26 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

26 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa SON POSTA ingiltere ana Kraliçesi Mary nasıl yaşar? Kraliçe Mary'nin bugün İngilterede hâlâ büyük birnü- fuzu vardır. 72 yaşında olduğu halde dinç ve fnaldir ; Pa İngiltere kralının anası olan kraliçe Mary'nin bugün hâlâ İngilterede pek bü. yük bir nüfuzu vardır. Halk ona karşı pek geniş bir hürmet ve sevgi taşımak. tadır. Kraliçe Mary oğlunun üzerinde büyük bir nüfuza maliktir... Siyasi işler. de olduğu gibi Britanyanın bütün işle. rinde kral ekser vakit onun mütaleasını alır ve ona göre hareket eder. Bugün yetmiş iki yaşında olduğu hal de çök dinçtir, çok faaldir... Kraliçe Mary «Marlborough Houses sarayında sabahleyin snat yedide kalkar. Burast saray değil, adetâ bir çiçek bah. gesidir. Kraliçe pembe mermerden yapıl. mş“büyük merdivenlerden ağır ağırsin. mektedir. Son basamağa varmıştır... Karşısında İngilterenin en asil simalarından biri o- lan Sir Henry Crifton Chichester yaşına| «Kardeşim Melek! «Değirmendereden dün akşam dön - dük. Her zaman can atarak gittiğim © yerde, bu sefer fena halde sıkıldım. Ne- dense, içimde garib bir melâl vardı. Hâ lâ da devam ediyor. Onu gördüğüm, konuştuğum gündenberi bambaşka bir kadın oldum. Bazan, hüngür hüngür ağlıyscak kadar büzünlü, bazan da ö- nüme gelenle kavga edecek derecede ki ginirli oluyorum. Geçen gece, Değirmenderede, çok gü- LU seci zel bir mehtab vardı. Erkenden çekil - ON e diğim odamda beni bir türlü uyku tut-| jeceğim? Sanki bed- madı. Usullacık, kimseye sezdirmeden, | baht! bahçeye indim, bir ağacın altında otur- yormuş gibi, dum. Bir yandan İzmit körfezinin yü- züne gümüş kapliyan mehtsbi seyredi-| elemleniyorum. Ba- yor, bir yandan da düşünüyordum: İn-İyi o da sanlar ne kadar zavallı! Boyuna talih *| olsaydı! İkimizin a - sizlikten, nasibsizlikten şikâyet eder) yasında ruh, gönül, durur. Sonra da, kısmet ayağına geldi| kir ve duygu ya mi, kaçırır. Lâkin işte onu kaçırmak dal xınlığından istifa - galiba bir nevi talihsizlik. Ne dersin,İde ederek bunlori kardeşim? Muallim Ahmed beyin be -İ birleştirmek nim üzerimde yaptığı tesiri sana anlat-|da aklından geçsey- mıştım. Boşandım boşanalı ruhuma en uygun bulduğum erkek bu. Lâkin ben kendisine nasıl açılabileydim? Bizim aldığımız terbiye, görgümüz, duyguları mızı dışarı vurmıya manidir: Bugün- kü kizlar gibi olsam, o gün motörde kendisine her şeyi anlatırdım. Bilâkis, ona karşı tamamile durgun durdum. Ahmed beyin halinde, tavırlarında, belki de beni teşvik edecek, bana cür'et verecek bir mana vardı. Ben ondan is- tifade edemedim, ve şimdi pişman olu- yorum. Ah, Melekciğim; ötedenberi, ta, se- ninle mektebde bulunduğumuz 74 - manlarda bile köy hayatını nasıl özle- diğimi bilirsin. Hele kocamla bedbaht olduktan sonra, bu iştiyak bende on misli arttı. Asude, 1ss17 bir yere çekilip, beni anlıyan bir adamla, ömrümün 50- nuna kadar yaşamak istiyorum. Ahmed bey bu adamdı. Ne yapayım Ana Kraliçenin bugün kü ve gençlik resmi m rağmen dimdik durarak ona tam İngü:z centilmenlerinin klâsik tarzdaki ağır re. veransını yapmaktadır. Kraliçe Mary günlük hayatına başla. maktadır. O günlük hayat ki elli sene. denberi hiçbir çizgisine zerre kadar ha. İc) getirmemiştir.. Kraliçe Mary İngiliz muhafazakâr man ve esaletinin mücessem bir timsalidir. Ana kraliçe gençliğindenberi her $a- bah buzlu su ile duş yapar, bundan son. ra da basit birkaç beden terbiyesi hare. ketlerinde bulunur. Bu da bittikten sonra refakatine me. mur bulunan Ledi Hunlet günün ibtiyaç. arına göre önün tuvaletlerini hazırlar, Bir yumurta, bir bardak çay... Kraliçenin samimi olarak Tim diye andığı Sir Chichester İngiltere halkı na. (Devamı 10 ımcu sayfada) rl Bekârlar Dr “Son Posta,, nın bekâr okuyu- cuları fikirlerini bildiriyorlar © Ahmed (Üsküdur Sultantepesi 1 numarada) «Bendeniz bir defa nikâhlarımış, bir defa da nişanlanmış, her ikizi ile de muhtelif şah- al, aileyi sebeblerle ayrılmış biriyin u Bü susta tatvili mekali zaid addediyorum. 'Bekârlar için mutasavver vergi, bu mese- lenin ancak neticesini düşünerek yapılacak bir iş olabilir. Halbuk! zebebleri taharri edi- Wire o vakit işin rengi ve şekli değişir. Ev - lenmeği çoğaltmak için yapılacak işlerin ba- şında hayatı ucurlatımak kadar hattâ ondan fazla ve daha evrel boşanma meselelerinde İsubulet göstermek lâzımdır kanaatindeyim. Bu güçlük mevcud oldukça başka tevessül edilecek tedabir katiyelle akamete mah - İkümdur. Çünkü boşanmanın buzünkü gekli yızılmış yuvayı hali tablisine irca etmiye hâdim olmuyor, Ancak ıztırabı idame, mad- di, manevi zararları bezyide bats oluyor. Zi- ra anlaşabilecek taraflar bir yuvanın harim ismetinde pekâlâ anlaşabilirler. Mahkemeye düşenler, oraya hâkimden keramet bulmak için değil, esasen fiilen yıkılmış bir yuvanın harabisini kanunen tevsik etmiye uğraşan- lardır. Bekârlk vergisi namile bir vergi tarh etmiye kalkışmak, arsalarda sahibleri tara- finden inşaat yapılsın diyo fazla vergi vazet- miye benzer, Nasıl ki, arsa sahibinin parasi olursa ve besabına gelirse ev yapacağı tabil ise, evlenmek meslesinde de bir erkek mes'ud olamıyacağına kanaat getirdiği karısın sühtletle ayrılabileceğinden emin olması i- cab eder, Kız ve kadınlarmızın çoğu tabi) her kaldede olduğu gibi bunun da müstesması yazdır, Alle hayatını vb hayat arkadaşlığını #imdiği gördükleri gibi gördükçe, boşanma zorluğu bu tarzda devam ettizçe, evlenmeği çoğaltmağa çalışmak bahis ile iştiğal etmek- ten başka bir şi değildir. Almanyada tatbik İedildiği gibi evlenecek kızları mahdud za - man bir hayat mektebine gönderip onları ana olabilecek bir kabiliyette yetiştirmek için içtlmal dersler vermek, ae hayatına İhazırlamak, bu meyanda lüzumu kadar dikiş dikmesini, yemek pişirmesini, çocuğa bak- masini, hatâ bulaşık yıkamasını bile öğret- mek herhalde içtimal cepheden göz önünde #utulması lâzım gelen hususattandır. Kadın- lormız, kızlarmız biraz fsniasiden uzaklaş - maları, kendilerini zevslerin? nazaran daha hârim, mümtaz bir mevkide görmeklen vez geçmeleri, nafakayı vasilai Ücaret yapmak hevesinden feragot etmeleri herhalde kendi faatleri ieabindandır. İstanbul ve taşra- daki icra dairelerinden kaç bin kadının -yalnız zevcelere sid. kocalarından nafaka aldığı resmen tesbit edilse, letimai hayatımı sin ne seviyede bulunduğunu kolayca anla - (Devamı 14 üncü sayfada) İ 1499 senesinde idi. Fatihin oğlu ikin ci Befazıdın zamanı, Kaptanı Derya Kü vetli bir donanma Mora yarımadası sa- hillerini kat'i olarak Türk hâkimiyeti altına koymak ve burada o mühim bir mevki olan İnebahtı kalesini Venedik - ilerden zaptetmek üzere sefere çık - muşta. (1) Donanmada her birine yirmişer bin filorin sarfedilerek yapılmış iki muaz- zam ve yeni gemi bulunuyordu ki biri- si Burak, diğeri de Kemal reis isminde #ki Türk kaptanının emrine verilmiş - ti. Bütün donanma ise 200 gemiden fazla idi. Türk donanması Mora (sahillerinde büyük bir fırtınaya tutuldu. Gemiler (1) Bu sefer de Tozkoparan adındaki bir Türk kahramanının hayatını, bu müsabaka- da ayrıca okumuş olacaksınız. Yeni Edebi Romanımız: 44 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU nl bir serab gibi öm- rümün (arasından! «ım yetmiyor - şimdi bir de bünun yeisile i anlamış onun di, ne olurdu? Bazan ona bir mektub yâzayım » altına yabancı. bir imza atıp, içinde kendimden bahsedeyim, diyorum. Bik-| mem sen ne dersin? Buda ayıb olur mu? Anlar-mı “benim yazdığımı? Kor- kuyorum, Melek. Fakat, Allah için ba- na bir akıl öğret, Ahmed Bey be - nim, saadete erişmek için son fırsatım- dı. Onu kaybettiğime, ömrüm oldukça yanacağım, Ah, 5 bir mektub yazsa! Öyle bir ce- vab vereceğim ki, benliğimin bütün özünü ihtiva edecek. Hüsranlarımı, e - meilermi, bislermi, ıztırabımı, sevin - cimi hep o cevabın içine dolduracağım. Nerede o saadet”. Bir şimşek gibi çaktı, ve söndü... Zavalh Nevberciğinin, bundan sonra da devam edecek zindan gibi hayaltan Yazan: Ercümend Ekrem kurtulmasına dua et Melek! Sana, bu ağuyu tatmamanı temenni ederim, sev gili kardeşim.» * — Postaya gidecek bir şeyiniz var mı, muallim bey? Amcam soruyor. Bir saate kadar, Katırcı Mahmud ağa ka - sabaya döneceğmiş.. Bu suali soran çocuğun yüzüne Ah - med Ercan, cevab vermeden baka kal- mıştı. Zihni başka yerde idi. Hem sade bugün değil; ne vakittenberi hep dalgın duruyordu. Çocuklara eskisi gibi ders takrir etmiyordu. Onlara, ders saatini dolduracak kadar uzunca bir yazı veri- yor, kalem tutan ufacık parmaklar def- Talu da, pencereden ova- jı seyre dalıyordu. Akşam gezmele - rini bırakmıştı. Kö - yün içinde artık hiç görünmüyordu. Sa - bahları da, o erken- ciliğile meşhur Ah - mel Ercan, ancak birinci derse yetişe- biliyordu. O zaman da, göz kapaklarının şişliğinden ve.be - bebeklerinin o kanlı oluşundan o bütün geceyi uykusuz ge çirdiği anlaşılıyor - du. Seherin o incecik hayali gönlüne sine sine yer etmişti. O- nu, hüsün ölçüsü di- ye ötedenberi kabul ettiği tabiat kadar güzel buluyordu. Nevberi de, Neri- manı da unutmuştu. Düşüncesi hep se- herle meşguldü. Yalnız, yaş farkı ken- disini tereddüde düşürüyordu. Ve bu tereddüdü dağıtmak için de muttasıl kendi kendine telkin yapıyordu. Şu anda gene aklı fikri köylü kızında idi. Sabahleyin, masasının gözünde Nevbere yazdığı mektubu bulmuştu. Onu elinde evirmiş, çevirmiş. bir ara- ık yırtmıya hazırlanmış.. sonra tekrar, vazgeçip olduğu gibi gözün içine atı - vermişti. Lâkin yırtmağa da eli varmamıştı. Zira Nevberin hayali gözlerinin önün- terlerin sayfaları üzerinde işlerken, olden büsbütün silinmiş değildi; Seherin “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakası No. 31 Burak Reis Kendi Kumandasına verilen büyük bir cenk gemisini düşmana zaptetlir - memek için üzerine saldıran iki büyük düşman gemisile beraber yakan, tayfaları ve cenklerile beraber alevler içinde dövüşe dövüşe kahramanca ölen ve kendisile beraber iki düşman gemisinin içindekileri de mahveden Türk gemicisi dağıldı. Bu arada Burak o rels gemisi ana filodan bir hayli açılmış bulundu. çük Davud paşanm kumandasında kuv-| Ve iki büyük düşman gemisile karşı « laştı. Derhal aralarında Omüthiş bir cenk başladı. Venedikliler, kuvvet ve kalabalık itibarile Türk gemisinden kat kat üstün idiler. Fakat Burak reis ile yanındaki Türk gemicileri kahraman - ca dövüşmeğe başladılar. Bununla be - raber, iki Venedik gemisi iki yandan Burak reis gemisine çatmağa muvaf - fak oldular. Burak reisin kurtulması için bir tek çare vardı: Türk donanma- sının cenk mahalline yetişmesi. Fakat ufukta tek bir yelken bile görünmü - yordu. İki misli düşmanla kahramanca dövüşen Türkler birer ikişer yere se « riliyordu. Burak reis nihayet büyük ve güzel gemisinin zaptedileceğini gördü. Üzerinde bulunduğu gemiyi bu elim â- (Devamı 13 üncü sayfada) canlı hayali arkasında şeffaf bir perde ile henüz örtülü gibi duruyordu. Çocuk cevab alamayınca, ısrar etti — Ne kaber götüreyim, muallim bey? Mektubu, falan yokmuş diyeyim, he mi? Bu iğuz ile kendine gelen Ahmed Er- can: — Dur! dedi; bakayım bir defa. Ve odasına çıktı, çekmeden mektubu tekrar çıkardı. Benliğinde Seherle Nev- berin hayalleri çarpışmıya başladılar, Güya her ikisi de onu hakem yapmış - Jar, davanın faslını ona bırakmışlardı. Nevberin hayali: — Ben şehirliyim.. seni daha iyi anla- rım. Hissen sana daha yakın olurum. diyordu. Buna Seher de şöyle mukabele edi- yordu: — Evet, Ben kö üm, Köyün bü - #ün saflığını, bütün meziyetlerini tem- sil ediyorum. Sen artık ömrünün üçte ikisini vakfettiğin köyün tesirinden kendini kurtaramazsın. Yarın buradan kalkacak, başka bir köye gideceksin. Ve böyle, dolaşa dolaşa, en son yerleşece « ğin gene bir köyde öleceksin. Sana ben- den gayrisi yar olabilir mi? Aradığın eğer bir can yoldaşı ise onun, senin ya- şamıya mahküm bulunduğun mubit ile de intibak eylemesi lâzımdır. Ben, köy. de doğmuş, köyde büyümüş, köyden dişarıya çıkmamış, gözleri şu ufukların ötesinde olmıyan kanaatkâr ve müte » vekkil bir Türk kızıyım. Şehir kadınla» rının karma karışık duyguları gönlüme yabancıdır. Mukabilinde hiç bir şey beklemeden seni ancak ben bahtiyar edebilirim. Aradığın ivazsız sevgiyi bende bulursun.. Bunu müteakib Nevber gene başlı - yordu: — Hayır! Kim diyor, köyde öl mahkümsun diye? Yarın, öbürgün, şın daha ziyade karlanacak, dinlenmek yo ihtiyacını duyarak teknüd olacaksın. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: