5 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

5 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Erkekler diyorlar ki “ Kadınlar maskelidirler. Gördüğümüz hakiki yüzleri değildir. Onlar. ın mahiyetlerini hâdi- seler ortaya koyar. Nankör, hürmetsiz ve küstahtırlar. Her günahın membaı kadındır , © A. D. (Akşehir): «Gelirim bir aileyi geçindircek miktarda- dır. Son şüne kadar muhayyelemde ne bir kadın tipi yarattım ve ne de isdivaca te- şebbüs ettim, Anketiniz, beni de alâkalandır dı. Akşam yatağa yatıp göz kapaklarımı in- dirinee kendi 'kemiime eliçin evlenmiyo- Tum?» Diye soruyorum. Bu suali evvelee de Kendime sormuş olmalıyım ki, evlenme ka- rarı gisilee kafama yerleşmiş ve sonra artık unutmaya başlamışım. Her erkek gibi, ben de,inkir edemem, ka- din aile yuvasının oksijenli temiz havasıdır. Fakat bu O havayı gene kirleten kadındır. bazan, muhtelif vesilelerle öyle hareketler yapar, manasız mücadelelere kalkar ki, bu suretle erkeğin kalbine bütün ömür boyun ca kanayacak bir yara açar. Kadınlar maskelidirler. Gördüğümüz ha- kiki yüzleri değildir. Onların mahiyetderini hadiseler ortaya koyar. Kadınlar nankör, hürmetsiz birz da küstehdirlar. Her güna- hım membai kadındır. İnsifsm mahlük! Kalbime akıttığı bir dam Ja zehirle onu kullanılmaz bir bale koydu! Evianmak ümidlerini de.» —P> © Halim Necati Çandır (Anka- ra): «Bugün, dünyada hiç bir adaletin ve vic- danın veremiyeneği haksız bir kadın muha- kemesinin kararı karşımda, Kalbi istırab, keder dolu, bedbaht, felâket içinde kab yüreğinde acılar taşıyan bir inann olarak Anketinize cevab veriyorum. Densedemedim, diye aile hayatını yıkan bir kadınm kalbim de aştığı yaralarla istırablar içindeyim. 32 yaşındayım. 17 sene #pwrli uğraştım. Birçok takımlarda kaptanlık, birçok klüplerde Te- “lik, muhtelif yerlerde Heyeti idaro azalığı yaptım. En serseri telâkki edilen insanları yola getirdim. Fakat bir kadını idare ede- medim. Karım öğretmendi. İki çocuğumuz oldu. Bakamadık, öldüler. Dört sene beraber yaşadık, bu müddet zarfında bir kap yemek pişirdiğini hatırlamam. İlaatsindi, her önüne gelenle danseimeme #ini söyledim. Dirlemiyordu. İstediğimi ya- parım, istediğim yere giderim, canın isterse, işine gelirse gireli kocadan bol ne var, di- yordu. Bâyanbır, siz kendinizi na bakla müdafaa ediyorsunuz, Müşfik zannettiğimiz sizler, da- ma ateşle oynamaktasınız. Bundan Berk &- yorsunum, «Kadın deniz gibidir, inanmak| olmaz ha, diyen şair ne güzel söylemiştir. #ğer bu fasilelli galr sizin şimdiki halleri- ni görse, kim bilir ne kıyametler koparır- dı. Berbest hayata atıldınız. Bu bir inkılâbtır; başmız döndü. Metin olanlar sarsılmadı. Bu geçidi geçerken iradesi zayıf we metin olmı- yanlar bu girdsâa dörmeköedirler, Zaman, bunları eleye eleye işi hölki mecrasına gö- türecektir. Bugünkü erkek hayatın her tür- Yü meşekkatine göğüs gerecek kudret sahi - bidir. Ona iüra etmekle zata ediyorsunuz. Edebi tefrikamız: 36 KOYDEKİ DOST | Bereket versin Osman Bey ve biraz sonra genç kadın göründüler. Osman Bey dedi ki: — İsterseniz Filiboza (o uğrayalım. Öyle dönelim, biraz sapa düşer amma. siz de meraktan kurtulursunuz. — Yol müsaid mi? — Araba yolu. Bu mevsimde dajma yol vardır. Köylüler tarla içlerinden dağ kıyılarından gide gele yol vapar- lar, dere üstünde sağlam bir taş köprü de vardır. Vildan: — Şu Filyoz çiftliğini ben de merak etmiye başladım baba. Buraya kadar gelmişken gidelim allahaşkınıza, — Haydi öyle ise, dedim. Geçin di- reksiyona. Dönüşte kulanacağınızı söylemiştiniz. Cekirge gibi sıçradı. Üçümüz bir sıraya oturduk. Direk- siyona yardım ihtiyacı olur fikrile be- ni ortalarına aldılar. Şimdi orman içinden bir başka yol tuttuk. O kadar dar ki ancak tekerlek” Ben yüksek tahsil sahibi, 10 lira kazanç- 1 bir insam olduğum halde germe ve dans meselesinden dolayı ayrıklık. Karımın baş - kasının kollarımda dans etmesine taham - mül edemiyordum. Berre bu zeliline yaşa - maktır, Ben eski Türk yasasına göre hare - kst edenlerdenim. Siğhanı, &iimi, karımı kimseys emanet edemem. İşte benim derdim ve cevabım.» —S> © A.R. (Elazığ): «Aniketinizi ötedenberi, derin tıir slâks Ne takib etmekte idim. Ancak son günlerde ba- m bayanların sirf nazariye olarak ileri sür- dükleri Yddialarına, erkekleri susturmak, - Ür basmak arzularına karşı 25 yaşında bir bekâr olmak sıfatile cavab vermek istedim. İsterdim ki susayım ve münakaşayı söesiz08 takib edeyim. Pikat onların bu hücumları bana susmak deği, bllkis bağırmak arzu - sunu verdi. Bir bayan: «Erkeklerin hepel sarlımş, bep- si züppe, hepsi kumarbazdır.» diyerek hepi- mizi bu çerçeme içinde boplaması beni çok miibeessir etti. Bu bayanın maalesef haki - ketleri görmek ve takdir etmekten çok umaX olduğunu söyliyeceğim. Muhitinde tanıdığı erkeklerden kaçı kumarbaz, (sarhoş, süppe vasıflarını üzerinde getnetmiştir. Ve acaba gece gündüz rakı içen bir erkeğin neden ç- tiğini bir tehidik etmiş midir? r erkeğin hayadında en büyük fırtınayı kadın koparır, Ve yine en fena erkeğin ha- yatına nizamı kadın verir, Yine bir bayan, erkeklere züppe diyor, al- lık, pudra sürenlerden bahsediyor. Hakiki erkeği müsveddeden (ayıramadığı için bu bayuna tecmüf ediyorum. Fakat yi- ne de merakla sormaktan kendimi alamıyo- rum: Tarif ettikleri pudralı, boya o erkek tipi kendilerinin bayıldıkları tip değil mi?. Bu kukladandan aramtzla kaç tane bulabi- Hrsiniz? Şimdi kendi fikrime geleyim: Lise mecunuyum., 75 lira maaşla bir dal - rede eemurum. Vaziyetim evlenmeğe pek müsald.. şimdiye kaklar birkaç kızla tanış - tam, seviştim. Fakak hepsine de veda eltim Çünkü: Ban öyle bir oş #iiyorum ki, iki karpuzu bir koltuğa sığdıran cinsinden O olmasın!, Bu da aranmakla (o bulunmıyacak derecede üz. Saniyen kanaatkâr olmasını isterim. Şim dikiler haysl ile hakikatı ayırmıyor, neler tahayyül ediyorlar, neler. Sonra kendisini erkekle müsüri arkletmiyen bir kız arıyo - rum. Nihayet birkadın olduğunu ve Allah tarafından kadın olarak yaratıldığını ba » tırlasın; erkekle yarış etmesin! Bu vasıfla- n ihaiz bir kız bulamıyorum. Bulacağımı da pek zannetmiyorum. O hal de evtenemiyeceğim de.» et SafaCeşkun ler geçiyor. Bir kamyon olsa geçemi- yecek, başımıza dallar sürünüyor. Tıp kı Belgrad ormanı gibi. Osman beyin bahsettiği dereyi taş köprü üstünden geçer geçmez ormandan çıktık. Şimdi fundalık ve çayırlık bir arazi ortasın - İdan gidiyoruz. Osman bey sağ tarafta- ki yüksek sıra kayaları gösterdi: Bunlara Ceneviz mağaraları der- ler. Nihayetine kadar giden olmamış. Ben bir zamanlar merak ettim. Birkaç elektrik projektörü ile yüz metre ka- dar ilerleğ Fakat rutubetle beraber ağırlaşan hava beni korkuttu, döndüm. Bu mağaraların Şamlar gölünün hiza. sınca İstanbula kadar gittiği rivayet edilir. Güldüm: — Bizim müstakbel malikânede a- sarı atika da var demek. Daha neler yok. Çiftliğin kavak ve d ağaçları da meşhurdur. Burâ- daki kavaklar kadar boy vermişleri ci. varda yok. Şu soldaki ağaçlığa bakın. Bir küçük çatı görünüyor ya. Kadınlar diyorlar ki “ Erkekler erkektirler, onun için nankör, sadakatsiz, ego- ist ve kısa düşünceli ve kibirli olurlar ! ,, © Şükriye, Boğaziçi: «Ben, erkeklerin fena olduklarını bilmi - yorum. Erkekler, erkekdirier & ve yaptıkları geyleri fenalık olsun diye değil, erkek oldux- ları için yaparlar. Meselâ kabadırlar; erkek (oldukları için kendilerini mazor görmek lâsendır. Egvistiirler. Fakat elden ne gelir, madem- ki erkekdirler egoist olacaklardır. Nankördürler. Bir kadının & kendileri için yaptığı bütün fedakârlıkları gayet büyük bir kolaylıkla © unutabilirler. O fedakârlıkların şükran borcu kendilerine ağır gelir, ödeme- ğe cesaret edemezler. Çünkü fedakârlık an- cak mütekabil fedukârlıkla ödenebilir. Er » keklerin egoist okluklarını da daha yukarı- da söylemedik mi? Sadakat nedir bilmezler. Pir erkeğin bir kadına sadık kalışı pek ender bir şeydir. Böy le erkeklere onlar aralarında şu sözü söy - erler; «Cermet öküzü!» Erkekler, insa düşüncelldirler. o Akıllı bir kadın orların bütün bu kusurlarını iyice İbildikten, onun sâf ve yüksekliklerini yakın dan tanıdıktan sonra, au bir parmağile i - Yalnız sevk ve iünre edilmekte olduğu ken- disine Wsas ediltnemek gartile... Çünkü hindi gibi kibiriidir, böbürlenir ve kabarır ve Isyan eder. Onun için erkekler bizim aleyhimizde ne- ler söylerlerse söylesinler, ben onlara sade- ce: «Erkekli» demekle mukabele ederim, başka bir aöz ilâve etmem. © Faize Konya: «Erkeklere müthiş içerliyorum. o Neden durmadan, üşenmeden (kadınlarla uğraşıp duruyorlar, Kendi kusurlarını kendi gözleri görmüyor mu? Ne fena şeyler söylüyorlar. o Söytedikleri ahlikta ve tiynelte olan kadınlar, Türk &y- lerinin hiç birinde bulunmaz. Bunlar sokak kadınlarıdır, Ve biz bu erkeklerin aklına şa- İşarız ki iki sokak kadını tanıyınca Onlari Türk aile kadını diye tolikki ediyorlar. Türk ailesinin kadını ve kızı gül gibi ter- temiz, yüksek seciyeli, çalışkan, künaatkâr, dürüst namuslu insanlardır. Bu erkekler birer anne karnında dokuz ay yaşadıklarını ve onları dünyaya bir kadının getirdiğini, dokuz ay canile, kanile besledi. £i bu çocuğu sonra da südile doyurduğunu ve en nihayet bütün hayatını ona bir esir gibi vakfederek büyüttüğünü nasi unutabi- iyortar?... Kadına kötü demek ayıbdır. Kadın kötü değüdir. Fakat dünya yüzün- de kötü kadın da bulunur, Kölü erkek bu- lunduğu gibi... Ben bu şikâyetleri manasız buluyorum. Yok birisi evlenirken kendisinden şu kadar ağırlık istemişler. yok karısı manto şapka (Devamı 10 uncu sayfada) — Evet. — İşte orası çiftliğin su değirmeni. — İşliyor mu? — Tabii. İhtiyar bir değirmenci tu- ir. Taşlık yolda ağır gidiyoruz Osman beye: — Etraf nasıldır, dedim, mi? — Fena değil. İyi işlenirse bire on beş alınır. Kalın gövdeli &işbudekların küme. lendiği bir dağ eteğini aşınca ileride uzun kavaklar arasında bir kaç taş bi- na göründü. — İşte Filiboz! Üçümüz de birden haykırmıştık. Öm rümü bağlıyacağım, ve bugüne kadar İkazandıklarımı dökeceğim çiftliğe şöy- le alıcı gözüyle baktım. İlk his hiç de fena olmadı. Hele şu uzun kavaklar göklere erişmek için kollarını kaldır « mış, âşıklar gibi ne orijinal. Vildan dedi ki: — Manzara çök güzel değil mi? He- le kavaklara bayıldım. Değil mi Cevad bey. — Güzel efendim, herhalde kökleri nemli olacak. Osman bey tasdik etti: — Dere yanlarından akıyor. — Çiftlikte her halde adam buluruz. münbit dare eder. Çünkü o İdare ve sevkedilebilir.| Haberi çocuktan al! YAZAN: AApartıman sahibinin oğlu, dadısile be- raberdi. — Bir oyun oynıyalım! Dedi, Dadısı sordu: — Ne oyunu? Apartıman sahibinin oğlu düşündü: — Buldum, diye bağırdı, hele sen ev- deki boş kibrit kutularını topla! Dadı, beş on kibrit kutusu çocuk bunları yanyana dizdi: — Bunlar kiralık, şimdi sen kiracı ol 1 Dadı, odadan çıktı, tekrar içeri girdi: Ben kiracıyım! Kaç kişisiniz? Dört! Kaç odalı apartıman arıyorsunuz? Dört. Kibrit kutularına baktı: — Size uygun bir apartımanımız var, Kirası da pek ucuz, yüz elli lira. Vereme- yiz diye sakın korkmayın.. yemez, içmez, elbise giymez, sokağa çikmazsanız mun- tazaman kirayı 'verebilirsiniz.. fakat yi- yecek, içecek. gezecek olursanız gene korkmayın, o zaman siz kirayı vermezsi- niz amma ben alırım. Eşyanızı haczetti- rir, satarım. aylığınızı haczettiririm. Av partımanda kusur mü buldunuz?.. Kat'i- yen, gerçi bir tarafı kapalı amma.. bunun ehemmiyeti yoktur. Gerçi odalar küçük amma, küçük oda sıhhat için faydalıdır. Gerçi üst kattakiler biraz gü- rültücüdürler amma, siz daha fazla gü- rültü eder, onların gürültülerini baslı- nremiz; olur biteri, * Kumaşcının çocuğu arkadaşlarile oyun oynamak için sokağa çıkmıştı. Arkadaş ları kaydırak oyununu teklif etmişlerdi. Kumağçının çocuğu arsadan topladığı ki-| remii parçalarını arkadaşlarına uzattı: — Bunlarla oyruyalım, hâlis İngiliz ki- remididir. getirdi. | ge * Karikatürcürün kızına bir bebek he- İdiye getirmişlerdi. Kerikatürcünün kızı ibebeğe bak buruşturdu: — Korücuları tanırım. Biri olmazsa biri mutlak içerdedir. İkinci bir taş köprü. Biraz evvel gör. düğümüz kavakların arasından geçtik. Şimdi biri iki katlı olmak üzere üç taş binanın önündeyiz. Başı boş bir köpek havladı. İçeriden omuzunda tüfekle bir adam çıktı. Osman bey tanımıştı: — Receb ağa, sana misafir geldik. Korucu, bu olacaktı. pos bıyıklı, ka- şı gözlerinin üstünde bir çizgi gibi gö- rünen yassı burunlu biçimsiz bir adam. Fakat güler yüzlü. Ya Boşnak, ya Ar- navud olacak. Osman beyin bu taraf- larda nüfuzu var. Derebey! gibi. Koru. cu onun yüzünü görünce omuzundaki silâhile beraber yassıldı, iki kat oldu. Sonra birdenbire doğruldu: — Beyursunlâr beyim. Osman bey çiftliğe henüz müşteri çıkıp çıkmadığını sordu. Receb ağa: — Geliyor beyim, dedi. Bu haf! kişi geldi. — Beyefendi de almak fikrinde. Bi- ze komşu olacak. Şu daireleri gezdir bakalım. — Başüstüne beyim. Ara sıra havlamalarla üzerimize sal- mak isteyen köpeği çarığının ucu ile kovarak bizi iç avluya aldı. Buranın iç avlusu Osman beyin bahçesi gibi değil. Bir kaç çınar ağacı, bir de çeşme var. Çırçıplak. ISMET HULÜSİ — İyi değil Dedi, bebeği kaldırdı, yere attı. Bep ğin burnu ezilmişti. ağzı çarpılmıştı, bip kolu, bir bacağı kırılmıştı. Karikatürcü- nün kızının yüzü güldü: — Ne güzel oldu, dedi, şimdi bununla oynarım, * Müşterilerine veresiye mal veren bak- kalın kızını, muallim tahtaya kaldırdı — 15 yaz! Dedi, bakkalın kızı 30 yazdı. Muallim: — Altına 5 yaz? Dedi, bskkalm kızı 10 yazdı. Muallimi Altına 20 yaz! Dedi, bakkalın kızı 40 yazdı, Muallimt Yekün yap, kaç olduğunu söyle! Dedi. Bakkalın kızı güya yekün yap tı, söyledi: — 160. * Bir arkadaşı, otobüs kondüktörünün oğluna misafir gelmişti. Kapıdan giri yordu: «— Seninle oyun oynarız. Dedi, otobüs kondüktürünün oğlu se vindiz — Gel gel, gel oymyalım! Bir müddet birlikte oynadılar. Arka- daşı, otobüs kondüktörünün oğluna: — Ben gideceğim! Dedi, Otobüs kondüktörünün oğlu, ar İ kadaşını ceketinin yakasından yakaladı, kapıya kadar sürükledi. Bir tekme vurup kapıdan dışarı attı ve arkasından hızla kapıyı kapadı. * Kadın berberinin oğlu evlerinin bah» çesine çıktı. Bahçede beyaz güller vardü Hepsini kırmızı mürekkeble Okırmızıyâ boyadı. Bahçenin bir yanına salata di mişlerdi. Kadın berberinin oğlu evde s8* rı boya buldu. Salataların yaprakların! da teker teker sarıya boyadı, İ * Bestekârın çocuğuna bir musiki mus (Devamı 10 uncu sayfada) Osman bey yüzümün büruştuğunü görünce dedi ki: i — Bu bahçe bakılırsa mükemmel © lur. Kaç yıldır el değmedi, buranın s9” yu daha boldur. Güldüm: — Maliye size bir vekâlet verse bö) yefendi. Miri malları güzel satacak nız. Vildan müdahale etli. — Ne yapsın zavallı babam, koya$f kazanmak için dil döküyor. — Değil mi ya, aferin kızım. Köşke giriyoruz, bomboş. Basık #) vanlar, yerlerde ot minderler, taş me diyenle yukarı çıkıyoruz. Kendimi of” çağ şatolarından birinde zannetti” Taşwtaş. demirli pencereler. Vildan: ölü kenarındaki Uşi $ modeli, dedi. Çiftliklerde mal sahibinin oturd& daireye kule diyorlar. Hakikaten İkinci kat daha ferah ve geniş bir lonu var. Tam kütüphane olacak Ti Duvarların kalınlığı bir metreye kın. Demirli pencereler insana eski gö valye şatolarını hatırlatıyor. Rusti bir yemek odası, Yerli ve mermef ” masası var. Yerler hep mermer. Burası hepimizin hoşuna gitti- (Arkası vi”

Bu sayıdan diğer sayfalar: