8 Temmuz 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

8 Temmuz 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa SON POSTA Temmuz 8 Bekârlar, niçin evlenmiyorsunuz “Son Posta,,nın bekâr okuyucu- ları düşüncelerini bildiriyorlar © Hüseyin Ragıp (Samsun): Hdir, Bu takdirde hem evlenmeler biraz da- ha çoğalacak, hem de sile yuvasının kavga «Yirmi sekiz yaşındayım. Şunun İÇİN €Y -İve gürünmeri kısmen szalmış olacaktır.» lenmiyorum: I — Kadınlarımızda kanaat yok. © 1. T. (İzmir Anafartalar cad. 2 — Moda, sinema merakı evini ihmal e - desi): desek bir Milet halinde. 3 — Yuvalarına ve eşlerine sadık değli - ler. 4 — Ev İşlerle alâkadar olmuyorlar. $ — Bilhassa, en mühimıni Ode yorgana göre ayak uzatmasını bilmiyorlar, Her aile bütçesi müthiş bir açık ve borç yığım ha - Hndediz.» © Rıza Öz (Öğretmen, Nazilli) | xi etmez. Zira erkeklerin olan baltürlü deği. «Kaç günlerdir devam etmekte ünkete genç ve ihtiyar bekâr okuyucuların gönderdikleri cevab ve mütaltaları okuyo -İdikleri halde, bugün bol paçalı «Açtığınız ankete verilen cevabları, her - gün merak ve dikkatle okuyorum. Bu me » yanda (2 Temmuz Pazar) tarihli sayınızda (bir bayan okuyucunun cevabı) nı da oku - dum. Fakat, nami ki, #İnema ve tiyatro sa - tonlarını dolduran mületin yüzde yetmiş be- şi erkek ise, yazılay bu yazının Oda yüzde yetmiş beşi, erkeklerin iddlularınu mani teş- düşünceleri bu Erkeklerin, birkaç sene evvel şalvar giy - ram, Hep ayni şeyler. | - Şimdiki kızlar €Y|gişmelerini zikretmek şayanı ehemmiyet bir kadını değil, 3 - Evlenince rob isterim, man-| şey değildir. Çünkü” Cümhuriyet rejiminin, to isterim diye tutturacaklar, aylık gelir İso) Ebedi Şef Atatürkün gayretlerile, erkek ve buna müsald değil, $ - Ayrılmak serureti| kadınlara sid kabul edilen mili kıyafet ka- hasıl olunca boşanmak £or vesaire... Bence bunların hiç biri bekâr kalmağı ma nunu bunu emretmektedir. Moda olsun diye, bol paçah pantalon ely- gür gösterecek sebebler değildir. Benim Kas), e hdet olmamıştır. Her vatandaş erkek göre: — Bekârık gayritabi! bir haldir. Türki kek senede vazati olarak ikiden ziyade el esası üşerine kurul “İbis yapman. O da biri yazlık diğeride mu- bunu yapmakla mükelleftir. Hem de bir muştur, Kız ve erkek yaşi yirmiyi aşan E6NÇ-|hakkak kışlıktır. Bayanlarımıza gelince: Se- Mer evlenmek vazifesile genç uzaması sebebile bu yaşta henüz ser- best hayata atılamamış bulunurlar. Binaen- leyh: Bekâr kalanlar ya bulundukları mu- hit icabı -güya- modern sosyete içinde tek- Hfsiz kız arkadaşlara malik ve salon haya- tında eğlencesi bol olanlardır, yahud sıhhi sebeblerle bu evlilik sandetinden (mahrum bulunanlardır veyahud da aradığına henüz rastlayamamış bahtsızlardır. B — Diğer sebebler kabili telâfldir. Fa - kirlik, hoppalık, çirkinlik eve bağlanmamak Arızi şeylerdir. Kendini bilir ve hesabını ya- per bir erkeğin bunlara çare (bulamaması bir zaaf eseridir. Türk ilinde «yorgana gö- re ayak uzatmak» darbi mezeli vardır, Genç- er buna göre hareket edince bekâr kalmak- ta bir hikmet kalmaz. © — Kaşarlanmış bekfirları Odeğil, bizim gibi evlenmek isteyen gençleri düşündürme- #i Jenb eden noktalar şu olmalıdır: Acaba maddi ve manevi evsalile bana hayat ar - kadaşı olabilecek eşi nasil bulmalıyım? Bu mesele hüsnü suretle helledilirse o Yakit ne geçimsizlik korkusu, ne de boşanmak müş - külât mevzuubahs olmaz. En önemli mesele her gencin dengini ve Menlini bulabilmesidir. Sonra, bekârlik da - ba ziyade şehirlere münbasir Obir huydur. 'Türk köylerinde bilâkis evlilik maişeti ko - Maylaştırır. Her şeye rağmen birbirlerile anlaşıp geçi- Demiyen ve birlikte yaşayamıyacaklarını an- hyarak mahkemeye müracaat eden çiftleri çetin bağlarla zaptetmeği düşünmek de fay dasıa bir ietimal tedbirdir. Bu şekil; aile yu- vasını takviye değil, tahliyo eden bir sebeb- dir. Bir kısım bekârları o asil evlenmekten meneden sebeb de bu olsa gereki. Yıllarca mahkeme kapılarında © sürünen bir çiftin tekrar birleşmesini ümid ve temin etmekten ne fayda beklenir! Medeni kanun- dâ bu nokta tadil edilmeli ve bu kabli çift - er hiç dedikoduyu mucib olup, şeref ve hay #iyetleri lekelenmeden sür'atle ayrılabilme - Edebi tefrikamız: 8 mükelleftirler. Bülnede en sz dört çeşld elbise yapmak, tuba! hem hayali (bir zarerettir. Her| tuhaf isimler taşıyan çorap Ve yaşa erişinceye kadar haline Görelbir takım fuzuli yere masraf etmek, moda temin etmiş, istikbalini bir yo'una| değil de nedir?. koymuş bulunacaktır. Pek am tahsil haya - kumaşlara Şurasını unuttum: Beli büzmeli ceket, er- keğin senede yapacağı Iki kat elbisenin bi - rinde yaptığı değişikliktir. Sonra terzilerin, omuzunuza pamuk koyarsam iki İlra farla alırım, yahüd pamuksuz omuz İçin şu ka - dar eksiğe dikerim, dedikleri de hiç yok. Sinema, tiyatro, at koşusu, maçlara ve ba- lolsra gitmek hepimizin bir ihtiyacıdır. Çün kü günlük yorgunluğumuzun —kadın erkek — giderilmesine ve bir Iki gnnt dahj olsa bizi meşgalemizden uzaklaştırmağa yarar, Nite- kim saym gazetenizin (23 Haziran Çarşam- İba) tarihli sayısında profesör Mazhar Os - man muharririnize hayatını anlatırken, ken disinin yorgun olduğu ramanlarda kitab 0- kumağa hali olmadığı için sinemaya giti ğini, bem film seyrettiğini ve hem de yor - gunluğunu giderdiğini söylüyordu. İşte fikirlerini bildiren gençler de bundan şikâyet ediyorlar. Sinema ve tiyatroya Kit - meği ifrata vardırmaktan ve onlara karşı İdüşkünlük göstermekten şikâyet ediyorlar. Çünkü bir çok bayanlarımızın, #inemaya bütün işlerine tercih ederek, evdeki işlerini yarım bırakarak gittiklerini işitiyorlar. Yok- #â, #inema, tiya'ro, ve bilümum eğlence yer- ileri, bugün içtimal hayatın zaruretlerinden- jeir. Türk kızlarının yüzde yürü ev İdaresini, dikiş dikmesini, çocuk bakmasını vesair bü- tün işleri bildiklerini kâlnat bilir. Bunu söy- lemeğe hiç de lüzum yok. Pikirlerini bildiren gençler, demiyorlar ki: kızlarımız hiç bir şey bümez. Yemek yap - mazlar, dikiş dikmezler, aşcıdan yemek ge- #irtirler. kızlarımız ev İşlerile meşgul ol - muyorlar, yani yapmıyorlar, yemek pişirmi- yorlar, diyorlar. Fühakika hepimiz şahidiz ki, kendileri bil- dikleri halde, ne yemek yapıyorlar, ne de ev işlerile uğraşıyorlar. (İşte asıl bekârların, kızlarımız hep moda peşinde demesi bun - dan İleri geliyor. Keza benimki de.a KÖYDEKİ DOST Bu fikir bilmem neden, birdenbire içimi daralttı. Bahsettiğime pişman ol- dum. Gözümün önüne Osman beyin © sakin ve mes'ud yuvası geldi. Yıllarca insanlardan kaçan, tabiatin koynunda başını dinliyen adamcağızm rahatını kaçırmışım gibi acı duydum. Domuzde- re çiftliği benim için de bir sükünet dünyası idi. Orada bütün bu etrafım- deki insanlarden başka bir insanla ta- Oruda dedikodu yoktu. O rada şehrin gürültülü hayatı yoktu. Orada dünyan'n bitmez, tükenmez di- dişmelerinden eser yoktu. Orada Mis- tenget bile insana yemekler, mey- yalar veren bir masum mahlük gibi karşıma çıkmıştı. Ne büyük gaflet Mmiş bu temiz hatıramı lâkırdı olrun diye gevezelik arasında ifşa etmiştim. Bustum ve bu bahsi kurcalamak isti - yen arkadaşlırı başka mevzular bul - mıya mecbur ettim. Onlar gelecek hafta bir Ada âlemi için projeler hazırlamıya başladılar. Alâkadar olmadım. Kafamda Domuz- Buzhan Cahid dere çiftliği o kadar yer etti ki artık başka şey düşünemiyorum. * — Beş dakika oldu. Seni telefonla aradılar. — Kim? — Bir kadın sesi idi. Kim olduğunu söylemedi. Ve arkadaşım şüpheli bakışlarla göz- lerimi ararken İlâve etli: — Herhalde yeni bir ahbab olacak | > pantalon; YA Gazetede bir ilân görmüşler. d: «Avcılar ve atıcılar cemiye- Cemiyetimizin senelik kon. İ gresi önümüzdeki Pazar gü ni Birinci atıcı ilâm okur oku « j maz: — Bizim de cemiyelimiz var. mış da haberiniz yokmuş ya » hu? ” Dedi. İkinci atıcı ona manah manalı bâkti; — Ne kadar da gafiisin va « hu.. bir cemiyetimiz olduğun » dan haberin yok zu? Üçüncü atıcı bıyık altından gölümsedi: — Bir cemiyetiriiz olduğunu bilmiyorsun, bu ayıb... İkinci satıcıya döndü: — Sen biliyorsun, fakst reisinizi tanı, muıyorsur, bu daha ayıb. İkinci atıcı, Üçüncü atıcının bu sözün. iden alınmıştı: — Eh artık fazla ileri gidiyorsun. na söz söyliyemezsin.. bir cemiyetimiz 0). duğunu bildiğim gibi cem i de reisi olduğunu elbette bilirdim. Üçüncü atıcı — Bilmiş olsaydın, benim yanımda bu tarzda konuşmazdın. Bir ce. miyete mensub olanların hepsi reislerile konuşurken daha nevix hareket etmeli. dirler. Cemiyetin reisi ben olduğumu uv. nutuyorsun galiba Dördüncü atıcı söze karışmıştı: — Sen de fazla ileri gidiyorsun reis; Arkadaşlara bu *erzâa o çıkışamazsın, kongrede eğer ben senin lehine propa. ganda yapmasaydım.. sen zor reis olur. dun. Beşinci atler aysön kalktı, yüksek ses. le konuşmaya başladı: — Arkadaşlar, ben cemiyetin ve bir numaralı ezası olmak sıfatile he. pinizden ileri gel Şimdi burada mü. nekaşa edeceğimize; Pazar günkü top. İlantımıza bütün arkadaşlarnmızm gel mesini temin elmeliyiz. Ben kendi cebim. den bütün masrafları ödemek suretile dünyadaki en moşhur atıcıları ceniyetin bu kongresine gelmek için davet ettim. Davetliler arasında dünyanın en meşhur mifyonerleri, en ileri gelen devlet adam. ları da vardır. * Gazete ile ilân edilen günde birçok sti. Glar toplanmışlardı. Henüz kongre açıl. madığı için kendi aralarında konuşuyor- Jardı: — Birader buraya gelirken bir otomc. bile bineyim dedim, burnumdan geldi. Şoför sütat meraklısı imiş, Tam dörtyüz kilometre süratle getirdi. — Yarın Ada gezintisi var. Unutma- dın ya? — Cevab vetsene yahu! Vapur tam sekizde. İska'ede . Telefonun ç'aşırağı onun sesini ya rm bıraktı: Atıldım. — Alo... Evet efendim, benim. Ve bir haftad'; beklediğim bu sesi gitmiyeceğimi soruyor. ZAN: kışlarile süzdü: — Bu bir şey mi? Benim bindiğim oto. mobilin şoförüne, biraz hızlı, dedim. Oto. mobili 5 kadar hızlı sürüyordu ki Kara. köydeki işaret memuru, dur işarelini verdiği an, ben elile düramayız işaretini vermek üzere elimi kaldırmıştım. Bura: sı Karaköyden üç kilometre uzakta değil mi? Kaldırdığım elimi ancak O otnmebil bu kapıda durouğu zaman indirebilmiş. tim. Bir başka atıcı: — Bunlar hiçbir şey değil, dedi, ben otomobile binmiştim. Otomobil hareket ortâdu ne kadın vardu Ne dı günkü 'otomebil bu kapıya g Muştu, tıcılar toplanmışlardı. — Elbisenizi kime diktirdiniz?” — Y. yel dört rob diktirmiştim. — Yalniz dört rob mu, ben rob diktirmiştim. dk? — Sayın arkadaşlarım! Diye söze başladı. UMAN ME Tİ e 4 da, EK | — Güzel dikiyor, ben geçen yaz ona, İşi Alıcılar kÖngresi İSMET HULÜSİ yim. Tam sekiz yüz altmış üğl Yaşındayım. Kongreye iştirak için W silyadan İstanbula gelmiş 0“ sn Marius onu teyid etti: > — Doğru söylediği muhalgs' kak, dedi, tamam sekiz yüz! altmış üç yaşındadır. Çünkü o doğduğu zaman ben üç yü? yasımda idim ve doğduğunü gayet iyi hatırlıyorum. Şunu da söyliyeyim ki, o « nun doğduğunu hatırladığıni halde ondan genç görünme min sebebi yirmi dokuz Şu * batta doğmuş olmamdır. He # pinize malümdur ki yirmi da kuz Şubat dört senede bir g Ur. ben de bu yüzden dörl senede bir, bir yaş büyüdü Bir başka atıcı onu istihfaf eden ba-|ğüm sebeble en ihtiyar addedilemi; rum. Birçok ses birden: N — Bu bahsi uzutmuyalım da asıl mevs' zua girelim! Reis kürsüden: — Bugünkü büyük kongremizi on mile yon azamızun iştirakile açmakla kendim ri bahtiyar hissetmeliyiz.. evet bir kerfi daha saydım tam on milyonuz. Ha , görenler belki bizm için on kişi, derlet fakat onların bilgileti bizim bir tekli bir milyon insara bedel olacağını fari miyecek kadar geri olduğundan onlari mazur görmeliyiz. Şimdi rumamede bu ettiği zaman güzel bir kadının bana bak./lunan on beş bin sekiz yüz doksan doku$i tığını gördüm. Bir gözümü kapayıp ona'maddeden birinci maddenin müzakeresi! işaret verdim. Gözümü açtığım zaman 'ne başlıyalım. Bu madde aramıza kat ir 4€Y- imiş olani bazı Kabiliyetsizlerin alıcı ge: $ dür. melerine müsaade etmemektir... Bun! İmisal de getirebilirim. Meselâ bahçesinde” Salonun bir başka köşesinde kadın 2. | çapa "çapalarken bir solucana (o rasgel “sTarlamda çif sürüyordum. Birden ayni hâdise kürşimndi! Şu tarzda idarei kelâm! «Dün bizim çiftlikte çalışan bin b yüz emeleden bin tanesi koşa koşa yani ma geldiler ve bana boyu dört yüz m re tahmin. bir boğa yılanile gılaştıklarım söylediler, Ben orların p — Ben sizin içinizde en fazla ihtiyarı.İşine takıldım ve yılanı gördükleri nız olmaklığım dolayısile kongreye riya.|kadar saniyede beş set edeceğim. en fazla ihtiyarınız oldu. | süretile koştuk. Söyledikleri yılanı göte Zumu söyledim. Şimdi yaşımı da söyliye. hayır yek. — Ne gibi? yüz metre kat (Devamı 10 uncu sayfada) işıyorum. Merakla dinliyen arkad lara bir ip ucu vermemek için konuşur” — Hafta tatillerin boş geçmiyecek|ken dikkat etmiştim. Fakat onlar mu gibi görünüyor.? — Ne münasebet?! havereden yarın konuştuğum kadın otomobil gezintisi yapacağımı anla Kömal Rıza elindeki gazeteyi fır -|mışlardı. Gerçi böyle telefon muha' lattı, ayağa kalktı: peleri sık sık olurdu. Fakat onlar ko — Sana bir şey söyliyeyim mi azi -İnuştuğum kadınm Ber Pazar otomo işitmekten duyduğum heyecanı belliİzim, dedi. Bizim meşhur Don Juan ya-|bilde bana arkadaşlık eden gündelik etmemiye çalışarak konuşmıya başla » İni zatı âliniz, mühim bir buhran geçi-İlerden olmadığın: sezmişlerdi. Beni dım. Vildan han'm yarın çiftliğe gidip|riyor. fazla asabiyetim de onları kuşkulan Kendisinden) Canım #ıkıldı. Ters bir cevab vere: |dırmıştı. Halbuki ne tahmin eti haber beklediğimi söyledim. Yarin tam İcektim, Kendime hâkim olmıya çalış |gibi bir yeni macera vardınede... saat dokuzda apartımana gelmemi rica |tun. Dedim ki: elti. Teşekkür ederek telefonu kapat tığım zaman ter içinde kalmıştım. — Benim için böyle bir şey düşün - Arkadaşlarım hayretle beni seyredi- |yorum ki! yorlardı. Şaşkınlıklar — Ne var? — Kendini aldatmak devri bir zaman içindir. Başkalarının hesabına düşün - Malâm ya sen bir dalda durmazsın! Dedim. Hepsi birden güldüler. Ke İmiye alıştığın için sen hislerini iyi öl- — Olabilir! Diye mırıldandım. Fakat bunun bek- lediğim telefon heberi olduğunu anla makta gecikmedim. Vildan o hanımla görüşel! bugün tam altı gün oldu. Ve yarın Pazar. Elimdeki yazıları -verdim. Gazete teleri açtım. Fakat serlevhalar gözü - mün önünde bir hiyeroğlif gibi... gözlerim oküyor. Kafam büsbütün başka âlemde. Arkadaşımın sesini işitiyorum; Bit şeyler söylüyor. mal Rıza: — Sana soralım; dedi. Ne var? — Bir şey yok? — Ne kızardın öyle ise? çemezdin. Fakat sana haber vereyim — Cevad Bey sizi bir genç gö istiyor. İmeyiniz. Kendimi o kadar tabil görü -| Elimde hareket etmeden duran ki mi birakip başımı kaldırdım: — Kim? — Salonda bekliyor, bir kart Küçük kâğıda göz gezdirdim: — «Vedad Osman.» İki mühim hâdiselerin başlangıcında -| Derhal yerimden fırladım. Çiftlik dö sn. Biliyorum şimdi benimle müna -İtumun oğlu. kaşa edeceksin. İddialar sayıp döke - Salona girdiğim zaman ayakta 2a — Yok canım, kızaracak ne var? Bi: İceksin. Bütün bunlar ne beni kandı-İrif, sevimli bir gençle karşılaştım. GÖ! ahbabla konuştum. İTacak ne sana faydali olacak, iyisi miller tamamile babası. Zeki bakışla” — Malüm, biraz evvel arıyan ahbab|bahsi burada bırakalım. Sırası gelince) var. olacak! — Kimbilir. Belki” — Zaten söz vermemiştira kil — Sizi rahatsız ettim beyefendi, d€ gene konuşuruz. Kafam o kadar dolu ki zaten müna-|di. Babamdan mektub aldım. Bana ak yarın, bizimle Adaya gele-|kaşa edeceklerden değilim. Onlar sus-İlen hediyeyi sizin zahmet edip geti tular ve ben de râhet ettim. diğinizi haber verdi. Teşekkür etm Şimdi yavaş yavaş telefonla konuş -İiçin dün de gelmiştim. Bulamadım. — Bana öyle geliyor ki artık senden tuklarımızı birer birer hatırlamıya ça-| (Arkası var) im ik İl Ai a öy

Bu sayıdan diğer sayfalar: