve -|' tinin manevi cazibesine kapılarak, kan dökmeksizin ilerliyen fütuhat yolunda, plânsız, hesabsız bir gidişle mi gidiyor ve bu esnada günün birinde İngilterenin kurabileceği pusuyu hiç düşünmüyor mu? Yoksa, kendisi için uzun uzadıya he- sablanmış ve bir plân üzerine kurulmuş bir siyaset var mmdır? Avusturyanın ilhakından ve Südetler davasından sonra umumi Avrupa Vasi - yetinin ciddi bir tahlilini yapanlar, Al - manyanın esaslı bir Asya politikası oldu. Hak kaybolmaz, derler, nadir istimalarıa doğrudur, fa - ğu kanaatine vâsıl olabilirlerdi. Fakat,| kat zamanında ele geçmiyen hakkın çok kereler fayda ver- ayni Almanyanın, Balkanlara doğrü yap-| mediği de doğrudur. tığı siyasi akın, bu memleketin esaslı bir politfka sah$bi olduğuna inananları şüp- heye düşürdü. Çünkü Balkanları terrör altına alıp siyaseten kendisine rümet - mek istiyen bir Alman politikası, çok kı- sa görüşlü ve çök kendisin, kolay fütw| #Mifler hat #krine kaptırmış bir siyasettir. * Nutuklarını Fihakika, dünyada İngiltere, *Fransa,| Nasil hazırlar ?. Rusya ve Amerika diye birer büyük kuv- vet bulundukça, Almanyanın bugünkü bududlarımilaricinde kazanacağı her dd manasızdır; bu tarzda her kazinç, bir gün içinde yok olmıya mahkümdur. Bil - hasa, Çekistam ilhakından sonta. kâfi derecede büyümüş olan Alman kuvveti, artık küçük işler peşinde koşımaz. Bu kuvvet için orada oturmak, yahud da bü- yük işlere girişmek zamanı gelmiştir Büyük işler bahsindeise, her şeyden) evvel Balkanlarla ve Balkanların arka--| sından Türkiye ile Almanya yalnız tabii, şartlar içinde sağlam dostluklar yapmı. ya medburdur. Çünkü büyük işlerin ik Şartı, bu küçük ve gayet tabii işi temin; #tmekle başlar. Balkanların Almanya ile yapacağı tebii dostluk, Almanyaya, bir! taraftan bu sahada sulh ve dostluk, diğer| taraftan da yiyecek ve ham madde veren Bir siyasettir. Tabii surette böyle bir s- yaset varken bunu bırakıp ta Balkanları terrör altında siyaseten istilâ etmeği dü- günmek ve bu emada Türkiyeyi, kendi ömniyet sahası bakımından endişeye dü- şürmek, hiç bir suretle anlaşılması müm- kün bir gidiş olamaz. Böyle bir politi - kanm tek bir izahı olur: Almanya, kuv- vetin verdiği coşkunlukla ne yapacağını tayin edemiyerek, rastgele siyasi fütuha- ta doğru gidiyor ve yarını hiç düşün » müyor Almanyayı bu kadar düğüncesiz farzı debilir miyiz? Ben bu sunle kolay cevab veremiyorum. Eğer Romanyadaki poli - tikası, Yuguslavyadaki ve Macaristan - daki harektleri olmasaydı bu suale «ha- yır» cevabını vermekte treddüd etmez - dik. Bu siyaset gözönünde durduğu için - dir ki «hayın diyemiyoruz; şu kadar var ki «evete cevnbını vermek için de henüz tereddüd ediyoruz ve daha bazı a- İâmetler bekliyoruz. r Balkan devletlerinin son beş sene için. de tedrici surette taayyün eden politi - kalarını ve hiç değilse politika temayül. lerini şu suretle hulâsa edebiliriz: 1 — Balkan Balkanlılarındır. Balkan devletleri ne İngiliz - Fransızların, ne pansilâvistlerin, ne de panceretistlerin politika aletleri olmak istemezler. Kendi hududları içinde, sulh yolunda çalışıp ferlemeği ve her tarafa karşı müstakil bir siyaset yapmayı tercih ederler. 2 — Balkan devletleri, Almanya le olan iktısadi münasebetlerini ehemmi « yetlerini müdriktirler. Bu münasebetler. de, kendileri için fsyda bulunduğunu da pek güzel bilirler. Eğer. Almanya, Balkan devletlerinin mili varlıklarma hürmet €- der, bunlarla olan münasebetlerin. iki ta- rafın da hakiki menfaatlerini göze ala- rak tam bir dürüst içinde tutmak isterse| kendisi ile bu memleketler arasında ga-| yet tabii bir dostluktan ve pek uzun sü- recek bir sulhten başka bır şeyin hüküm gürmesine imkân yoktur. Bu iki esas, gayet açık bir surette ken- disini göstermekte olduğu bir sırada, hâ- sılı tahsil kabilinden olarak, Balkarları Almanyanın terrör içine alıp «zorla dost- Yuk» tesisine gitmesi cidden manasızdır. Bundan dolayıdır ki son bir ay içinde gözümüze çarpan Ohâdiselerden dolayı ya e e yi di, ge — Bu kartı sürahiyi sardığımız pa. evvel hakkı slmıya çalışmak daha büyük bir haslettir. SOZ ARASINDA gr rr Hergün bir fıkra Kırık sürahi Arkadaşının. düğününe davet edi- İ len hasis adam, bir hediye gönder- mek mecburiyetinde kalmıştı. Billür sürahiler tabaklar satilan bir mağa. zaya girdi, Ne sordiğijsa pahalı idi. Ni Pazarlık etti. Uyuştular; kartını ver. ketin içine koyarsınız. Ve bir kâğıda evlenen arkadaşının ! adresini yazdı: — Bu adrese gönderirsinir. Mağazadan çıktığı zaman memnun du; kendi kendine: — Arkadaşım sürahinin yolda kınıl. maş olduğunu zannedecektir diyordu. lara sarp göndermiş olduğunuz dört ? Bu klişe, Hitler'in bundan evvelki|; parçaya ayrılmış sürahiyi aldım. Te- nutuklarından birinin notlarını göste- riyor. Führer, nutkunda tebarüz ettir- mek istediği noktaları, gördüğünüz gi- şekkür ederim. Hasiş olduğunuzu bi. a e DESİN bi altlarını, kalın çizgiler çizmekle işa- vi ret etmektedir. hayrete düşüyoruz ve Almanyanın yan- lışlıkla saptığı çıkmaz bir yoldan geri dönmekte çok acele edeceğini zannedi - yoruz. l Evet, Balkanlarda terrör yolile siyasi| fütuhat yapmak teşebbüsü - eğer haki - küten böyle bir teşebbüs varsa - çıkmaz bir yoldur. Bu yolun, duvarla kapalı du- ran çıkmaz tarafı, Türkiye hudududur. Her nevi tarih ve siyaset terrörüne karşi kabüdayıca göğüs vermiş olan Türk du» varma kadar gelip te yolun çıkmaz ol - duğunu © zaman anlaması için Almanya nm ancak kör olmam icab eder. Buna çok kuvvetle kani bulunduğumuz cihet- İledir ki Almanyanın Balkanlarda dürüst bir politika yepmıya, mümkün süratle wrdet edeceğinden hâlâ emin olmak is -; tiyoruz. ! Almanyaya karşı hiç bir fena niyeti; olmıyan, bilâkis onunla dostça ve sulh| içinde yaşamak istiyen, Almanyz ile a - ralarında hiç bir ihtilâf sebebi bulun - mıyan Balkanlarda terrör yapma sy'ase- ti örle akılsızca bir iştir ki o memleke- tin bu kadar gafilâne bir harekette bulu- nabileceğini bir türlü kabul edemezsek haklı oluruz. 2500 Türk lirasına Satılan tablo Son günlerde Londrada açılan resim sergisinde, gördüğünüz «Neden harb olsun?» isimli bu tablo iki bin beş yüz Türk lirasına satılmıştır. kısa söyliyelim: Almanya, Balkanlarda dost arıyorsa, dostluğun #ilâh küvvetile tdarik edilemiyeceğ'ni de bilmeğe mec burdur. Hastasını, acı Çektirmemek için Öldüren doktor İngilterenin tanmmış doktorlarından Sir Pürver Stewart (Kolay ölüm) cemi- bam yaptığı bir tebliğde şöyle demiş. «Bir gün, gayet güzel ve kültür sa - il bibi bir kadın dostumun hasta olduğunu *İhaber verdiler. Gittim, bu kadın dostum kanserden mumtaribdi. Kurtuluş ümidi yoktu. Ölüm halinde bulunuyordu. Ba- na: — Sen benim en samimi ve hakiki ar- kadaşımsın. Bana büyük ve son bir iyi- Ekte bulunmanı istiyorum. Öyle bir ilâç ver ki, uykuya dalayım ve bir daha u - yanmıyayım. Ona: : «Sevgili döstum. diye cevab verdim. Sana ne kadar bağlı olduğumu biliyor. sun, Onun için de elimden gelen yar - dımda bulunmak isterim. Fakat söz ve - remem. Allaha emanet ol... Çok merbut bulunduğum hastaya ve #ibi bir iyilikte bulunduğumu söyliye - mem. Fakat hastam kendisini ziyaret et- tiğimin ertesi günü bir daha uyanamadı. Belediye doktoru da tabif ölüm raporu verdi. Kadın benim çok sevdiğim bir ar- kâdaşımın Kansı idi, uğradığı mühlik kanserden müthiş ıztırab çekiyordu. Bu ıztırabı, bir doktor olmak sıfatile, dirmem Jâzımdı. Onun için, onu kol bir ölümle, en büyük işkencesinden kür - tardım, Bent mahkemeye verseler, bu - «sün kanumi mevzuatla beni mahküm İ edebilirler, Fakat ne beta var. Vem Mademki dostça konuşuyoruz. odahai Muhittin - Birgen İ beni her halde affeder... İSTER İNAN, İSTER “İNANMA! Aşağıda okuyacağınız satırları bir okuyucumuzun bize yolladığı mektubdan çıkarıyoruz: kacıya girmiştim: — Biraz bekliyeceksiniz, dediler. Oturdum. Aradan üç beş dakika geçmemişti ki kapı açıldı, içeriye orta yaşlı bir zat İSTER apkamı ütületmek üzere Galatasaray civarında bir şap- İNAN, girdi, elinde bir çanta vardı. Masanın Üzerine koyarak açtı, içinden siyah bir cübbe ile bir mum ve bir buhurdanlık çi - kardı. Cübbeyi sırtına giydi, mumla buhurdanlığı yaktı, ben hayretle seyrediyordum. Derken cebinden bir de haç çıka- İSTER tarak bir elinde o, diğerinde buhurdanlık mağazayı dolaş - muya koyuldu. Şapkacı kadın da arkasından gidiyordu.» INANMA! İne kadâr zav1 vvelisi gün, her taraftan dâ- vetli gelen kültür ve fikir &- damlarının huzurlarile Ankarada açı- lan neşriyat sergisi önce rejim, sonra da sırasile Maarif Vekilimiz, Maarif Vekifleti, Derleme Direktörlüğü, Ya - yın Direktörlüğü ve tebilerimiz için büyük ve önemli bir muvaffakiyettir. Ebedi Atatürkün, sevgili milletine Sarayburmı parkında ilk dersi verdiği gündenberidir, harf irkılâbının, mes'- ud semereler vermiş olduğunu, nasıl yürüdüğünü we kökleştiğini, onun sa - yesinde neler başarmış olduğumuzu bu Haksızlık karşısında sabretmesini bilmek muhakkak bir | sergi gözlerimizin önünde canlandırı « hâslettir, Jakat hakmelık ikarşınında tevekkülle düşmeden | Yor; ve eserin azametine hayran olu - yoruz. Atamızın 6 örneği gelmemiş dehism- dan doğan her inkılâb gibi, harf inkı - Tâbının da, bu milleti ileriye ve aydın- kğa çabuk ulaştırmak için ne derece Tâzım diduğunu, bu sergiyi görünce da- ha iyi anlıyoruz. Burada Arab harflerinin mahsulle * rinden de nümuneler var. Binbir muh» m İs le, yazılı şii nda, dizllişinde ve s, sehil bir manzara arzeden inkılâb inn vanında “ne kadar cılız, görünü; Harf inkılâbı neşriyatı madık bir hız vermis kıb Yazanlerdi de nza umul « vlâbı mütea- nlarda da, 0» v anmış "old ğu, dolduran her kıymette eserlerin! İ - Yuğundan ve tenevvüünden elit olu * yor. Serginin tertibinde, Hasan Âli Yü- cel ile arkadaşlarının büyük ve şuurlu emekleri var. Bu emekleri takdir ve tebefl etmemek kadir bilmemezlik o - Tur. Bilhassa Yayım ve Derleme Di » rektörleri Faik Reşid ve Selim Nüzhe- tin ancak hakikf meslek aşkı fle bu ne - ticeye varması mümkün olan bu mu- azam işi bu mükemmetlikte basarmış olmaları kendilerine karsı bütün ziya- retçilerde hayranlık uyandımmıştır. Kültür tarihimizin neşriydt ve bib » Uyoğrafya faslında nem bırakmış es * Iâfın isimleri altın harflerle serginin duvarlarını nakşedilerek, ziyaretçile « rin tevkir nazarlarına arzedilmek su» retile, heklarında kadirşinaslık göste- rilmiş. Cümhuriyet rejiminin bu âli - cenabane (o hâreketine şaşmamalıyız Devir değişebilir.. Lâkin Türkün mad- di ve manevi varlığına gerçekten hiz « met etmiş olanları unutmamak esâsen bugünkü rejimimizin şiarındandır. Evvelisi gündenberidir, yüzlerce halk Sergievine bu başarımızı görmek, on- dan ibret almâk üzere taşınıyor. Stand- İarın önünde en uzun duran ve en dik- katle bakıp hayranlığını gizlemiyen yabanerlar, nc diploratlardır. Bunlardan bir tanesi, ilk gün yanıma sokulup, içten geldiği, sesindeki ihti - zazdan 8 olan şu samimi s söyledi — Ovel ağdmirable peuple vous etesi «Siz ne hayran olunacak bir millef* siniz!» Evet! Tevazua lüzum yok.. Öyleyiz! Buna bif delil daha istiyenler Ankara neşriyat sergisini gidip görsünler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: