10 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

10 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

n Odada, korkunç bir volkan patladı: — Vay, dinsiz. — Hay imansız. — Karıları. boş düştü. — Evet.. artik nikâhı, sahih olamaz. len Şeyhislâm kapısına haber ver. Meli. Karılarından derhal tecrid edil Meli, — Cebren, kadı huzuruna götürülüp (tecdidi iman) ve (tövbel nasuh) icra *İirilmesi lâzım gelir. — Birkaç zorba gönderip konağını taşlatalım, şu teresin. Aygır İmam, verdiği fitilin tesirini Mütebessim nazarlarla temaşa etti. Ga Yan biraz hafiflemeğe (başlayınca, aff bir el işareti ile (hâzırun) a sü - m ve süküt tavsiye eyledi: . — Hele, epsem olum şimdi... Günün Künü var. günün, saati var... Size, baş- bir havadis. — Aman mevlâna.. buyur. >— Sultanahmedde, Bolsokaktaki Seşh Nafelin dergâhna hafiyyen iki $evh celbedilmiş.. biri, Tunustan.. di « Beri Bağdaddan. bunlar, | geldikten Şonra, götürüleceklermiş. artık, müp- lâ olduğu (Cünun) illeti günden gü- artan Zatı hümayunu nefes edecek- İŞ. Adeta, Aygır İmam fle evvelce ka -|, Tarlaştırılmış gibi müretteb bir ses: — Mecnun hilâfet ve saltanatı ca. olur mu?. kr İmam, yine ayni işaretle ses Mi Şimdilik epsem olun dedik ya, a- Cebi »- Malüm ya şuvey, şuvey... elim, başka havadise... “— Hatice Sultan oda, Baltacıbaşısı Tuna Mehmed ile evleniyormuş. > Ve Minedlacayip, —Desene , Turna Mehmed durdu, durdu. turnayı gözünden vurdu. > Acaba, Kabakçı Mustafa ne di- » bu işe?., iç m Kabakçı, Turna Mehme. , <erdeşlikten giikti, attı. Artık, yüz ?e gelmiyorlarmış. Pa Kabakçı Mustafa, günün bi. Turanın başını yer. AYgir İmam yerinde doğrulup, az- bir deve gibi böbürlenerek: bağlar 2 sisle Kabakçı Mustafa, çok Yiyecek... * İçmelihinarında, Dizdar odasında... a leri aşağıda yazılı ocak ağaları: tata ağa i — Kahveci oğlu Mus- Ni benin ustası — Kastamonulu kçı Mustafa çavuş 2 — Cemaatin ustam — İbiş 25 Bölüğün ustası — Arnavud Alt Haç, Bölüğün ihtiyarı — Kazancı Laz Mustafa Yeyman. satin Müteveltisi — Hac: Sü. 9 64 ZE Maatir mütevellisi — Mustafa kut, tin mütevellisi — Hacı Ya 7 m Mey ğin ustası — Arnavud Hacı Oba Ve serturna — Ali çavuş kühyeç, Muhzuru ve ocak başçavuşu, 1ög i Mustafa bary Geaatin mütevellisi — Bay. v tüy arm arasında, saraya mensub Üç vardı. taşı tdan bortanclardan Del Mus A İNİY hasokilerinden Bağdadi. Eci Küt mirahur, Del Eyüb oğlu O key, ıkları yerde, vücudlarnn Ürt Yar daş dil. suratları asık. kaş teteiı, İAA sea, yumruklerinin Yanan, dudakların, siliyorlar.. parmak” Yilan e Arme; tlerüldeyorlar.. Bı. Büktaygı Puruyorlar. ellerindeki çu « Mel, ağı Gerİ derin nefesler çeke » ağır konuşuyorlar. BAYA EA Pe AN Bu konuşma, evvelâ şöylece karma. karışık devam ediyordu: — Fransalular, (nizamı cedididen çok memnun imişler. Çok şükür.. müs- lüman leşkerine, kendi libasımızı giy- dirdik. Artık, onlar da bizden oldular.» deyip gezer imişler. — Dün Yenicamide, bizim kalafatçı Hacıya rastgeldim. Onun rivayetine nazaran nizamı cedid için Fransadan yüz çuval şapka celbediliyarmuş. Bu - gün yarın, Akdenizden geledek olah posta gemisi, bu şapkaları getiriyor - muş. — Ah, şu rimiz olsa. — Ben de, başka türlü işittim.. Şe - hirdeki terzilerden üç yüz kişi, sarayı hümayuna celbediliyormuş. Bir frenk terzisi tarafından, bunlara şapka yap. mak öğretiliyormuş. — Hayır, hayır. bu rivayet doğru değil. Saraya celbedilen terziler, niza” mı cedid elbises! dikmekle meşgul olu. yorlar. Bunlardan biri, aziz ahbabım - dır. Sarayda görüp iştttiklerini, gelir geminin geldiğinden, habe PAKLIR orbaların müzakeresi Ağa, kaşlarını çatmıştı. Yumrukla. rını, dizlerine dayamışt. Ve, davula vuran bir tokmak katılığı ile söze baş- lamıştı. — Böyle oturup da, uzaktan kerva- na ürüyen köpekler misali, lâfazenlik (V) etmekle olmaz... Gayri bu işe bir nihayet vermek zamanı gelmiştir. Ne. tekim, buraya şu toplanmamızdan Mu. rad da, bu iş içindir... Evvelâ, şu ci- heti kavli karar edelim. Cümlemiz, it- tifaka dahil miyiz? Bütün sesler, deniz dalgası gibi gür- Jedi: — Hay, hanay. — Şu halde, hemen maksadın mü - zakeresine girişelim. 25 bölüğün ihtiyarı, kazancı Lâz Ha- cı Mustafa: — Maksad malüm. Sekbanbaşı: — Maksad malüm amma.. ne güna, icra edilecek?. 64 bölüğün ustası Arnavud Ali: — Bre babam.. denizi görmeden pa” çaları sivarız... Bakalım, şeyhüislâim efendi ile Köse baba (2) buişe ne diyorlar?. Sekbanbaşı: — Uyuma, koca Arnavud... Şeyhis. bana haber verir... Hattâ dün gene söy lüyordu. «Bostancıbaşı» (o Şakir beyin libasmı diktik, bitirdik. Şimdi, devlet- nkâra yapılacak nizamı cedid bin- » için nadide bir çuha arıyoruz, » diyordu. lâm efendi hazretleri, dine diyanete Bu karmakarışık konuşma esnasında, |aykırı her husus (le mücadelete karar birdenbire: vermiştir. ” : — Yoldaşlart. (Arkas var) Diye, sert bir ses yükseldi. Herkesin li nazarları (sekbanbaşı, Kahveci oğlu| (1) Lâfazeniik-Geverelik. Mustafa ağanın yüzüne çevrildi. (2) Badaret kaymakamı, Köse Musa paşa, Maarif Vekilliğinden : 1 — 2259 sayılı kanunun tatbikine dair olan talimatnameye 4 üncü ve 5 inci sınıfları için iki ciltten müteşekkil bir Tarih kitabı müsabakaya konulmuştur. 2 — Müsabaka müddeti 1 Eylül 1939 dan başlamak ve 29 Şubat 1940 Perşembe günü akşamı bitmek üzere altı aydır. 3 — Müsabakaya iştirake karar verenler 30 İkinciteşrin 1939 Perşembe günü akşamına kadar bir dilekçe ile Maarif Vekilliğine müracaat ederek bu müsa - bakaya girecekler defterine adlarını yazdırarak bir numara alacaklardır. 4 — Müsabakada birinciliği kazanan kitab serisi üç yıl süre ile okullarda oku- tulacak ve müellifine her yıl için biner lira telif hakkı verilecektir, İkinci çıkân kitab serisini yazana bir defaya mahsus olmak üzere birincinin müeliifine verile- hin bir yıllığı, üçüncü, dördüncü ve beşinci çıkanlara da bir defaya mahsus ol Mak üzere dörder yüz lira mükâfat verilecektir. 3 — Müsabakaya gireceklerin eserlerini üçer nüsha olmak üzere makine ile ve kâğrdların yalnız birer yüzüne yazılmış olarak Maarif Vekilliği Neşriyat Mü - dürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri veya göndermeleri lâzımdır. Kitaba konulacak resim, şekil, grafikler vesgirenin asıllarının yalnız bu nüshalardan birine ve yerlerine konulmuş bulunması kâfidir. Müsabakaya basılmış bir ki - tabla girenler de kitabın üç nüshasını verecek veya göndereceklerdir. 6 — Müsabakaya girenlerin eser müsveddelerile birlikte, eserleri kabul edil- diği takdirde eserlerini ilân edilen telif hakkı mukabilinde ve her türlü tasar- ref hakkından vazgeçerek Maarif Vekilliğine üç yıllık bir devre için terkettik- lerini ve kitabın o devre içindeki her basılışının son tashihlerinin kendileri veya xendi mes'uliyetleri altında tayin edecekleri diğer bir zat tarafından yapılaca- ğını gösterir noterlikten tasdikli” bir taahhüd senedi vermeleri de lâzımdır. 7 — Kitablarda bulunması lâzım gelen pedagojik ve teknik vasıfları gösteren şartname ile noterliğe tasdik ettirilecek taahhüd senedi formülü Maarif Vekilli- ği Neşriyat Müdürlüğünden alınabilir. mektubla İstiyenlerin altı kuruşluk pos- ta polunu da birlikte göndermeleri lâzımdır. o «3487» o «5838, Siyasal Bilgiler Okulu Kabul Şartları Siyasal Bilgiler Okululu Direktörlüğünden Kâyıd 25 Ağustosta başlar 23 Eylülde biter ve yalnız Pazartesi, Perşembe günleri mesai sastlerinde yapılır. Müracaat olunacak yer Ankarada Siyasal Bilgiler okulu, İstanbulda Yüksek Öğretmen okulu Direktörlükleridir. Müracaat bir istida İle ve bu istidaya bağlı aşağıdaki evrakla yapılır. ilk okulların yazılması 1 — Lise mezüniyet ve olgunluk diplomaları, nüfus cüzdan: asılları, 2 — 8 tane 4, 5X6 boyunda fotograf. v 3 — Aşı kâğıdı. İmtihanlar 25/9/939 Pazartesi günü saat 8,30 da başlar, tafsilât müracaat yer- lerinden alınabilir. O (3672) (© (6117) Sıvas iskân Müdürlüğünden : 1 — Kapalı zarf usulle münakasaya konulup talib zuhur etmiyen Hafik ka- zasında 100 göçmen evi bu defa arttırma ve eks'itme kanununun kırkıncı mad- desine göre 1/Ağustos/989 dan itibaren bir ay müddetle tömdid ve pazarlığa konmuştur. 2 — Bedeli keşif 35494 liradır. Teminatı muvakkate 2688/80 kuruştur. 3 — İdari ve fenni şartnameler; Ankara İskân Umum Müdürlüğü fen şube- sinden İstanbul Sıvas, Samsun, Kayseri, İskân Müdürlüklerine meme > İlâkis suçlul; 18 ncı asırda İstanbula gelen Bohemyalı Baron Wratislaw'ın hatıraları: 34 Türkçeye çeviren: Süreyya Dilmen İhanetin cezası Nihayet bir gün, akşam Oka. ranlığı basmazdan bir veya iki saat ev- vel, genç âşığın bahçeye girdiği görül dü ve anında konak sahibine haber u- laştır:ldı. Bu haberi alan çavuş. deli- kanlının beden! kuvvetini ve çevikli- ğini, Türk, Hristiyan herkesin tevec. cühünü kazanmış bir şahsiyet olduğu! nu bildiği için bunu gündüzün ya - kalatmaktan sakındı, geceyi (bekledi. İlk iş olarak delikanlının geri dönece- ği yolları, iri yar: adamlarına tutturdu. Genç âşık, kendisi için pusu kurul. muş olduğundan bihaber, aklına hiç bir korku gelmeksizin çıkıp giderken yakalandı ve hapse atıldı. O gece ça - vuş, güzel karısını da tarassud altında bulundurmuştu. Ertesi günü kadıya müracaatla, karı sının kendisine bir hıristiyanla ihanet etmiş olduğunu bildirdi ve her ikisinin (Şer'i şerif) e tevfikan cezalandırılma. larını istedi. Ayni zamanda keyfiyeti bizzat padişaha da arzederek talline ağlayıp sızlandı; bu işde hükümlerini diledi ve bu hükmün her iki'şahıs hak kında ağır ve şedid olması için yal. vardı. Diğer taraftan birçok kimseler bu iki suçludan yana şefaatte bulunuyorlar dı. Ps sebebden suçluların hüküm giymeleri bir hafta kadar uzadı. Evve' » karısını aşırı derecede seven çavuşun bu sevgisinin yerini şimdi de. rin bir &ksinme almış bulunduğundan kendisini bu yolda uşatmak iğin yapılan ün tavassulları, yalvarışları reddediyor, dinlemek istemiyordu. Bi- kkında ölüm cezası verilmesi ve bunun müftü (1) tarafın. dan da tasdik edilmiş bulunması için elinden geleni yapıyordu. Nihayet hüküm günü gelip çattı ve bu iki güzel hakkında (ölüm) cezası verildi. Bu hüküm ilân edilince binlerce in - san toplandı ve ceza şu şekilde tathik edildi: Başta kadı, ata binmiş olarak, arka” sında ikinci ve üçüncü derecedeki ka. dılar, mahkeme âzaları vesair mahke- me memurları, bir bölük yeniçeri ve mübeşirler geliyordu. Bu heyet mah- pesin önüne muvasalat edince genç, çıkarıldı, elleri arkasına bağlandı, boy: nuna bir demir halka geçirildi. Bu hal. ka bir zincire bağlanmış, zinciri de gü- zel giyinmiş yakışıklı iki cellâd, iki ucundan tutmuş bulunuyordu. Yeni. çeri muhafızlarm bir kısmı suçlunun önünde, bir kısmı da ardında yürü yorlardı. Sayısız bir balk kütlesi atla. va ve nrabalara binmiş ve bu suretle bu «ölüm alayısnı kalabalıklaştırmış- tı. Ölüm mahkfimu delikanlı, hapisten ıkarıldığı vakit erkek ve kadınlardan acı bir feryad yükseldi. Herkes böyle güzel bir gencin ölüme mahküm edil. mesine acıyordu. Duydukları bu acı - dan dolayıdır ki bu gence, din değişti. Terek Müslüman olmasını tavsiye ve bu takdirde hayatının bağışlanması i- çin bizzat psdişah hazretlerine lstida edeceklerini vâdettiler. Fakat bu zavallı genç, kendisine ya-| pılan bu teklifi şiddetle reddetti. Ölüm dlayı Çavuş paşanın Konağı önünden geçerken paşa, bu gencin ne kadar yakışıklı bir adam oduğunu gö. rünce, kendisine haber göndererek «eğer müslüman olursa hayatmı kur. tarmanın çaresini bulacağını ve güzel kadını da kendisine nikâhla verdire - ceğini» söyletti. Fakat bu inade: genç, kendisinin İvristiyan ana ve babadan gelmiş ve vaftiz edilmiş olduğunu, hi- ristiyan olarak büyüdüğünü ve hıristi- yan olarak öleceğini cevaben bildirdi. Delikanlının bu ısrarı üzerine, başka bir mahpesten kadını da dışarı Çıkar. (0) geyiiklim, dılat ve bir katır üzerine bindirdiler. Kâtırın etrafında yüzleri kapalı birçok kadınlar yürüyorlârdı. Ölüme mah - küm kadının yüzü kapalı değildi. Güzel ve uzun saçları örülmüş, Türk kadın Jarı arasında mods olduğu veçhile, ikt yanlarına, bir örgüsü de arkasına Sar. kıtılmıştı. Üzerinde al kumaştan bir elbise, boynunda inci gerdanlığı, ku » İaklarmda elmas küpeleri vardı ve bü” tün bunlar, esasen güzel olan, kadının güzelliğini ve sevimliliğini bir kat da. ha arttırıyorlardı. Fakat, bu esnada o kadar acmacak bir halde idi ki ağlayışlarını gören, hıçkırıklarını işiten bütün balk, ken. disine karşı duydukları derin teessürü belirtmekten kendilerini alamıyorlar* dı. Cellâdlar; kadın: paşanın konağı ö « nüne getirip de paşınm delikanlıya yaptığı teklifi anlattı! : vakit, kadın kendisinin eski sevg olan gencin ya nına yaklaştırılmasını rica etti ve bu isteği derhal yerine getirildi. Şüphe » siz kadının o anda duyduğu havf ve heyecan çok büyüktü. Ağlamaktan, bir hayli müddet konuşmıya mukteğir ola- madı. nihayet delikanlıyı adile çağır” dı ve kendisine tâ yürekten gelen bir yalvarışla, Rumca olarak, Allah aşkına kendi gençliklerine acımasını, kendi - sine yapılan din değiştirme tekiifini kabul etmesini istedi. Bu suretle birçok yıllar birlikte, saadet içinde yaşıyabi. leceklerini anlattı. Kadının bu aralık genç erkeğe ken di dilile söylediği sözleri işiten Rum. lar, sonradan bize bunları anlatmış « lardı., Güzel kadının acıktı nutku, takri- ben şu meslde idi: — Merhamet et!.. Benim gibi za - vallı bip kadına acı! Düşün ki kötü ta. Bimizin merhametsiz < eli karışmamış olsaydı biz şimdi birbirimizin olmuş yani evlenmiş bulunacaktık... Lânet olsun 6 hamama gittiğim meş'um gü” hel. Benim hayat ve mematım bu anda senin elinde... Kalbini sertleştirme! (Arkası var) Bir doktorun günlük , notlarından Kan işemek... Kan işemek her zaman ciddi bir has- talığı gösteren mühim arazdan (sayılır, Kan işemek pek muhtelif sebeblerden İleri gelir. Bunların başında böbrek kan- seri gelir. Birdenbire başlıyan bir kan İşemede hele yaşlı insanlarda mutlaka kanseri düşünmek lâzımdır. Gerek böb- rek kanseri ve gerekse mesane kanser) böyle başlar. Şüphesiz diğer arazlar da yanıbaşında tezahür eder. Umumi 2âf, kankızlık ve ahvali umumiyenin düşük- lüğü de bu araza refaknt ederse o zaman teşhisi kat'ileşir, Böbrek ve mesane kan- serini teşhis için şüphesiz rontgen mug- yeneleri yapmak şarttır. Bundan başka Idrar muayeneleri, mesanenin elektrikle tenvir edilerek tedkiki ve idrarların hâan-" gi böbrek tarafından geç olarak sözül-g düğü vesaire gibi Mtisasa müteallik ted- kikler de yapılınca o zaman (katileşen ve şifa şansı o kadar çoktur. Bir böbreği alınıp da yıllarcn gayet normal bir su rette yaşıyan, işlerine, güçlerine dovam | eden pek çok kimseler tanırız. Basan ha- yatta tek gözle nasl muvaffak olunu- yorsa tek böbrekle de hayatı idame et- mek pekâlâ mümkün olmaktadır. Yal İ mız mübtelif şekilde sulistimallerden u- zak kalmak, sik sık hasta olmamak şart- tır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: