18 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

18 Ağustos 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Erkekler diyorlar ki “ Erkeklerin mektubları pek mütedil olduğu halde kadınların mektubları ( kumarbaz ) kelimelerile sarhoş, züppe, seciyesiz, dolu... Aile kavgalarının sebebini şimdi daha iyi anlıyorum ,, © Mustala Baştürk, (Gazianteb): Uzun zamandanberi ankete verilen ce - vabları muntazaman okuyordum. &on gün -! lerde işe genç kızlar d& karıştı. Bir müddet te ellerinin hamurlle bu mevzun karışan bayanlari dinledikten sonra bir eçyab da beh yazmak arsusuna düştüm. Genç kızla- rımız İstedikleri kadar bire atıp tutsunlar; bütün hakikatler güz önündedir. Bugüne kadar diğer bekâr arkadaşlarımın yazdıkları pek doğrudur. Nihayet benim vereceğim ce- vab ta onlardan pek Sarklı olmıyacaktı. Bu- na rağmen fikirlerimi kısaca anlatmaktan Kendimi alamadım: Bana kalırsu genç kızlarımız pek şımarık tırlar, Nefislerine pek fazla lumadları var, erkeklere karşi itaat, hürmet, sadaket his- lerila meşbu bulunmayorlar. Hepsi beresi #meşreb.. bunlârı düşünen bir genç kızla ev- Jenmiye nasıl cesaret edilir? Cesaret &dilse bile onları tatmin etmek için bizim müte- vazi bütçelerimiz kâf) gelir mi?» © C.5. (Menemen): «Apketinizi dikkatle takib ediyordum. Bü- tün bekâr arkadaşlarımın cevabları, iddia - ları benim de görüşüme uygun olduğundan bu yolda mütalen yürütmeği zald addediyo- rum. Suad Dervişin davetinden sonra be » kârlar üzerine çevrilen, insafsızca, perva - sızea kadınlık seciyesile kabili telif olmuyı ağır ithamlar beni de, bugün bu yazıyı yaz- mağa sevketti, Bekâr arkadaşlarımın yazıları tetkik olu nacak olursa, çok nazik bir lisanla kadini; rın kusurlarını anlatmağa çalıştıkları gö rülür, Halbuki kadınların (yanlarının pek goğü şu kelimelerle doludur: (Sarhoş erkek, müteredâld erkek, müsrif erkek, kumarbaz| erkek, züppe erkek, hoppa erkek, erkek müsveddesi. ilh..) Göğsümü kabartarak Söylerim ki, bu gibi çirkin kelimeleri bekâr arkadaşlarım ağızlarına almamışlardır. On- Jar sadece, şahid oldukları ve başlarından geçen vak'aları mutedil bir Ilsanlâ yazıyor- Jar. Fakat kadınlar. Çene düşüklüğünden bir netice çıkacağı - na kani değilim! Herkes takdir eder ki, her şey sözle baş - lar, bütün geçimsirlikler, aile felâketleri bun dan doğar. Aşikârdir ki iki taraf nefsine hâ- kim olup susmayı bildikten sonra bütün müşkül meseleler iyi neticelere varır. An - kete bu şekilde cevab veren kadınların a! içinde ufak bir mesele için nasl bir lisan kullanacakları, nasil bir fırtına koparacak- lari kolayca tahmin edilebilir. 28 yaşında bir belkirm. Alle kavgası gör- Mmedim, Bu hususta tecrübem yok İse de her saman şunu işitirim: (Allah o insanı kadın dilinden, kadın şerrinden muhafasa eyle - #in!) Ve. çok yaka silkenler gördüm. Ehem- miyet vermez, mübalâga addederdim, Fakat! şimdi. Bütün bekâr arkadaşlarımın birlikte geçimsizliğin, mahkeme kapılarına düşmenin hep kadınların hadlerini bilme - Edebi tefrikamız: 49 melerinden, dillerini tutanamalarından ile - ri geldiğini söylemek Wlerim. Kendi payıma bu vaziyeti gördükten #on- ra kat'i kararımı verdim. Ne kadınların & - dırlarının kokusunu dinler, ve sinir fırtına» ları çeker, ne de evlenirim? Uzun lifın kısası: Ne şeytarı gör, ne sa - lâvat getir. > © C. Çetinkaya, (Düzce): «26 yaşında olduğum balde hâlâ bekâr. Görçi benden çok yaşlı bekârlar yardır. Fa- l lermelidir. Bittedi mazereti olanlar bu Im- kânt bulamıyanlar hariç, Ben eş bulmanın İsihemada, tiyatroda, umumi mahallerde mümkün olacağı düşüncesinde değiiim. Hal- buki kızlarımız bu fikirdedirler, Bu doğru mudur? Bence her iki taraf için bu tehlike- M-bir veziyettir. Evlendikten sonra, bedbaht olup mahke - me kapılarma düşmemek için evvelden çok iltiz ve hassas davranmalı... Elbette perde arkasında kısmet beklen - mez ve böylelerile evlenilmes de. elle top - lantıları, tavsiyeler bu hususta âmll olma - lıdır. Bu şekli evlenmelerin sonu cilk çikmâz. Bayanları, bu şekilde ikaz edersem, bilmem bana kızarlar mi?, Boşanmanın zortuğundan şikâyet edenle- t6 hak vermiyorum. Evet boşanma zordur, fakat yerindedir. Evlenmeden evvel çok has- sas hareket etmek lâzımdır. Eğer boşanma ay olsa, ne erkek, ne kadınım kıymeti ka- Onun için severek, beğenerek evlenelim. Fakat yerinde tanışalım, zahire kapılmıya - um. Biraz da kadınların pek fazla süslen - melerine ilişeceğim. Boyanmak, o süslenmek haklarıdır. Fakat bu peklâ ifrata kaçma - İmuk suretile de yapılabilir. Zira bâzı ba - yanların pek sakil süslerinden iğreniyoruz.» —E>> OH. Altağ, (Turhal): «Bekârların derdlerini döktükleri anketi - nizi merakla takib ediyorum. Ben de bir be- kür olmak #ifotile birkaç söz ilâve edeyim dedim. Gazetenizde cevabları (o (ntişar eden bütün bekâr arkadaşların fikir ve mütalea- larına ben de iştirak ederim. Tabildir ki her bekâr evlenmek ister. Ben kendi hesabıma evlenmeyi değil, bu kelimeyi işitince tüyle - rim diken diken oluyor. Sebebi de şu: Şimdiki genç kızlara itimad edemiyorum. Ayıb deği ya! Sonra eve karşı onları alâ - kasız buluyorum. İşte ben kend! o görüş ve kanaatlerimi bu iki noktada topluyorum.» Cevablar: © Mustafa Yılmaz (Salihli): Aryunuzu maalesef yapamiyacağız. Hem istediğiniz adres bizde yoktur. Nusret Safa Coşkun | OYDEKİ DOST — Burada hürriyet var. Kimsenin adına değil işine bile karışmak doğru değil! Ne demek istediğini anlamıştım. Ös- man bey: — Ya. demek bizim çiftlikte hürri- yet yok! Diye müdahale etmeseydi bazı esa - retlerin hürriyetten kıymetli olacağı - nı söyliyecektim. Bana bunu söylemek fırsatını vermiyen ihtiyar dostuma İ « çimden teşekkür ettim. Yemekten sonra o her zamanki gibi müsaade alarak kütübhaneye gitti. Biz Osman beyle çene çalmaya başladık, İlk sözü şu oldu: — Dün İstanbula niçin gittim bili. yor musunuz? Başımı salladım: — Anlatayım. Süleyman beyle Vil- dan ayrıldılar, — Yal, — Evet. veyahud iki taraf da haksız. Manasız bir anlatış oldu. Fakat ben de pek anlayamadığım için... Vildana göre bir prensip meselesi. Çiftliğe gel- diği zaman kocasının bu gelişi iyi kar- şılamaması hiç olmazsa onun böyle bir istirahate ihtiyacını takdir edip muva. İfrk bulmaması doğru bir hareket de- ğildir. Böyle bir meselede aykırı cephe alan erkek yarın gene böyle bir vak'ada ayni menfi vaziyeti takınabilir. Şu hal. de müşterek hayatın manası kalmaz, -—- Yanlış değil — Evet yanlış değil. — Süleyman beyin müdafaası nasıl? — Ona göre Vildan dürüst hareket etmemiştir. Böyle bir istirahate ihti. yacı varsa bunu önce aralarında görü. şüp kararlaştırmaları lâzımdı. Vildan bumu yapmadan kendisini yalnız br takmıştır. — O da haklı. — Siz aralarını bulamadınız demek. — Sebeb? — Bir muamma.. iki taraf da haklı — Ne münasebet. Vildan bir keçi kadar inatçılık etti. Süleyman beye de Kat bir erkek herhalde 24 ilâ 25 yaşında ev- i Kadınlar diyorlar ki “ Bayanlar, itiraf edelim, kabahatın büyük bir kısmı bizimdir ,, ON. A. (Bursa Hisar): «Bu anketi açmakla bütün bay ve ba - yanların derdlerini tazelemiş oldunuz. Büştanberi Geğlise de anketinizi büyük bir heyacan ve merakla takib etmekteyim. Bay- lar her erkeği kendiniz gibi mi zanneğiyor- sunuz, eğer alz bayanlarımıza, sadık kaldımı sa, her erkek öyle mldir? Biz nicelerini ta - İnıyoruz Ki, evlendiklerinin daha ikinci, ü - çüneü günü hemen meyhanelere sefahat - hanelere, kahve köşelerine dönerler. Bekâr hayatını idame ettirmeğe (o devam ederler. t buna mukabil de öyle erkekler vardır &i onlar da eşlerinin gölgesine tapınırlar. orum ve siz de insafa gelip öy- iz; Bu böyle değil midir? Yine öyle kadınlar vardır ki, kasırga gi - bidirler, Kocaları bu vaziyette onları haklı gördükleri için değil, sörültüden gekindik « leri için suzarlar, Hemeinslerim içinde öyle sadık, öyle sakin ve dürüstleri yardır Mi bü- tün hayat varlıkların bir tek kocaya ve bir tek yuraya hasretmek için hazırdırlar. Ya- ni kadın olduğum halde şunu söylemek 38 - tiyorum ki aile geçimsizliklerinde kabahatin büyük bir kımı da bizimdir. İ Bunun için bu geçimsisiiklerin önüne geç- mek daha fazla bizim elimizdedir. Artık er- keklerin nefretini celbeden kusurlarımızı 18- lah etmek zamanı geld! sanıyorum. 94 Temmuz nöshanızda intişar eden «İz- mit Fuads İmzalı yazıyı okudum. Çok acıklı buldum. Bayanlar bu yazıyı okumadınız mı ve o bayanı nasıl müdafaa edebiliyorsunuz? Bu samanda kurulan yuvaların ekserisinin temeli böyle balmumundan yapılmıştır. Bu- nun gibi çok misaller gösterebilirim. Fakat ne hacet hâdiseler meydanda olursa kimse evlenmez. Bir kadın veya kız sncek anne ol- makla yükselir. Çünkü o onun için yaratı- mıştır. Bunu demekle, erkeklere ezilelim de- miyorum, Yalnız şu muhakkaktır ki uyma- Ba çalışalım. Çünkü kadınlar daha wyazl ve daha zekidirler. Şâtr bir yazısında: «Evlen- mek acı bir kitabdır. Yalnız muknddemesi eblencelidir. der. Bu kitabın acılığını teşkil eden bangi tarafıdır, bilmiyorum! o Çünkü henüz işin iç yüzünü bilmiyorum. Ve yalnız mukaddemesine kendimi kaptırmaktan me- nediyorum. Şir bir yazısında yine kadırların öteden- beri meşhur olan şöhretini anlatıyor: «A - yakkabı yaplırırman kadın odilinden yaptır hiç aşınmaz» diyor. Bu satırları yazan bir kadın değildir. Bu- nu yasan yirmi bir yaşında ve zamanımız- da yetişen bir genç kızdır. İthamlara sakın sinirlenmeyiniz. Kadın - larımızın içinde çok iyileri (o vardır, amma böyle fenaları da vardır. Fenaların tashihi ahlâk etmeleri, herhalde bizim erkeklere hücum O etmemizden daha doğra olur. Okuyucularıma Cevablar : © Bay M. Muhsin (Malatya): Zavceniz hakkındaki şikâyetlerinizi okü- dum. Bir kadının kendisini dünyaya getir - (Devamı 10 uncu sayfada) ben israr edemezdim. — Hakkınız var. — Dün Vildana ald eşyayı iki kam yonla çiftliğe getirdik. — Mütetssir mi? — Gördünüz ya, siz bir şey hissetti- niz mi? — Hayır amma belki belli etmek is- temiyor, — Zannetmem, Vildan olduğu gibi görünen kızdır. Geçenlerde konuşmuş- tuk ya.. bu bir karakter meselesi: İki taraftan biri hâkim olamadı. — İyi ki çocukları yok. — Evet. O da bir mesele olurdu. Bu” nünla beraber bir büyük baba olmak isterdim. Osman bey bunu söylerken sesinin titrediğini hissettim. Bütün ileri fikirlerine rağmen bu ha. yatı kendine ram etmiş insan gene atavizmin tesirinden kurtulmüş değti- di. Müteessir oldum. Misafirlerim ikindiye doğru beni yal nız bıraktıkları zaman hemen kütüp. haneme kapandım. Kitablarıma ve ya- zilarıma karşı tttizim. El sürülmesini temem. Fakat Vildan okuyacağı ki- tabları o kadar ibtimamla alıyor ve yer leştiriyor ki hiç farketmiyorum. * Şehir salonlarında aşkı şöyle anlı - yorlar: Ağustos 18 — maa ER Almanyada günün dedikodusu eğ Harb olursa Alman ordularına kim kumanda edecek ? Alman ordusu erkânı, Hitlerin Başkumandanlığını istememekte ısrar ediyorlar Hitler ve Alman or dusu erkân bir arada Son zamanlarda Alman askeri meha -|bir başkumandanım V yeti bundan bir #linde büyük bir mesele münakaşa edil- kaç sene evvelki vaziyet ile hiç bir sv- mektedir. Mesele şudur: Harb vukuunda retle mukayese edilemez. başkumandanlığı kim yapacaktır ve bu! Eskiden başkumandan haritaları ve kumandanlık nasıl yapılacaktır? telefon makineleri arkasına çekilir ve İki noktai nazar çarpışmaktadır. plânlara göre emirlerini verirdi. Bugün Noktai nazarın biri: Bütün siyasi, as-| böyle bir şey tasavvur edilemez... kert meselelerin bir adama tevdi edil -| Harb cephesinde bir nokta bütün harb mesi merkezindedir. Bu noktai nazarın | cephesinin ehemmiyetinden fazla ehem « taraftarlarına göre 1914-1918 harbinde|miyeti haiz olabilir... görülen karışıklığa ancak bu suretle mâ- Başkumandan daima muayyen bir ma ni olunabilir. Binaenaleyh, her şeye bir hâlde bulunamaz. tek adamın kumanda etmesi lâzım gel - Cephenin en tehlikeli mahallinde bu- mektedir. Bu adam en müğim kararları | lunmak mecburiyetindedir. İcabı ha * vermelidir. Bütün mes'uliyetler ona raci |linde kendini havcıyacaktır. bulunacaktır. Bu fikre taraftar olanlar Hitlerin a - damlarıdır. Noktai nazârin diğeri: Siyasi işlerin askeri işlerden tamamile ayırd edilmesi merkezindedir. Bu fikre taraftar olanlar hemen bütün büyük kumandanlardır. İBunların içinde General Brauşiç, Gene- ral von Keitel gibi değerli kumandanlar bulunmaktadır. Ötedenberi perde arkasında yapılmak- ta olan bu münakaşa şimdi alenen icra €- dilmektedir. Nim | mecmuasında resmi ilitaerwocheblatt General o Wetzel'e gö- re omeseleyi (Oaçıkça (o yazmakta - dır. o Mumaileyh (o erkânıharbiyel u - mumiyenin efkârına makes olmaktadır. General Wetzell ikinci şıkkı müdafaa ey- lemektedir. General Wetzelle göre bugün umumi — Hayat üç basamaklı bir merdiven gibidir. Birinci basamak insanların ya- şamak için muhlaç oldukları maddele- ri verir. İkinci basamak, hayatın fan. teziye giden süslerini ve fikir malzeme- lerini verir. Üçüncü basamak refaha ve konfora karışanların gönül ihtiyaç. larını temin eder. İnsanların seviyele. rine, zevklerine ve morallerine göre değişen bu ihtiyac aşktır. Bu noktada yüksek sınıfın aşkı ile aşağı tabakanın General Wetzell bunları tecrübeye is - söylediğini bildirmektedir. Harbi Umumi esnasında 1916 senesi Eylülünden 1918 senesi yaz mevsimine kadar Wetzell harekât şefi sıfatile Lu » dendorffun karargâhı umumisinde vazi * İfe görmüştür. Bu vazifede bulunması do- layısile General Ludendorfftun harekât ile hiç bir alâkası bulunmıyan bir takım meseleler ile uğraşmakta olduğunu mü - şahede eylediğini bildirmektedir. General Wetzelle göre ordular başkü- mandanı sirf askeri meseleler ile uğraş” malıdır. General diyor ki: «Fikrime göre, modern bir harbde baş- kumandanın vazifeler: o kadar yorucu - dur ki, fikirde ve bedende o kadar bü“ yük bir yorgunluğu istilzam etmektedir ki başkumandan hem orduları, hem de (Devamı 10 uncü sayfada) attırmıyacak kadar ruhi ıztırablara dü şüren ne mağlübiyetlere de uğradık Şuna da Kayretteyim ki' benim mağlü- biyetim, hislerimi yenen kadınlar içbi ciddi bir zafer oldu. Ve onlar bu muvsf fakiyetlerini rakib gördüklerine ihse$ etmekten gurur duydular. Bir fikir ve kalem “adamının mahremiyetine gir» menin şerefini paylaşamadılar ve bun&. aşk adı verdiler. Kâg'd sepetim beğen» yırtığım omüsveddelerden çok: aşkı arasında bir mukayese yapmak lâ-İbu ahmak kadınların yolladıkları mek- zım. Aşağı sınıfın aşkı masumdur veltublarla dolmuştur. Onlar heyecan duy tabii bir mukarenetin ifadesidir. Yu.İdukça ben iğrendim. Çünkü hayalim” karı sınıfın aşkı içinde biraz gönül fan.İdeki veyahud kafamdaki aşk bu de tezisi karıştırılmış fuhuştur. İpek kaplı kuştüyü sedirlerini Pom. peinin mermer kerevetli şehvet yuva” larına çeviren salon hanımları aşk di. ye çıldırırlar. Fakat büyük şöhretle- rin, yüksek firmaların gölgesinde ba « yat ve pörsük etlerine iştahlı talib arı- yan bu kuvafür bebeklerinin aşk de - dikleri et ve sinir hareketinin hayvani bir ihtirastan ibaret olduğu kabul e - dilmelidir. Ben bu salon aşklarını yakından ta- pıdım ve tattım. Aydınlık bir fikir ve cemiyet âlemi diye sevinçle girdiğim bu süslü yuvalardan deni bir şeref hır. gizi gibi çıkmamak için ne kadar mü. esdele ettim. © Buna rağmen bir daha o kapıya ayak igildi. Ben aşkı şöyle anhyordum: — Karışık bir ipek yumağı. Cözüf sarmak o kâdar güç ki insan göz! zekâsı ve sinirlerile çabalar durur. Ele geçmiş bir ucundan ümide düşer. Faksf çözülürken yeni bir düğüme sarılın Bu bir mukâvemet müsabakasıdır Xİ aşkın çizgi halindeki kanavasını gös " terir. Ruhi tarafı bir fikir ve sempati mücadelesidir. Sevginin dillenmemi müphem hâlde devam eden bu tara tahteşşuurumuzdaki hayal, ümid, i# yan ve İtaat gibi zıd ve ifadesiz bey€” canları besleye besleye nihayet irad” yi felce uğratan bir darbe (le mad şekline girer. Bundan sonra aşk i leşmiştir. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: