29 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e e el a e TE TEL a a ee günü neş'eli geçti İhtiyar, genç Galatasaraylılar dün mektebte toplandılar, eski hatıralar canlandırıldı, abideye çelenk konuldu Yaşı Galata saraylılardan bir grup mektebin bahçesinde Her hizmet? açılan kapısından memleket ver kin yüzlerce münev- bepgin; ; Galatasaray bu mönevverlerin YAP yay bir günde çatısı altında Yük Ditay © gün yaşlı, genç, küçük, bö- Vede oyun Gulütasaray camiası ayni bah- eninde, SYouyorlar, ayni konferans sa» Pişiş Bili Siyorlar ve ayni kazanda Düp di Yiyorlar, a Hiberag 207 bir gündü. Saat on- Cevdet, Keşşaf nn Miri, epik Ti Minyan, Tavuk» mektebde lâkabla- eke tasaraylılar hepsi ora" ii kabini, lerini eskiden oldü- Terile Yirez ii Sağırıyorlar, Gene bir- Malaya teb çocuklarıymış gibi mektebin bahçesi Bu sırada m VE günleri; , bi Çoklarına eski ço a Ye iyor, tuttukları» haç Yakalıyor yorlar, kaçanları kovalı” işinin Yevkile velhasıl çocuk Galata Yar tambancu Ahen Km b tambur, saat i e N on bir Yiları konferans salonuna Seki mezemun hitabesi 2 salonunda mektebin ne es Yergi Mar İsfendiyar bir hitabe ri endiyar, bizim (Ercü - dayısı, Bükreş sefiri Ham- de kayınpederidir. yar, lendi içindeki hami, Ebedi Şef Atatürk zi > Yhları bir dakika söküte ki müteâkib Galatasarayın N is saca bahsetti ve söz ara- i del nükteler yaparak dinli- hitabe dinlemiş olmanın Ali Müh, “meş nutku Yardan sonra kürsüye Müh, bi, saray klübünün müessisi ve aş Baraj arak azam Ali Semi klü. Ne Sireğle an, sarı kırmızı forma» tan, alaya geldiğinden bahset- Y klübünden ayrılıp başka &lenlerden bahsederken onla- atasaraylı olduklarını, Gala- Ra i Galatasarayın en eski mezunu Muhtar Esfendiyar tasaraylının memleket mikyasında geniş- lemek istidadı olduğu için Galatasaraylı. ların Galatasarayden ayrı klüpler yap- tıklarını söyledi ve Fenerbahçeyi kardeş klüp olarak tavsif etti. Galatasarayın kırk beş senelik jimnastik hocası Feik beyi bir heyetin ziyaret etmesi teklifi alkışlarla kabul edildi ve seçilen heyetin pilâvı mü- teakib hocanın evine gitmesi kararlaştı- rıldı Galatasaray spor klübü müessisi Ali Saminin sözleri birçok yerde alkışlarla kesiliyordu. Ercilmend Ekrem kürsüde Ercümend Ekremi her sene pilâvda gö- rürdüm. Mütebessim bir yüzle kürsüye çıkar, Galatasaraylı arkadaşlatile kısa fakat çok hoş bir müsahebe yapardı. İs. tanbulda olmadığı için bu senenin pilâ-i Buna kendi hesabıma çok üzülmüştüm. Fekat o Ali Sami kürsüden iner inmez, Ercümendi kürsüde gördüğüm zaman çok şaşırdım. Şaşırdığım kudar da sevindim, «27 liraya bir tabak pilâv vırda da bulunamıyacaktı. Ercümend Galatasarayın opilâvından kendi kaşığım eksik etmemek için tâ An- karadan buraya kadar sırf bu maksadla gelmişti. Kendi söylediği gibi bir tabak pilâvi yirmi yedi liraya yemişti amma, pilâv'da buna değerdi. Ercümend Ekrem; yaptığı müsahebede kendine azizlik edil- diğini söyledi. Ankaradaki arkadaşları, hepimizin yerine pilâvda sen bulunursun demişler, onu pilâva göndermişler. Kapı: dan içeri girince kendisini gönderenlerin bir çoğunu karşısında bulmuş. orların a- zizliği yetişmemiş gibi heyeti tertibiye de bir azizlik yapmış, onu palas pandıras kürsüye çıkarmış. Bir vâiz hikâyesi Ercümend söz arasında bir vâiz hikâ- yesi anlattı: — Vâiz kürsüye çıkmış. vâzedecekmiş. Ne söyliyeceği bir türlü aklına ogelmi- | sormuş, Cemaate dönmüş: — Ben vâzedeceğim an şey gelmiyor; demiş! Cemaat arasında bulunanlardan biri: — Aklına kürsüden aşağıya inmek te gelmiyor mu? Diye bağırmış, Ercümend dedi ki; — Benim aklıma kürsüden inmek ge- liyor amma, gene inmiyeceğim ve yolda gelirken bir tanıdıkla arasında geçen muhavereyi tekrarlardı. Tanıdığı Ercüs| mende sormuşi — Niçin İstanbula gidiyorsun? Ercümendden: — Pilâv yemeye! Cevabını alır almaz şaşırmış: — Ankarada pilâv pişiren yok mu da pilâv yemek için tâ İstanbula kadar gidi- yorsun? Ercümend izah etmiş: — Galatasarayın pilâvına gidiyorum. Bizim pilâv bir semboldür. Öteki bir kat daha şaşırmış! — Pilâvdan sembol olur mu? Ercümend bu muhavereyi şöyle bitir « miş: — Pilâv Galatasaraylıların sembolü - dür, çünkü biz Galatasaraylılar bir ten * cerede pişen pilâvın tıpkı pirinç tanele - ri gibi birbirimize yakınızdır. a, aklıma bir Havucun içi İ Ercümend müsahabesinde Külbastı Raife de takıldı: — Adı Külbustı amma, dedi, çocuk ha- İ vuçtan başka bir şey yemez. Niçin havucu bu kadar sevdiğini merak ettim. Bir havuç aldı, biçakla iki parça yaptı, Havucun içi sarı - kırmızı idi! İşin içyüzü o vakit kafama dank dedi Sözlerine devam eden Ercümend: — Galatasaray havasını almış olanla- rın bir mazhariyeti de genç kalmaları - dır. İşte meselâ ben hiç yaşımı göster - mem, Ercümendin yaşını söyliyeceğini zan - netmiştik fakat bunu söylemek genç kal- mış olmasına rağmen işine gelmemiş ola” Jcak ki lâfı karıştırdı, ve Tevfik (o Âmiri telmih ederek: — Kocamaz, soyadını alan da bir Gala. tasaraylıdır; ve mektebin en eski mezun- İarındandır, dedi, (Devamı 15 üncü sayfada) bir aralık | — Meşhur Türk Pehlivanlarından Kavasoğlunun Güreşleri a Kavasoğlu Sultan Azize nasıl tanıtıldı ? Kavasoğlu İbrahim, ünlü pehlivanları- muzdan biridir. Babası onu çok kuvvetli yetiştirmiştir. Onun Uk büyük güreşi Fi- Mbede olmuş. Meşhur Kara Sülo'yu hiç sıkıntı çekrieden mağltb etmiş, bir anda şöhreti dört yana yayılmıştır. İşte Yil- bedeki bu güreşten sonrâ Karasoğlu İs - tanbula getmeğe muvaffak olmuştur. Suyolcu Mehmed o pehlivan, Kavas oğlu İbrahim pehlivann Pilibede Kara Sülo'yu yendikten sonra İstanbula ge- işini ve Abdülâzize hülül edişini şöy - de anlattı: — Filibede meşhur Kara Süloya on dakikada pes ettiren Kavas (oğlunun namı pek çabuk Edirneye (o ulaşmıştı. Edirnede pek yakında sancak pehli - vanlığı için müsdbakalara (o başlana - caktı. Yurdun dört tarafında bulunan pehlivanlar birer birer Edirneye dolu- yorlardı. Kavasoğlu da kispeti ornuz - Edirnede aldı. Te ve güreşcile - ur. Hazret ken- ivan olduğu için sarayda peh- verirdi. Müteaddid dh. Bunların içinde muhtelif senelerde Edirne sancak peh- livanlığını kazanmış olanlar da mev - cuddu. Abdülâziz sarayın (bahçesinde güreşler yaptırır, kendi de Camlı köşk- ten seyrederdi. Harem ari bu pehlivanları dışa - ndaki güreşlere de götürür, kazandık- ları mükâfat ve namlardan hazreti ha- berdar eder, hazret de memnun olur - du. Harem ağaları o zaman Abdülâzizin en iyi pehlivani olan Arnavud pehliva- nı Edirnedeki sancak güreşlerine işti- rak ettirmeğe karar vermişlerdi. Ab - dülâzizin bu güreşe rıza göstermiyece - ğini evvelden hisseden ağalar Arna - yudu kimseye haber vermeden Edirne- ye aşırmışlardı. Edirnedeki güreşlere iştirak edecek- lerin isimlerini bilen ve onları o gayet yakından tanıyan barem ağaları Edir- nedeki sancak pehlivanlığınm kendi gürescilerine verileceğini kuvvetle u - muyorlardı. Fakat bu dar kafalı adam- İârin aklıng bir türlü Kavasoğlunun is- mi gelmiyordu. Güreşler başlamıştı. Sancak güreş - lerine saraydan bir heyetin gelmiş ol - ması, Abdülâzizin baş pehlivanı Arna- vud pehlivanın başa güreşmesi güreş - Terin ehemmiyetini bir kat duba art - tırmıştlı. klerin güreşi (o bittikten sonra sıra başpehlivanların güreşine gelmiş- ti. Evvelâ Arnavud bilâhare Kavasoğ - Ju yağlanarak meydana çıktılar. Halik, Abdülâzizin bu talihli pehlivanına hay- ran hayran bakıyor, Kavasoğlunun bu güreşde ve netice #lacağını omerakla bekliyordu. Nihayet, güreş başladı. Her iki gü - reşci birbirini denedikten sonra karşı- ıklı oyunlara geçtiler. Yarım saat, bir saat, bir buçuk saat olmuş, hiç bir ne - tice alınamamıştı. Kavasoğlu ile Arna- vudün püreşi'iki buçuk saat hiç fasıla vermeden devam etmiş, en sonunda ha- rem ağılarmın ve halkım müdahalesi - le güreşciler birbirinden ayrılmıştı. Harem ağaları, Armavudu Edimeye getirdiklerine pişman olmuşlardı. Gü - reş bittikten sonra harem (ağalarının kavgaları bâşlamıştı. Birbirlerine: — Efendimiz bu güreşi duyarlarsa n6 yaparız? — Başpehlivanlarının Edirnede san- cak beşpehlivanlığını slamad iki buçuk saat güreştiği halde rakibini yes nemediğini duyarlarsa hepimizin kel « leleri uçacaktır, emin olunuz» diyorlar; endişelerinden bol bo! ter döküyorlar dı İ Körkulu rüyalar — geçirdikten songül saray heyeti İstanbula (dönmüştü ki Kavasoğlu da İstanbula ayak bdstı. Sad razam Muhmud paşa Eğirmedeki gü - reşleri duymuş, Kavasoğlunun medhis ni işitmişti. Mahmud paşa da güreş meraklı di. Ihlamurdaki köşkünün bahçesinde zaman zaman güreşler tertib eder, ken di de bu güreşleri köşkün penceresin « den seyrederdi. Kavasoğlunu yakından görmek iste « yen Mahmud paşa köşkün behçesinde güreş tertib ettiğinden herkesi haber « dar ettirdi. Köşkün bahçesinin oOtam ortasında büyük bir taş koydurdu. Güreşler baş* lıyacağı esnada üç pehlivan el birliğis le bu orlukla kaldırır, kenara gös türündü. Güreşler bitama erdikten son Ta gene ayni miktardaki (o pehlivanlar taşı yerine kordu. Mahmud paşa güreş İten evvel ve sonra yapılan bu hareketi âdeta uğurlu sayardı. Güreşleri seyretmek üzere bahçeyi dolduran seyirciler, güreş yerinde hals ka olmuştu. Güreşciler de birer birer yağlanarak meydanda görünmüştü. Güreşlerin başlamadığını gören Ka « vasoğlu yanmdakilere sordu: — Güreş neden başlamaz? Ötekiler cevab verdi: — Meydanın ortasında gördüğün şu taş henüz yerinden kaldırılmadı da on« dan: — O taşı kim kaldırır? — 'Taş çok ağırdır. Ancak onu üç kis şi kaldırarak kengra götürür... Havasoğlu taş hakkında verilen izâ- hatı dinledikten sonra ortaya çıktı, tas şa doğru yürüdü. Taşı kucakladığı gibi yerden kaldırıverdi. Halk, hayretle Ka #luna bakakalmıştı. Kavasoğlunüğ bu hareketi derhal Mahmud paşaya u « laştarıldı: — Kavasoğlu İbrahim pehlivan meys dandeki taşı yalnız başına kaldırdı ve kenara götürdü. Mahmud paşa şaşırıp (o kalmıştı. Bu taşın bir kişi tarafından kaldırılacağı 4 na asla inanamıyordu. Emretti: — Taş yerine konsun! Taş yerine konmuştu. Kavasoğlunaş — «Haydi evlâd bir kere daha kal « dır» dediler. Kavasoğlu gene hiç zorluk çekmeden taşı kaldırmış, kenara götürüvermişti. Güreşler bittikten sonra Mahmüd pü» şa Kavasoğlunu yanına (çağırmış, bul kuvvetli ve usta pehlivanı bir kere de yakından görmüştü. Mahmud paşa derhal Abdülâzize koşe muş, Kavasoğlunun bahçedeki taşı kal dırmasını ve güreşlerini ballandıra bala landıra aniatmıştı. Bir müddet sonrr Kavasoğlunu Ab « dülâziz de tanımış, onu mütenddid des falar gürestirmişti. Ve nihayet Abdülâziz ölmüş, Balkan iharbi başlamıştı. Bir gön de Kavdtoğs lunun İstanbulda koleradan öldüğü dus yuldu.» İzzet Kolay

Bu sayıdan diğer sayfalar: